Politik und Geschihte Flashcards
(27 cards)
In der Debatte über die Energiewende konnten die Fürsprecher erneuerbarer Energien mit starken Argumenten punkten.
Enerji dönüşümü tartışmasında, yenilenebilir enerjinin savunucuları güçlü argümanlarla puan topladı / öne çıktı.
aber doppelt so tot
langweilig
Während er hinter ihrem Rücken über sie lästerte, wurde er von den anderen nur belächelt.
O, onun arkasından dedikodu yaparken, diğerleri ona sadece alaycı bir şekilde güldü.
Ungeachtet dessen setzte sie ihre Forschung fort, obwohl ihr Projekt mehrfach abgelehnt wurde
Buna rağmen, projesi defalarca reddedilse de araştırmasına devam etti.
Eugen zeigte den auswärtigen Gästen voller Stolz die Sehenswürdigkeiten seiner Heimatstadt.
Eugen, başka şehirden gelen misafirlere memleketinin turistik yerlerini gururla gösterdi.
Die prunkvollen Prachtbauten in der Altstadt erstreckten sich über jedes einzelne Stockwerk mit kunstvoll verzierten Balkonen.
Eski şehirdeki gösterişli ihtişamlı yapılar, her bir katı süslü balkonlarla kaplı olacak şekilde uzanıyordu.
Die ersten Nutzer sorgten anfangs für Verwirrung, da sie keine klaren Einträge machten und unvollständige Informationen hinterließen.
İlk kullanıcılar, net girdiler yapmadıkları ve eksik bilgiler bıraktıkları için başlangıçta karışıklığa neden oldular.
Während die einen für Frieden beten, begrüßen andere die Abrüstung mit jubelnder Begeisterung.
Bazıları barış için dua ederken, diğerleri silahsızlanmayı sevinç çığlıklarıyla karşılıyor.
In erster Linie war es die Politprominenz, die den Abend prägte, aber die eleganten Vorteile des Veranstaltungsortes und das besondere Flair machten den Abend unvergesslich.
Öncelikle akşamı şekillendiren siyasi ünlülerdi, ancak etkinlik yerinin zarif avantajları ve özel havası akşamı unutulmaz kıldı.
Die Präsentation der neuen Technologie sollte ihre Vorteile klar ins rechte Licht rücken, um das Interesse der Investoren zu wecken.
Yeni teknolojinin sunumu, avantajlarını net bir şekilde, pozitif olarak tasrif edilmeli, böylece yatırımcıların ilgisini çekebilir.
Mit den jüngsten politischen Entscheidungen wurden die Weichen für den Wegzug der Regierung gestellt, was große Unsicherheit im Land auslöste.
Son politik kararlarla, hükümetin gitmesi için gerekli adımlar atıldı, bu da ülkede büyük bir belirsizlik yarattı.
Die niederschmetternde Bilanz des Projekts zeigte eine enorme Vergeudung von Ressourcen und Zeit.
Projenin yıkıcı bilançosu, büyük bir kaynak ve zaman israfını gözler önüne serdi.
In den letzten Jahren flossen enorme Investitionen in die Region, nachdem sich mehrere internationale Unternehmen dort niedergelassen hatten, was wesentlich zur Schaffung neuer Arbeitsplätze beitrug.
Son yıllarda bölgeye büyük yatırımlar aktı, çünkü birçok uluslararası şirket oraya yerleşmişti; bu da yeni iş alanlarının oluşturulmasına önemli ölçüde katkı sağladı.
Für einen gelungenen Vortrag ist es wichtig, die Gliederung klar zu strukturieren, die zentralen Stichworte zu notieren und die wichtigsten Punkte deutlich hervorzuheben.
Başarılı bir sunum için, yapının (planın) net bir şekilde düzenlenmesi, anahtar kelimelerin not alınması ve en önemli noktaların açıkça vurgulanması önemlidir.
Anlässlich des Beitritts des neuen Mitgliedsstaates zur Union wurde ihm offiziell ein Zertifikat verliehen, das zuvor von führenden Vertretern der Organisation entworfen worden war – sollte jedoch die Zeremonie wetterbedingt ausfallen, wird sie zu einem späteren Zeitpunkt nachgeholt.
Birliğe yeni üye olan devletin katılımı vesilesiyle kendisine resmi bir sertifika verildi, bu sertifika daha önce örgütün önde gelen temsilcileri tarafından tasarlanmıştı – ancak tören hava koşulları nedeniyle iptal olursa, daha sonraki bir tarihte telafi edilecektir.
Die Einhaltung der gesetzlich erforderlichen Vorschriften ist nach einhelliger Auffassung aller Experten unerlässlich, auch wenn die neue Regelung viele Bürger emotional berührte.
Yasal olarak gerekli düzenlemelere uyulması, tüm uzmanların oybirliğiyle benimsediği görüşe göre zorunludur, her ne kadar yeni düzenleme birçok vatandaşı duygusal olarak etkilemiş olsa da.
erforderlich: gerekli, zorunlu
Vorschriften: yönetmelikler, kurallar
einhellige Auffassung: oy birliğiyle benimsenen görüş
berührte: dokundu, etkiledi (duygusal anlamda)
Zwar gab es in den letzten Wochen lediglich Berichte über kleinere Meinungsverschiedenheiten, jedoch zeigten die Abstimmungen, dass tiefere Konflikte innerhalb der Gruppe bestehen.
Son haftalarda yalnızca küçük görüş ayrılıklarına dair bazı raporlar vardı, ancak yapılan oylamalar, grup içinde daha derin çatışmaların olduğunu gösterdi.
lediglich: sadece, yalnızca
Berichte: raporlar, haberler
zwar … jedoch: gerçi … ama
Abstimmungen: oylamalar
Man sollte die Vergangenheit nicht verherrlichen, da übertriebene Idealisierungen die Realität verzerren und junge Menschen emotional überfordern können, wenn ihnen solche Bilder überliefert werden.
Geçmiş fazla yüceltilmemeli, çünkü aşırı idealleştirmeler gerçeği çarpıtabilir ve bu tür imgeler genç nesillere aktarıldığında, onları duygusal olarak zorlayabilir.
Nach dem Ableben des Mönchs des Klosters wurde er wohl in einer einfachen Zeremonie bestattet, während die anderen Mönche für ihn büssten, indem sie lange Gebete sprachen.
Manastır rahibinin ölümünden sonra, muhtemelen basit bir törenle gömüldü, diğer rahipler ise uzun dualar okuyarak onun kefaretini ödediler.
Die weithin positiven Ergebnisse der Studie haben zur Terminierung des Projekts geführt, da sie einen maßgeblichen Einfluss auf die jeweilige Strategie der beteiligten Unternehmen hatten.
Çalışmanın çoğunlukla olumlu sonuçları, projelerin sonlandırılmasına yol açtı çünkü bu sonuçlar, katılımcı şirketlerin ilgili stratejileri üzerinde belirleyici bir etkiye sahipti.
Die heftigeren Auseinandersetzungen zwischen den Parteien führten zu einer Eskalation der Situation.
Taraflar arasındaki şiddetli çekişmeler, durumun tırmanmasına yol açtı.
Sie versuchten vergeblich, das Problem allein zu lösen, und gingen in enger Absprache mit dem Team vor, stattdessen fanden sie jedoch stets eine Lösung, die ergab mehr Erfolg.
Sorunu yalnız başlarına çözmeye boşuna çalıştılar ve yakın işbirliği içinde ekip ile ilerlediler, bunun yerine ise her zaman bir çözüm buldular, bu da daha fazla başarı getirdi.
vergeblich: boşuna, nafile
enger Absprache: yakın işbirliği, yakın görüşme
stattdessen: bunun yerine
stets: her zaman, daima
ergeben: sonuçlanmak, vermek, elde etmek
Dank des technischen Vorsprungs konnte das Unternehmen auch dann erfolgreich bleiben, als die meisten der geplanten Produkte ausfielen.
Teknik avantaj sayesinde, planlanan ürünlerin çoğu bozulduğunda şirket başarılı kalabildi.
Vorsprung: avantaj, önde olma
ausfielen: başarısız olmak, bozulmak, işlememek
Die dortigen Schwierigkeiten in der Organisation führten zu einer unerwarteten Abfolge von Ereignissen.
dortigen: oradaki, o yerin
Abfolge: sıra, ardışıklık, zincir (olaylar veya işlemler sırası)
