Unit 2 Flashcards
Give as good as one gets
Altta kalmamak
Aldığı yerden vermek
Person A: Hey, did you see the argument between Alex and Emma yesterday?
Person B: Yes, it was intense! I couldn’t believe how well Emma handled it.
Person A: Oh, definitely! She really knows how to give as good as she gets.
Person B: Absolutely. Despite the criticisms, she stood her ground and responded with strong arguments.
A Kişisi: Hey, dün Alex ve Emma arasındaki tartışmayı gördün mü?
B Kişisi: Evet, çok şiddetliydi! Emma’nın ne kadar iyi idare ettiğine inanamadım.
Kesinlikle! Aldığı yerden nasıl vereceğini gerçekten iyi biliyor.
B Kişisi: Kesinlikle. Eleştirilere rağmen ayakları yere bastı ve güçlü argümanlarla karşılık verdi.
Up to no good
halt karıştırmak
şeytanlık düşünmek
film çevirmek
bir şeytanlık peşinde
What are you boys whispering about? You’re up to no good, aren’t you?
Siz çocuklar ne fısıldaşıyorsunuz? Bir şeytanlık peşinde değilsiniz, değil mi?
Make the grade
başarmak
amacına ulaşmak
bekleneni vermek
As a child, she wanted to be a dancer but failed to make the grade.
Çocukken dansçı olmak istemiş ama bunu başaramamış.
The grass is always greener on the other side
komşunun tavuğu komşuya kaz görünür
davulun sesi uzaktan hoş gelir
The grass is always greener on the other side—the sooner you realize that and stop comparing your life to others’, the happier you’ll be!
Çimenler her zaman diğer tarafta daha yeşildir - bunu ne kadar erken fark eder ve hayatınızı başkalarınınkiyle karşılaştırmayı bırakırsanız, o kadar mutlu olursunuz!
Let the grass grow under (one’s) feet
ayaklarınızın altında çim büyümesine izin vermek
gecik(tir)mek,
vaktinde harekete geçmemek,
savsaklamak,
ihmal etmek,
atik davranmak,
fırsatı kaçırmak.
Bob is too lazy. He’s letting the grass grow under his feet.
Bob çok tembel. Çimlerin ayaklarının altında büyümesine izin veriyor.
Grin and bear it
Dişini sıkmak
katlanmak
ağız kokusu çekmek
bağrına taş basmak
I hate having to work for rude people. I guess I have to grin and bear it.
Kaba insanlar için çalışmaktan nefret ediyorum. Sanırım buna katlanmak zorundayım.
A fool and his money are soon parted
Akılsıza para dayanamaz
Budalayla parası çabuk ayrılır.
Bill sends a check to every organization that asks him for money. A fool and his money are soon parted.
Bill, kendisinden para isteyen her kuruluşa bir çek gönderir. Bir aptal ve parası çok geçmeden ayrılır.
Get off on the wrong foot
kötü başlamak,
kötü bir başlangıç yapmak
I know we got off on the wrong foot when I was a half hour late to the interview, but I promise that I will always be on time once I start working here.
Mülakata yarım saat geç kaldığımda kötü bir başlangıç yaptığımızı biliyorum, ancak burada çalışmaya başladıktan sonra her zaman zamanında geleceğime söz veriyorum.
Fools rush in
ahmaklar acele eder
cesaret budalalıktır
aptallar düşünmeden hareket eder
Naturally, he sent us that angry email before learning all the facts. Fools rush in, after all.
Doğal olarak, tüm gerçekleri öğrenmeden önce bize o öfkeli e-postayı gönderdi. Ne de olsa aptallar acele eder.
Put one’s foot down
Yumruğunu masaya vurmak
kararlı olmak,
kararının arkasında olmak
As a manager, you have to put your foot down sometimes, or your staff will walk all over you.
Bir yönetici olarak bazen ayağınızı yere basmanız gerekir, aksi takdirde personeliniz sizi ezip geçer.
A frog in one’s throat
boğazında gıcık olmak
boğazı gıcık yapmak
This cold has left me with such a frog in my throat that I can barely talk!
Bu soğuk algınlığı boğazımda öyle bir kurbağabıraktı ki zar zor konuşabiliyorum!
Hold the fort
(yokluğunda) yerine bakmak
You should open the store at eight o’clock and hold the fort until I get there at ten.
Dükkanı saat sekizde açmalı ve ben saat onda gelene kadar kaleyi korumalısın.