book 9 Flashcards

1
Q

sloping

A

s. eğik, eğri, eğimli, meyilli

He was able to ski down the slope.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
2
Q

forehead

A

i. alın

The forehead is the part of the head above the eyes and below the hair.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
3
Q

hostile

A

s. düşmana ait, düşmanca, muhalif

i. hasım
We got a hostile reception from the villagers.
Köylüler tarafından düşmanca karşılandık.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
4
Q

flip for

A
  1. fiske atmak; 2. fiske; 3. çıldırmak;
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
5
Q

fuss

A

f. gereksiz yere telâşlanmak, yaygara koparmak, ince eleyip sık dokumak, titizlenmek, özen göstermek, üzerine titremek, telaşlandırmak
i. telaş, yaygara, velvele, karışıklık, ıvır zıvır bolluğu

İrem will kick up a fuss, if you don’t come along.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
6
Q

cozy

A

cozy
s. rahat, sıcak, samimi, hoş. i. çaydanlık örtüsü.

Examples
Your house has a very cozy atmosphere.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
7
Q

ledge

A

i. çıkıntı, pencere pervazı

Examples
Tyrion Lannister was sitting on the ledge above the door.
Tyrion Lannister kapının üzerindeki pervazda oturuyordu.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
8
Q

If she wants to survive, she has to follow our rules.

A

Hayatta kalmak istiyorsa, kurallarımıza uymak zorunda

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
9
Q

She was filled with… curiosity.

A

O, merakla doluydu.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
10
Q

pile up

A
  1. yığmak; 2. birikmek; 3. istif etmek;
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
11
Q

tickle

A

f. gıdıklamak, gıdıklanmak, eğlendirmek, güldürmek
i. gıdıklanma, gıdık alma

Examples
Let it wash over you. Let it tickle you.
Bırak seni sarsın. Bırak seni gıdıklasın.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
12
Q

yaban domuzu

A

warthog

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
13
Q

He said this would happen.

A

Bunun olacağını söyledi.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
14
Q

hunch

A

f. kamburlaştırmak, çömelmek
i. kambur, hörgüç, topak, önsezi, eğilme

Examples
Nicholas had a hunch that Mary was lying.
Nicholas’ın Mary’nin yalan söylediğine dair bir önsezisi vardı.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
15
Q

shoving

A

shove
f. itmek, dürtmek, itip kakmak, tıkmak, tıkıştırmak, sokuşturmak, itilip kakılmak, itişip kakışmak, kıpırdamak

i. itme, itiş, dürtme

Examples
I shoved my hands into my pockets.
Ellerimi ceplerime koydum.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
16
Q

avalanche

A

avalanche
i. çığ; heyelan

Examples
A small snowball is capable of starting an avalanche.
Küçük bir kartopu, bir çığı başlatabilir.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
17
Q

flavor

A

flavor
f. tat vermek, lezzet katmak, çeşni vermek

[flavor (Amer.) ] i. tat, lezzet, koku, çeşni, tad, tat veren şey, hava

Examples
What’s your favorite flavor of ice cream?
Favori dondurma çeşnin nedir?

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
18
Q

leftover

A

leftover
i. artık, artık yemek, kalan, yemek artığı, kalan yemek

s. artan

Examples
Nicholas fed his leftovers to his dog.
Nicholas artıkları ile köpeği besledi.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
19
Q

lean out

A

eğilmek sarkmak

She leaned out to touch it…

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
20
Q

wander

A

wander
f. gezmek, dolaşmak, gezinmek, yolunu şaşırmak, kaybolmak, dalıp gitmek, sapmak, uzaklaşmak, sayıklamak, abuk sabuk konuşmak, kıvrıla kıvrıla gitmek

i. sayıklama

Examples
We wandered round the shopping center.
Alışveriş merkezini dolaştık.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
21
Q

pointy

A

. noktalı; 2. sivri. “örn. the pointy end of a pencil: bir kalemin sivri ucu”; 3. sivri üçlü, sivri;

Do not step on those weird pointy rocks.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
22
Q

get along

A
  1. birbiriyle geçinmek; 2. ayrılıp gitmek; 3. iyi geçinmek;

We’ve gotten along just fine without brains until now.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
23
Q

drag

A

drag
f. çekmek, sürüklemek, sürümek, sürünmek; ağırdan almak; ağ ile suyun dibini taramak, taramak; söz konusu etmek; bulaştırmak, sokmak; sürüncemede kalmak, geçmek bilmemek; durgunlaşmak; ağır tempoyla çalınmak

i. tırmık, trol, tarak, kızak; engel; direnç; ağır hareket; el arabası, atlı araba; zahmetli şey; sıkıcı tip; aptal, geri zekâlı tip; etki; bir nefes; koku (av); kadın elbisesi (eşcinsel erkeğin giydiği)

Examples
They dragged their boat onto the beach.
Teknelerini sahile çektiler.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
24
Q

blink

A

blink
f. kırpıştırmak, göz kırpmak, kırpmak; titreşerek parlamak, parlamak, ışıldamak; göz yummak, görmemezlikten gelmek, göz ardı etmek

i. gözünü kırpıştırma, parıltı, ışıltı, bakış, nazar

Examples

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
25
Q

counterproductive

A

counterproductive

s. zarar verici, amaca zararlı

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
26
Q

countermeasure

A

countermeasure

i. önlem, karşı önlem

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
27
Q

bum steer

A
  1. yanlış bilgi; 2. yanlış bilgi vermek;

You’ve never given me a bum steer.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
28
Q

to dig through

A
  1. delmek; 2. kazıp delmek;

You’re welcome to dig through the lost and found.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
29
Q

cadet

A

. polis akademisi öğrencisi; 2. askeri öğrenci; 3. harp okulu ya da sakçı koleji öğrencisi;

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
30
Q

lousy

A
  1. k.dili. kötü, berbat; 2. dandik; 3. k.dili. alçak, iğrenç;
Examples
No, no, it's a lousy point.
Hayır, hayır, bu iğrenç bir nokta.
I hit my elbow on this lousy iron bar.
Dirseğimi şu alçak demir çubuğa çarptım
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
31
Q

Negatory

A
  1. olumsuz; 2. aksi;
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
32
Q

Sanctuary

A
  1. sığınak; 2. ibadethane; 3. mabet;

Examples
This is a bird sanctuary.
Bu bir kuş barınağı.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
33
Q

Cease

A
  1. dinmek; 2. son vermek; 3. durdurmak;

Cease fire! Cease fire!

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
34
Q

stick to

A
  1. (bir şeye) sadık kalmak; 2. 1- terketmemek , -den ayrılmamak 2- -e sadık olmak; 3. stick to someone bağlı olmak stick to sth. bağlı kalmak,değiştirmemek. stick to one’s guns [kd] iddiasindan vaz gecmemek,ayak

diremek;

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
35
Q

bust

A
  1. fiyasko; 2. iflas etmek; 3. patlatmak;

Examples
Mrs Lisbon added an inch to the bust line and two to the waist and hems.
Mrs Lisbon elbiselerin göğüs bölgesine üç santim ve bel ve kalça bölgelerine beşer santim eklenti yapmıştı,
When I said I’d propose, you said: “Why are you busting up the group?”
Evleneceğim dediğimde bana: ‘‘Ekibi neden bozuyorsun?’’ dediniz.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
36
Q

Flattery

A
  1. yağcılık; 2. dalkavukluk; 3. yaltakçılık;

Examples
A-you can do almost anything, can?t you?
B-Probably, but flattery will get you nowhere.
A-Herhangi birşey yapabilirsin, değil mi?
B-Muhtemelen, fakat dalkavukluk seni bir yere götürmez.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
37
Q

revere

A
  1. -e büyük saygı duymak; -i saymak, -e saygı göstermek; 2. saygı göster; 3. büyük saygı ve hayranlık göstermek;
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
38
Q

virtue

A
  1. fazilet; 2. meziyet; 3. erdem;

You have etched in the rock of virtue.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
39
Q

legacy

A
  1. miras; 2. kalıt; 3. bağış;
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
40
Q

rush

A
  1. acele etmek; 2. acele ettirmek; 3. telaş etmek;

The doctor rushed to his patient.
Doktor hastasına doğru koştu.
She rushed home with the good news.
iyi haberle eve koştu.

41
Q

soiled

A
  1. (sıfat) kirli; 2. kirletilmiş; 3. bulaşık;

Man, you scared me, kid. I nearly soiled myself.

42
Q

freakishly

A
  1. anormal bir şekilde; 2. ucube; 3. aşırı heyecanlandırmak;

mean, when you make ‘em freakishly huge.
Yani, onları aşırı büyük yaptığınız zamanlarda.

43
Q

It’s precious to me.

A

Benim için değerli.

44
Q

intense

A
  1. yoğun; 2. dikkatli; 3. kuvvetli;

It was July. The heat was intense.
Aylardan temmuzdu. Isı yoğundu.
This intense heat doesn’t seem to bother you.
Bu şiddetli ısı sizi rahatsız ediyor gibi görünmüyor

45
Q

perimeter check

A

çevre kontrolü

46
Q

gloom

A
  1. kasvet vermek; 2. kederlendirmek; 3. üzüntü;

Hey! Why all the doom and gloom, people?

47
Q

stroll

A
  1. (around) dolaşmak, gezmek; gezinmek: have you strolled around the garden? bahçeyi dolaştın mı?; 2. dolanmak; 3. dolanıp durmak;
    Gezinti

Just taking Naga out for a stroll.

48
Q

huddle

A

bir yere toplanmak; 3. yumaklanmak;

And why is it so cold in the South Pole? Can we make a campfire and and all huddle around it

49
Q

chase

A

kovalamak

Examples
The dog chased the cat up a tree.
Köpek kediyi ağacın tepesine kadar kovaladı.
The police chased the stolen car.
Polis çalıntı arabayı kovaladı.
50
Q

doting

A
  1. düşkün; 2. üzerine titreyen; 3. tapan;

Stop doting on me.

51
Q

blast

A

üflemek

A nice non-bender who doesn’t blast wind at my face every five seconds.

52
Q

tasked

A

görevli

Avatar Aang tasked us with keeping you safe

53
Q

compound like

A

benzer şekilde

I don’t think keeping me locked up in this compound like a prisoner

54
Q

rustle up

A
  1. çabucak hazırlayıvermek; 2. bulmak; 3. organize etmek;

to rustle up something to eat.

55
Q

procure

A
  1. elde etmek; 2. temin etmek; 3. edinmek;
56
Q

vagabond

A

avare

This park is quite popular with all the vagabonds.

57
Q

skedaddle

A
  1. tabanı yağlamak; 2. kaçış; 3. tüymek;
Examples
I've got to skedaddle or I'll be late.
Tüymem lazım; yoksa geç kalacağım.
I have to skedaddle.
Ben sıvışmak zorundayım.
58
Q

tyranny

A
  1. zorbalık; 2. zulüm;

Are you tired of living under the tyranny of benders?

59
Q

oppress

A
  1. ezmek; 2. baskı yapmak; 3. içini daraltmak;

Examples
freedom sacrificed when the weak are oppressed by the strong.
zayıf, güçlü tarafından ezildiğinde, özgürlük kurban edildi.
He seems to be oppressed by his monotonous daily life.
Monoton günlük yaşantısı yüzünden bunalmış gibi görünüyor.

60
Q

From the looks of it

A

görünüşe bakılırsa;

From the looks of it, you smashed up a lot more than that.

61
Q

thugs

A
  1. eşkıya; 2. haydut; 3. cani; 4. hindistan’da insan öldürme törenine yer veren bir tarikatın üyesi;

Examples
He’s nothing more than a common thug.
O sıradan bir hayduttan başka bir şey değil.
The thug jumped up and threatened the police with a nasty-looking knife.
Soyguncu ayağa fırladı ve elindeki bıcakla polislere tehditler savurdu.

62
Q

dole out

A
  1. cimrice dağıtmak; 2. dağıtmak; 3. iane olarak dağıtmak;
63
Q

vigilante

A
  1. huzuru sağlamak için kurulan yasadışı örgüt üyesi; 2. kanuni yetkisi olmadan kendi fikrine göre zorla düzen sağlamaya uğraşan kimse; 3. yasal yetkisi olmadan kendi düşencesine göre düzen korumaya çalışan kimse;
64
Q

radiant

A

ışıyan; 3. mutluluk saçan;

Examples
You look radiant. You’re so alive and happy, one would think you’re 16!
Işık saçıyor gibisin. Çok canlı ve mutlusun, 16 yaşında olduğunu sanırlar!
Smiling, radiant, on Greg’s arm.
Greg’in kollarında gülümseyen ve mutluluktan uçan.

65
Q

stay put

A

kıpırdamadan durmak; 3. yerinden kımıldamamak;

66
Q

charges

A
  1. ücretlendirme; 2. suçlamalar; 3. mükellefiyetler;

- But- - If you would be so kind as to drop the charges against Korra

67
Q

blatantly

A
  1. kabaca/küstahça; 2. göre göre; 3. besbelli olan;

Examples
Don’t expect me to be truthful when you keep lying to me so blatantly.
Bana göz göre göre yalan söylemeyi sürdürürken benden doğru sözlü olmamı bekleme.

68
Q

uphold

A
  1. (bir hakkı/prensibi) savunmak; 2. devam ettirmek [brit.]; 3. idame etmek;

I thought I should put off your training in order to uphold his legacy.

69
Q

decisive

A
  1. kararlı; 2. kesin sonuca ulaştıran: the decisive victory in that war o savaşı kesin sonuca ulaştıran zafer; 3. kesin;

Belirleyici

Examples
I'm decisive.
Ben kararlıyım.
I'm not decisive enough.
Yeterince kararlı değilim.
70
Q

noble

A
  1. soylu; 2. asil; 3. soydan asil;

Examples
All which is beautiful and noble is the result of reason and calculation.
Charles Baudelaire
Tüm güzel ve asil olanlar öngörünün ve aklın sonucudur.
O Angel of Love, how can I forget such a noble sacrifice?
Ey Aşk Meleği, böyle soylu bir fedakarlığı nasıl unutabilirim?

71
Q

mockery

A
  1. alay; 2. fars; 3. gülünç taklit;
72
Q

drivel

A
  1. saçma sapan konuşmak; 2. saçma; 3. sapıtmak;

Saçmalık

73
Q

so for the time being

A
  1. kısa bir süre için;

bu yüzden şimdilik

74
Q

sentries

A
  1. nöbetçi:nöbet tutmak, kurulmuş düzeni muhafaza etmek, şahısları ve belirli noktaları baskından korumak veya düşman taarruzuna karşı uyarmak üzere, bir karakolun mensubu olarak görevlendirilmiş asker. bütün nöbetçiler, aynı zamanda, kimyasal maddelere karşı ikaz unsuru, yani gaz gözcüsü durumundadır; 2. karakol; 3. bekçi;
75
Q

contraption

A
  1. acayip alet; 2. garip alet/makine; 3. zamazingo;
    Mekanizma

Examples
What do you call that contraption?
Bu alete ne diyorsunuz?

76
Q

weave

A
  1. dokumak; 2. örmek; 3. örme;
Examples
My grandmother likes to weave things.
Büyük annem giysiler örmeyi seviyor.
Basket weaving is a dying art.
Sepet dokuma ölen bir sanattır.
77
Q

quest

A
  1. bulmaya çalışma; 2. araştırma; 3. araştır;

Examples
She is in quest of happiness.
Kız mutluluk peşinde/arayışında.
I’ve decided to help you in your quest for glory and become your official motivator.
Sana onurunu kazanma mücadelende yardımcı olmaya ve seni motive etmeye karar verdim.

78
Q

winding down

A

sarma 1. araba camını kapamak; 2. kapamak; 3. yan gelip yatmak;

79
Q

embrace

A
  1. kucaklamak; 2. kucaklama; 3. kucaklaşmak;

Examples
The settlers embraced the Christian religion.
Yerleşimciler Hıristiyan dinini kucakladı.
We’ve been made to understand and to embrace the understanding that who we are is who we were.
Anlamak ve kim olduğumuzun evvelce kim olduğumuz anlamına geldiği anlayışını benimsemek üzere yaratılmış bulunuyoruz.

80
Q

frustrated

A
  1. hayal kırıklığına uğramış; 2. bosa çıkan; 3. hüsran dolu;

Examples
I use the rules to frustrate the law. But I didn’t set up the ground rules.
F. Lee Bailey
Kuralları, kanunları engellemek için kullanırım. Ancak genel kuralları ben koymadım.
Tom started getting impatient and frustrated.
Tom sabırsızlanmaya ve hayal kırıklığına uğramaya başladı.

81
Q

toughest

A

en zor

Examples
He looked the toughest of all the challengers.
Bütün rakiplerin en zorlusu görünüyordu.
It’s like quitting smoking. The first week is the toughest then you get over it . Try chewing gum.
Tıpkı sigarayı bırakmak gibi birşey. İlk hafta en zorudur, daha sonra aşarsın. Sakız çiğnemeyi dene.

82
Q

showcase

A
  1. vitrin; 2. camlı dolap; 3. vitrin, camekan, tezgah, mağazalarda ürünlerin sergilenmek için kullanıldığı raflar;
83
Q

glitch

A
  1. arıza; 2. kusur; 3. bozukluk;

Examples
It’s a minor glitch.
Bu önemsiz bir hata.

84
Q

crumb

A
  1. kırıntı; 2. argo değersiz kimse; 3. ekmek kırıntısı;

It’s that little crumb snatcher.

85
Q

snatcher

A
  1. kapan kimse; 2. hırsızı; 3. kapışmak;

It’s that little crumb snatcher.

86
Q

rotten

A
  1. çürük; 2. çürümüş; 3. çok kötü;
Examples
The oranges in this bag are rotten.
Bu torbadaki portakallar çürüktür.
There were many rotten apples in the basket.
Sepette birçok çürük elmalar vardı.
87
Q

tantrum

A
  1. öfke nöbeti; 2. (hiddetten) bağırıp çağırıp tepinme; 3. sinir krizi;

Examples
It was Iike a tantrum. I get them from time to time.
Kriz gibi bir şey. Zaman zaman geliyor.
The child threw a tantrum because he wanted the toy.
Çocuk oyuncağı istediği için hiddetle bağırmaya başladı

88
Q

corpse

A
  1. ceset; 2. ölü; 3. naaş;

Examples
I do not need a lesson in anatomy. I was a trained nurse. I am now removing corpse’s underclothes.
Anatomi dersine ihtiyacım yok. Ben eğitimli bir hemşireyim. Şimdi cesedin iççamaşırlarını çıkarıyorum.
Grete, who had not taken her eyes from the corpse, said: Just look how thin he was.
Grete, gözlerini cesetten alamamıştı, sadece onun ne kadar zayıf olduğuna bak dedi.

89
Q

lays

A
  1. sermek; 2. (dikkatle) koymak; 3. yere koymak ve kullanım için hazır pozisyona getirmek; 4. f. söyleyen, söyleyici; 5. fransa’da bir kıyı ırmağı; 6. çamur, cıvık;

Gotta find it before it lays its filthy eggs

90
Q

filthy

A
  1. pis; 2. çok pis; 3. kirli;

Gotta find it before it lays its filthy eggs

91
Q

Can’t get a read on it.

A

Okumak mümkün değil.

92
Q

squirrelly

A
  1. eksantrik; 2. alışılmamış ve garip görünüşlü şey; 3. kafadan çatlak
93
Q

stick around

A
  1. oyalanmak,yakınında durmak veya beklemek; 2. beklemek; 3. yakınında bekle;
    takılmak
    etrafta dolanmak
94
Q

glow

A

parıltı

Examples
It may seem dull but in another light, it will glow like a star. Look how it sparkles!
Sıkıcı gibi görünebilir ama başka bir ışıkta bir yıldız gibi parlar. Nasıl ışıldadığına bir bak!
The poet paints the simple country life in glowing colours.
Şair basit köy yaşamını renklendirerek anlatır.

95
Q

rebuffed

A
  1. azarlamak; 2. reddetme; 3. şiddetle reddetmek;
96
Q

hereby

A
  1. bu vesileyle; 2. şimdi; 3. bundan ötürü;
Examples
- lt was the least we could do.
- You are hereby ordered...
- Yapabildiğimizin en azıydı.
- Şimdi emirlere uyarak...
I hereby tender my resignation.
Bu yüzden istifamı sunuyorum.
97
Q

decree

A
  1. kararname, talimat; 2. karara bağlamak; 3. karar vermek;
98
Q

embellishment

A
  1. güzelleştirme; 2. süs; 3. süsleme;

Examples
I told her the truth. I just added a few embellishments.
Ona gerçeği söyledim. Sadece birkaç süslemeler ekledim.