Stage-1: Intermediate (Part-1) [completed by E.A] Flashcards
Pleasure (n)
-Memnuniyet- Zevk-Keyif-haz
-> Give pleasure: zevk vermek
-> take pleasure: zevk almak
[to have a particular, good feeling about something that you do] bir şeyi yapmaktan dolayı zevk almak
– I take great pleasure in cooking.
Get old (v)
Yaşlanmak-İhtiyarlamak
Vanish (v)
1) [to disappear suddenly and/or in a way that you cannot explain]
Tarihe karışmak-Kaybolmak
-> He vanished without a trace.
2) to stop existing
-> the vanishing woodlands of California
-> All hopes of a peaceful settlement had now vanished.
Reveal (v)
1) Açıklamak-İfşa etmek (açığa çıkarmak) [kendiliğinden söylenirse iyi anlamda, başkası ortaya çıkarırsa ifşa etmek anlamında]
- > It was revealed in this morning’s papers that the couple intend to marry.
Mourn (v)
Yas-Matem tutmak
[to feel very sad because someone has died]
Pale (adj)
1) Soluk-Solgun [you are sick or frightened.]
Purchase (v/n)
Satın alma-Alım /// Satın almak
Delicate (adj)
1) Narin [fragile] -Hassas-Kırılgan
- > The eye is one of the most delicate organs of the body.
- > I need to discuss a very delicate matter with you. [hassas konu]
- > a delicate china cup [kırılgan-hassas bardak]
2) (of a person) not strong and easily becoming sick.
[Hassas - Kırılgan]
Hug (n/v)
Sarılmak-Kucakla(ş)mak /// Kucaklama-Sarılma
Efficient (adj)
Efficiency (n)
Verimli
Verim
Familiar (adj-n)
Tanıdık-Aşina-Bilinen-Yakın /// Yakın-samimi dost
Peel (v)
Soymak [bir meyvenin kabuğunu soymak]
Peel(n):Kabuk
Cooperate (v)
İş birliği yapmak-Birlikte çalışmak-Yardımlaşmak
-> cooperate with
Offend (v)
Gücendirmek-Kırmak-İncitmek [laf ile yaptıklarınla]
Coll-1: Offend somebody/something
Offended (adj): Kırgın - Gücenmiş - Küs
Concise (adj)
1) Özlü-Kısa-Veciz
2) Kısaltılmış-Kapsamı daraltılmış
concisely
conciseness
Rough (adj)
1) Pürüzlü-Engebeli
- > rough hands
- > rough ground
2) Approximately
- a rough estimate
- Can you give me a rough idea of the cost?
4) güç, çetin, sıkıntılı zor, nahoş
- > She’s having a rough time at work.
5) {Violent} not gentle or careful
-> This watch is not designed for rough treatment.
[watch: saat] hor
-> They complained of rough handling by the guards.
[kaba ]
3) (deniz, hava) sert, rüzgarlı, kaba dalgalı, fırtınalı
- > The boat sank in rough seas off the Swedish coast.
Encounter (v/n)
1) =To experience something unpleasant=
[sevimsiz bir şeyi tecrübe etmek=> karşılaşmak]
-> We encountered quite a few problems at the beginning.
2) to meet someone, especially when you do not expect it. [Ansızın birisiyle karşılaşmak-rastgelmek]
(n) : karşılaşmak-şans eseri rast gelme
Knock on (v)
-e vurmak , -i çalmak
Hardly (adv)
Nerdeyse hiç / Zorlukla-Ancak
Familiarize (v)
–to teach someone more about something new, or try to understand more about it yourself.
[tanıtmak, bilgilendirmek, aşina duruma getirmek, alıştırmak]
– familiarize smb with smt
-> The aim of the course was to familiarize students with the uses of the Internet.
-> We spent a few minutes familiarizing ourselves
Widen (v)
Genişletmek
-> The road is being WIDENED to two lanes.
Influence (n/v)
Etki-Tesir/Etkilemek-Tesir etmek
Affect vs Influence:
Affect; daha çok bir olay fiziksel olarak etkiliyorsa kullanılır ama Influence ise gözle görülemeyen şeylerin etkilemesi, düşünce gibi, durumlarda kullanılır. Ama büyük çoğunlukla affect, influence’ın yerine kullanılabiliyor.
-> Smoking affects the lungs badly.
-> i don’t want to influence your decision so I’ll keep my opinion for myself.
Interact (v)
[to communicate with somebody, especially while you work, play or spend time with them]
Etkileşmek-Etkileşimde bulunmak
Interact with
Interrupt (v)
to stop someone while they are talking or doing something, by saying or doing something yourself.
[ kesmek-sözünü kesmek-yarıda kesmek ]
Remind (v)
Hatırlatmak-Andırmak
- Remind of: Andırmak
- Remind smb of smt: aklına-hatırına getirmek
- > [ + to do sth ] Will you remind me to buy some eggs?
- > Every time we meet he reminds me about the money he lent me.
Sense (n)
1) Akıl, Zeka, Muhakeme
2) Duyu [sense of smell/sight/hearing/touch/taste], [a sense of humor/loyalty/responsibility/security]
3) Anlam, mana
- make sense: Mantıklı-Akla uygun-Anlamı olmak-gelmek
- > It makes sense to buy now while prices are low.
- make sense: Anlamak-Anlam çıkarmak-Anlamını sökmek
- > I’m trying to make sense of this document.
Sense (v)
Sezmek-Hissetmek [birisi anlatmadan, kendin anlaman]
-> I sensed that you weren’t happy about this.
Shake (v)
1) {MOVE } Sarsmak-Sallamak-Silkelemek [fiziksel anlamda, bir halı gibi mesela]
2) {Shock} sarsmak, perişan etmek, allak bullak etmek
- > Shake smo’s hand: Birinin elini sıkmak
- > Shake smo up : Birini ruhen sarsmak
- > Shake off: Üzerinden atmak
Tip (n)
1) Uç [the thin pointed end of something= sivri ucu]
- > the tips of your fingers
2) Faydalı öğüt-İpucu
- > Emma was giving me some tips on how to grow tomatoes.
3) Bahşiş
- > We left a tip because the waiter was so friendly.
Recent (adj)
Yeni-Son-Geçenlerdeki(son günlerde)
Recently(adv): Son günlerde-geçenlerde-Yakınlarda
Elegant (adj)
Zarif-Şık
Reasonable (adj)
1) Makul-Akla yatkın
- > It’s not reasonable to expect people to work those hours.
- > It is reasonable to assume that he knew beforehand that this would happen.
2) Uygun-Makul
- > He made us a reasonable offer for the car.
Cruel (adj)
Zalim-Acımasız-Gaddar-Zalim
- Become cruel: zalimleşmek
Stare (v)
1) Dik dik bakmak-Gözlerini dikmek
2) Gözü dalmak-Boş boş bakmak
- Stare stupidly: aval aval bakmak
- Stare at: gözlerini dikmek
Unconscious (adj)
Kendin geçmiş-Şuursuz-Bilinçsiz
- Be unconscious: bilinci kapalı olmak-kendinde olmamak
Abandon (v)
1) {Leave} bir şeyi, birini geri dönmemek koşuluyla bırakmak. [Terk etmek-Bırakmak]
2) {Stop doing} bir fikri, planı izlemeyi bırakmak ya da bir şeyi bitirmeden vazgeçmek. [vazgeçmek-yüzüstü bırakmak]
- > The match was abandoned because of rain.
Abandoned (adj): terk edilmiş
Abandonment (n): Terk-Vazgeçme
Abuse (v/n)
(v) :
1) {Violence}: Kötü/Vahşi/Kaba davranmak -Kötü muamele etmek
2) {Wrong use}: Kötüye kullanmak-İstismar etmek
(n): Suiistimal/Taciz
Abused (adj)
Abusive (adj)
Benefit (n-v)
(n) :
1) {Advantage}: Fayda-Yarar-Avantaj
- > We bought the piano for the children’s benefit. [çocukların yararı]
(v) : Yararlanmak-Yararı dokunmak-Faydası olmak
Benefactor(n)/Beneficiary (n)
Beneficial (adj)
Debate (v/n)
(n): Tartışma-Müzakere
(v):
1) {Discuss} to discuss a subject in a formal way
[Tartışmak-Müzakere etmek]
2) {Decide} to try to make a decision about something
[Bir konuyla ilgili karar vermeye çalışmak=>Düşünüp taşınmak]
-> I’m still debating whether to go out tonight or not.
Debated [Tartışmalı] /Debating[tartışan] / Debatable[tartışılabilir] (adj)
Domesticate (v)
Evcilleştimek
- Domesticated(adj): Evcilleştirilmiş-Evcil
Involve (v)
1) İçermek (ilgilisi olmak) - Kapsamak
Syn:Contain-Include
–> be involved: ilgisi olmak-içinde yer almak
-> MacDonald is also believed to have been involved in removal the Sacramento split tail from the endangered list
Involvement (n)
Involved (adj)
Treat (v)
1) Davranmak-Muamele etmek
2) Tedavi etmek-İyileştirmek
Treatment (n): Tedavi-Muamele-Davranış
Treatable/Treated (adj)
Be ashamed
Utanmak-Mahçup olmak
Reluctant (adj)
İsteksiz-Gönülsüz
= Unwilling
Reluctantly (adv): İsteksizce-Gönülsüzce
Encourage (v) x Discourage
Teşvik etmek Vazgeçirmek
Destelemek x Cesaretini kırmak
Cesaretlendirmek Yıldırmak
Özendirmek
Courage (n): Cesaret-yiğitlik => Bravery
Courageous (adj): Cesur-yürekli-yiğit => Brave-Bold
Particular (adj)
1) specific [belirli-belli]
2) special [özel-hususi]
Testify (v)
İfade vermek / Tanıklık etmek / Kanıt sunmak-vermek
Give evidence
Indicate (v)
1-a) Show {Göstermek}: to show that something exists or is likely to be true. [demonstrate]
-> Recent evidence indicates that the skeleton is about 3 million years old. [recent: son-yeni]
1-b) Say {Göstermek-İşaret etmek-Belirtmek}
-> He has indicated his intention to resign.
2) Point => İşaretle göstermek-Belirtmek
- > He indicated a man in a dark coat.
Anxiety (n)
Anxious (adj)
Kaygı-Endişe
kaygılı-Huzursuz
Victim (n)
Kurban-Mağdur
Comfort (v-n)
(v) : Rahatlatmak-Avutmak-Teselli etmek
(n) : Konfor-Teselli-Rahat-Rahatlık
Silky (adj)
İpeksi-Yumuşacık
-> Silky cat-dog
Bunch (n)
Demet-Grup-Salkım-Deste-Takım(a set of/a bunch of … [bir takım])
Receive attention (v) Attract attention (v)
Dikkat çekmek-İlgi görmek-Dikkatleri üzerine çekmek
Sanctuary (n)
1) sesiz huzur dolu bir yer => Korunak-Barınak
- > After a busy day, I like to escape to the sanctuary of my garden
2) Hayvan barınağı-Korunak-Barınak
Dozen (n)
Düzine
Coll-1: dozens of smt = A lot
Dreadful (adj)
Korkunç [Terrible] -Tüyler ürpertici
-> I’m afraid there’s been a dreadful mistake.
Cough (v/n)
(v) : Öksürmek
(n) : Öksürük
Extinct (adj)
Soyu-nesli tükenmiş
Extinction(n): Yok olma-Nesli tükenme
Roam (v-n)
Dolaşmak-Gezinmek (amaçsızca)
dolaşma-gezme-gezinme