book 41 Flashcards

1
Q

compelled

A

compelled
s. mecbur

Examples
He was compelled to sign the contract.
O sözleşmeyi imzalamak zorunda bırakıldı.
Black people were compelled to work in cotton fields.
Siyah insanlar pamuk tarlalarında çalışmak için zorlandılar.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
2
Q

break out into tears

A

break out into tears
ağlamaya başlamak
gözyaşlarına boğulmak

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
3
Q

choked

A

choked
s. kısık, tıkanık, tıkanmış

Examples
She choked him with her bare hands.
O çıplak elleriyle onu boğdu.
The baby almost choked on a piece of candy.
Bebek neredeyse bir parça şeker yutuyordu

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
4
Q

audacity

A

audacity
i. cesaret, yürek, cüret; küstahlık, arsızlık

Examples
You show fantastic audacity in seeking me out. Though I knew you would
Beni aramakla harika bir cesaret örneği gösterdin. Yine de bunu yapacağını biliyordum.
I am amazed at your audacity.
Senin cüretine şaşırıyorum.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
5
Q

conviction

A

conviction
i. suçlu bulma, mahkumiyet; inanç, inanma, görüş; haklı olma, kanaat

Examples
She always stands up for her convictions.
O her zaman inançlarını savunur.
Nicholas has at least one conviction for drunken driving.
Nicholas’ın sarhoşken araba sürmekten en az bir mahkumiyeti var.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
6
Q

lavish

A

lavish
f. çok harcamak, boşa harcamak

s. çok, bol, savurgan, müsrif

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
7
Q

shiver

A

shiver
f. parça parça olmak, parçalanmak, parçalamak, titremek, ürpermek, rüzgârdan kıpırdamak, dalgalanmak

i. parçacık, yonga, talaş, kıymık, titreme, ürperti, heyecan

Examples
It was so cold that he was shivering.
O kadar soğuktu ki o titriyordu.
The poor boys were shivering with fear.
Zavallı çocuklar korkudan titriyorlardı.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
8
Q

dialectic

A

dialectic
i. , mantıklı yorumlama, mantıksal konuşmaları yürütme sanatı

s. diyalektik, mantık

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
9
Q

imprecation

A

imprecation

i. beddua, lanet

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
10
Q

indulge

A

indulge
f. memnun etmek, boyun eğmek, hoşgörmek, şımartmak, yüz vermek, izin vermek, haz almak, zevk almak, tutulmak, içmek, sigara içmek

Examples
You must not indulge in drinking.
içkiye teslim olmamalısın.
They indulged in mahjong.
Onlar Çin dominosunun keyfini çıkardılar.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
11
Q

divulge

A

divulge
f. açığa vurmak, ifşa etmek, ortaya dökmek, yaymak

Examples
He didn’t divulge the information, not even under pain of torture.
O, işkence acısı altında bile bilgileri açıklamadı.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
12
Q

latitude

A

latitude
i. enlem, paralel, bölge, serbestlik, özgürlük, hoşgörü, tolerans

Examples
Tasmania is on the 40 degrees South latitude.
Tasmanya 40 derece güney enlemi üzerindedir.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
13
Q

peninsula

A

peninsula
i. yarımada

Examples
Have you ever been to the Korean Peninsula?
Kore yarım adasına hiç gittin mi?
Indonesia consists of many islands and two peninsulas.
Endonezya çok fazla adadan ve iki yarımadadan oluşur.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
14
Q

catchy

A

catchy
s. çekici, cazip, aldatıcı, akılda kalıcı

Examples
- You could do anything you like. The more fantastic, the better. That’s what people want: fantasy. You write a proper part for me.. …a couple of catchy songs.. … I guarantee you a triumph deluxe! What do you say?
- How much will you pay me?
- Ne istersen yapabilirsin. Ne kadar çok fantazi, o kadar iyi. İnsanların istediği bu: fantazi. Bana düzgün bir parça yaz… dikkat çekici birkaç şarkı… Ben de sana ekstra lüks bir zaferi garanti edeyim. Ne diyorsun?
- Bana ne kadar ödeyecksiniz?
She is most famous for her catchy song ‘Royals’.
En çok akılda kalan şarkısı “Royals” ile ünlüdür.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
15
Q

vindicate

A

vindicate

f. korumak, hakkını korumak, hıncını almak, intikamını almak, savunmak, temize çıkarmak, haklı çıkarmak

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
16
Q

sinister

A

sinister
s. uğursuz, kötü, fena, kötü niyetli, fesat, meymenetsiz, tekin olmayan, kem, solundaki, soldaki

Examples
Tom gave Mary a sinister look.
Tom Mary’ye uğursuz bir bakış attı.
Some villains are more sinister than others.
Bazı hainler diğerlerinden daha uğursuzdurlar.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
17
Q

prevail

A

prevail
f. galip gelmek, yenmek, hüküm sürmek, yürürlükte olmak, yaygın olmak, etkili olmak

Examples
Truth is strong, and sometime or other will prevail.
Mary Astell
Gerçek güçlüdür, ve bir gün, yoksa diğeri yenecek.
Thus, a survey of the short stories translated from Turkish into English from 2000 to 2010 is conducted and the prevailing tendencies that come to surface in the translations according to the results of the survey are discussed.
Bu nedenle, 2000’den 2010 yılına kadar Türkçeden İngilizceye çevrilen öyküler üzerine bir araştırma yapılmış ve bu araştırmanın sonuçlarına göre öykü çevirilerinde ortaya çıkan yaygın eğilimler tartışılmıştır.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
18
Q

austerity

A

austerity
i. Kemer Sıkma, sertlik, haşinlik; sadelik; masraftan kısma, tasarruf

Examples
Angela Merkel is in favor of austerity.
Angela Merkel kemer sıkma taraftarıdır.
The austerity measures that many city governments have implemented are hugely unpopular.
Pek çok kent yöneticilerinin uyguladığı kemer sıkma politikası son derece sevimsizdir.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
19
Q

confute

A

confute

f. yalanlamak, çürütmek, aksini ispatlamak, susturmak

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
20
Q

ignite

A

ignite
f. tutuşturmak, yakmak, ateşlemek, tutuşmak, ateş almak

Examples
"""It's ""guaranteed not to smear
drip or ignite"""
"""Normal koşullarda
bulaşmama, damlama..."""
A small spark often ignites a big flame.
Küçük bir kıvılcım sık sık büyük bir alevi ateşler.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
21
Q

lay hold of

A

lay hold of
yakasına yapışmak
ele geçirmek

22
Q

dissuade

A

dissuade
f. vazgeçirmek, caydırmak, aklını çelmek, kandırmak

Examples
I tried to dissuade a friend of mine from getting married.
Benim bir arkadaşımı evlenmekten caydırmaya çalıştım.

23
Q

take into account

A

take into account
Dikkate almak
hesaba katmak
Examples
I didn’t take into account the feelings of my friend. I guess I hadn’t expected that.
Arkadaşımın duygularını hesaba katmadım. Sanırım bunu beklemiyordum.
He never takes into account the fact that I am very busy.
O çok meşgul olduğum gerçeğini asla dikkate almaz.

24
Q

utter

A

utter
f. söylemek, dile getirmek, ifade etmek, telâffuz etmek, açığa vurmak, ses çıkarmak, basmak (çığlık), atmak (çığlık), piyasaya sürmek (sahte para vb.)

s. tüm, bütün, tam, kesin, mutlâk, sapına kadar, su katılmadık

Examples
The Muslims, sitting around. Hudaybiya watched this in utter dismay. There was almost a mutiny.
Müslümanlar etrafında oturuyordu.Hudaybiya bunu mutlak bir korku içinde seyrediyordu.Neredeyse bir isyan vardı.
It was a complete and utter waste of time.
O tam ve mutlak bir zaman kaybıydı.

25
apparatus
apparatus i. alet, aygıt, cihaz, aletler, malzeme Examples Clean the apparatus only with dry cloth. Cihazı sadece kuru bir bezle silin.
26
encumber
encumber | f. yüklemek, sorumluluk yüklemek, engellemek, tıka basa doldurmak, engel olmak
27
pickax
pickax | i. kazma
28
vex
vex | f. gücendirmek, küstürmek, kızdırmak, üzmek, canını sıkmak, dalgalandırmak
29
lapse
lapse f. geçmek, akıp gitmek, bitmek, dolmak, kaymak, sapmak, hata yapmak, kaçmak, zaman aşımına uğramak, düşmek i. yanılma, sapma, hata, yanlış, sürçme, kaytarma, kaçma, geçme, sona erme Examples We need to be challenged, of course, lest we lapse into complacency; but we dare not be destroyed. Kendimizi rahata kaptırmamamız için tabi ki meydan okumamızı sağlayacak olan bir uyarıcıyla karşılaşmamız gerekiyor; fakat tahrip edilmeyi de göze alamayız. Once you were the king's favourite man but now you lapsed from grace. Bir zamanlar kralın en gözde adamıydın ama şimdi gözden düştün.
30
inert
inert | s. hareketsiz, durağan, dingin, etkinlik göstermeyen, atıl, uyuşuk, uyuz, tembel
31
velocity
velocity i. hız, sürat Examples Light travels at a velocity of 186000 miles per second. Işık saniyede 186.000 millik bir hızla hareket eder
32
bestow
bestow f. vermek, bağışlamak, hediye etmek, yerine koymak Examples He bestowed a large amount of money on the institute. Enstitüye büyük miktarda para bağışladı. The college bestowed an honorary degree on him. Üniversite ona fahri doktora unvanı verdi.
33
notwithstanding
notwithstanding zf. buna rağmen, yine de, gerçi ed. karşın bğ. mamafih, rağmen, bununla beraber, dığı halde, mesine rağmen Examples But notwithstanding my people are eager to bring our ancient culture into the community of nations. Ancak buna rağmen halkım eski kültürümüzü uluslar topluluğuna getirmeye heveslidir.
34
disposed
disposed s. istekli, hazır, eğilimli, niyetli Examples Dispose of him first, or you'll have no chance. Önce ondan kurtul, yoksa hiç şansın yok. I advise you to dispose of any incriminating papers. Bütün suçlayıcı belgeleri yok etmeni tavsiye ediyorum.
35
discern
discern f. farketmek, farkına varmak, ayırdetmek, sezmek, anlamak, kavramak Examples He can't discern fact from fiction. O, gerçeği kurgudan fark edemez.
36
asylum
asylum i. sığınak, barınak, himaye, koruma; akıl hastanesi; iltica, sığınma Examples My ancestors hoped to find political asylum. Atalarım siyasi sığınma bulmayı ümit etmişlerdi. They became citizens after receiving political asylum. Onlar siyasi sığınma aldıktan sonra vatandaş oldu.
37
porter
porter i. hamal, kapıcı, siyah bira ``` Examples I had the porter carry my suitcase. Hamala valizimi taşıttım. I had the porter take my suitcases to my room. Hamala valizlerimi odama taşıttım. ```
38
curator
curator i. sorumlu, idareci, veli; galeri müdürü, müze müdürü Examples Tom is a museum curator. Tom bir müze müdürü.
39
cordial
cordial s. samimi, candan, içten; kâlbe güç veren i. canlandırıcı ilaç, uyarıcı madde; likör, tatlı içecek Examples The cherry cordials are her favorites out of the whole chocolate box. Bütün çikolata kutusunun dışında kiraz likörleri onun gözdeleridir. Tom was very cordial. Tom çok candandı.
40
vouchsafe
vouchsafe | f. tenezzül etmek, tenezzül edip yapmak, lütfetmek, ihsan etmek
41
sublime
sublime f. süblimleştirmek, yüceltmek, bilinçaltındaki güdülerini iyiye yöneltmek, süblimleşmek, yücelmek, yükselmek, ulvileşmek s. yüce, ulu, asil, görkemli, büyük, olağanüstü, son derece Examples Look at your thumb. Your sublime thumb position. Baş parmağına bak. Baş parmağının konumu mükemmel. His martial arts prowess has already reached a level of sublime perfection. Onun dövüş sanatları kahramanlığı zaten yüce mükemmellik seviyesine ulaştı.
42
ample
ample s. yeterli, bol; geniş, büyük, iri, heybetli, çok, kâfi Examples Why do you keep saying there's ample time? Niçin bol zaman olduğunu söylemeyi sürdürüyorsun? It's unlikely that they would have left the ship, if they had an ample supply of food. Yeterli yiyecekleri olsaydı gemiyi terk etmiş olmaları uzak bir ihtimaldi.
43
adorn
adorn f. süslemek, bezemek, güzelleştirmek, renk katmak Examples I've never heard Lefferts so abound in the sentiments that adorn Christian manhood. Lefferts'in Hıristiyanlık ilkelerine böyle derinden bağlı olduğunu bilmiyordum. A slew of corporate logos adorned the entrance to the soccer match. Bir takım şirket logoları futbol maçının girişini süsledi.
44
windmill
windmill i. yeldeğirmeni, rüzgâr gülü, fırıldak Examples A windmill pumps water out of the ground. Yeldeğirmenleri yeraltından su çıkarırlar. It doesn't matter where you go in Holland, you'll see windmills. Hollanda'da nereye gidersen git farketmez, yel değirmenlerini göreceksin.
45
embark
embark f. bindirmek, uçağa yüklemek, yolcu almak, uçağa binmek, uçağa bindirmek, yüklemek, yatırmak, yüklenmek, girişmek, kalkışmak, atılmak Examples Tomorrow the ship embarks for San Francisco for her final voyage. Yarın gemi, son deniz yolculuğunu yapmak üzere San Francisco'ya doğru yola çıkacak. I'm about to embark on a journey around the world. Dünyanın çevresinde seyahate başlamak üzereyim.
46
apex
apex | i. doruk, zirve, tepe, uç
47
compelled
compelled s. mecbur Examples He was compelled to sign the contract. O sözleşmeyi imzalamak zorunda bırakıldı. Black people were compelled to work in cotton fields. Siyah insanlar pamuk tarlalarında çalışmak için zorlandılar.
48
afflicted
afflicted s. üzgün, sarsılmış, dertli, tutulmuş, uğramış Examples I don't want you to afflict me with your absurd troubles. Saçma sorunlarınla başımı ağrıtmanı istemiyorum.
49
wheat
wheat i. buğday Examples Flour is made from wheat. Un, buğdaydan yapılır. Grains of wheat are ground into a very fine powder to make flour. Buğday taneleri çok ince öğütülerek un yapılır.
50
scud
scud f. hızla hareket etmek, sürüklenmek, rüzgârla sürüklenmek, pupa yelken gitmek i. sürüklenme, rüzgârla sürüklenme, pupa yelken seyir, kısa süren şiddetli rüzgâr, rüzgârla sürüklenen bulutlar Examples The clouds scudded across the sky. Bulutlar gökyüzünde rüzgarla sürüklendi.