Adjektiven Und Sonst… Flashcards
edel
„Edel“ bedeutet etwas von hoher Qualität, wertvoll oder vornehm. Es wird oft verwendet, um Eigenschaften, Materialien oder Menschen zu beschreiben, die edel im moralischen, sozialen oder materiellen Sinne sind.
Türkçe Açıklama:
„Edel“ kelimesi, yüksek kalitede, değerli veya soylu anlamına gelir. Hem maddi hem de manevi açıdan yüksek değer taşıyan şeyleri veya insanları tanımlamak için kullanılır.
Beispielssätze mit Übersetzung:
1. Er trägt immer edlen Schmuck.
• Her zaman değerli takılar takar.
2. Gold ist ein edles Metall.
• Altın, değerli bir metaldir.
3. Sie hat ein edles Herz.
• Onun soylu bir kalbi vardır.
4. Das edle Verhalten des Königs wird von allen bewundert.
• Kralın soylu davranışı herkes tarafından takdir edilmektedir.
5. Der Diamant ist ein edles Juwel.
• Elmas, değerli bir mücevherdir.
In diesen Beispielen wird „edel“ verwendet, um den Wert oder die hohe Qualität von Dingen, Verhalten oder Charaktereigenschaften zu beschreiben.
vorgelagerte
• “Önceden yer alan”, “önceki”, “ön planda bulunan”
Almanca Açıklama:
• “Vorgelagerte” kelimesi, bir şeyin önünde bulunan veya bir olayın veya süreçten önceki bir aşamayı veya durumu ifade eder. Genellikle zaman veya mekân açısından bir şeyin bir şeyin öncesinde yer alan, onunla doğrudan bağlantılı olan unsurları anlatmak için kullanılır.
• Bu terim, bir sürecin veya sistemin öncesindeki aşama ya da ön planda yer alan durumları tanımlar.
İngilizce Karşılığı:
• “Preceding”, “prior”, “upstream” (özellikle iş akışlarında kullanılır)
Zıt Anlamlıları:
• “Nachgelagert” (sonraki, ardıl)
• “Später” (sonra, geç)
Benzer Anlamlı İfadeler:
• “Früher” (daha önce)
• “Vorhergehend” (önceki)
• “Vorangehend” (önceki)
1. “Die vorgelagerten Abteilungen sind für die Qualitätskontrolle zuständig.” (Türkçe: Önceden yer alan bölümler kalite kontrolünden sorumludur.) 2. “Die vorgelagerte Phase des Projekts dauert etwa zwei Monate.” (Türkçe: Projenin önceki aşaması yaklaşık iki ay sürer.) 3. “Die vorgelagerten Prozesse müssen abgeschlossen sein, bevor wir mit dem nächsten Schritt fortfahren können.” (Türkçe: Sonraki adımda ilerleyebilmemiz için önceki süreçler tamamlanmış olmalıdır.) 4. “In der vorgelagerten Analysephase wurden alle relevanten Daten gesammelt.” (Türkçe: Önceden yapılan analiz aşamasında tüm ilgili veriler toplandı.) 5. “Wir müssen die vorgelagerten Maßnahmen zuerst umsetzen, um den Erfolg zu gewährleisten.” (Türkçe: Başarıyı sağlamak için önceki adımları önce yerine getirmeliyiz.)
sorgfältig
Sorgfältig bedeutet, dass jemand etwas mit großer Genauigkeit, Sorgfalt und Gewissenhaftigkeit tut. Es beschreibt eine präzise und verantwortungsbewusste Arbeitsweise.
Türkçe Açıklama:
“Sorgfältig” kelimesi, bir işin büyük bir özen, dikkat ve titizlikle yapıldığını ifade eder.
Beispielssätze mit Übersetzung:
1. Er hat die Dokumente sorgfältig überprüft.
• Belgeleri dikkatlice kontrol etti.
2. Bitte gehen Sie sorgfältig mit diesen Unterlagen um.
• Lütfen bu belgelerle titizlikle ilgilenin.
3. Die Untersuchung wurde sehr sorgfältig durchgeführt.
• Araştırma çok titizlikle gerçekleştirildi.
4. Sie hat das Geschenk sorgfältig verpackt.
• Hediyeyi özenle paketledi.
5. Der Mechaniker hat das Auto sorgfältig repariert.
• Tamirci arabayı dikkatlice onardı.
Das Wort “sorgfältig” kann oft in professionellen und alltäglichen Kontexten verwendet werden, um Präzision und Sorgfalt auszudrücken.
anspruchsvoll
“Anspruchsvoll” kelimesi, yüksek beklentilere sahip, zorlayıcı veya kaliteli anlamına gelir. Hem insanlar hem de nesneler, işler veya durumlar için kullanılabilir.
• Bir kişi için kullanıldığında: Zor beğenen, yüksek beklentileri olan biri anlamına gelir.
• Bir görev veya durum için kullanıldığında: Zorlayıcı, çok dikkat ve çaba gerektiren bir şey ifade eder.
• Bir ürün veya hizmet için kullanıldığında: Yüksek kalitede ve sofistike anlamına gelir.
Türkçe Açıklama:
“Anspruchsvoll” kelimesi, “yüksek beklentili”, “zorlayıcı”, “titiz” veya “kaliteli” anlamına gelir. Bir işin, görevin veya ürünün karmaşıklığını veya kalitesini ifade etmek için kullanılır. Aynı zamanda, zor beğenen veya yüksek standartları olan insanlar için de kullanılabilir.
Beispielssätze mit Übersetzung:
1. Das ist eine sehr anspruchsvolle Aufgabe.
• Bu çok zorlayıcı bir görevdir.
2. Unsere Kunden sind sehr anspruchsvoll und erwarten höchste Qualität.
• Müşterilerimiz çok seçici ve en yüksek kaliteyi bekliyorlar.
3. Er hat ein anspruchsvolles Buch über Philosophie geschrieben.
• O, felsefe hakkında zorlayıcı bir kitap yazdı.
4. Der neue Job ist anspruchsvoll, aber auch sehr spannend.
• Yeni iş zorlayıcı ama aynı zamanda çok heyecan verici.
5. Dieses Hotel ist für anspruchsvolle Gäste geeignet.
• Bu otel, yüksek beklentileri olan misafirler için uygundur.
Zıt anlamlısı:
• “Einfach” (Basit, kolay)
• “Anspruchslos” (Mütevazı, düşük beklentili)
“Anspruchsvoll” kelimesi genellikle profesyonel hayatta, eğitimde veya müşteri hizmetlerinde sıkça kullanılır.
Bestimmt
• Sıfat olarak: “Belirli”, “kesin”, “belirlenmiş”
• Zarf olarak: “Kesinlikle”, “mutlaka”, “şüphesiz”
Almanca Açıklama:
• “Bestimmt” kelimesi sıfat olarak kullanıldığında, belirli bir şey veya önceden belirlenmiş bir durum anlamına gelir.
• Zarf olarak kullanıldığında ise emin olma, güçlü bir kesinlik ifade etme anlamına gelir.
İngilizce Karşılığı:
• Sıfat olarak: “Specific”, “certain”, “designated”
• Zarf olarak: “Definitely”, “certainly”, “for sure”
Zıt Anlamlıları:
• “Unbestimmt” (belirsiz)
• “Vielleicht” (belki)
• “Unsicher” (emin olmayan)
Benzer Anlamlı İfadeler:
• “Sicherlich” (kesinlikle)
• “Gewiss” (mutlaka, elbette)
• “Festgelegt” (belirlenmiş)
1. “Er hat eine bestimmte Vorstellung von seiner Zukunft.” (Türkçe: Geleceği hakkında belirli bir fikri var.) 2. “Dieses Angebot gilt nur für einen bestimmten Zeitraum.” (Türkçe: Bu teklif sadece belirli bir süre için geçerlidir.) 3. “Du hast bestimmt recht, aber ich sehe das anders.” (Türkçe: Kesinlikle haklısın, ama ben bunu farklı görüyorum.) 4. “Das ist bestimmt nicht einfach, aber es lohnt sich.” (Türkçe: Bu kesinlikle kolay değil, ama buna değer.) 5. “Für diese Position sind bestimmte Qualifikationen erforderlich.” (Türkçe: Bu pozisyon için belirli nitelikler gereklidir.)
belebtes
“Belebtes” – Almanca’da Anlamı ve Kullanımı
Türkçe Anlamı:
• “Canlı”, “hareketli”, “yoğun”
Almanca Açıklama:
• “Belebtes”, “beleben” fiilinden türetilmiştir ve canlılık, hareketlilik veya yoğunluk ifade eder.
• Genellikle belebte Straße (hareketli cadde) gibi fiziksel alanların hareketliliğini anlatmak için kullanılır.
İngilizce Karşılığı:
• “Lively”, “bustling”, “busy”
1. “Die Innenstadt ist heute sehr belebt.” (Türkçe: Şehir merkezi bugün çok hareketli.) 2. “Wir haben uns in einem belebten Café getroffen.” (Türkçe: Hareketli bir kafede buluştuk.) 3. “Nach der Renovierung sieht der Park viel belebter aus.” (Türkçe: Yenilemeden sonra park çok daha canlı görünüyor.)
empfindlich
• “Hassas”, “duyarlı”, “kolay etkilenen”
(Fiziksel veya duygusal olarak kolayca etkilenebilen, çabuk tepki veren şeyler veya kişiler için kullanılır.)
Almanca Açıklama:
• “Empfindlich”, hem fiziksel hem de duygusal hassasiyet ifade edebilir.
• Maddeler veya nesneler için: Isıya, ışığa, basınca veya darbelere karşı hassas olan şeyleri tanımlar.
• İnsanlar için: Eleştiriye, ağrıya veya duygusal etkilere karşı duyarlı olan kişileri tanımlar.
İngilizce Karşılığı:
• “Sensitive” (duyarlı, hassas)
• “Delicate” (narin, kolay etkilenen)
• “Touchy” (alıngan)
Zıt Anlamlıları:
• “Unempfindlich” (hassas olmayan, dayanıklı)
• “Robust” (sağlam, dayanıklı)
• “Resistent” (dirençli)
Benzer Anlamlı İfadeler:
• “Sensibel” (duygusal olarak hassas)
• “Zart” (nazik, kırılgan)
• “Anfällig” (kolay hastalanan, hassas)
1. “Meine Haut ist sehr empfindlich gegenüber der Sonne.” (Türkçe: Cildim güneşe karşı çok hassas.) 2. “Er ist ziemlich empfindlich, wenn es um Kritik geht.” (Türkçe: Eleştiri konusunda oldukça hassas.) 3. “Dieses Gerät ist empfindlich gegen Erschütterungen.” (Türkçe: Bu cihaz darbelere karşı hassastır.) 4. “Die Pflanze ist empfindlich und braucht viel Pflege.” (Türkçe: Bu bitki hassastır ve çok bakım ister.) 5. “Nach der Operation war er sehr empfindlich gegenüber Lärm.” (Türkçe: Ameliyattan sonra gürültüye karşı çok hassastı.)
Özetle:
“Empfindlich”, fiziksel veya duygusal hassasiyet ifade eden bir sıfattır. İnsanlar, hayvanlar, bitkiler, cihazlar ve maddeler için kullanılabilir. Hem olumlu hem de olumsuz bağlamlarda yer alabilir.
voreilig
“Voreilig” ist ein Adjektiv und beschreibt eine Handlung oder Entscheidung, die zu früh oder ohne ausreichende Überlegung getroffen wurde, oft ohne die nötige Sorgfalt oder ohne alle relevanten Informationen zu haben. Es impliziert, dass etwas zu schnell oder unüberlegt gemacht wurde, was möglicherweise zu Fehlern führt.
Türkçe Açıklama:
“Voreilig” kelimesi, bir şeyin henüz yeterince düşünülmeden, aceleyle veya erken bir şekilde yapıldığını ifade eder. Bu durum, dikkatsiz ve düşüncesizce yapılan bir eylemi anlatır.
Beispielssätze mit Übersetzung:
1. Es war voreilig, die Entscheidung ohne weitere Informationen zu treffen.
• Kararı daha fazla bilgi edinmeden almak aceleci bir davranıştı.
2. Er hat voreilig gehandelt und bereut es jetzt.
• Erken davrandı ve şimdi pişman.
3. Die voreilige Ankündigung führte zu Missverständnissen.
• Aceleyle yapılan duyuru yanlış anlamalara yol açtı.
4. Man sollte nicht voreilig urteilen, ohne die ganze Situation zu kennen.
• Durumu tam olarak bilmeden aceleci bir yargıya varılmamalıdır.
5. Ihre voreilige Entscheidung hat negative Folgen gehabt.
• Onun aceleci kararı olumsuz sonuçlar doğurdu.
Diese Beispiele zeigen, dass “voreilig” oft im Zusammenhang mit Entscheidungen oder Handlungen verwendet wird, die zu früh oder ohne ausreichende Überlegung getroffen wurden.
erheblich
“Erheblich” bedeutet “bedeutend”, “wesentlich” oder “deutlich”. Es beschreibt etwas, das in seiner Größe, Menge, Bedeutung oder Wirkung eine große Rolle spielt und nicht unbeachtet bleiben sollte.
Türkçe Açıklama:
“Erheblich” kelimesi, önemli, büyük veya kayda değer bir şeyi tanımlamak için kullanılır. Bu terim, bir şeyin büyük bir öneme sahip olduğunu veya dikkate alınması gerektiğini ifade eder.
Beispielssätze mit Übersetzung:
1. Die Kosten sind erheblich gestiegen.
• Maliyetler önemli ölçüde arttı.
2. Es gab erhebliche Verbesserungen in der Leistung des Teams.
• Takımın performansında önemli iyileşmeler oldu.
3. Er hat einen erheblichen Beitrag zu dem Projekt geleistet.
• Projeye büyük bir katkı sağladı.
4. Die Auswirkungen der Entscheidung waren erheblich.
• Kararın etkileri büyük oldu.
5. Der Schaden an der Ware war erheblich.
• Mallardaki zarar önemliydi.
“Mit einer höheren Strafe belegt werden” bedeutet, dass jemand für eine bestimmte Handlung oder ein Verhalten eine stärkere oder schwerwiegendere Strafe erhält.
Türkçe Açıklama:
“Mit einer höheren Strafe belegt werden” ifadesi, birinin belirli bir eylem veya davranış için daha ağır bir ceza alması anlamına gelir.
Beispiel:
• Er wird mit einer höheren Strafe belegt, wenn er weiterhin gegen das Gesetz verstößt.
• Yasa ihlallerine devam ederse daha ağır bir cezaya çarptırılacaktır.
unmittelbar
“Unmittelbar” bedeutet „direkt“, „sofort“ oder „ohne Verzögerung“. Es beschreibt eine Situation, in der etwas ohne Umwege oder Zwischenstufen geschieht.
Türkçe Açıklama:
“Unmittelbar” kelimesi, bir şeyin doğrudan, hemen veya hiç beklemeden gerçekleşmesini ifade eder. Bir şeyin arada başka bir şey olmadan, direkt olarak gerçekleşmesi durumudur.
Beispielssätze mit Übersetzung:
1. Die Lieferung erfolgt unmittelbar nach der Bestellung.
• Teslimat, siparişi takiben hemen yapılır.
2. Er reagierte unmittelbar auf die Nachricht.
• Mesaja hemen yanıt verdi.
3. Unmittelbar nach dem Unfall wurde die Polizei verständigt.
• Kazadan hemen sonra polis bilgilendirildi.
4. Es gibt unmittelbare Auswirkungen auf die Umwelt.
• Çevre üzerinde doğrudan etkiler vardır.
5. Unmittelbar vor dem Start gab es noch eine letzte Prüfung.
• Başlamadan hemen önce son bir kontrol yapıldı.
In diesen Beispielen wird “unmittelbar” verwendet, um auszudrücken, dass etwas sofort oder direkt nach einem bestimmten Ereignis geschieht, ohne Zeitverzögerung.
unaufhörlich
Unaufhörlich bedeutet, dass etwas ohne Unterbrechung, stetig und ständig geschieht. Es beschreibt eine Handlung oder einen Zustand, der niemals aufhört oder unermüdlich fortsetzt.
Türkçe Açıklama:
“Unaufhörlich” kelimesi, bir şeyin kesintisiz, durmaksızın devam etmesi anlamına gelir. Sürekli devam eden veya durmaksızın yapılan bir eylemi tanımlar.
Beispielssätze mit Übersetzung:
1. Der Regen fiel unaufhörlich während der ganzen Nacht.
• Yağmur bütün gece boyunca kesintisiz yağdı.
2. Sie arbeitete unaufhörlich, um die Deadline einzuhalten.
• O, son teslim tarihine yetişebilmek için durmaksızın çalıştı.
3. Die Nachrichten über das Ereignis verbreiteten sich unaufhörlich.
• Olayla ilgili haberler kesintisiz yayıldı.
4. Er hörte unaufhörlich von seinen Plänen zu reden.
• O, planlarından durmaksızın bahsetti.
5. Die unaufhörliche Arbeit machte ihn müde.
• Kesintisiz iş, onu yordu.
Das Wort „unaufhörlich“ wird also verwendet, um einen Zustand oder eine Handlung zu beschreiben, die ohne Ende fortschreitet.
unermüdlich
Unermüdlich ist ein Adjektiv und bedeutet, dass jemand ohne zu ermüden, also sehr ausdauernd und unaufhörlich arbeitet oder handelt. Es beschreibt eine Person, die mit viel Energie und Engagement eine Aufgabe oder Arbeit erledigt, ohne aufzugeben oder eine Pause zu machen.
Türkçe Açıklama:
Unermüdlich, yorulmadan, durmaksızın bir iş yapabilme veya bir şeyle ilgilenme anlamına gelir. Bu kelime, birinin sürekli ve çok çaba sarf ederek, yorulmadan bir şey yaptığı anlamında kullanılır.
Beispielsätze mit Übersetzung:
1. Sie hat unermüdlich an ihrem Projekt gearbeitet, bis es abgeschlossen war.
• Projesi bitene kadar yorulmadan çalıştı.
2. Der unermüdliche Einsatz der Ärzte hat vielen Patienten geholfen.
• Doktorların yorulmak bilmeyen çabaları, birçok hastaya yardımcı oldu.
3. Er hat sich unermüdlich für den Umweltschutz eingesetzt.
• Çevre koruma için yorulmadan çaba gösterdi.
4. Unermüdlich kämpfte sie für die Rechte der Arbeiter.
• Çalışanların hakları için yorulmadan savaştı.
5. Die unermüdliche Forschung hat neue medizinische Durchbrüche ermöglicht.
• Yorulmadan yapılan araştırmalar, yeni tıbbi buluşları mümkün kıldı.
Diese Beispiele zeigen, wie unermüdlich verwendet wird, um Ausdauer und unbegrenzten Einsatz zu beschreiben.
renommierten
Renommierten ist das Adjektiv von „Renommee“ und bedeutet „angesehen“, „anerkannt“ oder „hochgeschätzt“. Es beschreibt etwas oder jemanden, der in einem bestimmten Bereich oder in der Gesellschaft allgemein ein gutes Ansehen genießt.
Türkçe Açıklama:
“Renommiert” kelimesi, saygın, tanınan veya prestijli anlamına gelir. Bir kişi, kurum veya şeyin toplumda veya belirli bir alanda yüksek bir saygınlığa sahip olduğunu ifade eder.
Beispielssätze mit Übersetzung:
1. Er arbeitet in einer renommierten Anwaltskanzlei.
• Prestijli bir avukatlık bürosunda çalışıyor.
2. Sie hat ihren Abschluss an einer renommierten Universität gemacht.
• Prestijli bir üniversiteden mezun oldu.
3. Das renommierte Hotel bietet exzellenten Service.
• Prestijli otel mükemmel bir hizmet sunuyor.
4. Er ist ein renommierter Wissenschaftler auf seinem Gebiet.
• O, alanında tanınmış bir bilim insanıdır.
5. Die renommierte Firma hat weltweit Niederlassungen.
• Prestijli şirketin dünya çapında şubeleri vardır.
In diesen Beispielen zeigt das Wort „renommiert“, dass die Institution, die Person oder das Objekt einen hohen Ruf und eine große Anerkennung genießt.
eindeutlich
Eindeutig bedeutet klar, unmissverständlich oder leicht verständlich. Wenn etwas eindeutig ist, gibt es keine Zweifel oder Unklarheiten darüber.
Türkçe Açıklama:
“Eindeutig”, açık ve net anlamına gelir. Bir şeyin “eindeutig” olması, o şeyin kesin ve anlaşılır olduğu, hiçbir şüpheye yer bırakmadığı anlamına gelir.
Beispielssätze mit Übersetzung:
1. Die Antwort auf die Frage ist eindeutig.
• Sorunun cevabı nettir.
2. Seine Absichten waren eindeutig, er wollte das Projekt übernehmen.
• Onun niyetleri nettidi, projeyi devralmak istiyordu.
3. Das Zeichen war eindeutig: Sie wollten uns helfen.
• İşaret nettidi: Bize yardımcı olmak istiyorlardı.
4. Es gibt eindeutige Beweise für seine Unschuld.
• Onun masumiyetini kanıtlayan açık deliller var.
5. Die Entscheidung war eindeutig: Wir müssen das Meeting verschieben.
• Karar nettidi: Toplantıyı ertelemeliyiz.
Eindeutig wird verwendet, um zu betonen, dass etwas ohne Zweifel oder Missverständnis verstanden wird.
neidisch
• “Kıskanç”, “haset”, “imrenen”
(Başkasının sahip olduğu bir şeye veya başarıya karşı duyulan kıskançlık veya imrenme hissini ifade eder.)
Almanca Açıklama:
• “Neidisch” bedeutet, dass jemand eifersüchtig auf den Besitz, den Erfolg oder die Vorteile einer anderen Person ist.
• Neid kann sich sowohl auf materielle Dinge (z. B. Geld, Auto) als auch auf immaterielle Dinge (z. B. Talent, Schönheit, Beziehungen) beziehen.
• Im Gegensatz zu “eifersüchtig”, das oft in romantischen Beziehungen verwendet wird, kann “neidisch” sich auf jede Art von Besitz oder Vorteil beziehen.
Englische Entsprechung:
• “Jealous”, “envious”
Zıt Anlamlı Kelimeler:
• “Gönnerhaft” (cömert, kıskanmayan)
• “Großzügig” (eli açık, kıskanç olmayan)
• “Zufrieden” (memnun, tatmin olmuş)
Benzer Anlamlı Kelimeler:
• “Missgünstig” (başkalarının iyiliğini kıskanan)
• “Eifersüchtig” (kıskanç, genellikle romantik bağlamda)
• “Habsüchtig” (açgözlü, hep daha fazlasını isteyen)
1. “Er ist neidisch auf den Erfolg seines Bruders.” (Türkçe: Kardeşinin başarısını kıskanıyor.) 2. “Sie war neidisch auf ihre Freundin, weil sie ein schönes Haus hatte.” (Türkçe: Arkadaşını güzel bir evi olduğu için kıskanıyordu.) 3. “Neidisch schaute er auf das neue Auto seines Nachbarn.” (Türkçe: Komşusunun yeni arabasına kıskançlıkla baktı.) 4. “Man sollte nicht neidisch sein, sondern sich für andere freuen.” (Türkçe: İnsan kıskanç olmamalı, başkaları için sevinmelidir.) 5. “Sie gab zu, dass sie manchmal neidisch auf ihre Kollegen ist.” (Türkçe: Bazen iş arkadaşlarını kıskandığını itiraf etti.)
Zusammenfassung:
• “Neidisch”, başkasının sahip olduğu bir şeyi kıskanmak veya imrenmek anlamına gelir.
• “Eifersüchtig”, genellikle romantik ilişkilerdeki kıskançlık için kullanılırken, “neidisch” daha genel bir anlam taşır.
• Kıskanç olmamak için kişinin kendi başarılarına odaklanması ve başkalarının mutluluğunu paylaşabilmesi önemlidir.
gönnerhaft
• “Lütufkâr”, “küçümseyerek cömert”, “üstten bakarak yardım eden”
(Birine yukarıdan bakarak, kendini üstün görerek iyilik yapma veya yardım etme tavrını ifade eder.)
Almanca Açıklama:
• “Gönnerhaft” beschreibt eine herablassende Großzügigkeit, bei der jemand anderen hilft oder etwas gibt, aber dabei seine eigene Überlegenheit zur Schau stellt.
• Es hat oft eine negative Konnotation, da es nicht aus reiner Freundlichkeit, sondern eher aus einem Gefühl der Überlegenheit geschieht.
Englische Entsprechung:
• “Patronizing”, “condescendingly generous”, “benevolent in a superior way”
Zıt Anlamlı Kelimeler:
• “Bescheiden” (mütevazı)
• “Aufrichtig großzügig” (samimi cömert)
• “Demütig” (alçakgönüllü)
Benzer Anlamlı Kelimeler:
• “Herablassend” (tepeden bakan, küçümseyen)
• “Arrogant großzügig” (kibirli bir şekilde cömert)
• “Von oben herab” (üstten bakan tavırla)
1. “Er sprach in einem gönnerhaften Ton mit seinen Mitarbeitern.” (Türkçe: Çalışanlarıyla lütufkâr bir (üstten bakan) ses tonuyla konuştu.) 2. “Sie gab ihm gönnerhaft etwas Geld, als wäre er ein Bettler.” (Türkçe: Ona sanki bir dilenciymiş gibi lütufkâr bir şekilde biraz para verdi.) 3. “Sein gönnerhaftes Verhalten machte ihn bei seinen Kollegen unbeliebt.” (Türkçe: Lütufkâr (üstten bakan) tavrı, onu iş arkadaşları arasında sevilmez yaptı.) 4. “Er half ihr auf eine gönnerhafte Weise, die sie demütigte.” (Türkçe: Ona, onu küçük düşüren bir şekilde lütufkâr davrandı.) 5. “Sie konnte sein gönnerhaftes Lächeln nicht ertragen.” (Türkçe: Onun lütufkâr (üstten bakan) gülümsemesine tahammül edemedi.)
Zusammenfassung:
• “Gönnerhaft”, yardımcı veya cömert gibi görünen ama aslında küçümseyici ve üstünlük taslayan bir tavrı ifade eder.
• Genellikle olumsuz bir anlam taşır ve insanları rahatsız edebilir.
• “Bescheiden” veya “aufrichtig großzügig” gibi ifadeler, daha samimi cömertliği anlatmak için kullanılır.
eifersüchtig
• “Kıskanç”, “haset”
(Özellikle romantik ilişkilerde veya sahip olunan bir şeyi başkasıyla paylaşmak istememe durumlarında kullanılır.)
Almanca Açıklama:
• “Eifersüchtig” bedeutet, dass jemand Angst hat, eine geliebte Person oder eine besondere Stellung zu verlieren.
• Meistens bezieht es sich auf romantische Beziehungen, kann aber auch im beruflichen oder sozialen Umfeld auftreten.
• Im Gegensatz zu “neidisch”, das sich auf materielle oder immaterielle Dinge bezieht, geht es bei “eifersüchtig” eher um Personen oder Beziehungen.
Englische Entsprechung:
• “Jealous”, “possessive”
Zıt Anlamlı Kelimeler:
• “Vertrauensvoll” (güven dolu)
• “Gelassen” (sakin, rahat)
• “Großzügig” (cömert, kıskanç olmayan)
Benzer Anlamlı Kelimeler:
• “Besitzergreifend” (sahiplenici)
• “Misstrauisch” (güvensiz, kuşkucu)
• “Übertrieben schützend” (aşırı koruyucu)
1. “Er ist eifersüchtig auf die Freundschaften seiner Freundin.” (Türkçe: Kız arkadaşının arkadaşlıklarını kıskanıyor.) 2. “Sie wurde eifersüchtig, als ihr Mann mit einer anderen Frau sprach.” (Türkçe: Kocası başka bir kadınla konuşunca kıskanç oldu.) 3. “Kinder sind oft eifersüchtig auf ihre Geschwister.” (Türkçe: Çocuklar genellikle kardeşlerini kıskanırlar.) 4. “Er versucht, seine Eifersucht zu kontrollieren.” (Türkçe: Kıskançlığını kontrol etmeye çalışıyor.) 5. “Eifersüchtiges Verhalten kann eine Beziehung zerstören.” (Türkçe: Kıskanç davranışlar bir ilişkiyi mahvedebilir.)
Zusammenfassung:
• “Eifersüchtig”, özellikle romantik ilişkilerde veya kişisel bağlarda kıskançlık anlamına gelir.
• “Neidisch” kelimesinden farklı olarak daha çok insanlar ve ilişkiler üzerine kullanılır.
• Aşırı kıskançlık zarar verici olabilir, bu yüzden güven ve iletişim önemlidir.
ausführlich
• “Detaylı”, “kapsamlı”, “ayrıntılı”
(Bir konunun, açıklamanın veya anlatımın geniş kapsamlı, detaylı şekilde ifade edildiğini belirtir.)
Almanca Açıklama:
• “Ausführlich” ist ein Adjektiv, das verwendet wird, um zu beschreiben, dass etwas umfassend, detailliert und gründlich erklärt oder dargestellt wird.
• Es wird oft in schriftlichen und mündlichen Präsentationen verwendet, wenn man eine vollständige und detaillierte Darstellung eines Themas wünscht.
• Man sagt beispielsweise: “Bitte erkläre das Thema ausführlich.” – was bedeutet, dass man eine detaillierte und umfassende Erklärung erwartet.
Englische Entsprechung:
• “Detailed”, “comprehensive”, “thorough”
Zıt Anlamliche Ausdrücke:
• “Kurz” (kısa, özet)
• “Oberflächlich” (yüzeysel)
Benzer Bedeutende Begriffe:
• “Detailliert” (detaylı)
• “Umfassend” (kapsamlı)
• “Erschöpfend” (tükenmiş, tüm ayrıntılarıyla)
1. “Kannst du mir das Thema ausführlich erklären?” (Türkçe: Bana konuyu detaylıca açıklayabilir misin?) 2. “Der Bericht war sehr ausführlich und deckte alle wichtigen Punkte ab.” (Türkçe: Rapor çok kapsamlıydı ve tüm önemli noktaları içeriyordu.) 3. “Sie hat in ihrem Vortrag das Thema ausführlich behandelt.” (Türkçe: Sunumunda konuyu ayrıntılı bir şekilde ele aldı.) 4. “Ich brauche eine ausführliche Beschreibung der neuen Richtlinien.” (Türkçe: Yeni kuralların detaylı bir açıklamasına ihtiyacım var.) 5. “Er antwortete auf die Frage sehr ausführlich, sodass alle Unklarheiten beseitigt wurden.” (Türkçe: Soruyu çok ayrıntılı cevapladı, böylece tüm belirsizlikler giderildi.)
Zusammenfassung:
• “Ausführlich” betont, dass etwas in allen Details und umfassend dargelegt oder erklärt wird.
• Es wird häufig in formellen oder akademischen Kontexten verwendet, wenn vollständige Informationen gewünscht sind.
umfassend
• “Kapsamlı”, “geniş çaplı”, “detaylı”
(Bir konunun, bilginin veya açıklamanın geniş bir alanı veya birçok yönü kapsadığını belirtir.)
Almanca Açıklama:
• “Umfassend” bedeutet, dass etwas viele Aspekte oder Bereiche abdeckt und gründlich behandelt wird.
• Es kann sich auf Informationen, Wissen, Erklärungen, Maßnahmen oder Programme beziehen.
• Zum Beispiel:
• “Das Buch bietet eine umfassende Analyse des Themas.”
• → Das bedeutet, dass alle wichtigen Aspekte des Themas behandelt werden.
Englische Entsprechung:
• “Comprehensive”, “extensive”, “all-encompassing”
Zıt Anlamlı Kelimeler:
• “Begrenzt” (sınırlı)
• “Teilweise” (kısmen)
• “Oberflächlich” (yüzeysel)
Benzer Anlamlı Kelimeler:
• “Ausführlich” (detaylı, kapsamlı)
• “Detailliert” (detaylı)
• “Weitreichend” (geniş kapsamlı)
1. “Das Unternehmen bietet eine umfassende Schulung für neue Mitarbeiter an.” (Türkçe: Şirket, yeni çalışanlar için kapsamlı bir eğitim sunuyor.) 2. “Er hat eine umfassende Untersuchung des Problems durchgeführt.” (Türkçe: O, sorunun kapsamlı bir araştırmasını yaptı.) 3. “Die Zeitung berichtet umfassend über die neuesten politischen Entwicklungen.” (Türkçe: Gazete, en son siyasi gelişmeleri kapsamlı bir şekilde aktarıyor.) 4. “Ihr Wissen über Geschichte ist wirklich umfassend.” (Türkçe: Onun tarih bilgisi gerçekten çok kapsamlı.) 5. “Die Reformen sollen eine umfassende Verbesserung des Bildungssystems bewirken.” (Türkçe: Reformlar, eğitim sisteminde kapsamlı bir iyileştirme sağlamayı amaçlıyor.)
Zusammenfassung:
• “Umfassend”, bir şeyin geniş kapsamlı, çok yönlü ve detaylı olduğunu ifade eder.
• “Ausführlich” kelimesine benzer ancak “umfassend” genellikle daha geniş bir perspektifi ifade eder.
• Özellikle akademik, iş dünyası ve bilimsel bağlamlarda yaygın olarak kullanılır.
erschöpfend
• “Tüketici”, “yorucu”, “kapsamlı”, “ayrıntılı”
(Hem fiziksel/ruhsal olarak yorgunluk anlamında hem de bir konunun tamamen ele alınması anlamında kullanılır.)
Almanca Açıklama:
• “Erschöpfend” kann zwei Bedeutungen haben:
1. Etwas ist sehr anstrengend und ermüdend (z. B. eine erschöpfende Arbeit oder ein erschöpfender Tag).
2. Etwas ist vollständig und detailliert behandelt (z. B. eine erschöpfende Erklärung oder eine erschöpfende Analyse).
• Im zweiten Sinne ähnelt es “umfassend” oder “ausführlich”, aber es bedeutet oft, dass wirklich alles gesagt oder getan wurde, sodass nichts mehr hinzuzufügen ist.
Englische Entsprechung:
• “Exhausting” (yorucu, tüketici – fiziksel anlamda)
• “Exhaustive” (kapsamlı, ayrıntılı – bilgi anlamında)
Zıt Anlamlı Kelimeler:
• “Begrenzt” (sınırlı)
• “Teilweise” (kısmi)
• “Erfrischend” (ferahlatıcı, yenileyici – fiziksel anlamda)
Benzer Anlamlı Kelimeler:
• “Ausführlich” (detaylı)
• “Umfassend” (kapsamlı)
• “Detailliert” (ayrıntılı)
1. “Die Verhandlungen waren erschöpfend und dauerten bis spät in die Nacht.” (Türkçe: Müzakereler yorucuydu ve gece geç saatlere kadar sürdü.) 2. “Er gab eine erschöpfende Antwort, sodass keine Fragen mehr offen blieben.” (Türkçe: O kadar detaylı bir cevap verdi ki artık hiçbir soru açıkta kalmadı.) 3. “Nach dem Marathon fühlte sie sich völlig erschöpft.” (Türkçe: Maratondan sonra kendini tamamen tükenmiş hissetti.) 4. “Das Buch behandelt das Thema erschöpfend und lässt keine Aspekte aus.” (Türkçe: Kitap konuyu detaylı bir şekilde ele alıyor ve hiçbir noktayı dışarıda bırakmıyor.) 5. “Die Reise war körperlich und geistig erschöpfend.” (Türkçe: Yolculuk fiziksel ve zihinsel olarak çok yorucuydu.)
Zusammenfassung:
• “Erschöpfend”, hem fiziksel/ruhsal olarak yorucu hem de bir konunun tüm ayrıntılarıyla ele alınması anlamında kullanılır.
• Bilgi bağlamında “umfassend” veya “ausführlich” kelimeleriyle benzer anlam taşır, ancak “erschöpfend” her detaya girildiğini ve artık söylenecek pek bir şey kalmadığını vurgular.
• Fiziksel anlamda ise “ermüdend” veya “anstrengend” kelimelerine yakındır.
weitreichend
• “Geniş kapsamlı”, “uzun vadeli etkileri olan”, “önemli sonuçları olan”
(Bir şeyin büyük bir etki alanına sahip olduğunu veya birçok alanı etkilediğini ifade eder.)
Almanca Açıklama:
• “Weitreichend” bedeutet, dass etwas große Auswirkungen oder eine große Reichweite hat.
• Es kann sich auf Entscheidungen, Reformen, Veränderungen oder Maßnahmen beziehen, die viele Menschen oder Bereiche betreffen.
• Zum Beispiel:
• “Diese Gesetzesänderung hat weitreichende Konsequenzen für die Wirtschaft.”
• → Das bedeutet, dass die Änderungen große und bedeutende Auswirkungen auf die Wirtschaft haben.
Englische Entsprechung:
• “Far-reaching”
• “Extensive”
• “Profound” (derin etkileri olan)
Zıt Anlamlı Kelimeler:
• “Begrenzt” (sınırlı)
• “Kurzfristig” (kısa vadeli)
• “Unbedeutend” (önemsiz)
Benzer Anlamlı Kelimeler:
• “Umfassend” (kapsamlı)
• “Tiefgreifend” (derin etkileri olan)
• “Bedeutend” (önemli)
1. “Die neue Technologie wird weitreichende Veränderungen in der Industrie bewirken.” (Türkçe: Yeni teknoloji, sanayide geniş kapsamlı değişikliklere yol açacak.) 2. “Seine Entscheidung hatte weitreichende Folgen für die ganze Firma.” (Türkçe: Kararı, tüm şirket için geniş kapsamlı sonuçlar doğurdu.) 3. “Die Pandemie hatte weitreichende Auswirkungen auf die globale Wirtschaft.” (Türkçe: Pandemi, küresel ekonomi üzerinde geniş çaplı etkiler yarattı.) 4. “Diese Reformen sind weitreichend und betreffen viele gesellschaftliche Bereiche.” (Türkçe: Bu reformlar geniş kapsamlıdır ve toplumun birçok alanını etkiler.) 5. “Der Klimawandel hat weitreichende Konsequenzen für zukünftige Generationen.” (Türkçe: İklim değişikliği, gelecek nesiller için geniş çaplı sonuçlara sahiptir.)
Zusammenfassung:
• “Weitreichend”, büyük etkileri olan, geniş kapsamlı veya uzun vadeli sonuçları olan durumları ifade eder.
• Özellikle politik, ekonomik, çevresel ve teknolojik değişiklikler için sıkça kullanılır.
• “Umfassend” ve “tiefgreifend” kelimeleriyle benzer anlam taşır, ancak “weitreichend” genellikle etkilerin geniş bir alana yayılmasını vurgular.
unbedeutend
• “Önemsiz”, “küçük”, “kayda değer olmayan”, “etkisiz”
(Bir şeyin fazla önem taşımadığını, büyük bir etkisinin olmadığını belirtir.)
Almanca Açıklama:
• “Unbedeutend” bedeutet, dass etwas keine große Relevanz oder keinen großen Einfluss hat.
• Es kann sich auf Dinge, Personen, Ereignisse oder Entscheidungen beziehen, die nicht wichtig oder nicht von großer Tragweite sind.
• Zum Beispiel:
• “Dieser Fehler ist unbedeutend und hat keine Konsequenzen.”
• → Das bedeutet, dass der Fehler keine ernsthaften Folgen hat.
Englische Entsprechung:
• “Insignificant”
• “Unimportant”
• “Minor” (küçük, önemsiz)
Zıt Anlamlı Kelimeler:
• “Bedeutend” (önemli)
• “Wichtig” (önemli)
• “Weitreichend” (geniş kapsamlı etkileri olan)
Benzer Anlamlı Kelimeler:
• “Geringfügig” (küçük, önemsiz)
• “Belanglos” (önemsiz)
• “Nebensächlich” (ikinci derecede önemli, tali)
1. “Die Meinungsverschiedenheit zwischen ihnen war unbedeutend und führte zu keinem Streit.” (Türkçe: Aralarındaki görüş ayrılığı önemsizdi ve bir tartışmaya yol açmadı.) 2. “Seine Rolle in dem Projekt war unbedeutend.” (Türkçe: Onun projedeki rolü önemsizdi.) 3. “Die finanziellen Verluste des Unternehmens waren unbedeutend.” (Türkçe: Şirketin mali kayıpları önemsizdi.) 4. “Es gibt ein paar unbedeutende Fehler im Text, aber insgesamt ist er gut geschrieben.” (Türkçe: Metinde birkaç önemsiz hata var ama genel olarak iyi yazılmış.) 5. “Diese Diskussion ist unbedeutend, lasst uns zum Hauptthema zurückkehren.” (Türkçe: Bu tartışma önemsiz, hadi ana konuya geri dönelim.)
Zusammenfassung:
• “Unbedeutend”, bir şeyin önemli olmadığını, büyük bir etki yaratmadığını ifade eder.
• Özellikle hatalar, konular, kararlar veya olaylar için kullanılır.
• “Bedeutend” ve “wichtig” kelimelerinin zıttıdır ve “belanglos” veya “geringfügig” kelimeleriyle benzer anlam taşır.
geringfügig
• “Önemsiz”, “küçük çaplı”, “hafif”, “pek dikkate değer olmayan”
(Bir şeyin çok küçük, az veya etkisiz olduğunu ifade eder.)
Almanca Açıklama:
• “Geringfügig” bedeutet, dass etwas nur in sehr geringem Maße vorhanden ist oder keine große Bedeutung hat.
• Es wird oft für kleine Unterschiede, minimale Änderungen oder unbedeutende Fehler verwendet.
• Auch in der Arbeitswelt gibt es den Begriff “geringfügige Beschäftigung”, was einen Minijob (z. B. 520-Euro-Job) bezeichnet.
Englische Entsprechung:
• “Minor” (küçük, önemsiz)
• “Slight” (hafif, küçük çaplı)
• “Negligible” (ihmal edilebilir, çok az)
Zıt Anlamlı Kelimeler:
• “Erheblich” (kayda değer, önemli)
• “Bedeutend” (önemli)
• “Gravierend” (ciddi, büyük çaplı)
Benzer Anlamlı Kelimeler:
• “Unbedeutend” (önemsiz)
• “Marginal” (çok az, küçük çaplı)
• “Kaum wahrnehmbar” (neredeyse fark edilmez)
1. “Der Unterschied zwischen den beiden Modellen ist nur geringfügig.” (Türkçe: İki model arasındaki fark sadece küçük çaplıdır.) 2. “Die Temperatur ist nur geringfügig gesunken.” (Türkçe: Sıcaklık sadece çok az düştü.) 3. “Er hat eine geringfügige Verletzung am Arm.” (Türkçe: Kolunda küçük bir yaralanma var.) 4. “Die Änderungen im Vertrag sind nur geringfügig.” (Türkçe: Sözleşmedeki değişiklikler sadece küçük çaplıdır.) 5. “Er arbeitet in einem geringfügigen Beschäftigungsverhältnis.” (Türkçe: O, küçük çaplı bir iş sözleşmesiyle çalışıyor – yani Minijob yapıyor.)
Zusammenfassung:
• “Geringfügig”, küçük, önemsiz veya çok az olan şeyleri ifade eder.
• Özellikle küçük farklar, hafif yaralanmalar, küçük değişiklikler veya düşük maaşlı işlerde kullanılır.
• “Unbedeutend” ve “marginal” kelimeleriyle benzer anlam taşır, ancak “geringfügig” genellikle ölçülebilir küçük farklılıkları vurgular.
belanglos
• “Önemsiz”, “kayda değer olmayan”, “değersiz”, “ehemmiyetsiz”
(Bir şeyin hiçbir önemli etkisinin veya anlamının olmadığını ifade eder.)
Almanca Açıklama:
• “Belanglos” bedeutet, dass etwas keine Bedeutung oder Relevanz hat.
• Es kann sich auf Informationen, Aussagen, Ereignisse oder Probleme beziehen, die keinen großen Einfluss haben oder nicht beachtet werden müssen.
• Zum Beispiel:
• “Das, was er gesagt hat, ist belanglos.”
• → Seine Aussage hat keine Relevanz oder Konsequenzen.
Englische Entsprechung:
• “Insignificant”
• “Trivial”
• “Unimportant”
Zıt Anlamlı Kelimeler:
• “Bedeutend” (önemli)
• “Wesentlich” (esaslı, temel)
• “Relevant” (ilgili, önemli)
Benzer Anlamlı Kelimeler:
• “Unbedeutend” (önemsiz)
• “Geringfügig” (küçük çaplı, hafif)
• “Nebensächlich” (ikinci derecede önemli)
1. “Die Diskussion über das Wetter war belanglos.” (Türkçe: Hava durumu hakkındaki tartışma önemsizdi.) 2. “Ob du fünf Minuten früher oder später kommst, ist belanglos.” (Türkçe: Beş dakika erken ya da geç gelmen önemsizdir.) 3. “Diese Information ist für unsere Entscheidung belanglos.” (Türkçe: Bu bilgi kararımız için önemsizdir.) 4. “Er macht sich Sorgen über belanglose Dinge.” (Türkçe: Önemsiz şeyler hakkında endişeleniyor.) 5. “Die Unterschiede zwischen den beiden Produkten sind belanglos.” (Türkçe: İki ürün arasındaki farklar önemsizdir.)
Zusammenfassung:
• “Belanglos”, önemli olmayan, dikkate alınması gerekmeyen şeyleri ifade eder.
• “Unbedeutend”, “geringfügig” ve “nebensächlich” kelimeleriyle benzer anlam taşır.
• Genellikle konuların, bilgilerin veya farklılıkların önemsiz olduğunu vurgulamak için kullanılır.