book 24 Flashcards

1
Q

stunning

A

stunning
s. serseme çeviren, hayret verici, çekici, çarpıcı, nefis, müthiş

Examples
That dress looks stunning on you.
ޞu elbise üstünde çok güzel görünür.
They were stunned after finding out about his resignation.
Onlar onun istifasını öğrendikten sonra çok şaşırdılar.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
2
Q

propriety

A

propriety

i. uygunluk, yerindelik, adetlere uyma

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
3
Q

merit

A

merit
f. değmek, layık olmak, hak etmek

i. değer, erdem, meziyet, fazilet, yararlık

Examples
What difference between a pork and you? Man or pork, anyone despised his/her/its own species merit to die.
Domuz ve senin arasında nasıl bir fark var? Adam da olsa, domuz da olsa kendi türünü hor gören her kimse ölümü hak ediyor.
It’s law, not justice. It’s power, not the merits of its exercise. It’s not an expression of an ideal, it’s reality.
Bu yasadır, adalet değil. Bu güçtür, uygulamasının gerçekliği değil. Bu bir idealin ifadesi değil, hakikattir.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
4
Q

superfluous

A

superfluous
s. bol bol, fazla, gereksiz

Examples
He started to swim towards the branch, which let the superfluous water of the lake float into the river.
Gölün fazla sularını ırmağa akıtan kola doğru yüzmeye başladı.
And the lake, where I lived for a long while, was nothing more than a drift of water, which let its superfluous water flow into the river by means of a branch.
Uzun bir süre içinde yaşadığım göl de fazla sularını ırmağa bir kol aracılığıyla akıtan büyükçe bir su birikintisinden başka bir şey değilmiş.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
5
Q

lust

A

lust
f. arzulu olmak, şehvetli olmak

i. şehvet, seks düşkünlüğü, arzu

Examples
To love so furious a victor, who, bloodstained, comes before me, torch in hand and lusting for more killing, having reduced
Elinde feneri ve daha fazla cinayetin işlenmemesini arzulayan, kana bulanmış bir galibi bu şekilde sevmek herşeyden önce gelir.
I’m lusting after her.
Onu şehvetle arzuluyorum.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
6
Q

bestowed

A

bestow
f. vermek, bağışlamak, hediye etmek, yerine koymak

Examples
He bestowed a large amount of money on the institute.
Enstitüye büyük miktarda para bağışladı.
The college bestowed an honorary degree on him.
Üniversite ona fahri doktora unvanı verdi.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
7
Q

indigenous

A

indigenous
s. yerli, özgü, yöreye özgü, doğal

Examples
Native Americans are the indigenous peoples of the United States.
Kızılderililer, Birleşik Devletler’in yerli halkıdır.
His love for indigenous Mexican art became his downfall.
Yerli Meksika sanatına olan sevgisi, onun çöküşü oldu.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
8
Q

delicately

A

delicately
z. 1. incelikle. 2. dikkatle, ihtiyatla, büyük bir özenle.

Examples
Do it delicately.
Onu kibar bir şekilde yap.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
9
Q

grind

A

grind
f. bilemek, öğütmek, ezmek, zımparalamak, gıcırdatmak, çalmak, çektirmek, üzmek, sıkıştırmak, ezilmek, çekmek, ineklemek

i. eziyet, yorucu iş, inek öğrenci, inekleme, çok çalışma

Examples
There was blood all over the ground.
Her yerde kan vardı.
I like to see the ball hit the ground and jump back up.
Topun yere çarpıp sonra tekrar havaya sıçramasını görmek hoşuma gider.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
10
Q

run around

A

run around
f. atlatma, baştan savma

Examples
A mouse is running around the room.
Bir fare odanın etrafında koşuyor.
One mouse is running around in the room.
Odada bir fare koşturuyordu.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
11
Q

Intuition

A

intuition
i. sezgi, sezi, önsezi

Examples
Nancy’s intuition popped up again.
Nancy, içindeki dedektiflik önsezisini dinledi.
Never underestimate a woman's intuition.
Bir kadının sezgisini asla küçümseme.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
12
Q

ptomaine

A

ptomaine

i. bozulan yiyecekte bulunan zehir

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
13
Q

sour

A

sour
f. ekşimek, bozulmak, kesilmek, huysuzlaşmak, somurtmak, surat asmak, zehir olmak, hayatı zehir olmak, zehir etmek, bozmak

i. sepileme asidi, ekşi şey, ekşi içki
s. ekşi, mayhoş, buruk, ekşimiş, keskin, dokunaklı, suratsız, somurtkan, hırçın, ayazlı, buz gibi, rutubetli (toprak)

Examples
These grapes are so sour that I can’t eat them.
Bu üzümler o kadar ekşi ki onları yiyemem.
I’ll suggest a cup of tea from mysterious Tibet. Sweet dreams are a reward for its sour taste.
Esrarengiz Tibet’ten bir fincan çay öneririm. Tatlı rüyalar, ekşi tadı karşılığında ödüldür.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
14
Q

plunge

A

lunge
f. daldırmak, batırmak, saplamak, dalmak, atılmak, batmak, düşmek, darmadağın edilmek, altüst edilmek, büyük oynamak (kumar)

i. dalış, dalma, atılma, riskli girişim, ileri fırlama (at), dalma havuzu

Examples
Stock prices plunged to a record low.
Hisse senedi fiyatları rekor seviyede düştü.
Sue and Jason decided to take the plunge.
Sue ve Jason uzun uzun düşündükten sonra yapmaya karar verdiler.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
15
Q

hold out

A

hold out
uzatmak, ümit vermek, vâât etmek, yeterli olmak, dayanmak, ısrar etmek, boyun eğmemek, direnmek, tanıtmak

Examples
He held out his hand and I took it.
Elini uzattı ve onu tuttum.
She held out her hand and I shook it.
Elini uzattı ve onu salladım.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
16
Q

Incarcerate

A

incarcerate
f. hapsetmek, kapatmak, sıkıştırmak

Examples
Not all criminals need to be incarcerated.
Suç işleyen herkesin hapse atılmasına gerek yok.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
17
Q

last resort

A

Son çare
Examples
She relied on the medicine as a last resort.
O son çare olarak ilaca güvendi.
He borrowed some money from his father as a last resort.
O son çare olarak babasından ödünç para aldı.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
18
Q

shortage

A

shortage
i. yokluk, eksiklik, açık, kıtlık

Examples
There was a shortage of imported oil.
ithal petrol sıkıntısı vardı.
In 2010 there was a shortage of H1N1 vaccine.
2010 yılında H1N1 aşısı sıkıntısı vardı.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
19
Q

shrink

A

[shrink] f. çekmek, büzülmek, küçülmek, daralmak, hoşlanmamak, çekinmek, azalmak, kısalmak, küçültmek, büzmek

Examples
…but it’s her coIIection of shrunken heads.
…ama aslında onun kafa koleksiyonu.
Wool is made from elastic fibers, it shrinks.
Yün elastik liflerden mamuldür, büzülür.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
20
Q

initial public offering

A

Halka Arz
Examples
Tom became a billionaire when his company sold shares in an initial public offering.
Onun şirketi halka arz hisse sattığında Tom milyarder oldu.

21
Q

Abduction

A

abduction
i. adam kaçırma; dışaçekim (tıp)

Examples
‘Abduction of the head of the country in a famous french restaurant’.
‘Ünlü fransız restoranında ülkenin lideri kaçırıldı’.
No abduction had been reported in that town since 1965.
1965 yılından bu yana o kasabada hiçbir adam kaçırma olayı bildirilmemişti.

22
Q

forensics

A

adli

23
Q

summon

A

summon
f. çağırmak, çağırtmak, çağrı yapmak, gelmesini emretmek, celp etmek, toplamak

Examples
He was summoned to appear in court.
Mahkemeye çağrıldı.
Summon up your courage and tell the truth.
Cesaretini topla ve gerçeği söyle.
24
Q

glimpse

A

glimpse
f. gözüne ilişmek, görünüp kaybolmak, göz atmak

i. gözüne ilişme, görüverme, belirti, işaret

Examples
I only got a glimpse of the thief.
Hırsızı sadece kısa bir süre gördüm.
I caught a glimpse of him in the crowd.
Kalabalıkta bir an onu gördüm.
25
Q

Fetch

A

fetch
f. gidip almak, getirmek, almak, çekmek, cezbetmek, geçirmek, atmak

Examples
Throw a stick and watch the dog fetch it.
Bir sopa at ve köpeğin onu alıp getirmesini izle.
He trained his dog to fetch the newspaper.
Gazeteyi getirmesi için köpeğini eğitti.

26
Q

immaterial

A

immaterial
s. maddi olmayan, ruhani, önemsiz, davayı etkilemeyen

Examples
This data is immaterial to the argument.
Bu bilgi savunma için önemsizdir.

27
Q

abomination

A

abomination
i. iğrenme, nefret, nefret edilen şey

Examples
An ungrateful child is an abomination before the eyes of God.
Nankör bir çocuk, Tanrı’nın gözünde tam bir yüz karasıdır.
Take this child away. She’s an abomination.
Alın götürün bu veledi, zina tohumu bu.

28
Q

void

A

void
f. boş bırakmak, boşaltmak, hükümsüz kılmak, terketmek, çıkarmak, atmak, tahliye etmek, iptal etmek, geçersiz hale getirmek

i. boşluk, boş yer, eksiklik, iptal, geçersizlik, hükümsüzlük
s. boş, ıssız, geçersiz, hükümsüz, faydasız

Examples
And now we are sending an emphatic message to anyone out there who may have designs on filling the void left by Memo Lucero.
Şimdi de, Memo Lucero tarafından bırakılan boşluğu doldurma konusunda planları olması muhtemel, oradaki herkese önemli bir mesaj gönderiyoruz.
are void from my existence.
arzulardan arındırmayı gerektirir.

29
Q

combustion

A

combustion
i. yanma, tutuşma

Examples
Combustion liberates heat.
Yanma, ısıyı açığa çıkarır.
Oxygen is necessary for combustion.
Oksijen yanma için gereklidir.
30
Q

come up

A

come up
çıkmak, yaklaşmak, sokulmak, mahkemeye çıkmak, yaygın olmak, tutulmak, üniversiteye başlamak, londra’ya gelmek

Examples
The tulips have begun to come up.
Laleler çıkmaya başladı.
A new topic came up in conversation.
Konuşmada yeni bir konu gündeme geldi.
31
Q

stand out

A

stand out
fırlamak, atılmak, çıkıntı yapmak, direnmek, karşı koymak, göze çarpmak

Examples
Your colorful shirt really stands out.
Renkli gömleğiniz gerçekten dikkat çekiyor.
He stood out because he was wearing a suit.
O takım elbise giydiği için dışarıda durdu.

32
Q

the main problem is that i always use the vocabulary that ı learned initially

A

Asıl sorun, başlangıçta öğrendiğim kelimeleri daima kullanmamdır.

33
Q

crooked

A

crooked
crooked
s. eğri, eğri büğrü, çarpık, yamuk yumuk, çarpık çurpuk, deforme olmuş; çökmüş; dolandırıcı; sahtekâr, hilekâr; kargacık burgacık

Examples
She’s crooked low, and her neck sticks out . She looks like a goose, pretty…
Yere çömelmiş, boynunu uzatıyor. Tıpkı bir kaz gibi görünüyor, şirince…
- You have ever been there?
- Yes, I Iove it. The zoo. That giraff with the crooked neck.
- I mean the beach. The Biltmore.
-Hiç oradaya gittin mi?
- Evet, bayıldım. Hayvanat bahçesi. Çengel boyunlu zürafa.
- Kumsalı kastettim. Biltmore’u

34
Q

retarded

A

retarded Engelli, özürlü
[retard] f. geciktirmek, sürüncemede bırakmak, alıkoymak, frenlemek, hızını kesmek, yavaşlatmak, gelişimini önlemek

Examples
You are physically repulsive, intellectually retarded…
Fiziksel olarak itici, entelektüel olarak geri…
‘How do I look?’ ‘You look retarded.’
‘Nasıl görünüyorum?’ ‘Geri zekalı görünüyorsun.’

35
Q

sneak out

A

sneak out
gizlice

Examples
Nicholas couldn’t sneak out of the dorm without being seen.
Nicholas görülmeden yurdun dışına çıkamadı.
Nicholas was caught sneaking out of the room.
Nicholas odadan sinsice çıkarken yakalandı.

36
Q

desegregate

A

desegregate

f. ırk ayırımına son vermek

37
Q

redneck

A

Cahil
Examples
For the record, my definition of ‘redneck’ :a glorious absence of sophistication. That’s all it is.
Belge için ‘cahil’ kelimesinin tanımı : çokbilmişliğin fevkalade güzel eksikliğidir. Hepsi budur.
Tom is a redneck.

38
Q

sole

A

Tek

39
Q

outstanding

A

outstanding
s. göze çarpan, seçkin, kalburüstü, ödenmemiş, tamamlanmamış, askıda, yerine getirilmemiş

Examples
I have an outstanding debt of 10 dollars.
10 dolarlık ödenmemiş bir borcum var.
Ichiro is an outstanding baseball player.
Ichiro olağanüstü bir beyzbol oyuncusu.

40
Q

neat

A

neat
s. temiz, temiz giyimli, muntazam, zarif, düzenli, sek, susuz, zeki, becerikli

i. sığır

Examples
Keep your room as neat as you can.
Elinden geldiğince odanı temiz tut.
I guess you're no so neat and tidy either.
Sanırım, ne düzenlisin nede derli toplu.
41
Q

indisposed

A

indisposed
indisposed
s. rahatsız, keyifsiz, isteksiz, keyfi kaçmış, soğumuş

Examples
He cannot come to the office today as he is indisposed.
O rahatsız olduğu için bugün ofise gelemez.
Tom is indisposed at the moment.
Tom şu anda rahatsız.

42
Q

Intermittent

A

intermittent
s. aralıklı, kesik kesik, gidip gelen

Examples
The interaction between citizens and actors in decision-making and implementation processes will help change the perception that Turkey’s EU reform process is an intermittent process that is frequently stalled by indecisiveness.
Karar vericiler ve uygulayıcılar ile vatandaş arasındaki etkileşim ise Türkiye’nin AB reform sürecinde dönem dönem duraklama ve kararsızlıklar yaşadığı yönündeki algının kırılmasını sağlayacaktır.

43
Q

work out

A

work out
çözmek (problem), çalışma yapmak, istenilen sonucu vermek, çözmek, halletmek, ayrıntılarıyla hazırlamak, hesaplamak, tüketmek, çalışarak ödemek, sonuçlanmak, egzersiz yapmak, idman yapmak, geçirmek (vakit), keşfetmek, anlamak, çıkarmak, çıkmak, çözülmek

Examples
Things began to work out for Nicholas.
işler Nicholas'ın lehine gelişmeye başladı.
Have you worked out the answer yet?
Henüz cevabı buldun mu?
44
Q

walk up

A

walk up
yaklaşmak, yanaşmak, sokak boyunca yürümek

Examples
Nicholas walked up to the third floor.
Nicholas üçüncü kata yürüdü.
Nicholas and Mary walked up the street together.
Nicholas ve Mary cadde boyunca birlikte yürüdü.

45
Q

this is a matter of life and death.

A

bu bir ölüm kalım meselesi.

46
Q

dropout

A

dropout
i. topluma ters düşerek ayrı duran kimse, öğrenimini tamamlamayan kimse

Examples
Tom is a high school dropout.
Tom bir lise terk öğrencisidir.

47
Q

errand

A

errand
i. bir iş için gönderme, ayak işleri, getir götür işi

Examples
She cleaned the room and ran errands.
Odayı temizledi ve ayak işlerini yaptı.
Nicholas was sent on an errand to the store.
Nicholas bir sipariş için dükkana gönderildi.

48
Q

flea

A

flea
i. pire

Examples
Karen bought a lot of things at the flea market.
Karen bitpazarında birçok şey aldı.
I bought an old second-hand bike in one of the weekend flea markets.
Bir hafta sonu bitpazarından ikinci el eski bir bisiklet satın aldım.

49
Q

wrinkled

A

wrinkled
s. buruşuk, kırışık, kırış kırış, buruş buruş

Examples
I have some wrinkles on my forehead.
Alnımda biraz kırışıklık var.
His blue coat was dirty and wrinkled.
Mavi ceketi kirli ve buruşuktu.