book 16 Flashcards
impenetrable
impenetrable
s. girilemez, akıl ermez, anlaşılmaz, kapalı
Examples
The forest was thick and impenetrable.
Orman sık ve aşılmazdı.
Platoon
Platoon
i. takım [ask.], askeri müfreze, ekip, tim
Examples
There ain’t one swinging-dick private in this platoon’s gonna graduate…
Müfrezede, bu engeli 10 saniyede geçemeyen…
A platoon has about thirty soldiers.
Bir müfrezede yaklaşık otuz asker vardır.
jab
jab
f. dürtmek, batırmak, saplamak
i. dürtme, batırma, saplama, yumruk, aşı, iğne
Examples
Don’t jab your umbrella at me.
Şemsiyeni bana doğru tutma/doğrultma.
If you get a thorn stuck in your fingers don’t jab it out with a knife.
Parmağında şeytan tırnağı çıkarsa sakın bıçakla kopartma.
whip up
whip up
hızlandırmak, artırmak, tahrik etmek, çırpmak, çalkalamak, çabucak hazırlamak, bir çırpıda hazırlamak, kamçılamak, kışkırtmak
schematic
schematic
s. şematik, taslak şeklinde
brace
brace
f. desteklemek, güçlendirmek; bağlamak; canlandırmak, neşelendirmek, zindeleştirmek
i. matkap kolu, destek, bağ; çift, iki; pantolon askısı; prasya (gemi)
Examples Brace for impact. Etkisi için destekle. Brace yourself. Kolla kendini.
looting
looting
i. yağma
Examples
Here’s the prize. It’s identical to the one where he hides his loot.The problem with this safe:it takes two hours to crack it.
İşte ödül orada! Oltasını sakladığı yere benziyor. Tek farkı bu kasayı patlatmak iki saat alıyor.
There was looting.
Yağma vardı.
countdown
countdown
i. geriye sayım
Examples Stop the countdown. Geri sayımı durdurun. The countdown for the New Year has begun. Yılbaşı için geri sayım başladı.
reel
reel
f. makaraya sarmak, sarmak, dolamak, dönmek, fırıl fırıl dönmek, sersemlemek, sendelemek
i. makara, bobin, makaraya sarılmış şey, çiftlerin oynadığı bir iskoç dansı
n. spool, cylinder around which long flexible material is wound (such as thread, film, etc.)
v. roll up, wind onto a spool; sway, falter, move unsteadily
adj. real, actual, true; live, factual, genuine; literal, positive; sincere, concrete
Examples
Jig, reel and hornpipe are the most popular irish dances.
Jig, reel ve hornpipe en popüler İrlanda danslarıdır.
More examples »
slurry
slurry
bulamaç gibi
plug up
plug up
tıkamak, tıpalamak
Examples
Tom plugged up the hole.
Tom deliği tıkadı.
We must find something to plug up this hole.
Bu deliği tıkamak için bir şey bulmalıyız
connive
connive
f. göz yummak, görmemezlikten gelmek; hoşgörmek, suç ortağı olmak
Examples
The killers paid her servant to connive at the murder.
Katiller cinayete göz yummaları için kadının hizmetçilerine para verdiler.
The thieves connived with the guards to rob the bank.
Hırsızlar bankayı soymak için koruyucularla fesat kurdular.
crossroads
crossroads
i. kavşak, dört yol ağzı, dönüm noktası, dörtyol ağzı
Examples The accident took place at a crossroads. Kaza bir kavşakta yer aldı. Turn right at the crossroad. Kavşaktan sağa dön.
redeem
redeem
f. ödemek, para verip kurtarmak, fidye verip kurtarmak, telâfi etmek, amorti etmek, kurtarmak, tutmak (söz), yerine getirmek (vaat), günahını bağışlatmak
Examples He has no redeeming traits. Onun kurtarıcı özelliği yok. She redeems herself. O kendisini kurtarır.
intense
intense
s. şiddetli, aşırı, son derece, kuvvetli, koyu, yoğun, dikkatli, etkileyici, çarpıcı, istekli
Examples
It was July. The heat was intense.
Aylardan temmuzdu. Isı yoğundu.
This intense heat doesn’t seem to bother you.
Bu şiddetli ısı sizi rahatsız ediyor gibi görünmüyor.
twisted up
Bükülmüş
surged through
boyunca ilerledi
swarm
swarm
f. kovanı terketmek, oğul vermek, toplanmak, yığılmak, üşüşmek, kaynamak, dolup taşmak, cirit atmak, den geçilmemek, kol va bacaklarını sararak tırmanmak, sarılarak tırmanmak, tırmanmak (tutunarak)
i. arı kümesi, oğul, sürü, yığın
Examples We were attacked by swarms of bees. Arı sürüsü tarafından saldırıya uğradık. The beach is swarming with people. Plaj insanlarla dolu.
overrun
overrun
f. istilâ etmek, aşmak, haddini aşmak, fazla çalıştırmak (makine), yeniden dizgi yapmak
Examples
The soldiers soon overran the fortress.
Askerler kısa sürede kaleyi istila ettiler.
ragtag
ragtag
i. ayaktakımı
downcast
downcast
s. hüzünlü, mahzun, üzgün, aşağıya doğru (baca)
i. havalandırma bacası, hava kuyusu
Examples She went out of the room with downcast eyes. Üzgün gözlerle odadan çıktı. Tom looks downcast. Tom mahzun görünüyor.
property
property
i. eşya, emlâk, mal, mülk, varlık, servet, sahne eşyaları, sahne elbiseleri, özellik, nitelik
Examples
The company was in an economic crisis and trying to sell their properties to get out of it in December.
Aralık’ta şirket ekonomik krizdeydi ve ondan (krizden) çıkmak için taşınmazlarını satmaya çalışıyorlardı.
I entrusted my property to the lawyer.
Eşyamı avukata teslim ettim.
accomplishment
accomplishment
i. başarma, tamamlama, yapma, başarı, beceri, yetenek
Examples
A birthday is a million moments, each holding a promise of fulfilment of your dreams, & accomplishments of some special plans. Wish you a very happy birth day
Doğum günü hayallerinin ve planlarının gerçekleşmesi sözünü taşıyan milyonlarca andır. Doğum günün kutlu olsun.
He just never advertises his accomplishments.
Asla başarılarının reklamını yapmaz.
ferocity
ferocity
i. gaddarlık, vahşilik
Examples
All laws are an attempt to domesticate the natural ferocity of the species.
John W. Gardner
Tüm kanunlar, türlerin doğal canavarlıklarını evcilleştirme teşebbüsüdür.