book 32 Flashcards

1
Q

ascend

A

ascend
f. çıkmak, yukarı çıkmak, yükselmek, artmak, tırmanmak, pesten tize geçmek [müz.]

Examples
The airplane ascended to four thousand feet.
Uçak dört bin feet irtifaya çıktı.
The smoke ascended into the air.
Duman havaya yükseldi.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
2
Q

predicament

A

predicament

i. kategori, kötü durum, tatsız durum, çıkmaz

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
3
Q

escalate

A

escalate
f. yükseltmek, artırmak, kızıştırmak, yükselmek, çıkmak

Examples
The White House worries that the crisis could escalate.
Beyaz Saray, krizin tırmanabileceğinden endişe ediyor.
Things escalated quickly.
İşler hızla tırmandı.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
4
Q

antagonize

A

antagonize
[antagonize (Amer.) ] f. karşı çıkmak, aleyhine çevirmek, düşman etmek, kışkırtmak

Examples
Don't antagonize him.
Onu kışkırtma.
Don't antagonize them.
Onları kışkırtma.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
5
Q

paramount

A

paramount
s. ulu, yüce, en yüksek, olağanüstü

Examples

  • Redeemer! In my opinion, the work of the missions is the work of the devil. They teach contempt for lawful profit, and they disobey the king’s authority. The paramount vow is a vow of obedience.
  • Hatırla! Benim fikrime göre özel heyet işi şeytan işidir. Yasal karı hor görmeyi ve kralın otoritesine itaatsizlik etmeyi öğretir. En büyük yemin ise itaat yeminidir.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
6
Q

contemplate

A

contemplate
f. tasarlamak; niyet etmek; düşünmek; seyretmek, süzmek, dalmak

Examples
He contemplated taking a trip to Paris.
Paris'e bir gezi yapmayı düşündü.
I'm contemplating this option.
Ben bu seçeneği düşünüyorum.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
7
Q

mutilation

A

mutilation

i. sakatlama, bozma

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
8
Q

You’re in the wrong line of work.

A

yanşış meslekte çalışıyorsun

yalnış eslek seçmişsin

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
9
Q

arbitrary

A

arbitrary
s. keyfi, isteğe bağlı, hakem kararı ile belirlenen, zalim, gaddar

Examples
Language is succinctly defined in our Glossary as a ‘human system of communication that uses arbitrary signals, such as voice sounds, gestures, or written symbols.
Dil, bizim sözlüğümüzde kısaca; ‘insanların iletişim sistemleri’ için ses tonu, ses, mimikler yada yazılı, rastgele seçilmiş sembollerin kullanılması olarak tanımlanmıştır.
No one shall be subjected to arbitrary exile.
Kimse keyfi olarak sürgün edilemez.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
10
Q

cladding

A

cladding
met. plakaj, giydirme, cephe kaplaması, dışını kaplama, örtme, kılıf

Examples
in this spandex-clad, big pecs, big tits, big guns field.
kalpler ve çiçekler için çok küçük bir pazar var..
She was clad in a kimono.
O bir kimano giymişti.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
11
Q

deteriorate

A

deteriorate
f. kötüleşmek, bozulmak, bozmak; fenalaşmak; gerilemek

Examples
His memory is deteriorating with age.
Onun belleği yaş nedeniyle kötüleşiyor.
Tom was shocked to see how much his mother had deteriorated since he last saw her six months ago.
Tom, en son altı ay önce gördüğünden beri, annesinin ne kadar kötüye gittiğini görmekten şok olmuştu.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
12
Q

concrete

A

concrete
f. katılaştırmak, somutlaştırmak, betonla kaplamak, katılaşmak, somutlaşmak, bütünleşmek

i. somut varlık, beton
s. somut, elle tutulur, gerçekten var olan, maddesel, maddi, beton

Examples
Change the free enterprise stuff. We need concrete examples. The postal service?
Serbest girişimcilik saçmalığını değiştir. Elle tutulur örneklere ihtiyacımız var. Mesala posta hizmeti?
Over 40, 000 tons of concrete were used to build the dam.
Barajın inşasında 40, 000 tonu aşkın beton kullanıldı.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
13
Q

breach

A

breach
f. gedik açmak, yarmak, kırmak

i. ihlal, uymama, çiğneme, bozulma, bozma (anlaşmayı); gedik, yarık, dalgaların sahile vurup kırılması

Examples
Security section became aware of the breach and performed their function. You’re familiar with the codes of conduct, Agent Bristow
Güvenlik birimi, sızıntının farkına vardı ve görevlerini yerine getirdi. Sanırım acil durum planına aşinasınız, Ajan Bristow.
Our guards never give way to a breach of the peace.
Koruyucularımız asla düzenin bozulmasına izin vermezler.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
14
Q

livestock

A

livestock
i. çiftlik hayvanları, hayvan mevcudu, haşarat, böcekler

Examples
Goats do not like getting wet and will seek shelter quicker than sheep and other livestock.
Keçiler ıslanmayı sevmez, koyun ve diğer hayvanlardan daha çabuk sığınak ararlar.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
15
Q

halt

A

halt
f. durdurmak, durmak, duraksamak, tereddüd etmek, topallamak, aksamak, bocalamak, tökezlemek, sendelemek

i. durma, duraksama, mola yeri, küçük istasyon

ünl. dur

n. temporary stop, standstill; break or pause in a march or journey
v. stop, pause; cause to stop; hesitate, be uncertain
adj. crippled, lame (Archaic)

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
16
Q

blister

A

blister
f. kabarmak, su toplamak, kabartmak, çıkışmak, azarlamak

i. kabarcık, su toplama, su toplatan şey, su toplanmış kabarcık, yakı, rasat kulesi, silâh bölmesi

Examples
I burned my finger and a blister appeared.
Parmağımı yaktım, su topladı.
I got blisters on my arm because of the burn.
Yanıktan dolayı kolumda su kabarcıkları var.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
17
Q

latency

A

latency

i. henüz ortaya çıkmamış olma, gizli olarak var olma

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
18
Q

subside

A

subside
f. alçalmak, çökmek, çökelmek, dibe çökmek, geçmek, yatışmak, sakinleşmek, yığılmak

Examples
Her fever subsided.
Ateşi yatıştı.
His fever subsided.
Ateşi yatıştı.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
19
Q

manifest

A

manifest
f. açıkça göstermek, belirtmek, beyan etmek, göstermek

i. manifesto, gümrük bildirimi
s. belli, aşikâr, belirgin, apaçık

Examples
Everyone has the right to freedom of thought, conscience and religion; this right includes freedom to change his religion or belief, and freedom, either alone or in community with others and in public or private, to manifest his religion or belief in teaching, practice, worship and observance.
Herkesin, fikir, vicdan ve din hürriyeti hakkı vardır; bu hak, din veya kanaat değiştirmek hürriyeti, dinini veya kanaatini tek başına veya topluca, açık olarak veya özel surette, öğretim, tatbikat, ibadet ve ayinlerle izhar etmek hürriyetini içerir.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
20
Q

marrow

A

5 results are available, use up and down arrow keys to navigate.
marrow
marrow
i. ilik, öz, sakız kabağı

Examples
Dr. Sagan suffered from a rare bone marrow disease called myelodysplasia.
Dr. Sagan miyelodisplazi adlı ender bir kemik iliği hastalığından muzdaripti.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
21
Q

tissue

A

tissue
i. doku, ince kumaş, ince kâğıt, kopya kağıdı, kâğıt mendil, kâğıt peçete, tuvalet kâğıdı, ağ

Examples
Look at the scar tissue. See the recession?
Yara dokusuna bakın. Gerilemeyi görüyor musunuz?
Then we would remove some fatty tissue, reshape your breast and relocate the nipple.
Sonra biraz yağlı doku çıkaracağız, göğsünü yeniden şekillendireceğiz ve meme ucunu yeni yerine koyacağız.

22
Q

decompose

A

decompose
f. çürütmek, çürümek; ayrıştırmak, dağıtmak, ayrışmak, dağılmak

Examples
The badly decomposed body of a young girl was found on the side of a highway.
Genç bir kızın fena halde çürümüş cesedi otoyolun kenarında bulundu.

23
Q

consistent

A

consistent
s. tutarlı, bağıntılı; istikrarlı, uygun, kalıcı, sürekli

Examples
The parchment fibers are consistent with the original Rambaldi document.
Parşömen parçaları-fiberleri orijinal Rambaldi belgesiyle uyumlu-tutarlılık gösteriyor.
It’s not consistent with any of the artifacts I’ve seen.
Şu ana dek gördüğüm hiçbir yapıtla uyumlu-tutarlı değil.

24
Q

in a sense

A

bir bakıma

25
Q

put out

A

put out
sönmüş

Examples
Let me tell you that with every passing year, you’re becoming the most wise and good looking friend that I have ever known! May you continue to put out the very best in your life! Happy Birthday
Her geçen yılda tanıdığım arkadaşlarım arasında en olgun ve yakışıklı arkadaşım olduğunu söylemek isterim. Hayatını en iyi şekilde yaşamaya devam etmen dileği ile doğum günün kurlu olsun!
The fire fighters put out the fire.
itfaiyeciler yangını söndürdü.

26
Q

curtain

A

curtain
f. perdeyi kapatmak, perdelemek

i. perde; perde kapanış sözü; alkışlarla tekrar sahneye çağırma; bölme

Examples
She hung a curtain over the window.
Pencerenin üzerine bir perde astı.
Who is hiding behind the curtain?
Perdenin arkasında kim saklanıyor?
27
Q

famine

A

famine
i. açlık, kıtlık, sıkıntı, yokluk

Examples
When he was naked, he was like a forked radish, he was.. …the very genious of famine, yet lecherous as a monkey.
Çıplakken, bir turp gibi gözüküyor. Türünün en dahilerinden biri ama bir maymun kadarda çapkındır.
Disease and famine go together.
Hastalık ve kıtlık birlikte giderler.

28
Q

all along

A

all along
her zaman, başından beri, baştan beri, öteden beri, ta başından, en başından

Examples
I've been telling you that all along.
Sana bunu en başından beri söylüyorum.
They must have known it all along.
Onu başından beri biliyor olmalılar.
29
Q

shoot into

A

içine çekmek

30
Q

ricochet

A

ricochet
f. sekmek, zıplamak

i. sekme, sekerek gitme, keman yayını zıplatarak çıkarılan ses

31
Q

stumble

A

stumble
f. ayağı takılmak, sürçmek, tökezlemek, sendelemek, dili sürçmek, hata yapmak, yanılmak, günah işlemek, günaha girmek

i. hata, sendeleme, sürçme

Examples
The kid stumbled and fell to his knees.
Çocuk tökezledi ve dizlerinin üstüne düştü.
Tom stumbled and fell backward.
Tom tökezledi ve geriye düştü.
32
Q

incompetence

A

incompetence
i. yetersizlik, ehliyetsizlik, yetkisizlik, beceriksizlik, eksiklik

Examples
His incompetence began to irritate everyone.
Onun beceriksizliği herkesi sinirlendirmeye başladı.
I don’t tolerate incompetence.
Beceriksizliğe tolerans göstermem

33
Q

violation

A

violation
i. bozma, ihlâl etme, riayet etmeme, tutmama, yerine getirmeme, tecâvüz etme, saygısızlık etme, kutsallığını bozma

Examples
Sacrilege is the violation or injurious treatment of a sacred object.
Kutsal şeye saygısızlık, kutsallığı bozmadır yada kutsal bir nesneyle ilgili onur kırıcı davranıştır.
Your violation isn’t that serious. They don’t have enough evidence to charge you murder.
senin ihlalin o kadar ciddi değil. seni cinayetle suçlamaya yetecek kanıtları yok.

34
Q

rupture

A

rupture
f. koparmak, kırmak, ilişkisini kesmek, kopmak, parçalanmak, fıtık olmak

i. kırılma, kopma, yırtık, çatlak, fıtık, kopukluk, uyuşmazlık, ilişkilerin kesilmesi, bozukluk

Examples
That is not what caused
the rupture.
Kırılmaya o neden olmadı.
When a girl has sex for the first time, her hymen ruptures and bleeds.
Bir kız ilk kez seks yaptığında, onun kızlık zarı parçalanır ve kanar.

35
Q

notoriously

A

herkesin bildiği gibi

36
Q

Prone

A

prone
s. yüzükoyun, başaşağı, yokuş aşağı, eğimli, meyilli, yatkın

Examples
He is prone to getting excited.
O heyecanlanmaya eğilimlidir.
I'm a little accident-prone.
Biraz sakarım da.
37
Q

stall

A

stall
f. oyalamak, hızı kesilerek düşmek, zaman kazanmak, geciktirmek, saplanmak, durmak (motor), stop etmek, hızı kesilmek

i. ahır, koltuk, stand, tezgâh, koltuk [tiy.], sargı (parmak), hız kaybedip düşme (uçak), park yeri, oyalama, bahanelerle aldatma, vakit kazanmaya çalışma

Examples
He stalled the engine three times.
Üç kez motoru durdurdu.
Stop stalling and do what I told you.
Oyalanmayı bırak da sana ne dediysem onu yap
38
Q

supremacy

A

supremacy

i. üstünlük, büyüklük, egemenlik, enüstünlük, yücelik

39
Q

flaw

A

flaw
f. çatlatmak, yarmak, sakatlamak, zarar vermek, hasara uğratmak

i. özür, kusur, defo, hata, üretim hatası, noksanlık, çatlak

Examples
You have an eagle eye for even tiny flaws.
Minik kusurları bile görebilecek keskin göze sahipsin.
Despite her flaws, I’m fond of her.
Onun kusurlarına rağmen ona düşkünüm.

40
Q

obsessed with

A

Takıntılı

My wife is obsessed with cleaning.
Karım temizlik konusunda takıntılı.
Nicholas is obsessed with learning French.
Nicholas Fransıca öğrenmeye takıntılı.

41
Q

conviction

A

conviction
i. suçlu bulma, mahkumiyet; inanç, inanma, görüş; haklı olma, kanaat

Examples
She always stands up for her convictions.
O her zaman inançlarını savunur.
Tony Rezko and Bill Ayers should lead the Democratic Party. They are the only Democrats with any convictions.
Evan Sayet
Tony Rezko ve Bill Ayers Demokratik Partiye liderlik etmeli. Onlar, hiç mahkumiyeti bulunmayan tek Demokratlar.

42
Q

productivity

A

productivity

i. verimlilik, prodüktivite, kâr getirme yüzdesi, yaratıcılık

43
Q

resent

A

resent
f. alınmak, içerlemek, gücenmek, gücüne gitmek

Examples
He resented being called a coward.
Korkak denilmesine gücendi.
She resented being called a coward.
Ona bir korkak denilmesine gücendi.
44
Q

insinuation

A

insinuation

i. üstü kapalı söz, ima, yağcılık

45
Q

Statecraft

A

statecraft

i. devletçilik, devlet idaresi

46
Q

solely

A

solely
zf. sırf, yalnızca, sadece, bir tek

Examples
As natural selection works solely by and for the good of each being all corporeal and mental endowments will tend to progress towards perfection.
Doğal seleksiyon her varlığın sadece iyiliği yolu ile ve iyiliği yönünde çalıştığından, bütün bedensel ve zihinsel yetenekler, mükemmellik yönünde ilerleme eğiliminde olacaktır.
I can’t believe your lif consists solely of meetings.. …ovations, presentations.. …parades and civil defenceexercises
Hayatının sadece toplantılar, yenilikler, sunumlar…törenler ve sivil savunma egzersizlerinden oluştuğuna inanamıyorum.

47
Q

villain

A

villain
i. kötü adam, cani, hain, çapkın, kabadayı, ortaçağ köylüsü

Examples
Who’s your favorite movie villain?
Filmlerde gözde kötü adamın kim?
What I can’t understand, sir.. …is why do Hindi films portra gangsters and villains……as stupid and morons?
Hint filmlerinin çete elemanları ve kötü karakterleri neden aptal ve gerizekalı olarak resmettiğini birtürlü anlayamıyorum efendim.

48
Q

scold

A

scold
f. azarlamak, çıkışmak, paylamak, haşlamak, terslemek

i. cadaloz, cadı kadın, huysuz kadın

Examples
They were scolded by the teacher.
Onlar öğretmen tarafından azarlandılar.
Were you scolded by your teacher?
Öğretmenin tarafından azarlandın mı?
49
Q

handpicked

A

seçilmiş

elle toplanmış

50
Q

stance

A

stance
i. duruş, durum, vaziyet

Examples
The volatile course of Turkey-EU relations, along with the perception that politicians and citizens in EU member states oppose Turkey’s membership, cause Turkish public to take a reactive stance on EU membership.
Türkiye-AB ilişkilerindeki dalgalı seyir ve AB üyesi ülkelerin siyasetçi ve vatandaşlarının Türkiye’nin üyeliğine karşı oldukları şeklindeki algı Türk kamuoyunun AB üyeliğine ilişkin tepkisel bir tutum sergilemesine neden olmaktadır.
He had a strong stance on the subject.
Konuyla ilgili güçlü bir duruşu vardı.