book 9 Flashcards
sloping
s. eğik, eğri, eğimli, meyilli
He was able to ski down the slope.
forehead
i. alın
The forehead is the part of the head above the eyes and below the hair.
hostile
s. düşmana ait, düşmanca, muhalif
i. hasım
We got a hostile reception from the villagers.
Köylüler tarafından düşmanca karşılandık.
flip for
- fiske atmak; 2. fiske; 3. çıldırmak;
fuss
f. gereksiz yere telâşlanmak, yaygara koparmak, ince eleyip sık dokumak, titizlenmek, özen göstermek, üzerine titremek, telaşlandırmak
i. telaş, yaygara, velvele, karışıklık, ıvır zıvır bolluğu
İrem will kick up a fuss, if you don’t come along.
cozy
cozy
s. rahat, sıcak, samimi, hoş. i. çaydanlık örtüsü.
Examples
Your house has a very cozy atmosphere.
ledge
i. çıkıntı, pencere pervazı
Examples
Tyrion Lannister was sitting on the ledge above the door.
Tyrion Lannister kapının üzerindeki pervazda oturuyordu.
If she wants to survive, she has to follow our rules.
Hayatta kalmak istiyorsa, kurallarımıza uymak zorunda
She was filled with… curiosity.
O, merakla doluydu.
pile up
- yığmak; 2. birikmek; 3. istif etmek;
tickle
f. gıdıklamak, gıdıklanmak, eğlendirmek, güldürmek
i. gıdıklanma, gıdık alma
Examples
Let it wash over you. Let it tickle you.
Bırak seni sarsın. Bırak seni gıdıklasın.
yaban domuzu
warthog
He said this would happen.
Bunun olacağını söyledi.
hunch
f. kamburlaştırmak, çömelmek
i. kambur, hörgüç, topak, önsezi, eğilme
Examples
Nicholas had a hunch that Mary was lying.
Nicholas’ın Mary’nin yalan söylediğine dair bir önsezisi vardı.
shoving
shove
f. itmek, dürtmek, itip kakmak, tıkmak, tıkıştırmak, sokuşturmak, itilip kakılmak, itişip kakışmak, kıpırdamak
i. itme, itiş, dürtme
Examples
I shoved my hands into my pockets.
Ellerimi ceplerime koydum.
avalanche
avalanche
i. çığ; heyelan
Examples
A small snowball is capable of starting an avalanche.
Küçük bir kartopu, bir çığı başlatabilir.
flavor
flavor
f. tat vermek, lezzet katmak, çeşni vermek
[flavor (Amer.) ] i. tat, lezzet, koku, çeşni, tad, tat veren şey, hava
Examples
What’s your favorite flavor of ice cream?
Favori dondurma çeşnin nedir?
leftover
leftover
i. artık, artık yemek, kalan, yemek artığı, kalan yemek
s. artan
Examples
Nicholas fed his leftovers to his dog.
Nicholas artıkları ile köpeği besledi.
lean out
eğilmek sarkmak
She leaned out to touch it…
wander
wander
f. gezmek, dolaşmak, gezinmek, yolunu şaşırmak, kaybolmak, dalıp gitmek, sapmak, uzaklaşmak, sayıklamak, abuk sabuk konuşmak, kıvrıla kıvrıla gitmek
i. sayıklama
Examples
We wandered round the shopping center.
Alışveriş merkezini dolaştık.
pointy
. noktalı; 2. sivri. “örn. the pointy end of a pencil: bir kalemin sivri ucu”; 3. sivri üçlü, sivri;
Do not step on those weird pointy rocks.
get along
- birbiriyle geçinmek; 2. ayrılıp gitmek; 3. iyi geçinmek;
We’ve gotten along just fine without brains until now.
drag
drag
f. çekmek, sürüklemek, sürümek, sürünmek; ağırdan almak; ağ ile suyun dibini taramak, taramak; söz konusu etmek; bulaştırmak, sokmak; sürüncemede kalmak, geçmek bilmemek; durgunlaşmak; ağır tempoyla çalınmak
i. tırmık, trol, tarak, kızak; engel; direnç; ağır hareket; el arabası, atlı araba; zahmetli şey; sıkıcı tip; aptal, geri zekâlı tip; etki; bir nefes; koku (av); kadın elbisesi (eşcinsel erkeğin giydiği)
Examples
They dragged their boat onto the beach.
Teknelerini sahile çektiler.
blink
blink
f. kırpıştırmak, göz kırpmak, kırpmak; titreşerek parlamak, parlamak, ışıldamak; göz yummak, görmemezlikten gelmek, göz ardı etmek
i. gözünü kırpıştırma, parıltı, ışıltı, bakış, nazar
Examples
counterproductive
counterproductive
s. zarar verici, amaca zararlı
countermeasure
countermeasure
i. önlem, karşı önlem
bum steer
- yanlış bilgi; 2. yanlış bilgi vermek;
You’ve never given me a bum steer.
to dig through
- delmek; 2. kazıp delmek;
You’re welcome to dig through the lost and found.
cadet
. polis akademisi öğrencisi; 2. askeri öğrenci; 3. harp okulu ya da sakçı koleji öğrencisi;
lousy
- k.dili. kötü, berbat; 2. dandik; 3. k.dili. alçak, iğrenç;
Examples No, no, it's a lousy point. Hayır, hayır, bu iğrenç bir nokta. I hit my elbow on this lousy iron bar. Dirseğimi şu alçak demir çubuğa çarptım
Negatory
- olumsuz; 2. aksi;
Sanctuary
- sığınak; 2. ibadethane; 3. mabet;
Examples
This is a bird sanctuary.
Bu bir kuş barınağı.
Cease
- dinmek; 2. son vermek; 3. durdurmak;
Cease fire! Cease fire!
stick to
- (bir şeye) sadık kalmak; 2. 1- terketmemek , -den ayrılmamak 2- -e sadık olmak; 3. stick to someone bağlı olmak stick to sth. bağlı kalmak,değiştirmemek. stick to one’s guns [kd] iddiasindan vaz gecmemek,ayak
diremek;
bust
- fiyasko; 2. iflas etmek; 3. patlatmak;
Examples
Mrs Lisbon added an inch to the bust line and two to the waist and hems.
Mrs Lisbon elbiselerin göğüs bölgesine üç santim ve bel ve kalça bölgelerine beşer santim eklenti yapmıştı,
When I said I’d propose, you said: “Why are you busting up the group?”
Evleneceğim dediğimde bana: ‘‘Ekibi neden bozuyorsun?’’ dediniz.
Flattery
- yağcılık; 2. dalkavukluk; 3. yaltakçılık;
Examples
A-you can do almost anything, can?t you?
B-Probably, but flattery will get you nowhere.
A-Herhangi birşey yapabilirsin, değil mi?
B-Muhtemelen, fakat dalkavukluk seni bir yere götürmez.
revere
- -e büyük saygı duymak; -i saymak, -e saygı göstermek; 2. saygı göster; 3. büyük saygı ve hayranlık göstermek;
virtue
- fazilet; 2. meziyet; 3. erdem;
You have etched in the rock of virtue.
legacy
- miras; 2. kalıt; 3. bağış;