Ralph break the internet Flashcards
I rest my case
sözümü bitirdim
solitary
solitary
s. kimsesiz, ıssız, yalnız, tek, yalnız yaşayan, bir tek, münzevi
Examples
It was a solitary house, standing in a sadly neglected garden: a pretty even square of some two acres.
Yaklaşık iki dönümlük, insanı hüzünlendirecek derecede bakımsız, kare şeklinde bir bahçenin ortasında tek başına yükselen bir evdi.
He likes to take a solitary walk.
O yalnız yürümekten hoşlanır.
goof off
goof off
k. dili haylazlık etmek, aylaklık etmek.
Examples Everybody likes to goof off. Herkes boşa zaman harcamayı seviyor. Tom caught Mary goofing off. Tom Mary'yi aylaklık ederken yakaladı.
glitch
glitch Aksaklık Hata Examples It's a minor glitch. Bu önemsiz bir hata.
plain
plain
i. düzlük, ova
s. sade, süssüz, yalın, düz, desensiz, gösterişsiz, çirkin, açık, net, dürüst, su katılmamış, engebesiz
zf. sade bir biçimde, yalın bir dille
Examples We are used to eating plain food. Biz sade yemek yemeğe alışkınız. He made a speech in plain English. Yalın bir ingilizce ile konuşma yaptı.
detour
detour
f. servis yolundan vermek (trafik); sapmak, saptırmak
i. dolambaçlı yol; servis yolu; sapak, sapma
Examples
He took a detour to avoid the heavy traffic.
Yoğun trafikten kaçınmak için tali yoldan gitti.
Is there a detour or should I enter the city?
Alternatif var mı, şehrin içine girmeli miyim?
salvage
alvage
f. kurtarmak, değerlendirmek (hurda vb.)
i. kurtarma, kurtarılan eşya, enkaz, hurda
Examples
Horrible helicopter accident in a Belgian cemetery, the rescuers have already salvaged more than 500 corpses.
Bir Belçika mezarlığındaki korkunç helikopter kazası, kurtarıcılar şimdiden 500’den fazla ceset çıkardılar.
Let’s salvage what we can.
Hadi ne kurtarabilirsek kurtaralım.
condiment
condiment
i. baharat, yemeğe tat veren şey, sos
feral
feral
s. vahşi yaşama geri dönmüş (hayvan), vahşi, yabani
sanity
sanity
i. akıl sağlığı, ruh sağlığı, aklıselimlik, mantıklı olma, aklı başında olma
malfeasance
malfeasance
i. kötülük, suistimal, kötüye kullanma
undesirable
undesirable
i. istenmeyen kimse
s. hoş karşılanmayan, hoşa gitmeyen, istenmeyen
steering
steering
i. dümen kullanma, idare, sevk ve idare etme, yönetim
Examples
It might be set off by microwave ovens, so I would steer clear of pancake houses of the international variety.
Mikrodalga fırınlarla başlatılabilir bu iş, böylece uluslar arası çeşitliliğe sahip krep evlerinden kurtulurum.
She steered our efforts in the right direction.
O bizim çabalarımızı doğru yönde yönlendirdi.
intuitive
intuitive
s. sezgisel, sezgileri güçlü
Examples
- Gentlemen.. …my esteemed colleague, Mr. Marino brought new evidence to my attention. Now history has certainly shown that even the most intuitive criminal investigator can be wrong.
- Baylar … değerli meslektaşım, Bay Morino yeni bir kanıtı dikkatime sundu. Tarih sezgileri en güçlü ceza soruşturmacısının dahi yanlılabilecepini kesinkes göstermiştir.
There is a second way to define the Gabriel-Roiter measure which may be more intuitive.
Gabriel Roiter ölçüsünü tanımlamak için daha sezgisel olabilen ikinci bir yol vardır.