Writing Sample Flashcards
take up
take up
f. almak, kaldırmak, kısaltmak (elbise), tutmak, tamamlamak, karışmak, meşgul olmak, yakalamak, sözünü kesmek
Examples This desk takes up too much room. Bu masa çok fazla yer kaplar. This table takes up too much space. Bu masa çok yer kaplıyor.
slip
slip
f. kaymak, sürçmek, kaçmak, atlatmak, çözülmek, hata yapmak, yanılmak, kaydırmak, kaçırmak, geçirmek, serbest bırakmak, salıvermek, kaybetmek, gerilemek, gizlice vermek, sıyırmak, erken doğmak [zool.]
i. ayağı kaymak, kayma, sürçme, yanlışlık, hata, gaf, aksilik, külot, yastık kılıfı, tasma kayışı, kayış, toprak kayması, gemi kızağı, aşı kalemi [bot.], evlat, çıta, koçan
Examples The street is wet. Our car might slip. Yol ıslak, arabamız kayabilir. The thief slipped into the house. Hırsız eve daldı.
fell on
Üzerine düşmek
I broke my wrist when I fell on it.
Üzerine düştüğümde bileğimi kırdım.
wrist
wrist
i. bilek, krank pimi, piston pimi
Examples I broke my wrist when I fell on it. Üzerine düştüğümde bileğimi kırdım. The man caught the girl by the wrist. Adam kızı bileğinden yakaladı.
plaster
Alçı
I am at home in Kuala Lumpur until the plaster can be taken off
take off
take off
f. çıkarmak, götürmek, alıp götürmek, havalanmak, kaldırmak, öldürmek, inmek, ameliyatla almak, indirmek, taklidini yapmak, sıçramak, kalkmak, hareket etmek, yola çıkmak
Examples That plane will take off at five. Bu uçak beşte havalanacak. He took off his glasses after that. Ondan sonra gözlüklerini çıkardı.
tenant
tenant
f. kiralamak, oturmak
i. kiracı, kiralayan, malik, sakin
Examples
Miss Adison evicted her tenant for not paying the rent on time.
Miss Adison kiracısını, kirasını zamanında ödemediği için mahkeme kararıyla çıkardı.
I’ve had quite enough of your discourtesy and surliness and so have the tenants in my building.
Saygısızlığınızdan ve huysuzluğunuzdan epey bıktım, binamdaki kiracılar da öyle.
prove
prove
f. göstermek, kanıtlamak, ispat etmek, denemek, sınamak, ispatlamak, tecrübe etmek, çıkmak, ortaya koymak, sağlamasını yapmak, anlaşılmak
Examples They could not prove their charges. Suçlamaları ispat edemediler. It was proved that he was a thief. Onun bir hırsız olduğu ispatlandı.
embrace
embrace
f. kucaklamak, bağrına basmak, sarmak, kapsamak, benimsemek, ele geçirmek, yakalamak, beslemek (ümit), kucaklaşmak, sarmaş dolaş olmak
i. kucaklama, sarılma, kucaklaşma
Examples
The settlers embraced the Christian religion.
Yerleşimciler Hıristiyan dinini kucakladı.
We’ve been made to understand and to embrace the understanding that who we are is who we were.
Anlamak ve kim olduğumuzun evvelce kim olduğumuz anlamına geldiği anlayışını benimsemek üzere yaratılmış bulunuyoruz.
poverty
poverty
i. sefalet, yetersizlik, eksiklik, parasızlık, yokluk, düşkünlük, yoksulluk, fakirlik
Examples Many diseases result from poverty. Çoğu hastalık yoksulluktan sonuçlanır. Some people blame poverty for crime. Bazı insanlar yoksulluğu suç nedeni saymaktadır.
squad
squad
i. manga, takım, bölük, ekip, departman, bölüm
Examples
My brother is a member of the rescue squad.
Erkek kardeşim kurtarma ekibinin bir üyesidir.
Private Snowball, you’re fired. Private Joker is promoted to squad leader.
Kartopu, görevden alındın. Yeni manga başı Komedyen.
patriotic
patriotic
s. yurtsever, vatansever
Examples Let's sing a patriotic air. Vatansever bir hava şarkısı söyleyelim. America is very patriotic. Amerika çok vatanseverdir.
pungent
pungent
s. sivri, sert, dokunaklı, acı, keskin, keskin kokulu
odour
odour
i. koku, şöhret, saygınlık, itibar, izlenim, iz
Examples The odor in that room was vile. O odadaki koku berbattı. That foul odor is coming from the river. O kötü koku nehirden geliyor.
advancement
advancement
i. ilerleme, gelişme, yükselme, terfi
Examples for the Advancement of Fat People ... Birliği'nden (ŞYUB) arkadaşları... Stop the enemy's advancement. Düşmanın ilerlemesini durdur.