book 43 Flashcards

1
Q

scrap

A

scrap
f. kavga etmek, dövüşmek, çatışmak, hurda olarak kullanmak, hurdaya ayırmak, ıskartaya çıkarmak, çürüğe çıkarmak, ıskartaya ayırmak, parçalamak, ufalamak

i. parça, kırıntı, hurda, kırpıntı, bozuntu, paçavra, kupür, döküntü, kavga, dövüş

Examples
Nicholas feeds table scraps to his dog.
Nicholas masa artıklarıyla köpeğini besler.
I wrote down his phone number on a scrap of paper.
Onun telefon numarasını bir kağıt parçasına yazdım.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
2
Q

plaintiff

A

plaintiff
i. davacı, şikâyetçi

Examples
The judge decided against the plaintiff.
Hakim davacı aleyhine karar verdi.
I am the plaintiff in that trial.
O duruşmada davacı benim.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
3
Q

deliberate

A

deliberate
f. düşünmek, danışmak, üzerinde tartışmak; tartmak

s. planlanmış, kasıtlı, kasti, tasarlanmış, tedbirli; ağır, emin

Examples
We will not be fully committed right away, but by taking deliberate and focused steps, we can begin to move from “interested” to “committed”.
Hemen şimdi tam anlamıyla bir bağlılık oluşturamayacağız fakat planlı ve emin adımlarla ‘ilgili olmak’ tan ‘bağlılığa’ doğru ilerleyebiliriz.
Do you think that was deliberate?
Onun kasıtlı olduğunu düşünüyor musun?

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
4
Q

tarnish

A

tarnish
f. , kararmak, lekelemek, kirletmek, matlaştırmak,donuklaşmak

i. donukluk, karartı, leke, kir

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
5
Q

intrigue me

A
intrigue me
ilgimi çekiyor
Examples
Foreign people intrigue me.
Yabancı insanlar benim ilgimi çekiyor.
He intrigues me.
O beni cezbediyor.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
6
Q

vicious

A

vicious
s. ahlaksız, kötü, fena, berbat, haince, şiddetli, bozuk, huysuz

Examples
He gave the barking dog a vicious kick.
O havlayan köpeğe şiddetli bir tekme attı.
Legality can be inconvenient. Is it legal to blow up public places Remember what Ben M’Hidi said when you asked him that. Believe me, gentlemen, it’s a vicious circle
Yasallık uygun olmayabilir. Halkın gittiği yerleri havaya uçurmak yasal mı? Ben M’Hidi’nin ne dediğini hatırla sen bu soruyu sorduğunda. İnanın bana beyler, bu kötü niyetli bir çember.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
7
Q

prevail
f. galip gelmek, yenmek, hüküm sürmek, yürürlükte olmak, yaygın olmak, etkili olmak

Examples
Truth is strong, and sometime or other will prevail.
Mary Astell
Gerçek güçlüdür, ve bir gün, yoksa diğeri yenecek.
Thus, a survey of the short stories translated from Turkish into English from 2000 to 2010 is conducted and the prevailing tendencies that come to surface in the translations according to the results of the survey are discussed.
Bu nedenle, 2000’den 2010 yılına kadar Türkçeden İngilizceye çevrilen öyküler üzerine bir araştırma yapılmış ve bu araştırmanın sonuçlarına göre öykü çevirilerinde ortaya çıkan yaygın eğilimler tartışılmıştır.

A

c
f. galip gelmek, yenmek, hüküm sürmek, yürürlükte olmak, yaygın olmak, etkili olmak

Examples
Truth is strong, and sometime or other will prevail.
Mary Astell
Gerçek güçlüdür, ve bir gün, yoksa diğeri yenecek.
Thus, a survey of the short stories translated from Turkish into English from 2000 to 2010 is conducted and the prevailing tendencies that come to surface in the translations according to the results of the survey are discussed.
Bu nedenle, 2000’den 2010 yılına kadar Türkçeden İngilizceye çevrilen öyküler üzerine bir araştırma yapılmış ve bu araştırmanın sonuçlarına göre öykü çevirilerinde ortaya çıkan yaygın eğilimler tartışılmıştır.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
8
Q

prolong

A

prolong
f. uzatmak, sürdürmek, temdit etmek

Examples
The dictionary defines sustain in this way: to cause to continue or be prolonged for an extended period or without interruption.
Sözlük, devam ettirme kelimesini şu şekilde açıklamakta: devam etmesine sebep olmak ya da kesintiye uğratmaksızın daha geniş bir zamana yaymak.
Arthur, I see no reason for prolonging this conversation.
Arthur, bu konuşmayı uzatmakta bir anlam görmüyorum.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
9
Q

reimburse

A

reimburse
f. geri ödemek, zararını karşılamak, masraflarını karşılamak, tazminat vermek

Examples
How do I get reimbursed?
Nasıl geri öderim?
She hasn't reimbursed me yet.
O bana hala geri ödeme yapmadı.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
10
Q

spare mount

A

spare mount

yedek montaj

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
11
Q

tar

A

tar
f. katranlamak, katran sürmek

i. katran, gemici, denizci
n. dark thick substance obtained from wood and other organic substances (used in protective coatings and sealants); sailor (Informal)
v. smear or cover with tar, cover with asphalt, cover with pitch

Examples
Tom was tarred and feathered by the crowd.
Tom kalabalık tarafından katranla kaplandı ve tüyle kaplandı.
Tom and Mary are tarred with the same brush.
Tom ve Marry aynı yolun yolcusudur.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
12
Q

scrubbing

A

scrubbing
[scrub] f. fırçalamak, ovmak, ovalamak, fırça ile ovmak, yıkamak, iptal etmek, ertelemek

Examples
Nicholas asked Mary to scrub the toilet.
Nicholas Mary’den tuvaleti fırçalamasını rica etti.
She scrubbed the kitchen floor with a brush.
O bir fırça ile mutfak zeminini temizledi.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
13
Q

fatigue

A

fatigue
f. yorulmak, yormak

i. yorgunluk, bitkinlik, tükenmişlik, dayanıklılığını yitirme, angarya

Examples
If you work or play too hard you will become fatigued.
Çok oynar ya da çalışırsan yorulursun.
When you are fatigued you are exhausted.
Yorgunken çok bitkinsindir.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
14
Q

attire

A

attire
f. giydirmek; donatmak

i. giysi, kıyafet, elbise, kılık, süs

Examples
She is careless about her attire.
O, kıyafeti hakkında dikkatsiz.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
15
Q

untidy

A

untidy
s. düzensiz, dağılmış, dağınık, pasaklı, derbeder, kılıksız, savruk

Examples
This room is very untidy. You’ll be studying in the next room.
Bu oda çok dağınık. Siz bitişik odada çalışın.
My mother doesn’t like my room being untidy.
Annem odamın düzensiz olmasından hoşlanmıyor.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
16
Q

sneer

A

sneer
f. alayla gülümsemek, küçümsemek, gülmek (küçümseme)

i. küçümseyerek gülme, alay

Examples
The sneers and the scowls on people’s faces were everywhere I went.
Gittiğim her yerde insanların yüzlerinde alay ve sert bakışlar vardı.
He never spoke of the softer passions, save with a gibe and a sneer.
Bir incitici söz ve bir küçümseme hariç, asla daha yumuşak tutkularla konuşmadı.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
17
Q

benefactor

A

benefactor
i. hayırsever, iyiliksever, bağışçı, velinimet

Examples
They held her in high esteem as their benefactor.
Onlar hayırseverleri olarak onu yüksek itibara tuttu.
I have said here today.. the point is that we are here to honor.. our most generous benefactor…and newest freshman…the man who’s made it possible…for us to break ground here today..
Bugün burada bulunma amacımız en cömert hayırseverimizi, en taze kanı, burada çığır açmamızı sağlayan bu adamı şereflendirmektir.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
18
Q

shivers

A

shiver
f. titremek, ürpermek, rüzgârdan kıpırdamak, dalgalanmak parça parça olmak, parçalanmak, parçalamak,

i. parçacık, yonga, talaş, kıymık, titreme, ürperti, heyecan

Examples
It was so cold that he was shivering.
O kadar soğuktu ki o titriyordu.
The poor boys were shivering with fear.
Zavallı çocuklar korkudan titriyorlardı.
19
Q

root out

A

root out
kökünü kazımak
Examples
Police are trying to root out the outlaws.
Polis yasa kaçaklarının kökünü kazımaya çalışıyor.
We are going to root out the government.
Biz hükümetin kökünü kazıyacağız.

20
Q

sprout

A

sprout
f. filizlenmek, çimlenmek, bitmek

i. filiz, sürgün, tomurcuk

Examples
That tomorrow night beneath the full moon….. I’ll sprout hair and fangs and eat people? Bullshit!
Yarın gece dolunayın altında…. kıllarım ve uzun dişlerim çıkacak ve insanları yiyeceğim, öyle mi? Saçmalık!
- The plants that live close to the ground now make haste to sprout and flower and soak up the spring sunshine before the trees above produce their own leaves.
- Ağaçlardan önce filizlenip çiçeklenmeye, açmaya ve güneş ışığını emmeye acele eden, yere yakın büyüyen bitkiler, kendi yapraklarını verirler.

21
Q

spooky

A

spooky
ürpertici
s. hayalet gibi, tekin olmayan

Examples
It was spooky.
O hayalet gibiydi.
It's a little spooky out here.
Burası biraz ürkütücü.
22
Q

promenade

A

promenade
f. gezinmek, gezmek, gezdirmek

i. gezinti, gezi, mesire, gezinti yeri, okul balosu

Examples
The promenade is parallel to the shore.
Mesire yeri kıyıya paraleldir.

23
Q

frugal

A

frugal
s. tutumlu, idareli, sade, basit, bol olmayan, kanaatkâr, alçakgönüllü

Examples
He is very frugal, but not stingy.
O çok tutumlu ama cimri değil.
She is very frugal, not to say stingy.
O cimri değil, çok tutumluydu.
24
Q

hitch

A

hitch
f. çekmek, sıyırmak, aksamak, topallamak, çekiştirmek, bağlamak, takmak, arabaya koşmak, bağlanmak, evlenmek

i. çekme, çekiverme, çekiş, aksaklık, aksama, aksilik, terslik, arıza

Examples
Then after we did our hitch, we both went our separate ways,
Askerliğimizi yaptıktan sonra, yollarımız ayrıldı…
Janet and Michael are going to get hitched in June.
Janet ve Michael haziran ayında evlenecekler.

25
Q

fortification

A

fortification

i. istihkâm, güçlendirme, takviye, kuvvetlendirme, temel, esas

26
Q

descry

A

descry

f. farketmek, ayırt etmek, keşfetmek; seçmek

27
Q

repulsive

A

repulsive
s. itici, antipatik, iğrenç, uzaklaştırıcı

Examples
You are physically repulsive, intellectually retarded…
Fiziksel olarak itici, entelektüel olarak geri…
Tom found Mary repulsive.
Tom Mary’yi itici buldu.

28
Q

trout

A

trout
f. alabalık tutmak

i. alabalık [zool.]

Examples
What’s your favorite way to cook trout?
Alabalık pişirmek için favori tarzın nedir?
Nicholas caught a couple of large trout yesterday.
Nicholas dün bir çift büyük alabalık yakaladı.

29
Q

torrent

A

torrent
i. sel, sağanak, lâv seli

Examples
Christopher Columbus enjoyed the torrents of Pirate Bay and would often go surfing there.
Christopher Columbus Pirate Bay’ın sularından zevk aldı ve oraya sık sık sörf yapmaya giderdi.
It started to rain in torrents.
Bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başladı.

30
Q

menace

A

menace
f. tehdit etmek, gözdağı vermek

i. tehdit

Examples
In the street, the gaze of desire is furtive or menacing.
Mason Cooley
Caddede, arzu bakışı sinsi yada tehditkardır.
Nancy was filming the scene and recording all the menacing words.
Nancy bütün o sahneyi çekiyor ve bütün tehdit sözlerini kaydediyordu.

31
Q

scoundrel

A

scoundrel

i. alçak, hain, rezil, puşt, alçak herif, dürzü

32
Q

semblance

A

semblance

i. görüntü, görünüş, şekil, biçim, dış görünüş

33
Q

rejoicing

A

rejoicing
s. sevindirici, keyifli, sevinçli, mutlu

i. keyif, haz, neşe, sevinç, eğlence, şenlik

Examples
I rejoice in your success.
Ben senin başarılı olmana sevinirim.
When two people quarrel, a third rejoices.
İki insan kavga ettiğinde, üçüncüsü sevinir.

34
Q

overcoat

A

overcoat
i. palto, manto

Examples
She put on her overcoat before going out.
Dışarı çıkmadan önce paltosunu giydi.
What is the charge for cleaning overcoats?
Manto temizleme ücreti nedir?

35
Q

Rejection

A

Reddetme

36
Q

exploitation

A

exploitation
i. kullanma, işletme, kötüye kullanma, istismar, sömürme

Examples
If so, we’ll send out a probe so we’re in accord with the regs on exploitation.
Öyleyse, sonda yollarız, böylece işletme yönetmeliğine uyarız.
In this country we condemn child exploitation.
Bu ülkede çocuk istismarını kınıyoruz.

37
Q

prolong

A

prolong
f. uzatmak, sürdürmek, temdit etmek

Examples
The dictionary defines sustain in this way: to cause to continue or be prolonged for an extended period or without interruption.
Sözlük, devam ettirme kelimesini şu şekilde açıklamakta: devam etmesine sebep olmak ya da kesintiye uğratmaksızın daha geniş bir zamana yaymak.
Arthur, I see no reason for prolonging this conversation.
Arthur, bu konuşmayı uzatmakta bir anlam görmüyorum.

38
Q

fatigue

A

fatigue
f. yorulmak, yormak

i. yorgunluk, bitkinlik, tükenmişlik, dayanıklılığını yitirme, angarya

Examples
If you work or play too hard you will become fatigued.
Çok oynar ya da çalışırsan yorulursun.
When you are fatigued you are exhausted.
Yorgunken çok bitkinsindir.
39
Q

intuition

A

intuition
i. sezgi, sezi, önsezi

Examples
Nancy’s intuition popped up again.
Nancy, içindeki dedektiflik önsezisini dinledi.
Never underestimate a woman's intuition.
Bir kadının sezgisini asla küçümseme.
40
Q

fidget

A

fidget
f. huzursuz etmek, huzursuzlanmak, kıpır kıpır etmek

i. huzursuzluk, rahatsızlık, yerinde duramama, rahat oturamayan kimse, kıpır kıpır eden kimse

Examples
Tom fidgeted in his chair.
Tom sandalyesinde rahat oturamadı.

41
Q

pioneer

A

pioneer
f. çığır açmak, öncü olmak, önayak olmak, öncülük etmek

i. öncü, önder, kılavuz, önayak olan kimse
s. öncü, çığır açan, önde giden

Examples
He is what we call a pioneer.
Bir öncü dediğimiz odur.
My ancestors were the pioneers of this land.
Benim atalarım bu memleketin öncüleriydi.

42
Q

laid out

A

laid out

ortaya koymak

43
Q

skeptical

A

skeptical
s. kuşkucu, şüpheci, septik, şüpheli

Examples
Many people are skeptical.
Birçok insan şüphecidir.
Many will be skeptical.
Birçoğu şüpheci olacak.
44
Q

contemplate

A

contemplate
f. tasarlamak; niyet etmek; düşünmek; seyretmek, süzmek, dalmak

Examples
He contemplated taking a trip to Paris.
Paris'e bir gezi yapmayı düşündü.
I'm contemplating this option.
Ben bu seçeneği düşünüyorum.