Tense Practice VI Flashcards
What is the past progressive?
-Iyor -(y)DI ‘was …ing)
Where were you at half past nine last night? (form)
Dun gece saat dokuz buçukta neredeydiniz?
Me? At half past nine? I don’t remember
Ben mi? Saat dokuz buçukta? Hatırlamıyorum
Are you sure?
Oh, yeah, yeah. I was at home.
Emin misiniz?
Ah evet evet. Evdeydim
What were you doing? (form)
At home? I was watching the telly.
Ne yapıyordunuz?
Evde? Televizyon seyrediyordum.
What were you watching on TV? (form)
On telly? There was a match!
Televizyonda ne seyrediyordunuz?
Televizyonda? Maç vardı!
You (form) were watching the game at 9:30 last night?
siz dün gece dokuz buçukta maç izliyordunuz?
This time last year I was in London. I was travelling with my friends. Now I’m in Istanbul. I’m learning Turkish.
Geçen sene bu zamanlarda Londra’daydım. Ben arkadaşlarımla geziyordum. Şimdi Istanbul’dayım. Türkçe öğreniyorum
Last year today at this time I was in Chile, having dinner with my friend Ricardo and his family. Now I’m in New York, watching a film alone at home.
Geçen sene bugün bu saatlerde Şili’deydim. Arkadaşım Ricardo ve ailesiyle yemek yiyordum. Şimdi New York’tayım, evde tek başıma film izliyorum
this time last year we were learning French. Now we read French books and chat with our French friends.
geçen sene bu zamanlarda Fransızca öğreniyorduk. Şimdi Fransızca kitaplar okuyoruz ve Fransız arkadaşlarımızla sohbet ediyoruz
This time last year I was working in a shopping centre.
Now I work in a library
geçen sene bu zamanlarda bir alışveriş merkezinde çalışıyordum
Şimdi bir kütüphanede çalışıyorum
Around this time last year, ˙
It was snowing in Istanbul, but it wasn’t very cold
It’s snowing now and it’s very cold
Geçen sene bu zamanlarda
Istanbul’da kar yağıyordu ama hava çok soğuk değildi
Şimdi kar yağıyor ve hava çok soğuk
Last Saturday at this time I was having tea on the balcony
I’m doing Chemistry homework now
Geçen Cumartesi bu saatte balkonda çay içiyordum
Şimdi Kimya ödevi yapıyorum
Ayşen was dancing at this time last week.
Now she is hospitalised
Ayşen geçen hafta bu saatte dans ediyordu
Şimdi hasta hastanede yatıyor
Mum was making baklava at this time yesterday.
We are eating those baklavas now
Annem dün bu saatte baklava yapıyordu
Biz şimdi o baklavaları yiyoruz
what do you use the combinatıon of aorıst and past for?
past habits
things you would otherwise do (present)
I used to go to Buyukada every weekend when I was ın Istanbul.
Ben İstanbul’dayken her haftasonu Büyükada’ya giderdim
I used to smoke a pack of cigarettes a day.
Ben eskiden günde bir paket sigara içerdim
I’d come to Bodrum with you, but I’m too busy.
Ben seninle Bodrum’a gelirdim ama çok işim var
I used to search
ara-r-dı-m
I didnt used to search
ara-ma-z-dı-m
you inf used to search
ara-r-dı-n
you inf didnt used to search
ara-ma-z-dı-n
he used to search
ara-r-dı
he didnt used to search
ara-ma-z-dı
we used to search
ara-r-dı-k
we didnt used to search
ara-ma-z-dı-k
you form used to search
ara-r-dı-nız
you form didnt used to search
ara-ma-z-dı-nız
they used to search
ara-r-lar-dı
they didn’t used to search
ara-ma-z-lar-dı
did I used to search?
ara-r mı-ydı-m
didn’t I used to search?
ara-ma-z-mı-ydı-m
did you inf used to search?
ara-r mı-ydı-n
didn’t you inf used to search?
ara-ma-z mı-ydı-n
did he used to search?
ara-r mı-ydı
didnt he used to search?
ara-ma-z mı-ydı
did we used to search?
ara-r mı-ydı-k
didnt we used to search?
ara-ma-z mı-ydı-k
did you form used to search?
ara-r mı-ydı-nız
didn’t you form used to search?
ara-ma-z mı-ydı-nız
did they used to search?
ara-r lar-mı-ydı
didnt they used to search?
ara-ma-z-lar mı-ydı
I didn’t know
bilmiyordum
never bilmedim
We used to have a summer house in Buyukada.
Every summer holiday, my mother used to take my brother and me to the summer house in Büyükada. we’d spend the whole summer there.
Eskiden Büyükada’da bir yazlığımız vardı
Her yaz tatilinde annem kardeşimi ve beni Büyükada’daki yazlığa götürürdü.
bütün yazı orada geçirirdik
My father used to stay at the house in Istanbul during the week.
And he used to commute to work
He used to come to Büyükada on the weekends to stay with us.
Babam da hafta içi Istanbul’daki evde kalırdı
Ve işe gidip gelirdi
Haftasonları da Büyükada’ya bizim yanımıza gelirdi
Our summer house was in a place far from the sea. Sometimes we used to go there on foot, sometimes by bicycle, sometimes by carriage.
Yazlık evimiz denize uzak bir yerdeydi. Oraya bazen yürüyerek, bazen bisikletle, bazen de faytonla çıkardık
there, our days passed very beautifully.
We used to go to the sea, ride bicycles and catch fish together with our neighbour Uncle Moshe.
Orada günlerimiz çok güzel geçerdi
Denize girerdik bisiklete binerdik komşumuz Moşe Amca ile beraber balık tutardık
Uncle Moshe had no children, but he had lots of cats.
The cats used to come fishing with us.
Moşe Amca’nın çocuğu yoktu ama bir sürü kedisi vardı
Kediler de bizimle beraber balık tutmaya gelirdi
In the evenings my mum used to read us interesting stories.
Sometimes Uncle Moshe’s wife, Aunt Sosi, would play the piano.
Akşamları annem bize ilginç hikayeler okurdu
Bazen de Moşe Amca’nın eşi Sosi Teyze piyano çalardı
We used to never be bored there
We used to look forward to summer’s arrival every year
Orada hiç sıkılmazdık
Her yıl yazın gelmesini dört gözle beklerdik
I never ate spinach when I was very young, but I loved peas.
Ben çocukken hiç ıspanak yemezdim, ama bezelyeyi çok severdim
When you were in high school, what did you take to school?
Sen lisedeyken okula neyle giderdin?
My sister Aynur used to prepare breakfast for us in the morning.
Kızkardes¸im Aynur eskiden sabahları bize kahvaltı hazırlardı
My mother didn’t want my brother to be a theatre actor.
Annem kardeşimin tiyatrocu olmasını istemezdi
We used to not watch foreign TV channels
Would you watch it? (form)
Biz eskiden yabancı televizyon kanallarını izlemezdik
Siz izlermiydiniz?
How do you express was goıng to?
-(y)AcAK -(y)DI
How is -(y)AcAK -(y)DI used
events that were going to happen but did not happen (different from aorist past because here the event is in the past)
used with az kalsın, az daha, neredeyse, all meaning ‘almost,’
can be subbed for Iyor DI, but this means that the event that was avoided was very narrowly missed
‘I was going to visit Zeynep in ˙
Istanbul, but I did not have time.’
Istanbul’da Zeynep’i ziyaret edecektim ama vaktim olmadı
we almost mıssed the bus
we very almost mıssed the bus
Az kalsın / az daha / neredeyse otobüsü kaçıracaktık
Az kalsın / az daha / neredeyse otobüsü kaçırıyorduk
We were going to go on holiday by plane, but we missed the plane and went by bus.
Biz tatile uçakla gidecektik, ama uçağı kaçırdık otobüsle gittik.
We were supposed to stay at the Mavi Hotel but there was no room, so we stayed in a pension.
Biz Mavi Otel’de kalacaktık ama yer yoktu, bir pansiyonda kaldık.
We were going to swim in the sea but the sea was very cold so we just sunbathed
Biz denize girecektik ama deniz çok soğuktu biz de sadece güneşlendik
We were going to take a lot of photos, but our camera broke
Biz bir sürü fotoğraf çekecektik ama fotoğraf
makinamız bozuldu.
We were going to meet new people, but nobody spoke Turkish.
Biz yeni insanlarla tanışacaktık ama hiçkimse Türkçe bilmiyordu
Selda was supposed to come on holiday with us.
he didn’t get permission from his boss, so he postponed his holiday plans.
Selda da bizimle tatile gelecekti ama
patronundan izin almadı, tatil planlarını erteledi.
what is the remote past?
Completed event, one that has already happened
-mIş -(y)DI
often after çoktan (already) and henüz (yet)
often after hayatımda hiç bu kadar (never in my life)
çoktan can also be used with -DI (sole other option)
henüz can also be used with -Iyor
‘When I was at elementary school, my elder sister had already finished high school.’
Ben ilkokuldayken ablam çoktan liseyi bitirmişti
‘The film last night was very boring. Never in my life was I bored that much!’
Dün akşamki film çok sıkıcıydı
Hayatımda hiç bu kadar sıkılmamıştım
When I was fifteen, I’d already read my first book.
Ben on beş yaşındayken çoktan ilk kitabımı okumuştum
When I was fifteen, I hadn’t met Murat yet.
Ben on beş yaşındayken henüz Murat’la tanışmamıştım
Mozart had not yet composed when he was two years old.
Mozart iki yaşındayken henüz beste yapmamıştı
In 1498 Christopher Columbus had already discovered America.
bin dört yüz doksan sekiz’de Kristof Kolomb Amerika’yı çoktan keşfetmişti
When you entered the classroom, we had already started the lesson. (inf)
Sen sınıfa girdiğinde biz derse çoktan başlamıştık
How does reported speech functıon wıth other tenses
add (y)mIş to the suffix
for DI replace it with mIş
Ahmet: I went to Ankara last week
Ayşe to Suna: Ahmet went to Ankara last week
Ahmet: Ben geçen hafta Ankara’ya gittim
Ayşe, Suna’ya: Ahmet geçen hafta Ankara’ya gitmiş
My grandparents used to have a summer house in Büyükada. (reported)
Babaannemlerin eskiden Büyükada’da bir yazlıkları varmış
Every summer holiday, his mother used to take him and his sister to the summer house in Büyükada. (reported)
Her yaz tatilinde annesi, kızkardeşini ve onu Büyükada’daki yazlığa götürürmüş
they’d spend the whole summer there.
His father stayed at the house in Istanbul during the week and travelled to and from work. (reported)
bütün yazı orada geçirirlermiş
Babası da hafta içi İstanbul’daki evde kalırmış ve işe gidip gelirmiş
He used to go to Büyükada to see them at weekends.
Their summer house was far from the sea. (reported)
Haftasonları da Büyükada’ya onların yanına gidermiş
Yazlık evleri denize uzak bir yerdeymiş
Sometimes they went there on foot, sometimes by bicycle, sometimes by carriage. (reported)
Oraya bazen yürüyerek, bazen bisikletle, bazen de faytonla çikarlarmış
He used to have a great time there.
They used to go to the sea, they used to ride bicycles, they used to fish with their neighbour Uncle Moshe.
(reported)
Orada günleri çok güzel geçermiş
Denize girerlermiş, bisiklete binerlermiş, komşuları Moşe Amca ile beraber balık tutarlarmış
Uncle Moshe had no children, but he had lots of cats.
(reported)
Moşe Amca’nın çocuğu yokmuş ama bir sürü kedisi varmış
Cats used to come fishing with them.
In the evenings, their mother used to read them interesting stories.
(reported)
Kediler de onlarla beraber balık tutmaya gelirmiş
Akşamları annesi onlara ilginç hikayeler okurmuş
Sometimes Uncle Moshe’s wife, Aunt Sossi, would play the piano.
They’re never bored there.
Every year they looked forward to summer.
(reported)
Bazen de Moşe Amca’nın eşi Sossi Teyze piyano çalarmış
Orada hiç sıkılmazlarmış
Her yıl yazın gelmesini dört gözle beklerlermiş
Mustafa: there was a match on tv
Mustafa: televizyonda maç varmış
Mustafa: can prove that he used to watch football on TV every Saturday night.
Everyone knows
Mustafa ispat edebilirmiş o her Cumartesi akşamı televizyonda maç izlermiş
Herkes bilirmiş
Mustafa was ın the house alone last night.
His wife and children were there, but they were asleep.
Mustafa dün akşam evde yalnızmış
Karısı ve çocukları da varmış ama onlar uyuyorlarmış
Mustafa watched that match alone
His wife didn’t like football.
He didn’t know who won the match.
Mustafa o maçı yalnız izlemiş
Karısı futbolu hiç sevmezmiş
Maçı kim kazandı bilmiyormuş
Mustafa, he didn’t watch the end.
Because he slept on that couch
He was very tired
Mustafa o sonunu izlememiş
Çünkü o koltukta uyumuş
Çok yorgunmuş
He arrived in Izmir two days ago
He was still staying in a hotel
Unfortunately, he couldnt fınd a flat yet.
The flats were either too expensive or too bad.
(reported)
iki gün önce Izmir’e gelmiş
Hala bir otelde kalıyormuş
Maalesef henüz bır daıre bulamamış
Daireler za çok pahalıymış ya da çok kötüymüş
He was in New York.
The kids were there.
It’s been snowing for two days and it’s very cold.
The children were playing in the garden and they were having fun.
He doesn’t like cold weather.
He misses California.
(reported)
New York’taymış
Çocuklar da oradaymış
İki gündür kar yağıyormuş ve hava çok soğukmuş
Çocuklar bahçede oynuyorlarmış ve çok eğleniyorlarmış
O soğuk havaları hiç sevmiyormuş
Kaliforniya’yı özlemiş
They’re moving to Ankara next year.
They’re so excited! Mehmet’s going to help them.
Maybe they’d persuade him and he’d go with them!
(reported)
Gelecek sene Ankara’ya taşınacaklarmış
Çok heyecanlılarmış! Mehmet onlara yardım edecekmiş
Belki onu ikna ederlermiş, o da onlarla gidermiş!
Sedat and I went to the cinema last night. The film wasn’t good. I’ve never been so bored in my life.
Dün akşam Sedat ’la sinemaya gittik. Film hiç güzel değildi. Hayatımda hiç bu kadar sıkılmamıştım
My grandmother tells the story. When she was young, she used to live in Mecidiyeköy. In the summers she often used to go to Heybeli Island. At that time, not that many tourists came to the ıslands The islands were very quiet.
Babaannem anlatıyor. O gençken Mecidiyeköy’de otururmuş. Yazları sık sık
Heybeli Ada’ya gidermiş. O zaman adalara bu kadar çok turist gelmezmiş. Adalar çok sessizmiş
Mum arrived at 8:30. I had already finished all my work by then.
Annem saat sekiz buçukta geldi. Ben o zamana kadar çoktan bütün işlerimi bitirmiştim
My brother was born in 1996
I had already graduated from primary school at that time, I had not started middle school.
Kardeşim bin dokuz yüz doksan altı’da doğdu
Ben o zaman çoktan ilkokuldan mezun olmuştum, orta okula başlamamıştım
We used to live in Ankara
I never liked Ankara
I used to look forward to the summer holidays
Because we used to spend holidays in Istanbul with my grandmother.
Eskiden Ankara’da otururduk
Ben Ankara’yı hiç sevmezdim
Yaz tatillerini dört gözle beklerdim
Çünkü tatilleri İstanbul’da, anneannemle geçirirdik
I saw Mehmet last night in Şişli.
He was going to the driving course.
He’s going to take his driving test at the end of this month and get his licence.
Mehmet’i dün akşam Şişli’de gördüm
Ehliyet kursuna gidiyormuş
Bu ayın sonunda ehliyet sınavına girecekmiş ve ehliyet alacakmış
I never ate peas when I was a kid! What didn’t you eat as a child? (form)
Ben çocukken asla bezelye yemezdim! Siz çocukken ne yemezdiniz?
My phone rang at eight o’clock last night.
I was watching TV at the time.
Dün akşam saat sekizde telefonum çaldı
Ben o zaman televizyon seyrediyordum
I read in the paper. Tomorrow the kids get their report cards.
Gazetede okudum. Yarın çocuklar karne alacakmış
When I was at university, I knew very little English, so I didn’t speak English with anyone.
I didn’t have any friends
Ben üniversitedeyken çok az İngilizce biliyordum, o yüzden kimseyle İngilizce konuşmuyordum
Hiç arkadaşım yoktu
I saw Mrs Ayşe on the bus on Sunday, but I couldn’t talk to her
He was talking to someone else.
Pazar günü otobüste Ayşe Hanım’ı gördüm ama konuşamadım
O başka biriyle konuşyordu
He said on TV
Starting tomorrow, the air temperature will drop all over the country.
Televizyonda söyledi
Yarından itibaren hava sıcaklığı bütün yurtta düşecekmiş
The weather was beautiful yesterday morning.
We were going to go to the pool but it started to rain in the afternoon, so we changed our plans and did not go to the pool.
Dün sabah hava çok güzeldi
Biz havuza gidecektik ama öğleden sonra yağmur başladı, biz de planlarımızı değiştirdik, havuza gitmedik.
Ezgi has lost a lot of weight.
I almost didn’t recognise him
Ezgi çok zayıflamış
Onu neredeyse tanımayacaktım
Mehmet is a very careless driver
He (very) almost had an accident yesterday
Mehmet çok dikkatsiz bir şoför
Dün az kalsın kaza yapıyordu
I was going to send the letters from the Kadıköy Post Office, but the post office was closed.
Mektupları Kadıköy Postanesi’nden gönderecektim ama postane kapalıydı
We shook for three minutes in last night’s earthquake. I’ve never been so scared in my life.
Dün geceki depremde üç dakika sallandık. Hayatımda hiç bu kadar korkmamıştım
I (must have) mistakenly took Mr Musa’s bag and left. I’ve never been so embarrassed in my life.
Yanlışlıkla Musa Bey’in çantasını alıp gitmişim. Hayatımda hiç bu kadar utanmamıştım
I lost my ten-year-old cat last week. I’ve never been so sad in my life.
Geçen hafta on yaşındaki kedimi kaybettim. Hayatımda hiç bu kadar üzülmemiştim
High school students did not give the old man a seat on the bus. I’ve never been so angry in my life.
Lise öğrencileri otobüste yaşlı adama yer vermediler. Hayatımda hiç bu kadar sinirlenmemiştim
That speech last night was so long and boring. I’ve never been so bored in my life.
Dün akşamki konuşma ne kadar uzun ve sıkıcıydı. Hayatımda hiç bu kadar sıkılmamıştım
