Unit 7 Flashcards
Make one’s mark
İsim yapmak
Adından söz ettirmek
(O konuda) ün kazanmak
Larry made his mark by inventing a special kind of holder for a cell phone.
Larry, cep telefonu için özel bir tür tutucu icat ederek adını duyurdu.
Quick off the mark
hemen/derhal müdahale eden
hemen/derhal harekete geçen
hızlı
atik
If you aren’t as quick off the mark with sales as your competitors, you’re business is going to suffer this holiday season.
Eğer satış konusunda rakipleriniz kadar hızlı değilseniz, bu tatil sezonunda işiniz zarar görecektir.
Beyond one’s means
Kazandığından çok para harcayan
(birinin) imkanlarını/gücünü aşan
(birinin) maddi olanaklarının ötesinde/üstünde
If you keep living beyond your means, you’ll deplete your bank account before you know it.
İmkanlarınızın ötesinde yaşamaya devam ederseniz, farkına bile varmadan banka hesabınızı tüketirsiniz.
By all means
Elbette
Bob: Can you come to dinner tomorrow?
Jane: By all means. I’d love to.
Bob: Yarın akşam yemeğine gelebilir misin?
Jane: Elbette. Çok isterim.
A means to an end
Kendi başına değerli veya önemli olmayan, ancak bir amaca ulaşmada yararlı olan bir şey.
Amaca giden yolda bir araç
Araç
Vasıta
He saw his college education simply as a means to an end — a well-paid job.
Üniversite eğitimini sadece amaca giden bir yol olarak görüyordu - iyi maaşlı bir iş.
Within one’s means
Gelirine uygun bir şekilde
Bütçesine uygun
Ayağını yorganına göre uzatarak
İmkanları dahilinde
You need to start living within your means and avoid making so many frivolous purchases.
İmkanlarınız dahilinde yaşamaya başlamalı ve çok fazla anlamsız alışveriş yapmaktan kaçınmalısınız.
Make do (with sth)
yetiştirmek
yetinmek
idare etmek
var olanla idare etmek
var olanla yetinmek
We don’t have all the spices we need for this recipe, but since the weather is so bad, we’re just going to have to make do with what we have.
Bu tarif için ihtiyacımız olan tüm baharatlara sahip değiliz, ancak hava çok kötü olduğu için elimizdekilerle yetinmek zorundayız.
Make it
Başarmak
Başarılı olmak
I can see by looking around this room that you have really made it.
Bu odanın etrafına bakınca gerçekten başarmış olduğunuzu görebiliyorum.
Make it up (to sb)
(Önceki bir tutarsızlığı veya ihlali) telafi etmek
Gönlünü almak
Kendini affettirmek
I’m sorry I missed your game. How about I make it up to you with some ice cream?
Maçını kaçırdığım için üzgünüm. Bunu biraz dondurma ile telafi etmeme ne dersin?
In the making
Geliyorum diyen
Gelecek vadeden
Yapım aşamasında
He’s very good at public speaking — I think he’s a politician in the making.
Topluluk önünde konuşmada çok iyi - bence ileride bir politikacı olacak.
Lose one’s marbles
(Zihinsel olarak eksik, yetersiz veya dengesiz hâle gelmek veya olmak; akli dengesi yerinde olmamak)
Keçileri kaçırmak
Kafayı yemek
Akli melekesini yitirmek
My poor grandmother started losing her marbles after she had a stroke.
Zavallı büyükannem felç geçirdikten sonra aklını yitirmeye başladı.
Leave a mark
Leave one’s mark
(Hatırlanacak veya kişiyi ünlü ya da başarılı kılacak bir şey yapmak; çok önemli veya anlamlı bir şey yapmak)
İz bırakmak
Yer etmek
I chose to pursue a career in medical research so that I might someday leave my mark on the world with a groundbreaking discovery.
Bir gün çığır açan bir keşifle dünyada iz bırakabilmek için tıbbi araştırma alanında kariyer yapmayı seçtim.