Unit 8 Flashcards
Doğal kayıp
(Sakatlanma, istifa, yaralanma, emekli olma gibi sebeplerle) Azalma
Attrition
Gradual wearing away, weakening, or loss
A natural or expected decrease in numbers or size
- Mr. Gregory did not have the heart to fire his workers even though his company was losing millions each year. He altruistically preferred to lose workers through attrition when they moved away, retired, or decided to change jobs.
Bay Gregory, şirketi her yıl milyonlar kaybediyor olsa da çalışanlarını işten çıkarmaya yüreği elvermedi. Fedakârca, taşınan, emekli olan ya da iş değiştirmeye karar veren çalışanlarını doğal kayıp yoluyla kaybetmeyi tercih etti.
-den kaçınmak
Atlatmak
Circumvent
Avoid
Get round
Fibnd a way round
Evade
- The objective was to identify a solution that would enable them to reduce or circumvent their tax obligations.
Amaç, vergi yükümlülüklerini azaltmalarını veya atlatmalarını sağlayacak bir çözüm belirlemekti.
Birbirine bağlı
Bağlı
Birleştirici
Cohesive
Unified
United
Connected
- Unless societies can find a cohesive force to bring people together, they face an endless war of “all against all.”
Toplumlar, insanları bir araya getirecek birleştirici bir güç bulamadıkları sürece, “herkesin herkese karşı” olduğu sonu gelmez bir savaşla karşı karşıya kalacaklardır.
Elim
Üzücü
Ağır
Grievous
Painful
Agonizing
Hurtful
Afflicting
Wounding
Terrible
- Tim had been the victim of a grievous injustice.
Tim çok ağır bir adaletsizliğin kurbanı olmuştu.
1 Su basmak
Sel basmak
2 ile dolup taşırmak
İle boğmak
Inundate
1 Flood, deluge, overflow
2 Overwhelm, overpower, overburden, overrun, overload, swamp, bog down
- After the broadcast, we were inundated with requests for more information.
Yayından sonra, daha fazla bilgi için bize akın akın talepler geldi
Habersiz
Bihaber
Farkında değil
Oblivious
Unaware, unconscious, heedless, unmindful
- He appeared oblivious to the fact that his wife was on the verge of a nervous breakdown.
Karısının sinir krizinin eşiğinde olduğu gerçeğinden habersiz görünüyordu.
Suskun
Sessiz
Ketum
Reticent
Quiet
Uncommunicative
Reserved
Taciturn
- Luther was reticent on the subject of his accomplishments; he didn’t like to talk about himself.
Luther başarıları konusunda suskundu; kendinden bahsetmeyi sevmezdi.
Güçlü
Sağlam
Turp gibi
Sapasağlam
Robust
Strong, vigorous, sturdy, tough, powerful, powerfully built
- The ninety-year-old woman was still robust. Every morning she ran several miles down to the ocean and jumped in.
Doksan yaşındaki kadın hâlâ sapasağlamdı. Her sabah okyanusa doğru birkaç mil koşar ve suya atlardı.
Onaylamak
Tasdik etmek
Sanction
Authorize, consent to, permit, allow, give leave for, give permission for, warrant
- My elder brother’s actions were not sanctioned by his superiors.
Ağabeyimin eylemleri üstleri tarafından onaylanmadı.
Gürültü
Yaygaracı
Bağırıp çağıran
Vociferous
Clamorous, strident, loud, loud-mouthed, raucous, noisy, rowdy
- Randy often becomes vociferous during arguments. He doesn’t know what he believes, but he states it loudly nevertheless.
Randy tartışmalar sırasında sık sık bağırıp çağırır. İnandığı şeyin ne olduğunu bilmez, ama yine de bunu yüksek sesle dile getirir.