Unit 1 Flashcards
Lose face
itibarını kaybetmek
saygınlığını yitirmek
rezil rüsva olmak
His terrible performance in the debate caused him to lose face with the voters.
Münazaradaki berbat performansı seçmenler nezdinde itibar kaybetmesine neden olmuştur.
Save face
(birini) rezil olmaktan kurtarmak
şerefini/onurunu/itibarını/haysiyetini korumak
küçük düşmemek,
şöhretine halel getirmemek.
Coleman was so rude to customers that they had to fire her, in order to save face.
Coleman müşterilere karşı o kadar kabaydı ki, itibarlarını kurtarmak için onu kovmak zorunda kaldılar.
Fair and square
dürüstçe
dürüst bir şekilde
hakkaniyet ve dürüstlükle
I want to win, and I want to win fair and square, without anybody’s help.
Kazanmak istiyorum ve kimsenin yardımı olmadan adil bir şekilde kazanmak istiyorum.
Take one’s fancy
=take/catch/tickle your fancy
hoşuna gitmek
ilgisini çekmek
I like to spend an hour or two in the market, buying whatever takes my fancy.
Pazarda bir ya da iki saat geçirmeyi ve ilgimi çeken her şeyi satın almayı seviyorum.
Feather in one’s cap
iftihar edilecek başarı
koltukları kabartan başarı
medarı iftihar
Earning that full scholarship to Yale is quite a feather in his cap.
Yale’de tam burs kazanmak onun için büyük bir başarı.
Drag one’s feet
ayağını sürümek,
ağırdan almak,
işi yavaşlatmak
He accused the government of dragging its feet on reducing the hours junior doctors have to work.
Hükümeti, genç doktorların çalışma saatlerini azaltma konusunda ayak sürümekle suçladı.
Get cold feet
kararlaştırılan bir şeyden son dakikada soğumak
tereddüde düşmek,
kararsızlığa kapılmak,
şüpheler duymaya başlamak.
We’d put a deposit down on a new Mercedes, but got cold feet about the price and cancelled the order at the last minute.
Yeni bir Mercedes için kapora vermiştik, ancak fiyat konusunda tereddüt ettik ve son dakikada siparişi iptal ettik.
Fingers crossed
umarım şansım/şansı yaver gider
iyi şanslar
…. için dua et
işlerin iyi gitmesi için dua etmek
We’re hoping, and I’m crossing my fingers here, that we’ll get about 5000 people out to the Fun Day on Saturday.
Cumartesi günkü Eğlence Gününe yaklaşık 5000 kişinin katılacağını umuyoruz ve bunun için parmaklarımı çaprazlıyorum.
That figures
mantıklı
akla yatkın
bu mantıklı
bu beklediğim ya da tahmin edebileceğim gibi.
A: “Sally already broke up with that new boyfriend of hers.”
B: “Yeah, that figures. The dude looked like a total drug addict!”
A: “Sally yeni erkek arkadaşından çoktan ayrıldı.”
B: “Evet, bu anlaşılır bir sey. Adam tam bir uyuşturucu bağımlısına benziyordu!”
Work one’s fingers to the bone
çok çalışmak,
paralanmak,
yırtınmak
canını dişine takmak
I have worked my fingers to the bone renovating this house, and I’m glad to say that it has all been worth it.
Bu evi yenilemek için canımı dişime taktım ve tüm bunlara değdiğini söylemekten mutluluk duyuyorum.
Flash in the pan
saman alevi gibi bir şey
saman alevi
Tom had hoped to be a major film star, but his career was only a flash in the pan.
Tom büyük bir film yıldızı olmayı umuyordu ama kariyeri sadece saman alevi gibi parladı.
Open the floodgates
…nın önünü açmak
… yol açmak
(= Birinin daha önce yapması çok zor olan bir şeyi yaptığını ve bunun sonucunda birçok insanın da bunu yapmak istediğini söylemek için kullanılır.)
The Education Secretary gave a warning that the decision to sack Mrs Falconer could open the floodgates to similar redundancies in other universities.
Eğitim Bakanı, Bayan Falconer’in görevden alınması kararının diğer üniversitelerde de benzer işten çıkarmalara yol açabileceği uyarısında bulundu.