book 38 Flashcards

1
Q

stunned

A

stunned
s. afallanmış, serseme dönmüş, ağzı açık kalmış

Examples
That dress looks stunning on you.
ޞu elbise üstünde çok güzel görünür.
They were stunned after finding out about his resignation.
Onlar onun istifasını öğrendikten sonra çok şaşırdılar.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
2
Q

amid

A

amid
ed. ortasına, arasına, ortasında, arasında

amid
prep. in the middle of; surrounded by

n. amide, metallic substance; organic compound

Examples
They are amid the city noises.
Şehir gürültüsünün ortasındalar.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
3
Q

pistachio

A

pistachio
i. fıstık, şamfıstığı, antep fıstığı

Examples
I’d like some pistachio. That is pistachio?
Fıstıklı istiyorum. Fıstıklı bu mu?
I can’t remember if you are allergic to peanuts or pistachios.
Antep fıstığı veya yer fıstığına alerjin olup olmadığını hatırlayamıyorum.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
4
Q

lawn

A

lawn
i. çimen, çim, çimenlik, patiska

Examples
My mother told me to mow the lawn.
Annem çimi biçmemi söyledi.
The lawn mower needs gas to operate.
Çim biçme makinesini çalıştırmak için benzin gerekiyor.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
5
Q

decay

A

decay
f. çürütmek, çürümek, bozmak, bozulmak; zayıflamak, halsiz düşmek; parçalanmak, dağılmak; azalmak

i. bozulma, çürüme, çürük, çürütme; zayıflama; ayrışma; çöküş, yıkılma, yıkılış; düşkünlük;

Examples
Salt helps to preserve food from decay.
Tuz yiyeceği çürümekten korumak için yardımcı olur.
Too many sweets cause your teeth to decay.
Fazla şeker dişlerinde çürümeye sebep olur.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
6
Q

pomegranate

A

pomegranate
i. nar

Examples
Did you buy the pomegranate juice?
Nar suyu satın aldın mı?
Kashgar's pomegranates are the most famous.
Kaşgar narları en ünlüsüdür.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
7
Q

cross-legged

A

bacak bacak üstüne atmak

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
8
Q

absently

A

absently
zf. dalgın dalgın, dalgınlıkla

Examples
Tom looked absently out the window.
Tom pencereden dışarıya dalgın dalgın baktı.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
9
Q

illiterate

A

illiterate
s. cahil, kara cahil, okumamış, okur yazar değil, bilgisiz, deneyimsiz, yanlışlarla dolu

Examples
Are you illiterate?
Okuma yazma bilmiyor musun?
I'm illiterate.
Ben okuma yazma bilmiyorum.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
10
Q

seduce

A

seduce
f. baştan çıkarmak, tahrik etmek, ayartmak, kanına girmek, iğfal etmek

Examples
I wouldn’t dream of seducing you, Alexandra.
Seni baştan çıkarmayı aklımdan bile geç irmem, Alexandra.
Did you really think that you could seduce me?
Gerçekten beni ayartabileceğini düşündün mü?

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
11
Q

amends

A

amends
i. tazminat, telâfi, zararın karşılanması; özür

Examples
This will make amends for his disappointment.
Bu onun düş kırıklığını giderecektir.
You must make amends for your unfaithful I ness.
Onun sadakatsizliğinin karşılığını vermek zorundasın.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
12
Q

scramble

A

scramble
f. çabalamak, sürünerek ilerlemek, güçlükle ilerlemek, mücâdele vermek, karıştırmak, çırpmak [yum.], yağda pişirmek

i. güçlükle ilerleme, tırmanış, çabalama, mücâdele, motokros yarışı, acele havalanma

Examples
Three scrambled egg whites,
Üç yumurtadan omlet, …
You know you got a plate of scrambled egg in the bathtub?
Küvette bir tabak omlet yediğini biliyor musun?

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
13
Q

shed

A

shed
f. dökmek, akıtmak, yaymak, ışık tutmak, sızdırmamak, değiştirmek (deri), çıkarıp atmak, sıyrılmak

i. baraka, kulübe, sundurma, ahır, hangar, odunluk

Examples
Clean out the shed and throw away things you don’t need.
Kulübeyi temizleyin ve ihtiyacınız olmayan şeyleri atın.
and saw there was a tumble-down tool shed at the bottom of the garden.
Yıkık dökük bir kulübe vardı bahçede.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
14
Q

feigned

A

feigned
s. sahte, yapmacık

Examples
Mother said, “Do not lie in bed and feign sleep.”
Annem, “Yatağa yatıp uyuyormuş gibi yapma.” dedi.
She tried to feign innocence but her eyes were telling the whole truth.
Masum rolü yapmaya çalıştı fakat gözleri bütün gerçeği anlatıyordu.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
15
Q

hold out

A

hold out
uzatmak, ümit vermek, vâât etmek, yeterli olmak, dayanmak, ısrar etmek, boyun eğmemek, direnmek, tanıtmak

Examples
He held out his hand and I took it.
Elini uzattı ve onu tuttum.
She held out her hand and I shook it.
Elini uzattı ve onu salladım.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
16
Q

endearment

A

endearment
i. tatlı söz, okşayıcı söz

Examples
your name, her name, an endearment or two.
Senin adın, onun adı, bir iki okşama.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
17
Q

hone

A

hone
f. bilemek

i. bileği taşı

Examples
Nicholas wanted to hone his skills as a photographer.
Nicholas bir fotoğrafçı olarak becerilerini geliştirmek istedi.
Playing with kids his own level allowed him to hone his skills.
Kendi seviyesindeki çocuklarla oynamak onun yeteneklerini şekillendiriyor.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
18
Q

attain

A

attain
f. ulaşmak, erişmek, varmak, gelmek, elde etmek, kazanmak

Examples
She attained her success through hard work.
Başarısına çok çalışarak ulaştı.
All that spirits desire, spirits attain.
Kahlil Gibran
Ruhların arzuladığı her şeyi, ruhlar elde ederler.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
19
Q

utterly

A

utterly
z. tamamen, düpedüz, bütün bütün, sapına kadar

Examples
The shy boy was utterly embarrassed in her presence.
Utangaç erkek çocuğu onun varlığında tamamen sıkıldı.
It is utterly impossible to finish the work within a month.
Bir ayda işi tamamen bitirmek imkansız.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
20
Q

refrain

A

refrain
f. kendini tutmak, kaçınmak, sakınmak

i. nakarat

Examples
Please refrain from smoking in this room.
Lütfen bu odada sigara içmekten kaçının.
Please refrain from smoking cigarettes here.
Lütfen burada sigara içmekten kaçının.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
21
Q

riddance

A

riddance
i. kurtulma, başından atma

Examples
Good riddance!
Hele şükür gittiler!

22
Q

give out

A

give out
bildirmek, duyurmak, ilan etmek, yaymak

Examples
The supplies are beginning to give out.
Kaynaklar tükenmeye başlıyor.
Their patience was about to give out.
Onların sabrı tükenmek üzereydi.
23
Q

nod

A

nod
f. kafa sallamak (olumlu), sallamak (baş), başı ile onaylamak, başıyle selâm vermek, başı öne düşmek, hata yapmak, dikkatsiz davranmak

i. kafa sallama, baş işareti, başı öne düşme

Examples
He nodded in response to my question.
Sorumu yanıtlamak için başını salladı.
She nodded in response to my question.
Sorumun cevabını başıyla onayladı.
24
Q

blurt

A

blurt

ağzından kaçırmak

25
Q

abolish

A

abolish
f. kaldırmak, ortadan kaldırmak, feshetmek, iptal etmek, bozmak

Examples
We must abolish the death penalty.
Ölüm cezasını iptal etmeliyiz.
We should abolish the death penalty.
Ölüm cezasını kaldırmalıyız.
26
Q

rejuvenation

A

rejuvenation
canlandırma, tazeleştirme, iyileştirme, gençleşme, gençleştirme, yenileştirme, modernizasyon

Examples
"""Her secret garden needed
rejuvenation."""
Gizli bahçesinin tazelenmesi
gerekmişti.
27
Q

dyed

A

dyed
s. boyalı

Examples
It’s hard to tell whether Nicholas dyes his hair or not.
Nicholas’ın saçını boyayıp boyamadığını söylemek zor.
Nicholas couldn’t tell whether Mary dyed her hair or not.
Nicholas Mary’nin saçını boyatıp boyatmadığını söyleyemedi.

28
Q

impassive

A

impassive
s. kayıtsız, vurdumduymaz, hissiz, ruhsuz

Examples
Tom is impassive.
Tom vurdumduymaz.

29
Q

intervene

A

intervene
f. geçmek, arada olmak, araya girmek, aracılık etmek, karışmak, nüfuzunu kullanmak

Examples
Nicholas intervened in his coworkers’ disagreement.
Nicholas iş arkadaşlarının anlaşmazlığında arabuluculuk etti.
The prosecutors were impressive, but the defense weak, so I intervened.
Savcılar çok etkileyiciydi ama savunma çok zayıftı. Bende buyüzden müdahale ettim.

30
Q

circumcision

A

circumcision
i. sünnet ruhen arınma,

i. bir ocak, hazreti İsa’nın sünnetinin kutlanması, yahudiler (İncil)

Examples
When will the circumcision party be held?
Sünnet partisi ne zaman düzenlenecek.
The practice of male circumcision is ancient and developed in parallel amongst different cultures.
Erkek sünnetinin uygulaması farklı kültürler arasında paralel olarak gelişmiştir.

31
Q

circumcision

A

circumcision
i. sünnet ruhen arınma,

i. bir ocak, hazreti İsa’nın sünnetinin kutlanması, yahudiler (İncil)

Examples
When will the circumcision party be held?
Sünnet partisi ne zaman düzenlenecek.
The practice of male circumcision is ancient and developed in parallel amongst different cultures.
Erkek sünnetinin uygulaması farklı kültürler arasında paralel olarak gelişmiştir.

32
Q

numb

A

numb
f. uyuşturmak, duygusuzlaştırmak, hissizleştirmek, dondurmak

s. uyuşmuş, hissiz, uyuşuk, donakalmış, duygusuz

Examples
The swimmers were numb with cold.
Yüzücüler soğuktan uyuşmuştu.
Cold numbs the limbs.
Soğuk uzuvları uyuşturur.
33
Q

worn off

A

worn off
zamanla yok ol
YAVAŞ YAVAŞ AZALMAK

Examples
The effect of the drug had worn off.
ilacın etkisi yavaş yavaş azalmıştı.
The effects of the medicine were wearing off.
ilacın etkileri yavaş yavaş azalıyordu.
34
Q

tissue

A

tissue
i. doku, ince kumaş, ince kâğıt, kopya kağıdı, kâğıt mendil, kâğıt peçete, tuvalet kâğıdı, ağ

Examples
Look at the scar tissue. See the recession?
Yara dokusuna bakın. Gerilemeyi görüyor musunuz?
Then we would remove some fatty tissue, reshape your breast and relocate the nipple.
Sonra biraz yağlı doku çıkaracağız, göğsünü yeniden şekillendireceğiz ve meme ucunu yeni yerine koyacağız.

35
Q

vest

A

vest
f. yetki vermek, hak vermek, cüppe giydirmek, cüppe giymek, haczetmek [amer.], el koymak [amer.], hak olarak geçmek

i. iç gömleği, fanila, yelek

Examples
Workers were orange vest.
İşçiler turuncu yelek giyer.
The police officer wore a bulletproof vest.
Polis memuru bir kurşun geçirmez yelek giydi.

36
Q

intersection

A

intersection
i. kesişme, kesişim, kavşak

Examples
Turn right at the next intersection.
Bir sonraki kavşakta sağa dön.
What happened at that intersection?
O kavşakta ne oldu?
37
Q

sphere

A

sphere
i. küre, yuvar, yerküre, gökyüzü, tabaka, katman, sınıf, alan, çevre

Examples
The earth is shaped like a sphere.
Dünya bir küre şeklindedir.
The lack of a public sphere in Europe is being felt more and more keenly.
Avrupa’da kamusal alanın yokluğu artan bir şiddetle hissediliyor.

38
Q

as with

A

olduğu gibi

39
Q

flaw

A

flaw
f. çatlatmak, yarmak, sakatlamak, zarar vermek, hasara uğratmak

i. özür, kusur, defo, hata, üretim hatası, noksanlık, çatlak

Examples
You have an eagle eye for even tiny flaws.
Minik kusurları bile görebilecek keskin göze sahipsin.
Despite her flaws, I’m fond of her.
Onun kusurlarına rağmen ona düşkünüm.

40
Q

unabashedly

A

unabashedly

zf. arsızca

41
Q

feud

A

feud
f. anlaşmazlık içinde olmak, kavga etmek

i. kan dâvası, düşmanlık, kavga, tımar

Examples
Our feud traces back to our childhood.
Kan davamız çocukluğumuza kadar uzanır.
Sometimes family feuds extend through the generations.
Bazen aile içi anlaşmazlıklar kuşaktan kuşağa geçer.

42
Q

vomit

A

vomit
f. kusmak, çıkarmak, istifrağ etmek, püskürtmek, lav püskürtmek

i. kusma, kusmuk, kusturan ilaç, püskürtme

Examples
I feel like I am going to vomit.
Kusacakmışım gibi hissediyorum.
I started thinking that if I vomited it would be OK. In the morning I was so relieved.
Eğer kusarsam, iyi olacağını düşünmeye başladım. Sabahleyin, sıkıntım hafiflemişti.

43
Q

reluctantly

A

reluctantly
zf. isteksizce, isteksiz olarak, istemeden, gönülsüzce, ağırdan alarak

Examples
He reluctantly agreed to my proposal.
O isteksizce önerimi kabul etti.
She reluctantly agreed to our proposal.
Teklifimizi isteksizce kabul etti.
44
Q

mildew

A

mildew
f. küflenmek, küflendirmek

i. küf

45
Q

dank

A

dank

s. ıslak, nemli, yaş, rutubetli; küf kokulu

46
Q

nostril

A

nostril
i. burun deliği

Examples
My finger hit my nostril, did you catch that?
Parmağım burun deliğime girdi, gördün mü?
- Put your money where your dick is.
- Yes, in your nostrils!
- Paranı aletinin yanına koy, oğlum.
- Tamam, senin burun deliğine!

47
Q

creaky

A

creaky

s. gıcırtılı; harap; şüpheli, kuşkulu

48
Q

huddle

A

huddle
f. sürü gibi toplanmak, bir araya toplamak, toplamak, tıkıştırmak, aceleyle giyinmek

i. kalabalık, yığın, karışıklık

Examples
the huddled masses turn for comfort…
halkın sadık dini lideri…
They went into a huddle and decided to leave the job.
Baş başa verip konuştular ve işi bırakmaya karar verdiler.

49
Q

dim

A

dim
f. karartmak, bulandırmak, kararmak, bulanmak; donuklaştırmak, sönükleşmek

s. bulanık, anlayışsız; sönük; donuk; kalın kafalı

Examples
We saw a dim light in the distance.
Uzakta loş bir ışık gördük.
I have a dim memory of my grandmother.
Büyükannemi hayal meyal hatırlıyorum.
50
Q

murmur

A

murmur
f. mırıldanmak, homurdanmak, söylenmek, uğuldamak, çağıldamak

i. mırıltı, çağıltı, homurtu, söylenme, hırıltı

Examples
“I love you,” she murmured and closed her eyes.
“Seni seviyorum,” diye mırıldandı ve gözlerini kapattı.
He brought his lips close to her ear and murmured: “I love you.”
O, dudaklarını onun kulağına yaklaştırdı ve mırıldandı: “Seni seviyorum.”