book 5 Flashcards

1
Q

regulate

A
  1. düzene sokmak; 2. düzenlemek; 3. ayarlamak;

Examples
Rice prices are regulated by the government.
Pirinç fiyatları hükümet tarafından düzenlenir.
Traffic lights are used to regulate traffic.
Trafik ışıkları trafiği düzenlemek için kullanılır.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
2
Q

relevant

A
  1. konuyla ilgili; 2. ilgili; 3. konu ile ilgili;

Examples
I thought his opinion was relevant.
Onun fikrinin konu ile ilgili olduğunu düşünmüştüm.
Click here to download the movie “All I Want for Christmas. Relevant Links is listed here.
“All I want for Christmas” filmini indirmek için burayı tıkla. Benzer bağlantılar burada listelenmiştir.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
3
Q

context

A

context
i. bağlam, sözün gelişi, kaynak, şartlar, durum

Examples
Context is important.
Bağlam önemlidir.
Context is very important.
Bağlam çok önemli.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
4
Q

phase

A
  1. evre; 2. safha; 3. aşama;

Examples
We are entering a new phase in the war.
Savaşta yeni bir aşamaya giriyoruz.
According to astrology, moon phases influence our lives.
Astrolojiye göre, ayın evreleri hayatımızı etkiliyor.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
5
Q

reside

A
  1. ikamet etmek; 2. bağlı olmak; 3. -de ikamet etmek; 4. f. erişmiş, ulaşmış, yetişmi; 5. eski dilde resmi bir yazının yerine ulaştığını bildiren geldi işareti;

Examples
No, my parents are actually residing in Minas and Sao Paulo.
Hayır, anne babam aslında Minas ve Sao Paulo’da oturuyorlar.
Tom currently resides in Boston.
Tom şu anda Boston’da oturuyor.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
6
Q

compensate

A
  1. telâfi etmek; 2. tazmin etmek
Examples
Who will compensate for the loss?
Kaybı kim telafi edecek?
I will compensate you for your loss.
Kaybın için seni tazmin edeceğim.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
7
Q

component

A

component
i. parça, eleman, bileşen, öğe, tamamlayıcı parça

s. bileşen, bileşimde yeralan, tamamlayıcı

Examples
Instructional videos are a key component of many online courses.
Öğretim videolar birçok çevrim içi derslerin önemli bir bileşenidir.
Electronic components can be cleaned by using pure isopropyl alcohol.
Elektronik bileşenler saf izopropil alkol kullanarak temizlenebilirler.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
8
Q

consent

A
  1. izin; 2. razı olma; 3. razı olmak;
Examples
He consented to help the old lady.
Yaşlı bayana yardımcı olmaya razı oldu.
I interpreted his silence as consent.
Onun sessizliğini razı oluş kabul ettim.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
9
Q

considerable

A
  1. hatırı sayılır derecede; 2. önemli; 3. oldukça büyük;

Examples
The demand for rice in Japan is considerable.
Japonya’da pirinç için talep önemli.
The earthquake caused considerable damage.
Deprem, büyük ölçüde hasara yol açtı.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
10
Q

constant

A
  1. değişmez; 2. sabit; 3. daimi;

Examples
I’ve been in constant contact with Nicholas.
Nicholas’la sürekli temas halindeyim.
I’m fed up with your constant complaining.
Ben sürekli şikayet etmenden bıktım.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
11
Q

restrict

A
  1. sınırlamak; 2. kısıtlamak; 3. restrictive kısıtlayıcı;

Examples
Freedom of speech was tightly restricted.
ifade özgürlüğü ciddi şekilde sınırlandı.
The police restricted access to the road.
Polis yola girişi kısıtladı.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
12
Q

constrain

A
  1. zorlamak; 2. zorunda bırakmak; 3. zorla yaptırmak;

Sınırlamak

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
13
Q

corporate

A
  1. tüzel; 2. şirkete ait; 3. kurumsal;
    bileşmiş

Examples
The corporate headquarters is in Los Angeles.
ޞirket merkezi Los Angeles’ta.
Corporate earnings in the first quarter improved sharply.
ޞirket kazançları ilk çeyrekte keskin şekilde gelişti.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
14
Q

correspond

A
  1. mektuplaşmak; 2. haberleşmek; 3. uymak;
    Karşılık
Examples
I have a friend I correspond with.
Mektuplaştığım bir arkadaşım var.
We have corresponded with each other.
Biz birbirimizle mektuplaştık.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
15
Q

deduce

A
  1. sonuç çıkarmak; 2. sonuca varmak;

Examples
Sherlock Holmes could deduce much out of the smallest details.
Sherlock Holmes en küçük detaylardan çok fazla çıkarım yapabilirdi.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
16
Q

demonstrate

A
  1. gösteri yapmak; 2. ispat etmek; 3. kanıtlamak;
    göstermek

Examples
Nicholas demonstrated how to core an apple.
Nicholas elmanın göbeğini nasıl çıkaracağını gösterdi.
I’ll demonstrate how this machine works.
Bu makinenin nasıl çalıştığını açıklayacağım.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
17
Q

ensure

A
  1. garantiye almak; 2. sağlama almak; 3. sağlamak;

Examples
Careful preparations ensure success.
Dikkatli hazırlıklar başarıyı garantiler.
Everyone can help ensure that sentences sound correct, and are correctly spelled.
Herkes cümlelerin doğru seslendirilmesini ve doğru bir biçimde yazılmasını sağlamak için yardımcı olabilir.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
18
Q

framework

A
  1. çerçeve; 2. ana yapı iskeleti; 3. şasi;

Examples
The first part of this article sets out the theoretical framework.
İlk bölümde çalışmanın kuramsal çerçevesi belirlenmiştir.
The whole framework was made of iron.
Bütün iskelet demirden yapıldı.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
19
Q

initial

A
  1. ilk harf; 2. ilk; 3. baş harf;

Examples
What do the initials NTT stand for?
NTT harfleri ne anlama geliyor?
The couples carved their initials in oak trees.
Çiftler baş harflerini meşe ağaçlarına kazıdılar.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
20
Q

justify

A
  1. savunmak; 2. haklı çıkarmak;
Examples
How can you justify your behavior?
Davranışını nasıl haklı gösterebilirsin?
-Congress was isoIationist in '37--
-You'd justify the Nazi-Soviet pact.
-Kongre 37'de tecrit...
-Nazi-Sovyet paktını mazur gösterme.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
21
Q

entity

A
  1. varlık; 2. mevcudiyet; 3. birim;

Examples
Anita take a memo To the Director of Central Intelligence C-Systems.. no longer a viable entity.
Anita Merkez İstihbarat direktörüne artık geçerli bir birim olmadıgına dair bir kısa not yolla.
Eddie, your ignorance really is embarrassing They’re two completely different artistic entities.
Eddie cahilliğin gerçekten utanç verici. Onların ikisi de farklı sanatsal birimler.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
22
Q

constitute

A
  1. oluşturmak; 2. kurmak; 3. teşkil etmek;

Examples
These things constitute a balanced meal.
Bu şeyler dengeli bir öğün oluşturur.
Thou shalt respect all weaknesses, and shalt constitute thyself the defender of them.
Tüm zayıflıklara saygı göstermelisin ve kendini onların savunucusu tayin etmelisin.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
23
Q

enable

A
  1. olanak vermek; 2. olanak tanımak; 3. olanak sağlamak

Examples
The scholarship enabled her to study abroad.
Burs onun yurt dışında eğitim yapmasını sağladı.
The scholarship enabled him to study abroad.
Burs onun yurt dışında eğitim yapmasını sağladı.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
24
Q

consist

A
  1. -den meydana gelmek; 2. of -den meydana gelmek, -den oluşmak, -den ibaret olmak; 3. bağlı olmak;
xamples
This theory consists of three parts.
Bu teori üç kısımdan oluşur.
Our committee consists of ten members.
Komitemiz on üyeden oluşmaktadır.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
25
Q

enforce

A
  1. zorlamak; 2. zorla almak veya yaptırmak; 3. zorla yaptırmak;
Examples
The laws were very difficult to enforce.
Yasaları uygulamak çok zordu.
Those who enforce the law must obey the law.
Kanunu uygulayanlar kanuna uymalıdırlar.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
26
Q

draft

A
  1. taslak; 2. hava cereyanı; 3. para çekme; 4. bir teknenin yüküne bağlı olarak taşırdığı su miktarı; 5. bir geminin çektiği su; 6. gemi kazanlarında yanmayı sağlayan hava akımı;

Examples
I’d like to make some changes in the draft.
Ben taslakda bazı değişiklikler yapmak istiyorum.
Draft beer tastes especially good on a hot day.
Fıçı birasının tadı sıcak bir günde özellikle iyidir.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
27
Q

derive

A
  1. türemek; 2. -den elde etmek; 3. sağlamak;

Examples
We derive a lot of pleasure from books.
Biz kitaplardan çok zevk elde ederiz.
A lot of English words are derived from Latin.
ingilizce sözcüklerin çoğunluğu Latince’den gelmiştir.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
28
Q

discrete

A

ayrık
açıkça

Examples
I am very discrete.
Ben çok farklıyım.
Let's try to be discrete about this.
Bunun hakkında farklı olmaya çalışalım.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
29
Q

conflict

A
  1. anlaşmazlık; 2. çatışma; 3. çekişme;
    fikir ayrılıığı
Examples
The bloody European conflict was over.
Kanlı Avrupa çatışması bitti.
It is impossible to resolve the conflict.
Bu çatışmayı çözmek imkansız.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
30
Q

clause

A
  1. fıkra; 2. gram cümlecik;

Examples
According to some experts the spoken language uses few subordinate clauses.
Bazı uzmanlara göre, konuşulan dil çok az sayıda yan cümleler kullanır.
There’s a grammatical mistake in that clause.
O cümlede bir dilbilgisel hata var.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
31
Q

amend

A
  1. değiştirmek (kanun vb); 2. düzeltmek; 3. iyileştirmek;

Examples
This will make amends for his disappointment.
Bu onun düş kırıklığını giderecektir.
You must make amends for your unfaithful I ness.
Onun sadakatsizliğinin karşılığını vermek zorundasın.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
32
Q

adjust

A
  1. ayarlamak; 2. alıştırmak; 3. uydurmak;
Examples
I had the brakes of my bicycle adjusted.
Bisikletimin frenlerini ayarlattım.
She asked him to adjust the TV set.
Ondan TV setini ayarlamasını rica etti.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
33
Q

undertake

A
  1. yüklenmek; 2. girişmek; 3. üstlenmek;

Examples
He undertook a great deal of work.
Büyük bir iş üstlendi.
His undertaking failed for lack of funds.
Onun taahhütü fon eksikliğinden başarısız oldu.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
34
Q

busy with

A
  1. meşgul olmak; 2. meşgul etmek; 3. ile meşgul olmak;
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
35
Q

brilliant at

A

çok başarılı;

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
36
Q

bored with

A
  1. sıkılmak , bıkkınlığı gelmek;
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
37
Q

ashamed of

A
  1. den utanmış; 2. -den utanmış; 3. -den utanmak
Examples
You should be ashamed of yourselves!
Kendinden utanmalısın!
Nicholas has nothing to be ashamed of.
Nicholas'ın utanacak bir şeyi yok.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
38
Q

anxious about / for / to

A
  1. merak etmek; 2. korkmak; 3. den endişeli;
examples
Emily is anxious to see him again.
Emily onu tekrar görmek için can atıyor.
She is anxious to know the results.
Sonuçları öğrenmek için merak içindedir.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
39
Q

annoyed at / about

A
  1. -e kızgın; 2. e kızgın;
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
40
Q

absent from

A
  1. -den ayrılmak; 2. bulunmamak; 3. eksilmek;
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
41
Q

boastful of

A
  1. ile böbürlenen; 2. ile övünen; 3. kibirli;
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
42
Q

bewildered at / about / by

A

şaşkın

Examples
The lady was bewildered to see the photo of a chair instead of a writing desk.
Kadın, çalışma masası değil de bir sandalye resmi görünce biraz şaşırmıştı.
He looked bewildered.
Şaşkın görünüyordu.

43
Q

convene

A
  1. (toplantıya çağırarak) toplamak; 2. toplantıya çağırmak; 3. (toplantı) yapılmak; toplanmak;
44
Q

conclude

A
  1. sonuçlandırmak; 2. neticelendirmek; 3. anlaşma yapmak;

Examples
They concluded that he had told a lie.
Onlar onun yalan söylediği sonucuna vardılar.
I was too hasty in concluding that he was lying.
Onun yalan söylediği sonucuna varmada çok aceleci davrandım.

45
Q

beneficial to

A
  1. yararlı; 2. kazançlı; 3. yararlı,karlı;
Examples
Sunshine is beneficial to plants.
Güneş ışığı bitkiler için faydalıdır.
Worms are sometimes beneficial to soil.
Kurtlar bazen toprağa yararlıdır.
46
Q

aware of

A
  1. farkında olmak; 2. in farkında; 3. -in farkında; 4. pişman olmak;
Examples
The girl was aware of the danger.
Kız tehlikenin farkındaydı.
Nicholas is fully aware of the problem.
Nicholas tamamen problemin farkında.
47
Q

amazed at / by

A
  1. şaşırmak , hayret etmek; 2. şaşır;
Examples
I was amazed at the boy's intelligence.
Çocuğun zekasına şaşırdım.
I was amazed by her quick response.
Onun çabuk cevabı tarafından şaşırdım.
48
Q

aspect

A
  1. yön; 2. görünüş; 3. açı;

Examples
Imagination affects every aspect of our lives.
Hayal hayatlarımızın her yönünü etkilemektedir.
We studied Greek culture from various aspects.
Çeşitli yönleriyle Yunan kültürünü inceledik.

49
Q

appropriate

A

uygun
el koymak
kendine mâletmek;

Examples
This showy dress isn’t appropriate for me.
Bu gösterişli elbise benim için uygun değil.
Was that word appropriate in that situation?
O kelime o durumda uygun muydu?

50
Q

acquire (ekvayr)

A
  1. edinmek; 2. elde etmek; 3. kazanmak: acquire a bad reputation kötü bir şöhret kazanmak;
Examples
He acquired the habit of snacking.
O atıştırma alışkanlığı kazandı.
He acquired French when he was young.
O gençken Fransızca öğrendi.
51
Q

vary

A

değişmek; değiştirmek:
farklılık

Examples
The price of gold varies from day to day.
Altının fiyatı günden güne değişiyor.
Social customs vary from country to country.
Sosyal gelenekler ülkeden ülkeye değişir

52
Q

allergic to

A
  1. duyarlı olmak; 2. alerjik; 3. allerjik;

Examples
Some people are allergic to wheat.
Bazı insanların buğday allerjisi vardır.
I’m allergic to aspirin penicillin and sulfamides.
Benim aspirine penisiline ve sulfamidlere alerjim var

53
Q

afraid of

A
  1. korkan; 2. korkmak; 3. -den korkmuş;

Examples
I am afraid of the dog when he barks at me.
Köpek havlayınca korkarım.

54
Q

addicted to

A
  1. tutkun olmak; 2. tutkun; 3. kendini -ye vermek , müptela olmak , düşkün olmak;

Examples
I didn’t know Nicholas was a drug addict.
Nicholas’ın uyuşturucu bağımlısı olduğunu bilmiyordum.
The criminal finally acknowledged that he was a drug addict.
suçlu en sonunda uyuşturucu bağımlısı olduğunu kabul etti.

55
Q

acquainted with

A
  1. e aşina olmak; 2. e aşina; 3. -e aşina;
Examples
I am well acquainted with the subject.
Konuya gayet aşinayım.
I think Nicholas is acquainted with Mary.
Sanırım Nicholas Mary'yi tanıyor.
56
Q

accustomed to

A
  1. -e alışık; 2. -e alışkın; 3. alışmak
Examples
They are accustomed to hard work.
Onlar zor işe alışkındır.
I am accustomed to staying up late.
Ben gece geç saatlere kadar kalmaya alışkınım.;
57
Q

astonished at / by

A
  1. e şaşırmış; 2. -e şaşırmış; 3. şaşırmak , hayret etmek;
Examples
I was astonished by his ignorance.
Onun cehaletine şaşırdım.
We were astonished by his bold attempt.
Onun pervasız hareketine şaşırmıştık.
58
Q

absorbed in

A
  1. (bir işe) gömülmek; 2. (bir işe) dalmak; 3. dalmak
Examples
He was absorbed in a computer game.
Tüm dikkatini bilgisayar oyunlarına verdi.
I was absorbed in reading a novel.
Bir roman okumakla meşguldüm.
59
Q

associated with

A
  1. ile ilgili; 2. bağlı; 3. ile birlikte;

Examples
We often associate black with death.
Genelde ölümü siyahla bağdaştırırız.
I don’t associate with people like Nicholas.
Nicholas gibi insanlarla arkadaşlık etmem.

60
Q

respond

A
  1. yanıtlamak; 2. yanıt vermek; 3. karşılık vermek;
Examples
Nicholas didn't waste time responding.
Nicholas tepki vererek zamanı boşa harcamak istemedi.
I'm sorry for the delay in responding.
Yanıtlamadaki gecikme için üzgünüm.
61
Q

proceed

A
  1. ilerlemek; 2. devam etmek; 3. girişmek;
Examples
He proceeded to the next question.
O bir sonraki soruya geçti.
I need your advice on how to proceed.
Bundan sonra nasıl devam edilmesi gerektiği ile ilgili tavsiyene ihtiyacım var.
62
Q

legislate

A
  1. kanun yapma; 2. kanun haline getir,yasa; 3. yasamak;

Examples
Political correctness does not legislate tolerance; it only organizes hatred.
Politik doğruluk, hoşgörüyü ortadan kaldırıp, yalnızca düşmanlığı örgütler.
It’s not possible to legislate against stupidity.
Aptallığa karşı kanun yapmak mümkün değil.

63
Q

interpret

A
  1. yorumlamak; 2. çevirmenlik yapmak; 3. canlandırmak;
Examples
How do you interpret these sentences?
Bu cümleleri nasıl çevirirsin?
I interpreted his remark as a threat.
Onun sözlerini bir tehdit olarak yorumladım.
64
Q

careless about / of

A
  1. dikkatsiz olmak , aldırışsız olmak ,ihmalci olmak;
Examples
Don't make such careless mistakes.
Böylesine dikkatsiz hatalar yapma.
A careless man often makes mistakes.
Dikkatsiz bir insan sık sık hatalar yapar.
65
Q

clever at

A
  1. akıllı olmak , zeki olmak;

Examples
Nicholas certainly thinks he’s clever.
Nicholas kesinlikle zeki olduğunu düşünüyor.
He is very clever for a boy of ten.
On yaşındaki bir çocuk için o çok akıllıdır.

66
Q

committed to

A
committed
[commit] f. teslim etmek, emanet etmek; önermek, komisyona sunmak; söz vermek, adamak, vâât etmek; suç işlemek, işlemek
Examples
He committed one crime after another.
O peş peşe suç işledi.
They incited him to commit the crime.
Suçu işlemesi için onu tahrik ettiler.
67
Q

composed of

A
  1. -den oluşmuş; 2. den ibaret; 3. -den ibaret;

Examples
I like the kind of music Nicholas composes.
Nicholas’ın bestelediği müzik türünden hoşlanıyorum.
Air is mainly composed of nitrogen and oxygen.
Hava ağırlıklı olarak nitrojen ve oksijenden oluşur

68
Q

without regard to

A
  1. ehemmiyet vermeyerek; 2. -e bakmadan, -e aldırmadan;
69
Q

friendly to / with

A
  1. e karşı dost; 2. dost; 3. -e karşı dost;
70
Q

polite to

A
  1. nazik; 2. kibar
Examples
You should try to be more polite.
Daha kibar olmayı denemelisin.
You must be polite to your elders.
Yaşlılarınıza karşı kibar olmalısınız.
71
Q

pleased about / with

A

memnun

72
Q

opposed to

A
  1. aleyh; 2. karşı; 3. karşı;
Examples
They oppose the plan to raise taxes.
Onlar vergi yükseltme planına karşılar.
Many Americans opposed the treaty.
Birçok Amerikalı anlaşmaya karşı çıktı.
73
Q

indicate

A
  1. işaret etmek; 2. göstermek; 3. bildirmek;
Examples
The sign indicates the way to go.
Sinyal gidecek yolu gösterir.
A closed fist can indicate stress.
Kapalı bir yumruk stres gösterebilir.
74
Q

denote

A
  1. göstermek; 2. anlamına gelmek; 3. ifade etmek;
75
Q

specify

A

. belirtmek; 2. belirlemek; 3. açıkça belirtmek;

Examples
Nicholas didn't specify what he wanted.
Nicholas ne istediğini açıkça belirtmedi.
He didn't specify when he would return.
O ne zaman döneceğini belirtmedi.
76
Q

evident

A
  1. belli; 2. apaçık; 3. aşikâr;

Examples
It was evident to all of us that he was innocent.
Masum olduğu hepimiz için ortadaydı.
This man’s guilt is so evident hat we find him guilty of murder one…
Bu adamın suçu o kadar aşikar ki, cinayetin bir numaralı suçlusu olarak onu bulduk.

77
Q

obliged to

A
  1. mecburiyetinde kalmak; 2. mahküm; 3. zorunda
Examples
We were obliged to give up our plan.
Planımızdan vazgeçmek zorunda kaldık.
I was obliged to go out yesterday.
Dün dışarı çıkmak zorunda kaldım.kalmak;
78
Q

notorious for

A
  1. tanınmış olmak , dillere düşmüş olmak , namlı olmak; 2. ile meşhur; 3. adı çıkmış;

Examples
This district is notorious for air pollution.
Bu bölge hava kirliliği ile meşhurdur.
At every table you soon recognize someone who is either famous or notorious.
Her masada ya bir ünlü ya da kötü şöhretli birini görebilirsiniz.

79
Q

nervous of / about

A
  1. asabi; 2. sinirli; 3. gergin;
Examples
Silence makes some people nervous.
Sessizlik bazı insanları sinirli yapar.
The new boy had a nervous stammer.
Yeni çocuğun sinirsel bir kekemeliği vardı.
80
Q

mindful of

A
  1. önemseyen; 2. i önemseyen; 3. -i önemseyen;

Examples
I wasn’t being mindful and got on a wrong bus by mistake.
Dikkatli değildim ve yanlışlıkla hatalı otobüse bindim.
I’m very mindful of that.
Onun hakkında çok dikkatliy

81
Q

mad at

angry with

A
  1. gücenmiş; 2. (sb about sth) bir şeye kızmak , (sb for doing sth); 3. kızgın;

Examples
She was angry with me.
Bana kızmıştı.
Talking to him when he is angry is like touching the flame with your bare hands.
Sinirliyken onunla konuşmak tıpkı çıplak elle aleve dokunmak gibidir.

82
Q

limited to

A
  1. sınırlı; 2. sınırla; 3. kısıtlı; 4. mes’uliyetleri, koydukları sermayeye göre hudutlu olan ortaklık;
83
Q

known as

A
  1. bilindiği gibi;
84
Q

external

A
  1. dış; 2. harici; 3. dış kulak yolu kanalı;

Examples
First press 9 for an external line.
Bir dış hat için ilk 9 tuşuna basın.
I never blamed Pinochet, or my torturers, or external circumstances.
Fernando Flores
Pinochet’i, yada işkencecileri yada dış koşulları asla suçlamadım.

85
Q

scheme

A
  1. plan, proje; 2. düzenbaz veya hilekar; 3. komplo;
Examples
I know what you're scheming to do.
Ne yapmayı planladığını biliyorum.
She denied having taken part in the scheme.
Komploya katıldığını inkar etti.
86
Q

keen on

A
  1. ilgili olmak , meraklı olmak; 2. düşkün; 3. meraklı;

Examples
There was a small white flower in his buttonhole and the usual keen, unrevealing smile on his face.
Ceketinin yakalarından birinde küçük, beyaz bir çiçek ve yüzünde her zamanki zeki, kendini açığa vurmaz gülümsemesi vardı.
The door keeper is as keen mustard.
Kapıcı cin gibi.

87
Q

confer with

A
  1. ile görüşmek , akıl danışmak; 2. danışmak; 3. görüşmek;
88
Q

yearning

A
  1. özlem; 2. üzerek; 3. arzulama;
    can atma

Examples
She yearned for her husband to come home.
Kocasının eve gelmesine can atıyordu.
With all the childless couples have yearning for a license.
Tüm çocuksuz çiftler yasal izin istiyorlar.

89
Q

jealous of

A
  1. kıskanmak; 2. çekememek; 3. i kıskanan;

Examples
When I heard that John had a colt as a birthday gift, I felt jealous.
John’un doğumgününde bir tay hediye aldığını duyunca kıskandım.
I suppose I felt a little jealous.
Sanırım biraz kıskandım.

90
Q

innocent of

A
  1. den masum; 2. siz; 3. yoksun;
Examples
No one believes that he is innocent.
Onun masum olduğuna kimse inanmıyor.
Nicholas claimed that he was innocent.
Nicholas masum olduğunu iddia etti.
91
Q

indifferent to

A
  1. kayıtsız kalmak; 2. den farksız; 3. -den farksız;
Examples
Jason is indifferent about his clothes.
Jason elbiseleri hakkında kayıtsız.
He seems to be indifferent to politics.
Politikaya kayıtsız görünüyor.
92
Q

indebted to

A
  1. minnettar; 2. borçlu; 3. borçlar;
Examples
Nicholas doesn't like to be indebted to anyone.
Nicholas başkasına borçlu olmayı sevmez.
I am indebted to him.
Ona minnettarım.
93
Q

inferior to

A
  1. tabi; 2. bağlı; 3. kalitesiz;
    aşağı

Examples
There is no reason for you to feel inferior to anyone.
Birinden daha aşağıda olduğunu hissetmek için hiçbir neden yoktur.
We are inferior in one area. We’re not as proficient in the art of gain.
Bir alanda aşağı kalıyoruz. Kazanma sanatında o kadar da yetkin değiliz.

94
Q

ignorant of

A
  1. -den habersiz; 2. den habersiz; 3. haberi olmamak;
    cahil

Examples
He was laughed at for being so ignorant.
Bu kadar cahil olmasına güldüler.
. I must have seemed ignorant. I hardly said anything apart from “Geronimo”.
Cahil görünmüş olmalıyım. “Geronimo”‘dan başka hiç bir şey söylemedim.

95
Q

identical to

A
  1. ile aynı; 2. özdeştirmek; 3. benzer olmak , özdeş

Examples
I think Nicholas and Jason are identical twins.
Sanırım Nicholas ve Jason tek yumurta ikizleri.
And the dresses came out as four identical sacks.
ve elbiseler dört adet birbirinin aynı çuvala dönüşmüştü…

96
Q

hostile to

A

. düşmanca; 3. düşman;

Examples
We got a hostile reception from the villagers.
Köylüler tarafından düşmanca karşılandık.
Jake might perceive as hostile.
… Jake bunu düşmanlık olarak görebilir.

97
Q

hopeless at

A

umutsuz

Examples
The runner shot his bolt but the result was hopeless.
Yarışçı son atağını yaptı fon bir çaba sarf etti fon kurşunu attı ama sonuç ümitsizdi.
Don’t you know it’s hopeless?
Onun umutsuz olduğunu bilmiyor musun?

98
Q

honest with

A

dürüst

Examples
Nicholas is an honest person so I like him.
Nicholas dürüst bir insan bu yüzden onu seviyorum.
Everybody knows that he is honest.
Herkes onun dürüst olduğunu bilir.

99
Q

guilty of

A
  1. -den suçlu; 2. suçlu; 3. den suçlu;
Examples
I feel guilty about having told a lie.
Yalan söyleme hakkında suçlu hissediyorum.
Michael Clinton was found not guilty.
Michael Clinton suçsuz bulundu.
100
Q

furious about / with

A

öfkeli

Examples
The governor of Texas was furious.
Teksas valisi kızgındı.
Nicholas had never seen Mary so furious.
Nicholas Mary'yi bu kadar öfkeli görmemişti.
101
Q

full of

A
  1. pür; 2. dolu; 3. ile dolu;
102
Q

frightened of / at

A
  1. -den korkmak; 2. korkmuş; 3. korkut;
Examples
The storm did not frighten me.
Fırtına beni korkutmadı.
My roommate's scream frightened me.
Oda arkadaşımın çığlığı beni dehşete düşürdü
103
Q

fond of

A
  1. bayılmak; 2. -e bayılan; 3. e bayılan;
    düşkün
Examples
Mary is fond of the cat.
Mary kediden hoşlanıyor.
I am very fond of my shoes.
Ayakkabılarıma çok düşkünümdür.