book 17 Flashcards
acclaimscatter
acclaim
f. alkışlamak, alkışlarla karşılamak, ilan etmek (alkışlarla); övmek
i. alkış; beğeni
Examples
My speeches were greeted with thunderous acclaim at two universities bearing my name.
Konuşmalarım ismimi taşıyan iki üniversitede şiddetli alkışlarla karşılandı.
Although, one wonders if War and Peace would have been as highly acclaimed, had it been published under it’s original title ‘War: War What Is It Good For?’
‘Savaş ve Barış’ adlı kitap, orjinal adı olan ‘Savaş: Ne İşe Yarar?’ diye yayımlansaydı acaba yine çok beğenilir miydi?, merak konusu.
scatter
scatter
f. saçmak, perişan etmek, saçıp savurmak, serpmek, dağıtmak, savurmak, boşa harcamak, dağılmak, saçılmak, yayılmak
Examples They were scattered in all directions. Bütün yönlere dağıldılar. Fragments of the mirror were scattered on the floor. Ayna parçaları zemin üzerinde dağıldı.
relinquish
relinquish
f. vazgeçmek, terketmek, bırakmak, feragat etmek, başkasına bırakmak, serbest bırakmak
Examples
I would rather die than relinquish my virginity before marriage
Evlilik öncesi bekâretimden feragat etmektense ölmeyi tercih ederim.
incurable
incurable
s. tedavi edilemez, iyi olmaz, çaresiz, dermansız
i. tedavi edilemez kimse, iyi olmaz hasta
Examples Alcoholism is incurable. Alkol bağımlılığı tedavi edilemez. Some diseases are incurable. Bazı hastalıklar tedavi edilemez.
no offence
Being human himself, he left no offence without punishment……nor friendship without reward.
Bir insan olarak hiçbir suçu cezasız bırakmadı…yada dostluğu ödülsüz.
I was looking for Linda. I hope it’s the wrong house. No offense.
Linda’yı arıyorum. Gücenmeyin ama herhalde yanlış eve geldim.
seedy
seedy
s. kılıksız, hırpani, perişan, keyifsiz, rahatsız, hasta gibi, tohumlu, çekirdekli
Examples
Do you feel seedy?
Kendini keyifsiz mi hissediyorsun?
wayout
çıkış yolu
showdown
showdown
i. kâğıtlarını açma, açık oynama, güç gösterisi
that was always meant to be.
Her zaman böyle olması gerekiyordu.
dial
dial
f. telefon numaralarını çevirmek, tuşlamak
i. kadran, skala, telefon üzerindeki numaraların olduğu kadran, radyo dalga boyları kadranı, surat, yüz
Examples In case of an emergency dial 110. Acil bir durumda 110'u çevirin. I'm sorry I dialed the wrong number. Üzgünüm yanlış numara çevirdim.
jammed
jammed
s. tıkanmış, sıkışık, sıkışmış
Examples The locking mechanism has jammed. Kilitleme mekanizması sıkıştı. Nicholas was held up in a traffic jam. Nicholas bir trafik sıkışıklığında geciktirildi.
forefathers
forefather
i. ata, ced
Examples
Do you know your forefather?
Atanı biliyor musun?
devastated
devastated
s. harap
Examples Natural disasters can be devastating. Doğal felaketler yıkıcı olabilir. The plague has devastated entire cities. Bela bütün şehri mahvetti.
barn
barn
f. ambara koymak
i. ambar, ahır
Examples
The soldiers set fire to the barn.
Askerler ahırı ateşe verdi.
I guess Nicholas didn’t get around to painting the barn last summer.
Sanırım Nicholas geçen yaz ahırı boyamaya zaman ayırmadı.
Grace
Grace
f. süslemek, lütfetmek, teşrif etmek, onur vermek, şereflendirmek
i. incelik, zarafet, nezaket, heves, istek, görgü, saygınlık, lütuf, merhamet, erdem, kanuni süre, süsleme [müz.]
Examples
Yoko danced with a grace that surprised us.
Yoko bizi şaşırtan bir zarafetle dans etti.
Do you know whether or not Grace is at home?
Grace’in evde olup olmadığını biliyor musunuz?
presence
presence
i. huzur, hazır bulunma, varlık, varoluş, tavır, yapı, ön, protokol görevlileri
Examples Don't talk about it in his presence. Onun varlığında bu konudan bahsetmeyin. I was not conscious of her presence. Onun varlığının bilincinde değildi.
spiky
spiky
s. sivri uçlu, çivili, dikenli, inatçı, dik kafalı, sert, keskin
sorrow
sorrow
f. üzülmek, yas tutmak, matem tutmak
i. acı, dert, keder, üzüntü, gam, matem, tasa, şanssızlık, üzücü olay
Examples
Don’t be scared of your shadow, you can’t hide from your sorrow.
GöLgenden korkma, kaderinden saklanamazsın .
No words can relieve her deep sorrow.
Onun ızdırabını hiçbir kelime hafifletemez.
impinge
impinge
f. vurmak, çarpmak, etkilemek, el uzatmak, tecâvüz etmek
medulla
medulla
i. ilik, öz, medulla
n. bone marrow (Anatomy); inner or deep part of a plant structure (Botany)
n. medulla, bone marrow (Anatomy); inner or deep part of a plant structure (Botany)
n. medulla
Examples
Central nervous system consists of brain, cerebellum, medulla oblongata and spinal cord.
Merkezî sinir sistemi beyin, beyincik, omurilik soğanı ve omurilikten oluşur.