Unit 5 Flashcards
Şarlatan
Üç kağıtçı
Dolandırıcı
Charlatan
Fraud
Imposter
Phony
Mountebank
Quack
- Time is a great charlatan, not a great healer, as has been remarked
Söylendiği gibi zaman her derde deva değil, müthiş bir şarlatandır.
Doğrulamak
Onaylamak
Teyit etmek
Corroborate
Confirm
Verify
Validate
Authenticate
Bear out
- They now have new evidence to corroborate the defendant’s story.
Artık sanığın hikayesini doğrulayacak yeni delilleri var.
(haber/fikir vb) Yaymak
Saçmak
Neşretmek
Disseminate
Spread
Circulate
Propagate
Bruit
Blazon
- One of the main objectives of cults is disseminating their ideas through the masses.
Tarikatların temel amaçlarından biri de fikirlerini kitlelere yaymaktır.
Ayrılmak
Birbirinden ayrılmak
İkiye ayrılmak
Iraksamak
Diverge
Separate
Split
Branch
Fork
- We walked along the road together until we reached the village, but then our paths diverged.
Köye varana kadar yol boyunca birlikte yürüdük ama sonra yollarımız ayrıldı.
Uyuyan
Sönmüş
Uyku halinde
Dormant
Asleep
Slumbering
Inactive
Latent
Inert
- Mount Kilimanjaro is a dormant volcano located in Tanzania.
Kilimanjaro, Tanzanya’da bulunan ve uyuyan bir yanardağdır.
Kaldırmak
Yukarı çekmek
Hoist
Raise
Raise up
Lift
Lift up
Haul up, Heave up, Jack up
- He hoisted the child up on to his shoulders.
Çocuğu omuzlarına kaldırdı.
Yaşa dışı
Yasak
Yasalara aykırı
Illicit
ILLEGAL, unlawful, illegitimate; outlawed, banned, forbidden, prohibited, interdicted, proscribed
- He was arrested for selling illicit copies of the software.
Yazılımın yasadışı kopyalarını sattığı için tutuklandı.
Geri dönülmez
Geri dönülemez
Geri alınamaz
Irrevocable
Irreversible
Unchangeable
Invariable
- My decision not to wear a Tarzan costume and attend Macy’s birthday party is irrevocable; there is absolutely nothing you could do or say to make me change my mind.
Tarzan kostümü giymeme ve Macy’nin doğum günü partisine katılmama kararım geri alınamaz; fikrimi değiştirmem için yapabileceğiniz veya söyleyebileceğiniz hiçbir şey yok.
Hızlıca neden olmak
Aniden yol açmak
Tetiklemek
Precipitate
Bring about, bring on, cause, lead to, occasion, give rise to, trigger, spark, touch off
- A slight mistake could precipitate a disaster.
Küçük bir hata bir felakete tetikleyebilir.
Hızlı artış
Süratli çoğalma
Beklenmedik meblağa ulaşma
Hızla çoğalma
Hızla üreme
Proliferation
Rapid increase, rapid growth, multiplication, burgeoning, snowballing, mushrooming
- The past two years have seen the proliferation of TV channels.
Geçtiğimiz iki yıl TV kanallarının hızla çoğalmasına tanıklık etti.