book 3 Flashcards
quid
sterlin
realise
farkına varmak
gerçekleştirmek
Examples
Nicholas doesn’t realize how lucky he is.
Nicholas ne kadar şanslı olduğunun farkında değil.
At last he realized his mistakes.
Sonunda hatalarını fark etti.
appeal to
-e çağrıda bulunmak;
itiraz
temyiz
Cezbetmek
Examples That kind of story appeals to me. O tür hikaye bana çekici gelir. Rural life appeals to me very much. Kırsal yaşam beni çok fazla cezbediyor
acquired
- edinilen;
- kazanılan;
Examples He acquired the habit of snacking. O atıştırma alışkanlığı kazandı. He acquired French when he was young. O gençken Fransızca öğrendi.
Of the late
- biraz evvel; 2. son zamanlarda;
magnifying
büyüteç
Examples
Father’s glasses will magnify the letters in the book.
Babamın gözlükleri, kitaptaki harfleri büyültür.
People use a telescope to magnify the stars.
İnsanlar yıldızları olduklarından daha büyük görebilmek için teleskop kullanırlar.
ill-fated
şanssız; uğursuz;
ruinous
tahrip edici; yıkıcı
need to take
gerek
retrieve
geri almak
Examples
The clock you retrieved was designed by Giovanni Donato. His initials are engraved on the bottom.
Aldığınız saat Giovanni Donato tarafından tasarlanmıştır. Onun baş harfleri en alta kazınmıştır.
The police had to retrieve the murder weapon to prove Dan’s guilt.
Polis Dan’ın suçunu kanıtlamak için cinayet silahını geri almak zorundaydı
knock over
devirmek
deceiving
aldatıcı
aldatan
Examples Nothing would tempt me to deceive him. Hiçbir şey onu kandırmama teşvik etmedi. I was completely deceived by her story. Onun hikayesiyle tamamen aldatıldım.
drunkard
ayyaş
Examples He's a bit of a drunkard. O, biraz ayyaştır. Tom is a drunkard. Tom bir ayyaş.
reprobate
günahkar
bequeathed
miras bırakmak
Examples
An anonymous benefactor bequeathed several hundred thousand dollars to an animal shelter.
İsimsiz bir hayırsever bir hayvan barınağı için birkaç yüz bin dolar bağışladı.
He bequeathed a considerable fortune to his son.
Oğluna hatırı sayılır bir servet bıraktı.
It’s a pity
çok yazık
What did he mean by that?
bununla ne demek istedi?
ransacked
- altüst etmek;
- yağma etmek;
- aramak;
Examples They ransacked our bedroom. Onlar yatak odamızı yağmaladılar. Ungodly men ransacked the temple. Dinsiz adamlar tapınağı yağmaladı.
glamour
- çekicilik; 2. cazibe;
take charge of
1üstlenmek; 2. sorumluluğunu üstlenmek; 3. sorumluluğunu almak;
keep up
devam etmek
larcenist
hırsız
resourceful
becerikli
Examples Tom is extremely resourceful. Tom son derece becerikli. Tom is quite resourceful, isn't he? Tom oldukça becerikli, değil mi?
On the contrary
- aksine; 2. tam tersine; 3. bilâkis;
pickpocket
- yankesici;
Examples He seized the pickpocket by the collar. Yankesiciyi yakasından yakaladı. He was caught in the act of pickpocketing. O yankesicilik eyleminde yakalandı.
referring
atıfta bulunmak
Examples Which dictionary did you refer to? Hangi sözlüğe baktın? I wonder what you were referring to. Neden bahsettiğini merak ediyorum.
confounded
- Allahın belası;
2 şaşırmış
Examples
A great city is not to be confounded with a populous one.
Aristotle
Büyük bir şehir, yoğun nüfuslu olanıyla karıştırılmamalıdır.
run over
- (araç ile) birini çiğnemek; 2. göçermek; 3. çarpıp üstünden geçmek;
starboard
- sancak; 2. sancak, geminin sağ tarafı; 3. geminin sancak tarafı;
Concealed
gizli
examples Nicholas concealed his anger from Mary. Nicholas öfkesini Mary'den gizledi. I never concealed anything from you. Asla senden bir şey gizlemedim.
nasty
- pis; 2. iğrenç; 3. kötü;
Examples
Nicholas can’t seem to get rid of his nasty cold.
Nicholas kötü soğuk algınlığından kurtulamıyor gibi görünüyor.
She gives me a nasty look every time she sees me.
O beni her ne zaman görse bana edepsiz bir görüntü verir.
come around
- uğramak; 2. 1- dirilmek , canlanmak 2- ayılmak;
accuse of
suçlamak
Examples The police accused him of murder. Polisler onu cinayetle suçladı. She accused me of making a mistake. O beni hata yapmakla suçladı.
mutiny
- başkaldırmak; 2. isyan; 3. ayaklanma;
Examples
The Muslims, sitting around. Hudaybiya watched this in utter dismay. There was almost a mutiny.
Müslümanlar etrafında oturuyordu.Hudaybiya bunu mutlak bir korku içinde seyrediyordu.Neredeyse bir isyan vardı.
A mutiny on my ship? It’s completely impossible.
Benim gemimde bir isyan mı? Bu tamamen imkansız
sobered up
ayılmak (alkolden vb
Jiggle
- hafif hafif sallan; 2. ırgalanmak; 3. salınmak;
crate
kasa tahta
sandık
Examples
I suppose you’ll need a crowbar to open that crate.
Galiba o sandığı açmak için levyeye ihtiyacın olacak.
Tom can’t lift that crate by himself.
Tom o sandığı kendi başına kaldıramaz.
bump me off
- gebertmek