book 11 Flashcards
narrator
narrator
i. anlatan, hikâyeci
Examples
In a thriller, the camera’s an active narrator, or can be.
John McTiernan
Bir gerilim filminde kamera aktif bir hikayecidir, yada olabilir.
foe
foe
i. düşman, hasım, rakip
Examples
We defy our foes, for our passion makes us strong!
Hırs bizi güçlü yaptığı için biz düşmanlarımıza meydan okuruz!
I’m neither friend nor foe to the abolitionist cause.
Köleliğe ne karşıyım, ne de taraftarım.
sole
sole
f. pençe vurmak, taban koymak
i. taban, kaide, dil balığı
s. biricik, tek, yeğâne, özel, bekâr, yalnız
Examples
Being an only child he was the sole heir.
Tek çocuk olduğu için o tek varisti.
Soles of the feet are insensitive to heat and cold.
Ayakların tabanları sıcağa ve soğuğa karşı duyarsızdır.
inclined
inclined
s. eğik, eğimli, eğilimli, meyilli, yatkın, eli yatkın, yetenekli, istekli
Examples
I feel inclined to agree with her.
Onunla aynı fikirde olmaya meyilli hissediyorum.
I don’t feel inclined to play baseball today.
Canım bugün beyzbol oynamak istemiyor.
ploy
ploy
i. sefer, girişim, iş, dalavere, hile
This is just another one of your ploys to gain more power, isn’t it?
task force
Özel Time
Vote for this task force and I will stop Amon before it’s too late.
oppressor
oppressor
i. zalim, baskıcı kimse
proving once again that the bending oppressors of this city
quash
quash
f. iptal etmek, feshetmek, bozmak, reddetmek (dava), kaldırmak, ezmek, haşat etmek, bastırmak (isyan)
by the day.
gün geçtikçe
günden güne
compassion
compassion
i. merhamet, sevgi, acıma, sevecenlik, şefkât
Examples
Nicholas’ lack of compassion surprised Mary.
Nicholas’ın acımasız olması Mary’yi şaşırttı.
In a war, there are many moments for compassion and tender action.
Savaşta, merhamet ve şefkatli eylemler için pek çok an mevcuttur.
famished
famished
s. açlıktan ölen, çok aç
Examples I'm famished. Ben çok açım. We're famished. Biz çok açız.
precocious
precocious
s. erken gelişmiş, vaktinden önce yetişmiş, büyümüş de küçülmüş, bacaksız
infiltrate
infiltrate
f. sızmak, sokulmak, gizlice girmek, süzmek
Examples
Hackers find new ways of infiltrating private or public networks.
Hackerlar, özel ya da kamuya açık ağlara gizlice girmek için yeni yollar arıyorlar.
initiative
initiative
i. girişim, girişkenlik, ilk adım, önayak olma, yasa teklifinde bulunma hakkı
s. ilk, ön, başlatan, neden olan
Examples
You got no discipline. You got zero fucking initiative. You’d fall apart without me.
Sende disiplinin zerresi yok. Lanet olasıca insiyatif de yok. Seninle anlaşamayacağız.
You got no discipline. You got zero fucking initiative. You’d fall apart without me.
Sende disiplinin zerresi yok.Lanet olasıca insiyatif de yok. Seninle anlaşamayacağız.
flattery
flattery
i. kompliman, yaltaklanma, dalkavukluk, övme, pohpohlama
Examples
A-you can do almost anything, can?t you?
B-Probably, but flattery will get you nowhere.
A-Herhangi birşey yapabilirsin, değil mi?
B-Muhtemelen, fakat dalkavukluk seni bir yere götürmez.
A-you can do almost anything, can?t you?
B-Probably, but flattery will get you nowhere.
A-Herhangi birşey yapabilirsin, değil mi?
B-Muhtemelen, fakat dalkavukluk seni bir yere götürmez.
ante up
ante up
ödemek, bir borcu kapatmak; 2. para sürmek; 3. para yardımı yapmak;
We don’t have the cash to ante up for the championship pot.
compliment
compliment
f. övmek
i. kompliman, iltifat, övgü, saygı; hayranlık; iyi dilekler
Examples
She is always fishing for compliments.
Her zaman övgüler için balık tutuyor.
Nicholas complimented Mary on how nice she looked.
Nicholas ne kadar hoş göründüğüne dair Mary’ye iltifat etti.
urge
urge
f. ileri sürmek, sevketmek, ısrarla tavsiye etmek, ısrar etmek, sıkıştırmek, zorlamak, baskı yapmak, teşvik etmek
i. dürtü, arzu, istek, zorlama, kışkırtma
Examples
They urged him to punish the rebels.
isyancıları cezalandırmak için ona ısrar etti.
They urged them to buy the products.
Ürünleri satın almaları için onlara ısrar etti.
selfless
selfless
s. özverili, özgecil, kendini düşünmeyen
bragging
bragging
i. övünme, atma, palavra
Examples
Some people like to brag.
Bazı insanlar böbürlenmekten hoşlanır.
A braggart is a person who likes to brag.
Böbürlenen kimseler, kendilerini çok öven kimselerdir.
stumble
stumble
f. ayağı takılmak, sürçmek, tökezlemek, sendelemek, dili sürçmek, hata yapmak, yanılmak, günah işlemek, günaha girmek
i. hata, sendeleme, sürçme
Examples The kid stumbled and fell to his knees. Çocuk tökezledi ve dizlerinin üstüne düştü. Tom stumbled and fell backward. Tom tökezledi ve geriye düştü.
extravagant
extravagant
s. aşırı, ölçüsüz, savurgan, müsrif, fahiş
Examples
This diamond ring is too extravagant for me.
Bu elmas yüzük benim için çok abartılı.
It’s extravagant for you office workers who just draw salary to play golf.
Siz ofis çalışanlarının golf oynamak için maaş çekmesi savurganlık.
turn down
- sesini kısmak; 2. -den vazgeçirmek , caydırmak; 3. azaltmak; geri çevirmek
execute
execute
f. gerçekleştirmek, yapmak, düzenlemek, yerine getirmek, sergilemek, ortaya koymak, idam etmek, infaz etmek
Examples
Nicholas refused to execute the order.
Nicholas emri yerine getirmeyi reddetti.
They were following orders. Any crew that executes an order like that is guilty of war crimes.
Emirlere itaat ediyorlardı. Bunun gibi bir emri yerine getiren herhangi bir ekip, savaş suçlarından suçlu olur.
raid
raid
f. hücum etmek, baskın yapmak, basmak, akın etmek
i. baskın, akın, çapul, hücum, saldırı
Examples The house was raided by the police. Ev polis tarafından basılmıştı. Some said his raid was an act of war. Bazıları onun baskınının bir savaş eylemi olduğunu söyledi.
at large
Serbest
Özgüt
ayrıntılı olarak
scarf
scarf
f. geçirmek, geçme ile tutturmak
i. eşarp, başörtüsü, fular, boyunbağı, atkı, kaşkol, şal, geçme yeri, ek yeri
Examples
I bought that scarf we looked at yesterday.
Dün baktığımız fuları satın aldım.
She chose a scarf to wear with the dress.
Elbiseyle takmak için bir eşarp seçti.
swoop down.
- üstüne çullanmak; 2. saldırmak (kuş); 3. baskın yapmak;
I have a fleet of police airships ready to swoop down.
martyr
martyr
f. şehit etmek, işkence etmek
i. şehit, işkence çekerek ölen kimse, kurban, mağdur
Examples
CaIIing them martyrs because they have guts…
Onlara şehit dedi, sadece kendilerinin, onun…
Hussein, the grandson of Prophet Mohammad, was martyred in Karbala in the year 680.
Hz. Muhammed’in torunu Hz. Hüseyin 680 yılında Kerbela’da şehit edildi.
demise
demise
f. vasiyetle devretmek; bırakmak; feragat etmek
i. devretme, feragat; ölüm, vefat
Examples
We were having a private party celebrating the demise of the Musketeers.
Silahşörlerin cenazesi için özel bir kutlama partisi yapıyorduk.
He ambushed me.
Beni pusuya düşürdü.
formidable
formidable
s. dişli, korkunç, tüyler ürpertici, müthiş, heybetli, zorlu, zor
Examples
Formidable looking spiders do not attack people.
Korkunç görünen örümcekler insanlara saldırmazlar.
Mary is a formidable woman.
Mary müthiş bir kadın.
absence
absence
i. yokluk, bulunmama; dalgınlık; gıyap
Examples A Mr. West called in your absence. Siz yokken Bay West adında birisi sizi aradı. After a long absence he came back. Uzun bir yokluktan sonra geri döndü.
huddle
huddle
f. sürü gibi toplanmak, bir araya toplamak, toplamak, tıkıştırmak, aceleyle giyinmek
i. kalabalık, yığın, karışıklık
Examples
the huddled masses turn for comfort…
halkın sadık dini lideri…
They went into a huddle and decided to leave the job.
Baş başa verip konuştular ve işi bırakmaya karar verdiler.
retch
retch
f. öğürmek, kusmağa çalışmak
prissy
prissy
s. aşırı titiz, kılı kırk yaran, iffetli geçinen, faziletli geçinen
Examples
Not prissy? Our leader says my intonation is prissy.
Titizlenmiyor muyum? şefimiz vurgulamada çok titiz olduğumu söyler.
Precision is not prissy. Precision is the foundation of passion.
Kesinlik titizlik değildir. Kesinlik duygusu tutkunun temelidir.
saga
saga
i. destan, efsane, iskandinav masalı
Examples
The Terminator saga also has a television series.
Terminatör efsanesi ayrıca bir TV dizisi.
brew
brew
f. demlendirmek, mayalamak (içki), demlemek; gizli hazırlık yapmak; patlamak üzere olmak
i. mayalı içki
Examples
Nicholas asked Mary to brew some coffee.
Nicholas Mary’den biraz kahve demlemesini rica etti.
Nicholas started the coffee brewing then checked his email.
Nicholas kahve demlemeye başladı sonra epostasını kontrol etti.
sprout
sprout
f. filizlenmek, çimlenmek, bitmek
i. filiz, sürgün, tomurcuk
Examples
That tomorrow night beneath the full moon….. I’ll sprout hair and fangs and eat people? Bullshit!
Yarın gece dolunayın altında…. kıllarım ve uzun dişlerim çıkacak ve insanları yiyeceğim, öyle mi? Saçmalık!
* Coyly pouting, booby-sprouting *
* Tripler yapan, göğüs büyüten *
astonished
astonished
s. afallamış
Examples I was astonished by his ignorance. Onun cehaletine şaşırdım. We were astonished by his bold attempt. Onun pervasız hareketine şaşırmıştık.