book 18 Flashcards
tamper
tamper
f. karışmak, kurcalamak, rüşvetle kandırmak
Examples The documents were tampered with. Belgeler tahrif edildi. Be careful not to tamper with it. Onu tahrif etmemeye dikkat et.
litany
litany
i. ayin, dualar etme
perish
perish
f. ölmek, can vermek, çürümek, bozulmak, yok olmak, donmak, kırağı çalmak
Examples
All those who take up the sword shall perish by the sword.
Kılıç çekenlerin hepsi kılıçla ölecek.
- Please don’t be shy! We owe so much to both of you. Without your help, my humble project would perish. How can I show my appreciation? Any other business?
- Lütfen utanmayın! İkinize de çok şey borçluyuz. Sizin yardımınız olmadan, mütevazi projem mahvolurdu. Minnettarlığımı nasıl gösterebilirim? Başka bir iş?
indifferent
indifferent
s. kayıtsız, ilgisiz, aldırışsız, şöyle böyle, vasat, berbat, kötü, farksız, lakayt, önemsiz, hissiz
Examples Jason is indifferent about his clothes. Jason elbiseleri hakkında kayıtsız. He seems to be indifferent to politics. Politikaya kayıtsız görünüyor.
parlor
parlor
i. salon, oturma odası
Examples
The funeral parlor is next to the cemetery.
Cenaze evi mezarlığa yakındı.
He will be at your funeral parlour in one hour. Be there to greet him.
Bir saat içinde cenaze salonunda olacak. Orada olun.
everlasting
everlasting
s. ebedi, devamlı, ölümsüz, bitmek bilmeyen, uzun süren, sık sık tekrarlanan
i. ebediyet, sonsuzluk, kurutulabilen çiçek
Examples
Ever since, I’ve wandered aimlessly in the everlasting night of your eyes.
O zamandan beri, gözlerindeki sonsuz gecede amaçsızca dolaştım.
Everlasting fear, everlasting peace.
Sonsuz korku, sonsuz barış.
fickle
fickle
s. kararsız, dönek, değişken, maymun iştahlı, gelgeç
Examples Than have a fickle-minded Real live girl Oynak gönüllü, gerçekten yaşayan bir Kız bul Fashion is a fickle thing. Moda değişken bir şeydir.
over-inflated
aşırı şişirilmiş over-inflated
delusion
delusion
i. düş, hayal, kuruntu, vesvese; yanılgı
Examples
because that’s…
that’s just delusion.
Çünkü bu… Bu bir hayal.
When I was a kid, I thought that if I died the world would just disappear. What a childish delusion! I just couldn’t accept that the world could continue to exist without me.
Çocukken ,ölürsem dünyanın hemen ortadan kaybolacağını düşündüm.Ne çocukça bir aldanma!Ben sadece dünyanın bensiz devam edip var olacağını kabullenemiyordum.
whine
whine
f. sızlanmak, mızırdanmak, mızmızlanmak
i. mızırdanma, mızmızlanma, halinden şikâyet etme, sızlanma
Examples
Nicholas can’t put up with Mary’s whining any longer.
Nicholas Mary’nin sızlanmalarına daha fazla katlanamıyor.
- I am spending too much money on clothes… trying to look like maybe I’m under 3o so somebody will hire me… and you’re sitting in here, whining like an idiot. I will get a job, all right?
kıyafetlere çok para harcıyorum…30’un altında göstermeye çalışıyorum belki biri bu şekilde beni işe alır diye…ve sen burada oturup bir aptal gibi sızlanıyorsun. Ben bir iş bulacağım, tamam mı?
malfunctioning
malfunctioning
hata
Arızalı
Examples
This clock seems to be malfunctioning.
Bu saat arızalı görünüyor.
Regulatory and supervisory authorities are established in order to regulate different types of markets, and to supervise and monitor market activities in accordance with these regulations or malfunctions that may occur.
Düzenleme ve denetleme kurumları, farklı piyasaların düzenlenmesi, piyasa faaliyetlerinin bu düzenlemelere uygunluklarının veya oluşabilecek aksaklıkların denetim ve takibi için oluşturulmuştur.
hump
hump
f. kamburlaştırmak, sırtında taşımak, sırtına almak, gayret etmek, huzursuz etmek, rahatsız etmek, ilişki kurmak, cinsel ilişkiye girmek
i. kambur, hörgüç, tümsek, tepe, huzursuzluk
Examples
The dromedary is a camel that has one hump on its back.
Hecin, sırtında bir tek hörgücü olan bir devedir.
Some camels have two humps on their backs.
Bazı develerin sırtlarında iki hörgüç bulunur.
chalk
chalk
f. tebeşirle yazmak, tebeşirle çizmek, beyazlatmak, tebeşir katmak
i. tebeşir, kireç taşı; veresiye verilen şey için koyulan işaret, tebeşirle çizilen çizgi
Examples
I like to write on the blackboard with chalk.
Karatahtaya tebeşirle yazmak hoşuma gider.
Please bring me two pieces of chalk.
Lütfen bana iki parça tebeşir getir.
intestine
intestine
i. bağırsak, iç, ülke içi
Examples
Your request is like your intestine. Stinky and dangerous.
İsteğin bağırsakların gibi. Kokuşmuş ve tehlikeli.
Hookworm is a worm, a parasite of man, that sticks to the small intestine.
Kancalı kurt bir kurttur, ince bağırsağa yapışan bir insan paraziti.
gravy
gravy
i. et suyu, etin pişerken saldığı su, sos, kolay kazanç, açıktan para
Examples
Have you put the gravy on yet?
Üstüne sos koydun mu?
If he keeps that job, he will be on the gravy train.
Eğer bu işi alabilirse avantadan/havadan/kolayca zengin olacak.
drift
drift
f. sürüklenmek, kendini koyvermek, hayatın akışına bırakmak, gayesiz yaşamak, yığılmak, toplanmak, sürüklemek, yığmak
i. sürüklenme, göç, akıntıya kapılma, sapma, eğilim, gidişat, erek, amaç, düşünme, anlama, akıntı, etki, belirsizlik
Examples The boat drifted down the stream. Tekne akıntıyla sürüklendi. Nicholas drifted in and out of a coma. Nicholas komaya girip çıkıyordu.
eyelash
eyelash
i. kirpik
Examples
Let me take an eyelash off your face. No, I didn’t get it.
Yüzünden kirpiği almama izin ver. Hayır, onu almadım.
- My roommate’s gone. All he left behind was an eyelash and three skin flakes.
- What’s the point?
- Oda arkadaşım gitti. Ardında bütün bıraktığı bir kirpik ve üç deri sıyrığı.
- Ne demek istiyorsun?
pull out
pull out
çekip çıkarmak, dışarı çekmek, uzatmak, çıkmak, ayrılmak, park yerinden çıkmak, kaçmak, uzamak, tüymek
Examples I must get a bad tooth pulled out. Çürümüş bir dişi çektirmeliyim. I had a tooth pulled out last week. Geçen hafta bir dişimi çektirdim.
whatsoever
whatsoever
zm. ne, her ne, herhangi
s. hangi, ne, hiç
Examples
I have no interest whatsoever in eating English food.
Herhangi bir ingiliz yemeğini yemeğe ilgim yok.
- You stay right here. I’ve gotta check out this compartment, all right? We’ll stay in voice contact. You hold tight the end of this rope here. You have any problem whatsoever, you tug twice.
- I got it.
- Tam burada kal. Bu kompartımanı kontrol etmeliyim, tamam mı? Ses temasında kalacağız. İpin sonundan tam buradan sıkıca kavra. Bir problemin olduğunda, her ne olursa, iki kere çek.
- Anladım.
bracket
bracket
f. paranteze almak, hedefi makas içine almak (Argo), aynı kategoriye almak
i. destek, dirsek, raf, köşebent, kademe; makas (topçuluk)
catch on
catch on
anlamak, kavramak, tutulmak, moda olmak
Examples
I couldn’t catch on to the joke he told us.
Onun bize anlattığı şakayı anlayamadım.
Nicholas’ a beginner but he catches on fast.
Nicholas yeni başladı fakat çabuk anlıyor.
flavor
flavor
f. tat vermek, lezzet katmak, çeşni vermek
[flavor (Amer.) ] i. tat, lezzet, koku, çeşni, tad, tat veren şey, hava
Examples
What’s your favorite flavor of ice cream?
Favori dondurma çeşnin nedir?
The only flavor ice cream that Nicholas eats is vanilla.
Nicholas’ın yediği tek çeşnili dondurma vanilyadır.
submit
submit
f. sunmak, ibraz etmek, arzetmek, önermek, öne sürmek, boyun eğmek, itaat etmek, kendini adamak, teslim etmek
Examples I submitted the application myself. Başvurumu kendim sundum. They submitted the case to the court. Davayı mahkemeye sundular.
ammunition
ammunition
i. cephane, koz, saldırı fırsatı
Examples He only wanted guns and ammunition. Sadece silah ve mühimmat istedi. The hunter put ammunition in the gun. Avcı silaha cephane koydu.