All Words 02 Flashcards
전원
Power supply, socket, (electric) outlet, power point, güç kaynağı
전자사전
Electronic dictionary
배터리
Battery
충전하다
Şarj etmek, to charge (with electricity), fill in, fill up, recharge
자판
Keyboard
젖다
마르다
젖다 ↔ 마르다
To get wet, ıslanmak, ıslak duruma gelmek, yaşarmak
1) To dry, kurumak
2) Zayıflamak
To get wet ↔ To dry
화면
화면에 뜨다
Screen, ekran
Ekranda görünmek
뾰족하다 = 날카롭다
To be sharp, sivri, sipsivri
액정
Liquid crystal, sıvı kristal
작동
Operating, çalışmak, işlemek
+ 안색 = 낮빚
안색이 좋다/ 나쁘다
- 안색이 굳어지다
+ Complexion, görünüm, yüzün rengi
- Yüzün koyulaşması
몸살이 나다
To be aching all over, her yerin ağrıyor olmak
뭐니 뭐니 해도
After all, yine de
불면증
Insomnia, sleeplessness, uykusuzluk
흡연
Smoking, sigara içme
+ 비만
- 몸무게 = 체중 / 재다
+ 복부비만
- 내장비만
+ 소아비만
- 청소년 비만
+ Obesity, şişmanlık
- Weight (to gain a weight)
+ Abdominal obezite
- Viseral obezite
+ Çocukluk çağı obezitesi
- Ergen obezitesi
운동 부족
Hareket yetersizliği, to be lack (shortage) of exercise, insufficient exercise
+ 유혹
N을/를 N으로 /로 유혹하다
- 유혹하다
+ 유혹에 빠지다
+ Temptation, cezbedicilik, baştan çıkarma, teşvik
- To entice, lure, seduce
+ To fall into temptation
수다를 떨다
Gevezelik etmek, boş konuşup bıkkınlık vermek, chatter, natter, shoot the breeze
영원히 = 영영 = 영구히
영원한
Forever, eternally, permanently, for good (ever, eternity)
Forever, edebi, sonsuz
야식 = 밤창 = 야천
Late-night meal (snack)
밀간요법
Folk remedy, kocakarı ilacı
뿌리치다 = 거적하다 = 거부하다
N을/를 뿌리치다
To repel, silkmek, reddetmek
충고를 하다
To give advice Bir kimseye yapması veya yapmaması gereken şeyler için söylenen söz, nasihat (Duyunca biraz moralin bozulduğu tavsiyeler)
상쾌하다 = 개운하다 = 경쾌하다
To be refreshing, ferahlamak
식욕 = 맛밥 = 입맛
식육이 왕성하다
Appetite
To be full of meat
유지하다 = 지속하다 = 계속하
N을/를 유지하다
To maintain, sürdürmek, devam ettirmek, korumak, muhafaza etmek, yaşamak
노력 = 매진 = 분투
노력하다
Effort, uğraş, çaba, çalışma, gayret
To make effort, endeavor, work hard, çabalamak, çalışmak, çarpınmak
+ 깨우다 = 일으키다
- 재우다 = 잠재우다
+ 깨우다 = 일으키다 ↔ 재우다 = 잠재우다
+ To wake up, uyandırmak
- 다Uyutmak
+ Uyandırmak ↔ Uyutmak
조깅을 하다
To jog, practice jogging
+ 체중이 줄다 = 몸무게 줄다
- 몸무게 늘다 = 체중이 늘다
+ To lose weight
- To gain weight
+ 스트레스가 풀리다
- 스트레스가 받다
+ 스트레스가 쌓이다
+ To feel relaxed, loosen up, blow off steam (=be relieved of one’s stress) , stresi azaltmak
- To get stressed , streslenmek
+ To stress builds up, stresin birikmesi
근육이 생기다
To build muscle, kas yapmak
열량을 소모하다
To consume calorie, kalori tüketmek, kalori yakmak
+ 피로가 풀리다
- 피로가 풀다
+ 피로가 쌓이다
+ To be relieved of one’s fatigue, yorgunluktan kurtulmak
- To relieve fatigue
+ To become more and more fatigued
체하다
1) To have an upset stomach, mide bulantısı yaşamak
2) gibi davranmak, yapar gibi görünmek, yalandan yapmak
여전히
Still, as ever, şimdiye kadar, o zamana kadar, hâlâ
분실하다 = 유실하다
분실물
To lose, miss, kaybetmek, unutmak, bir şeyi dalgınlıkla bir yerde bırakmak
Kayıp eşya, kayıp olan eşyanın bulunması
마음 공생
Beraberlik, zihin ortak yaşamı
훨씬
Much, far, a lot, daha, fazla
공부유산소 운동
Study aerobic exercise, aerobik egzersizi çalışma
방해하다
To interrupt, disturb, engellemek, kösteklemek, bir işi yürümez duruma getirmek
효과
효과적이다
Etki, bir şeyden elde edilen iyi sonuç, yarar, fayda Effect, effectiveness, (formal) efficacy
Etkili To be effective
장소
Place, spot, position, point, location
다이어트
Diet
+ 소비
- 소비하다
+ 소비가 늘다 / 줄다
- 소비가 증가하다
+ 소비가 감소하다
- 소비자
+ 소비자 보호원
+ Consumption, tüketim, harcama, tüketme
- To consume, spend, harcamak, tüketmek
+ Harcama artar / azalır
- Tüketim artar
+ Tüketim düştü
- Tüketici, consumer
+ Tüketici koruma
+ 과소비
- 과소비를 줄이다
+ 과소비를 하다
- 과소비하다
+ Aşırı harcama
- Fazla harcamayı azaltmak
+ Çok harcamak
- Çok harcamak
대중교통
Public transportation, toplu taşıma
번거롭다
↔ 간단하다
간단하다 = 간결하다 = 간략하다
To be complicated, inconvenient, cumbersome (elverişsiz), karışık, sıkıcı, zahmet edici
↔ Kolaylık, basit
To be simple
+ 손이 가다
- 손이 크다
+ 손이 필요하다
+ To require a lot of time and effort, çok emek istemek
- Eli bol olmak
+ Yardıma ihtiyacı olmak
건강식
Healthy food
+ 김장철 T
- 김장하다
+ (김치를) 담그다
+ The season of making Kimchi for winter
- To make Kimchi for winter
+ To make Kimchi
곡류
Grains, hububat, tahıllar
유기농
농약
유기농 식품
Organik
Tarım ilacı
Organic food
인스턴트 식품
Instant food
발효 식품
발효하다
발효 음식
Fermented food
To ferment
Fermente gıdalar
미세하다
미세 먼지
To be tiny, fine, minute, detailed, incecik, ince
İnce toz
시낭송
Poetry slam, şiir okuması
심리학
Psychology
친환경
Being eco-friendly, çevre dostu
+ 십관
- 식습관
+ 수면습관
- 생활습관
+ 운동 십관
+ Habit, custom, practice
- Eating habits
+ Sleep habit
- Living habit
+ Exercise habit
끈적하다 (A)
To be sticky, lewd, yapışkan
화학조미료
천연조미료
Monosodium glutamate (MSG)
Natural seasoning
꿀
꿀 떨어지다
꿀 맛이다
Honey
Tatlılık akıyor
Çok lezzetli
문자를 씹다 = 읽 씹
Mesajı okuyup cevap vermemek
골고루 = 고루고루
골고루 ↔ 가리다 = 편식하다
Equally, eşit olarak, aynı derecede
돌보다
To look after, take care of, care for, tend to; (환자를) attend, gözetmek, korumak
+ 장수 = 만수 = 장생
- 장수하다
+ 만수무강
- 장수 마을
+ 정수 비결
- 장수를 축하하다
+ Longevity, uzun ömürlü olma Uzun süre sağlıklı yaşam To live long
- Uzun ömürlü olmak, uzun yaşamak
+ Uzun ömürlülük
- Uzun ömürlü köy
+ Uzun ömrün sırrı
- Uzun ömürlülüğü kutlamak
정하다 = 결정하다 = 선정하다
을/ 를 정하다
이/거 전하지다
To decide, belirtmek, kararlaştırmak, belirlemek
식사량
Amount of food, yemek miktarı
과식 = 폭식
과식하다
Overeating, excessive eating, oburluk
To overeat, fazla yemek yemek
+ 소식
- 소식하다
+ 1) Az yeme 2) Haber
- To eat lightly, az yemek yemek (bu hali haber yapmak olmuyor)
편식
편식하다
편식 ↔ 골로루 먹다
Yemek seçmek, sadece canının istediğini yemek
To eat only what one wants
채식 = 조식
Vegetarian, vejetaryen
해조만
Seabird, seafowl, deniz kuşu
+ 규칙적이다 = 일를적이다
- 규칙적이다 ↔ 불규칙적이다
+ 불규칙하다
+ Regular, well-regulated life, düzenlilik
- Regular ↔ Irregular, düzensizlik
+ To be irregular, düzensiz
하루에 1 시간 정도 운동을 한다
운동기구
Günde 1 saat egzersiz yapın
Spor aleti
운동을 전혀 하지 않는다
Hiç egzersiz yapmaz
굶다
며칠 굶다
Starve, skip a meal, aç kalmak
Açlıktan ölmek, starve for days, birkaç gün aç kalmak
성형중독
Cosmetic surgery addiction
부작용
Side effect, yan etki
도라지
Balloon flower (root), bellflower (root), balon çiçeği
발생하다
To occur, generate, birdenbire başlamak veya ortaya çıkmak
당하다
To suffer, match, cope with, undergo, be afflicted with
Konu almak, karşılaşmak, başına gelmek, uğramak
+ 딱딱하다
- 딱딱하다 ↔ 푹신하다
+ Hoşgörüsü olmayan, bağışlaması olmayan
- To be hard, stiff, firm ↔ To be soft, yielding
긴장하다 (V)
To be nervous, tense up, be strained, tense up, be strained, gerginleşmek, gergin duruma gelmek
벌리다
To open, spread open up one’s hands, açmak, aralamak
해가 뜨다
해가 지다
The sun rises (comes up), güneş doğmak
The sun sets (goes down, sinks), güneş batmak
밝혀지다 = 드러나다 = 알려지다
To be illuminated, be lightened, be brightened, be revealed, be disclosed Işıklanmak, çürütülmek, açığa çıkmak
양치질
양치하다
Diş fırçalama
To brush teeth, diş fırçalamak
미지근하다
To be lukewarm, ılık olmak
긴장
Tension, gerginlik
뮤지컬
Musical
감동적이다 = 감명적이다 = 감적이다
To be emotionally touching, to be touched, etkileyici, duygusal, hislenmek, etkilenmek
무대
Stage
말할 것도 없다
No doubt
+ 공연
- 공연 장소
+ 공연 일시
+ Performance
- Performance arena, performance stage
+ Performance date
자막
Subtitles, altyazı
작품명
Title of work, eserin adı, filmin veya tiyatronun adı
관람 연령
Viewing age, izleme yaş aralığı
작품 해설
Commentary of a work, bir eserin yorumu
인어공주
Deniz kızı
제작비
Production cost
비슷하다 (A) = 유사하다 = 비슺비슺하다
To be similar, benzer
특징
개성 = 특성 = 특징
Characteristic, özellik, nitelik
Individual character, bir kimseye özgü belirgin özellik, kişilik, benlik
+ 화려하다
- 수수하다
+ 소박하다
화려하다 ↔ 수수하다 = 소박하다
+ To be fancy, şatafatlı, gösterişli, lüks
- To be pleasantly plain, pleasantly simple
+ Gösterişsiz
+ 대사
- 대사를 외오다
+ 대사를 하다
+ Lines, dialogue, speech, dialog, elçi, sefir,
- To recite one’s lines, repliklerini okumak
+ To speak one’s lines, repliklerini konuşmak
과객 = 관중 = 관람객
Audience
알리다 = 전하다 = 안내하다
알려 주다
To inform, duyurmak, iletmek, belirtmek, bildirmek
인형극
Puppet show
판소리
Pansori
주인공
Main character
좌석 = 자리 = 의자
입석
좌석 = 자리 = 의자 ↔ 입석
Seat, yer, sıra
Standing room, ayakta duracak yer, iskemleler dolduktan sonra kalan yer
인터넷 사이트
The internet site
선택하다 = 고르다 = 채택하다
To choose, select
+ 환불
- 환불 받다
+ 환불 하다
+ İade para
- To get a refund, para iadesi almak
+ To refund, parayı geri ödemek
변경하다 = 고치다 = 바꾸다
교환하다
변경하다 = 고치다 = 바꾸다
교환하다
+ 꼼꼼하다 (A) = 섬세하다 (A) = 빈틈없다 (A)
- 덜렁거리다(V) = 덜렁대다(V)
꼼꼼하다 ↔ 덜렁거리다
덜렁대다 ↔ 꼼꼼하다
+ To be meticulous, precise, detailed, titiz, dikkatli
- To be careless, be clumsy, unutkan, sakar
마음씨
Sıcakkanlı, kanı sıcak, babacan
번러롭다
Complicated; troublesome, annoyingkarışık; sıkıcı; zahmet edici
춘향전
The story of Choonhyang is very famous
회원
Member, membership
인원수
The number of persons, kişi sayısı, eleman sayısı
매진되다
To be sold out
폰뱅킹
Phone banking
당일
월요일에 사진 찍을 거예요. 당일에 예쁜 옷을 입어 오세요
That day, o gün
목소리
Voice
훌륭하다
To be outstanding, üstün, göze çarpan
인상
인상적이다
Bir durum veya olayın duyular yoluyla insan üzerinde bıraktığı etki, intiba, izlenim
To be impressive, etkileyici
우울하다
우울하(어다) 우울해하다
Depressed, melancholy, gloomy, üzgün, hüzünlü, mahzun olmak (kendim hakkında söylerken, cümleyi ben kuruyorum)
Üzgün, mahzun (başkası hakkında söylerken , cümleyi ben kuruyorum)
환상적이다
To be fantastic, fantastik, hayal
심각하다
진지하다 (+) = 심각하다 (+,-)
Serious, grave, severe Ciddi, ağır, korkulu
Ciddi olmak
신나다 (V)
To be excited (at/by/about), be elated (mutlu) (at/by) Heyecanlanmak, sevinçli olmak
뿌듯하다 (A) = 만족스럽다 = 보람되다 = 보람치다
N이/가 뿌듯하다
To be filled with joy, overwhelmed with pride, gurur, kıvanç, övünç duymak
만족스럽다
Elindekinden hoşnut olma durumu, daha çoğunu istememek, yetinmek, yeterli olması, daha fazlasına gerek duymamak
배려하다 = 배려를 하다
배려심
배려짐이 좋다, 나쁘다….
배려심이 많다/ 없다
To consider, act thoughtfully, önemseme, düşünceli, göz önünde bulundurmak
Caring person
+ 전형
- 전형적
+ 비전형적
+ Model, paragon, screening, asıl örnek, tip
- Tipik, bir grubun en karakteristik özelliği
+ Tipik olmayan
+ 야단 치다
- 야단 맞다
+ Azarlamak, to give a good scolding (talking), bawl out
- Azarlanmak, to receıve a good scolding
외우다
Ezberlemek, To memorize, learn (know) (sth) by heart, commit (sth) to memory
고슴도치
Hedgehog, kirpi
부족하다 N이/가 = 굼하다 = 빈곤하다 = 마자라다
↔
풍부하다 = 넉넉하다 = 넉넉하고 많다 = 풍성하다 = 풍족하다 = 많다= 남다 = 딱 말다
To be insufficient, inadequate, eksik, noksan, kıt, yarım, tam ve istenildiği gibi olmayan
↔
Bol, zengin, rich (in), plentiful, ample, (formal) abundant
아쉽다
아깝다 = 아쉽다
To feel the lack of, sorry, sad, eksik, ihtiyaç duyulan
Acınacak, acıklı, yazık olan, to be wasteful
완전히 = 100 % 남정없이
확 = 갑자기 = 완전히
Completely, entirely, fully, absolutely, büsbütün, adamakıllı, a’dan z’ye kadar
Completely all at once
+ 오울리다 = 조화롭다
- 조화롭다
+ To socialize (with), associate (with), (informal) hang out (with) Yakışmak, güzel durmak, iyi gitmek
- Harmony, balance (of/between)
백문이 불여일견
Seeing is believing (it is better to see one time than hearing hundred times)100 kere dinlenilen şeye nazaran bizzat gidip görmek daha iyidir
평범하다 = 무난하다 = 보통하다 = 예사롭다
↔
별나다 = 특별하다
To be ordinary, harcıâlem, herkesin alabileceği, hiçbir özelliği olmayan yeniliği olmayan, sıradan olmak
↔
To be special, değişik, özel, alışılagelmişin dışında
별나다
↔
순하다
Tuhaf, acayip, garip, değişik, özel
↔
Yumuşak, ılımlı, nazik
사물놀이
Samulnori, (Korean) traditional percussion quartet
지루하다 (A) 지루해지다 = 지겹다 = 재미없다
To be boring, usanmak, sıkılmak, tekrarlanması ve uzun sürmesi dolayısıyla bir şeyden hoşlanılmaz duruma gelmek
흥겹다
To be exciting and fun, keyifli, neşeli
인기
인기가 좋다
Popularity, beğenme, popular olma
To be popular
소개하다 = 소개시키다
To introduce
안내하다
To make known, guide, lead, usher, information, rehberlik, yol göstermek, yönlendirmek
제안하다 = 건의하다
건의하다 = 제안하다
건의 사항
To suggest, teklif etmek, önermek
To propose, önermek
권하다 = 권유하다
To advise, suggest, recommend, tavsiye etmek To invite, ask Otobüste yerini birine vermek anlamı da var
영웅
Hero
+ 타악기
- 관악기
+ 현악기
+ Percussion (instrument), vurmalı çalgılar
- Wind instrument, üflemeli çalgı
+ String instrument, yaylı çalgılar
후회하다
후회
To regret, pişman olmak
Pişmanlık, tövbe, to regret, (formal) repent, be sorry (for)
+ 정성 = 정성을 다하다
정성스럽다 (A)
- 정성을 다하다
+ Sincerity, samimiyet
- Kalbini bu işe koy, en iyisini yapmak
흔들다
To shake, sallamak
패션쇼
Fashion show
평 = 평가 = 평론 = 평판
평론 [평논]
Review, eleştiri
Eleştirme
+ 실력 = 역량 = 능력 = 자질
- 역량
+ 자질 = 능력 = 실력 = 재능
- 능력이 뛰어나다
+ 능력 = 실력 = 역량 = 자질 = 재능
- 뛰어나다 = 월등하다 = 빼어나다
+ Capability, yetenek
- Yetenek, kabiliyet, kapasite, güçlük
+ Yetenek, nitelik
- Excellent ability
+ Ability, capacity (for)
- To be excellent, outstanding, remarkable, exceptional
인정을 받다
To receive recognition, to get recognition, tanınmak
겨우 = 간신히 = 가까스로 = 볼과
Barely, ancak, zar zor, sadece
성공하다
실패하다
성공하다 ↔ 실패하다
To succeed, başarılı olmak
To fail, başarısız olmak, başarısızlığa uğramak, başaramamak, kaybetmek
+ 모습 = 건모양 = 면모
- 면모
+ 뒷모습
+ Image, şekil, görünüm
- Çok yönlü
+ Arkadan görünüş
남녀 노소
Men and women of all ages
교복
School uniform
복도
Corridor, hall (way), passage (way)
하품을 하다
To yawn, esnemek
억양 = 악센트
억양
Intonation, şive, tonlanma
Ses tonunun yükselip alçalma şekli
사투리 = 방언
표준어 = 서울말
사투리 ↔ 표준어
Dialect, lehçe, ağız
Standard language
원래 = 볼래 = 애초 = 당초
Originally, asıl, esasen, aslında
+ 끊임없다 = 꾸준하다 = 무궁무진하다
- 무궁무진하다 (A)
+ 무궁무진
+ To be continual, ardı arkası kesilmeyen
- Sonsuz olmak, sınırsız
+ Sonsuz, sınırsız
충분하다 = 풍종하다 = 넉넉하다
↔
불충분하다 = 부족하다
To be sufficient, enough
↔
To be insufficient; deficient
넉넉하다
↔
부족하다 / 모자라다
N이/가 넉넉하다
시간이 / 자리가 넉넉하다
Yetmek, yeterli olmak, parası be malı çok olan, ihtiyacı karşılayacak kadar olan, kâfi
↔
Eksiklik, kıtlık, ihtiyaca yetmeyecek derecede azlık
간호하다
To nurse, tend, attend, hastaya bakmak
무척 = 아주 = 매우 = 대단히
Extremely, pek çok
죽 = 마음
죽을 쑤다
Porridge, yulaf lapası
죽 yapmak
마치 = 꼭 = 훈사
처럼, 듯, 듯이, 같다 ile beraber kullanılır
As if, güya, sözde, sanki
성격이 급하다
↔
성격이 느긋하다
To be impatient, impetuous, aceleci
↔
To be patient, sakın bir kişiliğe sahip olmak
+ 정이 많다 = 인정이 많다
정이 있다/ 없다
- 냉정하다 = 냉담하다 = 쌀쌀하다
+ 쌀쌀하다
+ To be warmhearted (kind-hearted), sevecen
- To be cold-hearted, soğukkanlı olmak
+ 1) İlgisiz, soğuk davranan, aldırmaz, umursamaz, kayıtsız
2) Biraz soğuk hava
고집
고집이 세다 = 고집을 부리다 = 고집통이 세다
Israr, inat
To be stubborn, inatçı olmak
말이 많다 = 수다스럽다 = 불만이 있다
↔
과묵하다
To be talkative (garrulous, loquacious)
↔
To be not talkative, suskun
무뚝뚝하다 = 통명스럽다 = 뚝뚝하다
To be blunt, açık sözlü olmak, pek konuşmayan, kaba, duygusuz
콧구멍
Nostril, burun deliği
말을 걸다
걸다 = 싸옴이 걸다
Initiate a conversation, bir konuşma başlatmak
Kavga başlatmak
사생활
Privacy
낯설다
↔
익숙하다
To be unfamiliar, tanınmayan, bilinmeyen, tanıdık olmayan
↔
Alışılmış
혹시
By any chance, acaba, belki
말이다 = 부경 식당말이다 = 부경식당?
(Do you mean) = Do you mean …?
기부하다
N 에 기부하다
N을/ 를 기부하다
To donate, bağışlamak, bağış yapmak
놀랍다 (A)
놀리다 (V)
깜짝 놀랐어요
To be surprising, şaşkınlık yaratıcı
자신
자신을 돌아보다
Oneself, kendi, öz, bie kimsenin belliği
Kendinize iyi bakın
대단하다 (A)
To be wonderful, şahane, mükemmel
저축하다
To save, biriktirmek, tasarruf etmek
절약하다 = 아끼다
To save, economize, tutumlu olmak, tasarruf etmek
낭비하다 = 버리다
To waste, harcamak, (para, eşya, vb yi) boş yere harcamak, savurmak, araya vermek, israf etmek, tüketmek
투자하다
N에 투자하다
To invest, yatırım yapmak
주식
Hisse senedi, stock
이익
얻다
이익이 얻다
이익을 보다, 내다
↔
손해 보다 / 입다
Profit, faiz, kazanç
To get, gain, win
To make (earn) a profit
마구 쓰다
To spend money like water, spend money wastefully (recklessly, freely), write carelessly
미담
Praiseworthy anecdote İnsanı duygulandıracak kadar güzel içeriğe sahip olan hikaye, anlatı
+ 재산 = 재물 = 자산
재산이 많다/ 적다
재산이 모으다
- 재물
재물을 모으다
재물을 잃다
+ 자산
자산 관리
자산을 모이다/ 쓰다
+ Mülk, ev, servet
- Mal, mülk, emlak
Servetini yükseltmek
Servetini kaybetmek
+ Varlık, mal, mülk
Varlıkların yönetilmesi
Varlıkların toplanması / harcanması
고아원 = 육아원
고아원을 방문하다
An orphanage, yetimhane, çocuk bakım merkezi
To visit orphanage, yetimhaneyi ziyaret etmek
+ 양로원
- 경로당
+ 주간 보호 센터 = 노지원
- 사회
+ Old people’s home living, huzur evi, yaşlıların yurdu
- Senior citizen (community center) Yaşlıların gündüzleri zaman geçirdikleri yer (parasız) akşamlar evlerine gidiyorlar
+ Gündüz Bakım Merkezi = Yaşlıların günlük okulu
- Society, topluluk
+ 마음이 넓다 = 속이 좁다
- 마음이 좁다
마음이 넓다 ↔ 마음이 좁다
+ To be generous, be big-hearted, koca yürekli
- To be narrow-minded, dar kafalı, dar görüşlü
존경하다
존경받다
To respect, saygı göstermek, değer vermek
Saygı duyulmak
흐뭇하다 = 기쁘다 = 만족스럽다
To be pleased, memnun kalmak
교육자 = 교육가 = 교원
Educator, teacher, eğitimci, eğitmen, öğretmen
연예인
Entertainer, sanatçı (유명한) celebrity, sanatçı, sanatkâr
+ 정치인 = 정치가
- 대통령
+ 국회의원
+ Politician, statesman, politikacı, siyasetçi
- President, başkan
+ Milletvekili, lawmaker
사업가 = 경영자
Businessman, entrepreneur (girişimci) İş adamı, becerikli kimse
언론인
Journalist, reporter, muhabir
장학생
Scholarship student, burslu öğrenci
세계적이다
To be global, dünya çapında, küresel
지식
지식을 쌓다
Knowledge, bilgi, bilme
To accumulate (store up) knowledge, bilgi birikiminizi arttırın
인물
Figure, person, character, şahıs, kişi, şahsiyet, dış görünüş
학대
Abuse, mistreatment, maltreatment, ill-treatment, zulüm, cefa
선진국
개발도상국
후진국
Gelişmiş (kalkınmış) ülke
Gelişmekte olan ülkeler
Geri kalmış ülke, az gelişmiş ülke
만우절
April Fools’ Day
대기업
중소기업
Major (large) company (firm), büyük firma, holding
Small businesses, small and medium-sized businesses, küçük ve orta büyüklükteki işletmeler
급식
School lunch, besleme, öğle yemeği, okulda yenilen öğle yemeği
분야
Area, field, sphere, dal, brans, alan
본받다
To emulate, model oneself (on/after) Örnek almak, takip etmek
잔치 = 연회
Feast, ziyafet, şölen
빈대떡
A mung-bean pancake Yesil soğan gibi şeylerle yapılan Kore’nin geleneksel pidesi
회갑 잔치
화갑 잔치
회갑 잔치를 하다
60th birthday party
돌잔치 = 첫 번째 생일
돌잔이
First-birthday party
+ 차례
- 차례를 지내다
+ 차례를 모시다
+ Memorial service (ceremony), ölenlere düzenlenen yemek masalı anma
- Ölülere hazırlanan yemek masası
+ Order, turn, go, table of contents
시키다
Ismarlamak, buyurmak, yaptırmak To make, get (sb to do), order
애인
Lover, sevgili
산꼭대기
꼭대기
정상 = 꼭대기
Dağın tepesi, mountain peak
Tepe, zirve
Tepe, zirve, doruk
과부하
Aşırı çalışmak, aşırı yüklemek, overload
벼력치기
Sınav öncesi yoğun çalışma, cram
취향
Zevk, eğilim, taste
야
Hey
준비 중이다
N 중이다
V는 중이다
Hazır duruma getirmek, to be in preparation
아까
A while ago
안부
Selamları iletme, regards Uzun zamandır konuşmadığımız kişilere
안부를 전하다
한국 여행을 하고 돌어가는 고향 친구에게 우리 부모님께 안부를 전해 달라고 부탁했다
Selam söylemek Say hello
안부를 묻다
고향에 돌아간 친구가 2급 때 반 친구들 모두 잘 지내냐고 안부를 묻었다
Selamlamak, keyif sormak To inquire (ask) after
안부가 궁금하다
오늘 우연히 조등학교 동창생을 길에서 만났다. 이런저런 이야기를 하니까 그 때 친구들의 안부가 궁금해졌다.
Nasıl olduğunu bilmek istiyorumI want to know how you are doing
안부 전화를 하다
한국에 유학 온 뒤로 일주일 한 번씩 고향에 계신 부모늠께 안부 전화를 한다.
To call to say hello
안부 편지를 쓰다
To write a greeting letter
안부 문자를 보내다
친구한테 잘 지내냐고 휴대 전화로 안부 문자를 보냈다.
To send (text) one’s regards to
안부 인사를 드리다
어제는 할머니 댁에 안부 인사를 드리러 갔다.
To give greetings
편찮으시다 = 아프다
To be sick, ill, büyüklere söylenen hali
직후
직전
Immediately, bir olay olduktan hemen sonra
………den tam önce
식 = 방식 = 방법
In (a certain) way, ifade, yön, yöntem
+ 신입생 = 새내기 = 신참 = 신입
신입생을 모집하다
- 재학생
+ 신입생 환영회
+ Freshman, newcomer, new member
- Enrolled student (registered) student
+ Yeni gelen öğrenci karşılama partisi Welcome party for the freshmen
오리엔테이션 = 예비교육
Orientation
곡 = 노래 = 곡조
A counting unit for songs, (a piece of) music; (곡조) tune, melody
+ 회비
- 회비를 모으다
+ 회비를 내다
+ A (membership) fee, school support fees, ücret, aidat
- Aidatları toplanmak
+ Aidatları ödenmek
일단
First, ilk, bir defa, bir evre, şimdilik
그냥
Just
장기자랑
장기자랑 하다
Talent show, yetenek gösterisi
쫄깃쫄깃하다
면발이 탱글탱글 하다
To be chewy, (면 등이) al dente, çiğnenebilir
The noodles are firm
걸리다
Asılmak, yakalanmak, takılmak, tutulmak, to hang, be hung, catch, be caught
공감하다
Sempati duymak, empati, ortak duygu, …e katılmak, to sympathize with, empathize with
뒷골목
Arka sokak Backstreet, alley(way), back alley
저희 = 우리
We, biz
슬슬 = 서서히 = 천천히
Yavaş yavaş, yavaşça, slowly, softly, gently, lightly
회식
Office dinner, beraber yemek yemek
+ 참석하다 = 가다 = 참가하다
- 참여하다
↔
불참하다 = 빠지다
+ e katılmak, to attend (a meeting) - benim düğünüme gelen misafirler - festivalde bilet alıp gelenler
- Katılmak, bir topluluğa girmek, ortak olmak, to participate, get involved -festival var ve ben festival çalışanıyım
↔
Katılmamak, to not attend, not participate, be absent
잔뜩 = 가득 = 곽 = 많이
Aşırı derecede, highly
+ 기대 = 고대 = 희망Ümit, expectation, anticipation
기대에 어긋나다
- 고대 2) Antikçağ, eskiçağ
희망 Arzu, dilek
+ 기대하다 = 고대하다 = 바라다Bir şeyin olmasını istemek, ümit bağlamak, beklemek, to expect
- 기대에 어긋나다 Beklentilerin altında kalmak
+ 바라다 = 원하다 Bir şeyin olmasını istemek, ummak, beklemek, to want
N을/를 바라다
V기(를) 바라다
바람이 있어요
+ Ümit, expectation, anticipation
기대에 어긋나다
- 2) Antikçağ, eskiçağ
희망 Arzu, dilek
+ Bir şeyin olmasını istemek, ümit bağlamak, beklemek, to expect
- Beklentilerin altında kalmak
+ Bir şeyin olmasını istemek, ummak, beklemek, to want
2차
2nd round
+ 회의
- 회의
2) 회의가 들다
회의를 느끼다
회의감이 생기다/ 들다
+ 회의적
- 의심하다
회의를 느끼다
회의감이 들다
+ Konferans, toplantıMeeting, conference, council, convention
- Kuşku, kararsızlık
+ Kuşkulu, şüpheli
- Şüphe etmek, kuşkulanmak
+ 야유회
야유회를 가다
야유회를 개최하다
- 소풍
++ 개최하다
+ Açık alan partisi (organize edilmiş piknik) Picnic, excursion, outing, gezi
- Picnic
++ Düzenlemek, organize etmek, to organize, plan and hold gatherings, events, sports meets, etc.
친목 모임
친목 = 화목 = 친선
Dostluk toplantısı, social gathering
Dostluk, uyum
단합 모임
단합 대회
Gathering of unity, birlik buluşması, birlik toplantılar
Birlik yarışmaları
연수
Seminer, eğitim alma, training
부서
Department, bölüm
+ 오해하다 = 곡해하다 = 왜곡하다
- 오해 = 곡해 = 왜곡
+ 오해를 날다
- 오해를 풀다
+ 오해를 사다
- 오해를 하게 하다
+ 오해를 살 행동
↔
이해
+ To misunderstand, yanlış anlamak
- Misunderstanding
+ To cause misunderstanding
- To resolve a misunderstanding
+ To create a misunderstanding, yanlış anlama, anlaşmazlık
- To lead to misunderstanding
+ To misleading behavior
↔
Anlama, understanding
+ 이해하다 = 알다 = 알아듣다
을/ 를/ 으로 이해하다
- 알아듣다 = 이해하다 = 알아먹다
+ Öğrenmek, sezmek, anlamak, bilmek To understand, comprehend, figure out
- Anlamak, to understand, follow, see, (informal) get, recognize, make out
알아주다
Bilmek, itibar etmek
폭탄주
A glass of beer with smaller glass of whiskey submerged in it, karışık içki
산낙지
Sliced Raw Octopus, canlı ahtapot
마술 = 요술
마술을 부리다
마술사
Magic
Hokkabaz
회신하다
회신 = 답장 = 답신
To reply, answer, cevaplamak
Reply, answer, cevap
+ 목적 = 목표 = 취지
- 목적
+ 도달하다
- 목표를 달성한 = 목표를 이루다
+ 목표를 정하다
+ Hedef, amaç, to have a purpose, goal, target
- Purpose, amaç
+ Ulaşmak, varmak, gelmek, to reach , arrive (at/in)
- Ulaşılan hedef
+ To set a goal, hedef kararlaştırmak
어떡하다
어떡하면
어떡하든
어떡든지
What should I do?
그만 = 바로 = 곧바로
Artık, o kadar; ondan başka yok, by mistake
일기장 = 다이어리 = 일기
일기장을 쓰다
일기장을 적다
Diary, günlük defter
+ 비밀
비밀을 지키다
비밀을 누선하다
- 기밀
+ 비법
- 비결 = 비법 = 노하우
+ 비밀을 보장하다
+ Secret
- (Gizli sırlar Ülke sırları gibi)
+ Sır
- Secret
+ Gizliliği garanti altına almak
내용
세부 내용
Content, içerik
세부 내용 Ayrıntılı içerik
잘못하다 = 그르지다
↔
잘하다
Yanlışlık yapmak, aldanmak, yanılmak, to make a(n) mistake (error), choose the wrong one
착각하다 = 오판하다
착각 (N)
Bilmeden bir yanlışlık yapmak, yanılgıya düşmek, to delude oneself, mistake, be mistaken
잊어버리다 = 까먹다 = 깜빡하다
To forget, unutmak
조심하다 = 유의하다 = 주의하다
Dikkat etmek, to be careful, beware (of), watch (out)
녹다
Çözülmek, erimek, eritilmek, to melt, run, dissolve, warm (up), get warm
생강차
Ginger tea, zencefil çay
할 수 없이
Unavoidably, kaçınılmaz biçimde
제대로
Düzgün bir şekilde, properly, iyi, beklendiği gibi; olduğu gibi, güzelce, iyi bir şekilde, planladığın şekilde
렌즈
Contact lens
멀리서
Uzak, uzakta, from far away
친하다
To be close, aralarında sıkı ilgi bulunan, yakın
끼리
복수 N -끼리
사람들끼리
자기들끼리
Among ourselves (themselves)
비위생적이다
↔
위생적이다
위생
Unhygienic, hijyenik değil
↔
Hygienic, hijyenik
Sağlık, hijyen
+ 불평하다 = 투덜대다
- 불만이다
+ 불평불만이 많다
+ Şikâyet etmek, sızlanmak, yakınmak
- To complain, hoşnutsuzluk
+ Hoşnutsuzluk, dissatisfaction, çok fazla şikayet
방문 예절
언어 예절
전화 예절
Visiting manners
Language manners, konuşma nezaketi
Telephone manner
맨발
Yalın ayak, bare foot
무례하다
무례하네요
Küstah, saygısız davranan , to be rude, impolite, insolent
혼혈인
Değişik ırkta ana babadan doğmuş olan (kimse), melez
손각기를 끼다
El ele tutuşmak
동성 = 동종
이성
여자친
남자친
The same gender
The opposite [other] sex
Sadece kız arkadaş
Sadece erkek arkadaş
친근감
친근감이 느껴지다 / 들다
↔
거리갑
Yakın olma durumu (duygusal olarak)
Birine karşı sevgi ve ilgi duymak
↔
Samimiyetsizlik, içtensizlik, mesafeli olmak
+ 표현 = 형용 = 표시 = 묘사
- 표현이 서투르다
+ 표현하다 = 형용하다 = 묘사하다
- 형용하다
N 을/를 형용하다
+ 형용사
- 표시
+ İfade, anlatım, deyiş, expression
- To be poor at expressing oneself
+ İfade etmek, to express
- Betimlemek
+ Sıfat, betimleme
- İşaret, markalamak
다닥다닥 = 따닥따닥
다닥다닥 붙다
In clusters, küme, salkım
꾸미다 = 다듬다 = 가꾸다
Süslemek, tasarlamak, to decorate
들르다 = 거치다
거치다
Uğramak, yola devam etmek üzere, bir yerde, kısa bir süre kalmak, to drop by
….dan geçmek, aşamadan geçmek
+ 부담
- 부담되다
+ 부담스럽다
+ Yük, zahmet, sorumluluk, burden
- Yük olmak, külfetli olmak
+ (sorumluluk, vb.) yüklenmek
직접적으로
↔
간접적으로
Directly
↔
Indirect, in a roundabout way
그럴 리가요
설마 그럴 리가요
No way, imkanı yok, tabii ki hayır
(설마) ile birlikte kullanılır
오히려 = 도리어
Tersine, aksine, rather
볼일 = 용무 = 용건
Something to do (Halledilmesi gereken) İş
+ 사과하다 = 용서를 빌다
- 용서를 빌다 = 사과하다
+ To apologize, özür dilemek
- To beg (ask, plead) for sb’s mercy (forgiveness), ask (beg) sb’s pardon (for) Birinin merhametini (bağışlamasını) dilemek (dilemek, yalvarmak), birinden af dilemek (için)
변명하다 = 핑계를 대다 = 핑계를 하다
To make an excuse, justify, gerekçe göstermek, bahane gösterme, bahane üreterek özür dilemek, savunmak, çevrilemek
양해를 구하다 = 이해를 바라다
To ask to be excused, mazur görülmesini istemek, anlayışına sığınmak
알람이 맞추다
Alarm kurmak
+성적
- 성적표
+ 성적표를 받다
- 성적표를 기다리다
+Grade, results, not
- School record, karne
+ Karne almak
- Karne beklemek
+ 신경 쓰다 / 쓰이다
- 신경 끄다 / 신경 꺼
+ 신경질
+ To be concerned about, hakkında endişelenmek
- To put one’s mind off, aklını başka bir şeye vermek
+ Sinirlilik, asabiyet
봐주다
Göz kulak olmak, destek olmak, anlayış göstermek, tolere etmek
당황하다 (V)
당황스럽다 (A)
Panik olmak, afallamak, şaşırmak
Panik olmak, paniğe kapılmak
행동 = 동작 = 행위
행위
Action, faaliyet, hareket, etkinlik
Davranış
옳다 (맞다) = 올바르다
↔
그르다
To be right, gerçek, doǧru, dürüst
↔
Yanlış, hatalı, sorunlu, kötü
+ 횟수
- 횟수가 늘다
+ 횟수를 거듭하다
+ The number of times, sıklık, defa
- To increase in frequency, sıklığı arttırmak
+ To repeat over and over again, birkaç kez tekrarlamak
+ 부딪치다 = 맞부딪치다
- 문제에 부딪치다
+ Hızla değmek, çarpmak, vurmak, to bump against
- Belaya girmek, to run into a problem
+ 계속 = 연속 = 줄곧 Sürekli, devamlı, kesintisiz olarak, continuously
계속되다 = 계속하다
- 연속되다 Devam etmek
이/가 연속되다
+ 연속성 Devamlılık
연속성이 있다/ 없다/ 유지되다
연속성을 유지하다
+ Sürekli, devamlı, kesintisiz olarak, continuously
- Devam etmek
+ Devamlılık
화해하다 = 화회하다
~ 와/ 과 화해하다
Uzlaşmak, barışmak, to reconcile, settle, compromise
+ 설득하다 = 타이르다 = 회유하다
- 설등당하다
+ 타이르다
을/를 (조용히) 타이르다
타일렸다
+ To persuade, ikna etmek
- İkna edilmek, ikna edilme
+ İkna etmek, öğüt vermek, nasihat vermek
컨닝을 하다
Kopya çekmek
민폐
Harm, bir sıkıntı
생색내다
Patronluk taslamak, küçümseme göstermek
위선적이다
İki yüzlü, özü sözü bir olmayan, riyakâr
상대방
Karşındaki
어색하다
Biçimsiz, münasebetsiz, rahatsız, to be awkward
진심
진심담다
진심 İçten olma durumu, içten davranış, samimiyet, içtenlik, samimi, içten olma durumu, the bottom of one’s heart
Samimi olarak
불만
Hoşnutsuzluk, hoşnut olmama durumu, yakınma, dissatisfaction
전체
Bütün, hep, all together
의논하다 = 논의하다 = 토의하다
Danışmak, istişare, to talk about something
준비물
준비물을 챙기다
Hazırlık malzemesi, gereç, supplies
진행
진행자
İlerleyiş, progress, progression
Bir etkinliği veya eğlence programı gibi faaliyetleri yönetip sunan kişi
찾아뵙다
To go visiting
세면도구 = 새면구
Tuvalet malzemeleri
치약
Diş macunu
스승
Teacher, öğretmen, hoca
도시락
(도시락을) 싸다
Lunch box, azık, beslenme, sefer tası
To prepare the lunch box
간식 = 주런부리
입이 궁금하다 = 입이 심심하다
Snack, atıştırmalık
Ne atıştırsak
잔디밭
Çimenlik meydan, çayır, çim, lawn,
구체적이디 = 세부적이다
Somut, gerçekliği algılanabilen, gerçek olarak var olan, to be in concrete
나누다 = 분담하다
↔
합지다 = 합하다
나눔
Pay etmek, paylaşmak, pay ederek dağıtmak, to share
↔
To combine, unite, join together, eklemek
Paylaşma, bölüşme
맡다 = 담당하다
Üstüne almak, bir işi yapmayı kabul etmek, to be responsible
비상약 = 상비약
Ilkyardım ilacı, medicine for emergency
어찌나 = 얼마나 = 어찌
So, ne kadar çok
발음 = 발성
Telâffuz, söylem, söyleyiş, pronunciation
마침 = 때마침
Tam o sırada, o anda, darken, fortunately
시간이 나다 = 시간이 있다 = 여유가 있다
To have time
성별 = 성
성별을 구분하다
Sex, gender
Cinsiyetler arası ayrım yapmak
국적
국적을 쓰다
Nationality, citizenship
Uyruğunuzu yazın
국적 취득 시험
귀화 시험
Vatandaşlık testi
Vatandaşlığa Kabul Testi
모국어 = 모어
↔
외국어
원어민
위래어
Mother tongue, native language (tongue)
↔
Yabancı dil
Bir dili anadili olarak konuşan kişi
Yabancı dillerden gelen sözcükler
기타
Other, etc.
교환 희망 언어
Exchange desired language, tercih edilen değişim dili
+ 포기하다
- 포기하다
+ 포기자
- 수포자
+ 영포자
- 한포자
+ Vazgeçmek, bırakmak, to give up, disclaim, renounce
- Kendi hakkı saydığı bir şeyi artık istemez olmak, eskiden beri yapmakta olduğu bir şeyi artık yapamaz olmak, niyetten veya karardan dönmek
+ Pes eden kişi
- Matematikten vazgeçen
+ İngilizceden vazgeçen
- Koreceden vazgeçen
낯을 가리다
To hide face
참고
Reference, atıf, referans
게시판
인터넷 게시판에 글을 올리다
Bulletin board, pano, bülten, duyuru panosu
현지인
The natives, yerel, yerli
우정
Friendship, arkadaşlık, dostluk duygusu
상관없다
To have nothing to do, önemli değil, alakasız, fark etmez
표정
Facial expression, yüz ifadesi, mimic
어둡다
To be somber, hüzünlü
+ 아무
- 아무리 (A/V 아/ 어/여 도)
+ 아무러면
아무러면 + 겠니? / 을/ㄹ까?
- 아무튼 = 어쨌든 = 하여튼
+ Any, herhangi
- No matter how, ne kadar olsa da
+ Bir şekilde, no matter what it is
- Yine de, ne olursa olsun, anyway
말 못할
Hard to say, anlatılamaz
걱정을 하다
Endişelenmek
문제가 생기다
To come up against, a problem arises
+ 의견
- 의견을 따르다
+ 다수의 의견
- 의견을 말하다
+ Görüş düşünce
- Görüşe uymak
+ Çoğunluğun görüşü
- To give (express, state) one’s opinion (views) (on/about), set forth one’s views Görüş, düşünce, fikir, öneri sunmak
상하다
상한 기분이 / 마음이 상하다
(기분이) 상하다 = 마음이 상하다
Hasar görmek, yaralanmak, çürümek
To be hurt (a person’s feeling)
비상금
Acil durum parası
사표
İstifa mektubu, istifa
일자리
İş, Iş yeri
보수
1) Ücret, iş gücünün ve emeğin karşılığı olan para veya mal
2) İslâmî yaşama tarzına dönüş
만약에
Keşke
해결하다 = 풀다
해결되다
Halletmek, güç görünen bir olay veya duruma çözüm yolu bulmak, çözmek, düzeltmek, to solve, settle, resolve, fix
Çözümlenmek, sonuçlanmak, hallolmak
+ 적성
- 적성에 맞다
+ 적성을 살리다
+ Yetenek, kabiliyet (iş konusunda), aptitude
- Yeteneğe sahip olmak.
+ Yeteneğini kullanmak
+ 원서
- 원서를 내다
+ 원서를 접수하다
+ Application form, başvuru formu
- Başvuru formu göndermek
+ Başvuruların alınması
결국 = 끈내 = 기어이
Elhasıl, nihayet, sonunda
접수 시키다 = 접수(를) 하다
Kabul etmek, to submit, teslim etmek
그밖에 = 그 외에 = 기차 등 등
Besides, ayrıca
+ 상담실
- 상담 교사
+ 상담하다 = 면담하다 = 상의하다
- 면담하다
+ Counseling center (office), rehberlik (danışma) ofisi
- Counseling teacher, danışman öğretmen
+ Danışmak, nasihat vermek, öğüt vermek, to consult, counsel
- Görüşüp konuşmak, görüşmek, interview; have an one-on-one talk
기출 문제
Sınavda çıkmış sorular
성수기
Yoğun Sezon
대학 수학 능력 시험 (수능)
Üniversiteye giriş sınavı
여쭈다 = 여쭙다
Söylemek, sormak
심사
심사하다
İnceleme, gözden geçirme, screeing
İncelemek
합격자
Başarılı aday, successful candidate
등록금
Kayıt ücreti, tutition fee
납부
납부하다 = 내다
Payment, ödeme, ödeme yapma
Ödemek, yatırmak
한국학
Korean studies
용지
Blank paper, kağıt
당장
Hemen, derhal, immediately
담임 선생님
담임
Sınıf öğretmeni, class teacher
Sınıf öğretmeni
진학
진학하다
Okulda sınıf atlama, okula girmek
뵙다
뵈다
Kendisinden yaşlı veya büyüklerle görüşmek
뭐 = 무어 = 무엇
Bir şey; ne?; neden; ne dedin!, ne! something
갑자기 = 돈연 = 급히
갑작스레
Ansızın, anide, aniden, beklenmedik bir biçimde, beklenmeyen bir anda
Unexpectedly, birdenbire
밤을 새우다 = 밤을 지새다
Geceyi uyumadan geçirmek, to stay up all night
어쩐지 = 왠지
No wonder, nedense
돼지 우리
Domuz kümesi, çok dağınık ev
자판기
Otomatik içeçek makinesi
………..미안하지만 아/어 줄 수 있어? (미안하지만 책 좀 빌려 줄 수 있어?) İstekte bulunurken kullanabilecek kelimeler
…………아/어 줄래? (책 좀 빌렾줄래?)
…………아/어 줘라 (책 좀 빌려 줘라)
…………을/ㄹ게 tam yaparken söyleniyor (책 좀 빌릴게)
…………아/어도 돼? (그 책 좀 내가 봐도 돼?)
………..미안하지만 아/어 줄 수 있어? (미안하지만 책 좀 빌려 줄 수 있어?) İstekte bulunurken kullanabilecek kelimeler
…………아/어 줄래? (책 좀 빌렾줄래?)
…………아/어 줘라 (책 좀 빌려 줘라)
…………을/ㄹ게 tam yaparken söyleniyor (책 좀 빌릴게)
…………아/어도 돼? (그 책 좀 내가 봐도 돼?)
음치
몸치
Tone deafness, müzik kulağı iyi olmayan kişi
Çabalasa da doğru ritimle dans edemeyen kişi.
괴장히
Çok, aşırı
+ 부탁을 하다
- 부탁을 받다
+ 부탁을 들어주다
- 들어주자 = 승낙하다
+ Ricada bulunmak, to ask a favor
- Birinin ricasını almak, to be asked a favor
+ To do sb a favor, grant a request
- Rica veya dileği yerine getirmek
거절을 하다 = 거부하다
↔
승낙하다
거절을 당하다
Reddetme, geri çevirme, kabul etmeme, uygun bulmama, to reject
↔
Uygun bulmak, razı olmak, onamak
Reddedilmek, geri çevrilmek, to encounter refusal, ret ile karşılaşmak
한꺼번에 = 한번에 = 단숨에
Hep birlikte, hep beraber; Aynı anda, bir kerede At once
죄송하지만,……. 아/어 주세요 (죄송하지만, 사진 좀 찍어 주세요) Birinden bir şey isterken
실례지만, …….아/어 주실 수 있으세요? (실례지만, 사진 찍어 주실 수 있으세요?)
죄송하지만, ……..아/어 주시겠어요? (죄송하지만, 사진 좀 찍어 주시겠어요?)
실례지만,……….부탁해도 될까요? (실례지만, 사진 부탁해도 될까요?)
죄송하지만,……. 아/어 주세요 (죄송하지만, 사진 좀 찍어 주세요) Birinden bir şey isterken
실례지만, …….아/어 주실 수 있으세요? (실례지만, 사진 찍어 주실 수 있으세요?)
죄송하지만, ……..아/어 주시겠어요? (죄송하지만, 사진 좀 찍어 주시겠어요?)
실례지만,……….부탁해도 될까요? (실례지만, 사진 부탁해도 될까요?)
~을/ㄹ 것 같아요 / 같다미안해서 어쩌지? 좀 어려울 것 같다. İstenen isteği reddetme cümleleri
바쁜 일이 있어서 안 될 것 같은데미안해. 그건 좀 힘들 것 같은데
그랬으면 좋겠는데……
도와드리고 싶지만……..
밀씀은 감사하지만……..
죄송합니다.
다음에 기회가 있으면……
생각해 보겠습니다. 다음에 연락 드릴게요.
~을/ㄹ 것 같아요 / 같다미안해서 어쩌지? 좀 어려울 것 같다. İstenen isteği reddetme cümleleri
바쁜 일이 있어서 안 될 것 같은데미안해. 그건 좀 힘들 것 같은데
그랬으면 좋겠는데……
도와드리고 싶지만……..
밀씀은 감사하지만……..
죄송합니다.
다음에 기회가 있으면……
생각해 보겠습니다. 다음에 연락 드릴게요.
지나가다 = 지나치다 = 지나다 = 통과하다
지나치다
Geçmek , bir yerden başka bir yere gitmek, to pass by
Aşmak, aşırı olmak, fazla uzağa gitmek
내밀다 = 내놓다
Dayanmak, teslim etmek, to hand over
기린
Giraffe, zürafa
발짝 = 걸음
한 발짝 두 발짝
Adım, a step
Bir adım İki adım darken
독사진
Tek başına resim çekilmek
환기하다
환기 시키다
Havalandırmak
Havalandırmak
용돈
Harçlık, ufak tefek ihtiyaçlar için ayrılmış para, pocket money
추천서
Referans, bir kimsenin yararlığını, yeteneğini gösteren belge, recommendation letter
분명하다 = 확실하다
Açık durumda bulunmak, anlaşılır şekilde görünmek, bariz, açık, aydın, belli, to be clear
도움을 청하다 = 도음을 부탁하다
Yardım istemek, to ask for help
기술 = 방법
신기술
Technology, skill, sanat, zanaat
New technology, yeni teknoloji
조건
무조건
Şart, koşul, condition
무조건 Unconditionally, şartsız
발표
Presentation
순서 = 자래
순서를 정하다
Sıra, order, sıraya koymak veya sıra numarasını koymak
Sıraya koymak, sırayı kararlaştırmak
지방
Countryside, kırsal bölgeler, yer, bölge
어렵다
↔
쉽다
손쉽다
Zor, sıkıntı veya güçlükle yapılan
↔
Kolay. basit, sıkıntı çekmeden
Kolay, bir işi çok yaptıktan sonra kolay olması, az emekle elde edilen
힘들다
힘들어 하다
Zor, sıkıntı veya güçlükle yapılan, enerji gerektiren zorluklar (kendim hakkında söylerken, cümleyi ben kuruyorum)
Zor, sıkıntı veya güçlükle yapılan, enerji gerektiren zorluklar (başkası hakkında söylerken , cümleyi ben kuruyorum)
무식하다
유식하다
무식하다 ↔ 무식하다
Bilgisiz, cahil
Bilgili, okumuş
못난이 인형
Çirkin veya budala kimse, çirkin bebekler
한여름
한겨울
Yaz ortası
Kış ortası
승낙 = 혀럭 = 허가 = 허용 = 수락
허용하다
İzin, approval
Rıza göstermek, onamak, uygun bulmak
이기적이다 = 타산적이다
↔
희생적이다
Bencil, to be selfish
↔
Özverili, fedakâr
한계 = 제한
한계점
한계를 극복하다 / 넘다
Sınır, limit
Son nokta, kritik nokta
파악하다 = 이해하다 = 간파하다
To grasp, kavramak, sıkı sıkı tutmak, her yönünü anlamak, iyice anlamak, tam anlamak
쩔쩔매다 = 안정복못하다 (1) = 시달리다 (2)
시달리다
N에/에게 시달리다
Bir işle uğraşmak, meşgul olmak, sıkıntı çekmek, to be at a loss
Sıkıntı çekmek, etkilenmek
거래처 = 거래선
거래처를 바꾸다
거래처를 돌아보다
Müşteri (ticari), Business connection
귀하다 = 귀중하다 = 드물다
↔
하잖다
귀하다 = 소중하다 = 값지다 = 적다
N이/가 귀하다
↔
흔하다
Kıymetli; asil; nadir, to be precious
↔
Değersiz, önemsiz, ufak
Kıymetli, değerli, nadir
↔
Yaygın, ortak
마중을 나가다 = 마중을 하다 = 마중을 가다
↔
배웅을 나가다
배웅하다
Karşılama (havaalanında birini karşılama), to go out and meet someone
↔
Uğurlama, yolcu etme
Selametlemek, yolcuyu uğurlamak, geçinmek
+ 통역
- 통역을 하다
+ 통역을 맡다
- 통역사
+ Interpretation, çeviri, tercüme
- Tercüme etmek
+ Tercüman olarak hareket etmek
- Tercüman
곤란하다 = 난처하다 = 딱하다
주머니 사정이 곤란하다
Zor, sıkıntı, açmaz, çetin, to be difficult
Parasal zorluk
+ 사장님
- 사모님
+ (이) 과장님
- 부하직원
+ Patron, President, CEO (Chief Executive Officer)
- Madam, one’s teacher’s wife, hanımefendi
+ Manager, section chief (head), the head of a department, daire müdürü
- Junior staff, subordinate, astlar
겪다
Maruz kalmak, karşılaşmak, başına gelmek, uğramak, tecrübe etmek
예보하다
To forecast, hava tahmini
싣다
Yüklemek, bindirmek
새치
Prematurely gray(ing) hair, beyaz saç
근로자
근로자의 날
근로하다
İşçi, çalışan
İşçi bayramı
İş gücü, iş, çalışma
동갑 (같은 나이)
Yaşıt, yaşları birbirine eşit olan
기운이 없다 = 힘이 없다
Enerjim yok, to have no energy
감기 기운
Soğuk hava
성의껏
성의가 없다
↔
성의가 있다
Samimi olarak
To be insincere, samimiyetsiz
↔
Yüreklilik, içtenlik
추억하다 = 기억하다 = 회상하다
To reminisce, anılarını anlatmak, güzel anıları hatırlamak, hatıra, memory, recollection, (formal) reminiscences, to reminisce
유난히 = 유달리 = 남달리 = 특별히 = 각별히
İstisnai olarak, alışılmadık şekilde, especially
+ 관련 = 연관 = 관게
- 관련을 맺다
+ 연관되다
+ İlgi, ilinti, alāka, baǧ, bağlantı, relation
- İlişkilendirmek
+ İlgili olmak, bağlanarak, dayanarak
말이 나온 김에
V는/은/ㄴ 김에
Hazır lafı açılmışken, aklıma gelmişken, laf arasında, speaking of which
회상 = 추억 = 회고
회고록
Anı, hatıra, bütün anıları hatırlamak, remembrance, (formal) reminiscence, recollection
Anı, hatıra
+ 계획
- 계획적
↔
무계획적
계획적이다
계획적인 + N
계획적으로 + V
+ 계획을 지키다 = 실천하다
- 실천하다
+ Plan (for), program, scheme
- Planlı, kasten, Kasıtla, bile bile, isteyerek
↔
Plansız, unplanned
+ Plana sadık kalmak, planına uymak
- Uygulamak
+ 상상 = 가상 = 공상
- 상상하다
+ 상상을 뛰어넘다
- 상상력
+ 가상
+ Hayal, tasavvur, fantezi, Imagination; (공상) (literary) fancy
- To imagine, hayal etmek, hayal kurmak
+ Hayal gücünün ötesinde
- Muhayyile, hayal etme gücü, imagination, imaginative power[faculty]
+ Sanal, hayal
반성 = 자각 = 성찰
자각
Pişman olma; öz eleştiri, kendi yüreğine bakma, eski hataları hatırlama, self-reflection, self-examination, introspection
Bireysel farkındalık, öz bilinç
잔소리 = 설교
잔소리를 퍼봇다
Dırdır, sitem, gevezelik, tekdir, Nag
단짝 친구 = 짝궁 = 절친
Best friend
통통하다 = 똥똥하다
↔
마르다
Tombul, şişmanlamak, to be chubby
↔
Zayıflamak
떠오르다 = 기억나다 = 생각나다
Hatırlanmak, hatıra gelmek, to flash across one’s mind
들키다 = 걸리다 = 발각되다
Yakalanmak, açığa vurulmak, bulunmak, to be caught
보조개
Yüzdeki gamze
+ 변하다 = 변동하다 = 바뀌다
- 바뀌다 = 달라지다 = 교체되다 = 변하다
+ 뒤바뀌다
N 이/가 뒤바뀌다
N 을/를 뒤바꾸다
+ To change, değişmek
- To chance, değişmek
+ Tersi, değiştirilmek, karıştırılmak
양쪽 = 쌍방 = 양측
↔
한 쪽
Both sides
↔
Tek taraf ,tek (el)
단층
↔
다층
One story building
+ 발전되다 = 나아지다 = 항상되다 = 발전하다
- 발전시키다
+ 향상되다 = 발진되다 = 나아지다 = 늘다
- 늘다 = 커지다 = 많아지다 = 나아지다 = 항상되다
+ To be developed, to develop, gelişmek, büyümek, ilerleme
- Geliştirmek, iyileştirmek, yükseltmek
+ To improve, enhance, make progress, yükseltmek, geliştirmek
- To grow, increase, rise, swell, be extended, gain (weight), çoğalmak
시간이 흐르다 = 시간이 가다 = 시간이 지나다 = 시간이 지나가다
↔
시간이 멈추다
Time passes
↔
Zamanın durması
좋아지다
To improve, become better, get better, iyileşmek
기미
기미 = 낌새
Çil, güneşten dolayı yüzden oluşan çil
İşkillenme
순진하다
순수하다
Saf ve temiz kalpli, saf ve dürüst
Masum, günahsız
열정
열정적이다
Sevda, aşk, hayranlık
Gayretli, tutkulu
슬기롬다
Hikmetli, akıllı
정직하다
Dürüst, doğrucu, doğru
배려심이 많다
Göz önüne alma ve önem vermenin çok olması
세월
Time, zaman
초고속
Super high speed, hızlı sürat
예전
The past, geçmiş zamanlar
어느새
In no time, habersiz, evvelce, ne çabuk, birden, siz farkına bile varmadan
귀국하다
↔
출국하다
To return to one’s country, kendi ülkesine dönmek
↔
Yurt dışına çıkmak, çıkış yapmak
+ 사정 = 형편
- 사정이 어렵다
+ 형편
\++ 형편이 어렵다 --형편이 좋아지다 \++ 집안 형편 --넉넉한 형편
+ Situation, durum, hal, vaziyet, reason, circumstances, situation
- Genellikle para durumu zorluğu
+ Durum, koşul, geçim, vakit
\++ Geçim zor --Geçim iyileşiyor \++ Aile koşulları -- Varlıklı
가정하다
Sanmak, farz etmek, var saymak, to suppose, assume
예상하다
To forecast, expect, tahmin etmek
경우
V/A (으)ㄹ 경우
V/A 았/ 었/ 였을 경우
Case, circumstances, scenario, durum, hal
상황
Situation, conditions, circumstances, durum, gidiş, koşul, belirli bir durum Mesela kaza olduğunda ne olmuştu O durum - ambulans geldi insanlar yardım etti gibi
상태
Durum, mahiyet, bir şeyin kendi özelliğini kazanması için, condition, state
지름길
Kestirme yol, kısa yol
낙심
실망하다 = 낙심하다 = 난담하다
Hayal kırıklığı
실망하다 = 낙심하다 = 난담하다 Birine karşı kırgın duruma gelmek, gücenmek, incinmek, to be disappointment
속상하다
Canı sıkılmak, üzülmek
태어나다 = 탄상하다 = 즐생하다
Doǧmak, to be born
천재
↔
바보
Genius, deha, üstün zekâ
↔
Aptal, enayi
성취
이루다 = 달성하다 = 성취하다
Başarı, elde etme
To accomplish, başarıyla tamamlamak, yapmak, gerçekleştirmek, oluşturmak
결과적이로 = 결록적으로
Consequently, nitekim, akıbet, binaenaleyh
드디어 = 비로소 = 마침대
Finally, nihayet. sonunda, akıbet, artık
새롭다 = 신선하다 = 참신하다
New, yeni
완벽하다 = 완전하다 = 빈틈없다
↔
허술하다
빈틈없다
N이/가 빈틈없다
빈틈없이 V 빈틈없는 사람이다
Kusursuz, mükemmel, eksiksiz, tam yetkin, to be perfect
↔
Gevşek ,salaş, laçka olmak
Her şey yapabilen, açık göz, dikkatli
+ 기능 = 성능 = 쓸모
기능하다
- 기능성
+ 기능자
- 성능
+ 쓸모
+ Function, fonksiyon, işlev
- Fonksiyonel
+ Sanat gerektiren meslekler Ör mimarlık
- Kabiliyet, yetenek (makine için kullanılır, fonksiyon)
+ Faydalı, değerli
신형
↔
구형
New model, yeni şekil, yeni model
↔
Eski model
+ 신기록
- 신기록을 세우다
+ 신기록을 깨다
+ New record, Rekor
- Yeni rekor kırmak
+ Yeni rekor kırmak
+ 신제품
- 신상품
+ 신상품을 선보이다
- 신상품을 시판하다
+ New product, yeni çıkan mal, marka
- New product, yeni ürün
+ Yeni ürünler tanıtmak
- Yeni ürünler pazarlamak
나오다
To come (get, go) out, emerge (from), çıkmak
발표되다 = 공표되다 = 알려지다
To be published, be released, be rolled out, açıklanmak, ilan edilmek
나타나다 = 보이다
↔
사라지다
To appear, turn up, Ortaya çıkmak, göstermek, görünmek
↔
Yok olmak, defolmak, ortadan kaybolmak, kaybolmak
알려지다 = 소문나다 = 알게되다
To become known (to), açıǧa çıkmak, bildirilmek, bilinmek, tanınmak
발견되다 = 발굴되다
To be discovered, be found, Keşfetmek, bulmak, var olduğu bilinmeyen bir şeyi bulmak
+ 생산
- 생산하다
+ 생산자
- 생산적
+ İmalat, üretim
- Üretmek, yapmak, oluşturmak, ortaya koymak, meydana getirmek
+ Üretici, üretici fabrikatör
- Verimli, doğurkan, çok eser ortaya koyan
반려 동물
반려자
Evcil hayvan
단순히
단순히 + V
단순히게 +V
Simply, sırf, tek
관계자
The person concerned, yetkili kişi
+ 요구
- 요구하다 = 원하다
+ 요구게 맞추다
+ Demand, talep, istek, arzu
- İstemek, talep etmek
+ İsteği karşılamak
응모하다
To apply for, müracaat etmek, kaydetmek
그러게요
Aynen
건망증
치매
Unutkanlık
Demans
단풍이 들다
Sonbahar yaprakları
+ 겁:
겁이 많다/ 없다 겁
이 나다 / 겁이 내다
++겁쟁이
- 겁을 주다
+ Korku, hesap edilemeyecek kadar uzun zaman (↔ 찰나 an, moment)
\++ Korkak
- Korkmak
적응 = 익숙하
N에 적응(을) 하다/못하다
적응(이)되다/안 되다
(zamanla alışmak, kolaylaşması) adaptasyon, alışmak (benim değişerek alışmam)
다행이다
다행히 + V
İyi şans, talih, uğur
어느 정도:
조금 어느 정도 거의 완전히
조금 dan biraz fazla
마음이 놓이다 = 안심이 되다
Rahatlamış hissetmek
도심 = 도시의 중심부
Şehir merkezi
주택가
상가 (가게)
Yerleşim bölgesi, konut sahası, yerleşim alanı (tek katlı evlerin olduğu yerler)
Han, iş yeri
+ 도시 근교
- 신도시
+ 도시인
- 도시화
+ Şehir civarı, banliyöler
- Yeni şehir
+ Şehir insanları
- Kentleşme, şehirleşme
고층 건물
↔
저층
Gökdelen
↔
Low floor
한적하다(A)
Kuytu olan, ıssız – 장소 yerlerinde kullanılır
번화하다
Hareketli, işlek – 장소 yerlerinde kullanılır
쾌적하다
Külfetsiz, rahat
무인
İnsansız
질리다
Bıkmak, sıkılmak, baymak
간판
Levha, afiş
몸으로 느끼다 = 직접 경험하다
Hissetmek, deneyimlemek
인생 = 인생살이 = 삶
삶의 질
Yaşam, hayat
Hayat kalitesi
+ 영향
- 영향을 주다 / 까치다
+ 영향을 받다 / 미치다
- 악영향
+ Etki, etkenlik, etkililik, affect, influence
- Etkilemek
+ Etkilenmek
- Kötü etki
끼치다
Zahmet ettirmek, ihsan etmek; etkilemek
부럽다
부러우면 지는 거야
Kıskançlık duymak, gıpta etmek
Eğer kıskanırsan, kaybedersin
안타깝다 = 답답하다 = 딱하다 = 애처롭다
Yazık, acınacak halde
초조하다 = 안절부절하다 = 조마조마하다
안절부절못하다
Rahatsız, sinirli, huysuz
Diken üstünde oturak, rahat edememek
짜증스럽다 (A) = 짜증하다 (V)
Sinir bozucu, sinirli olmak
배우자 = 배필 = 동반자
Eş (karı – koca)
열등감
Complex, aşağılık duygusu, aşağılık kompleksi
눈에 띄다
Göze çarpmak
눈이 높다
↔
눈이 낮다
Gözü yükseklerde
↔
Düşük standart, düşük beklenti
남몰래
Gizlice, kimsenin haberi olmaksızın
정신
↔
육체
정신을 차리다 정신이 맑다 정신이 없다 ↔ 있다 정신을 나가다 ↔ 돌어와다 정신을 잃다 ↔ 차리다
Akıl, zihin, an
↔
Vücut, beden
차리다
상을 차리다
Düşünceyi düzeltmek, sezmek, fiziksel bir uyarıyı duymak
산더미
Yığın, küme
+ 쌓다
- 쌓이다
N이/가 쌓이다
산더미처럼 쌓이다
+ Yığmak, biriktirmek, toplamak, bir araya getirmek
- Yığılmak, çok sayıda birikilmek
효율적
비효율적
효율적 ↔ 비효율적
Etkili, efficient, effective
Yetersiz, to be inefficient
미루다
1) 약속을 미루다
2) 할 일 미루다
1) Sallamak (tahmin etmek), savsaklamak, belirli bir sebebi olmaksızın bir işi isteyerek geri bırakmak, geciktirmek
2) Ertelemek, umursamamak
시간에 쫓기다
일에 쫓기다
To be racing against time [the clock], zamanla yarışmak
시간을 관리하다
시간을 호율적으로 관리하다
To manage time, zaman yönetim
불, 무, 비 불규칙적 무계획적 비효율적
Bu ekler negatif anlamı katar
더 ↔ 덜
Daha fazla ↔ Daha az
늦잠(을) 자다 = 늦게 일어나다
Geç uyanmak
시간이 주어지다
시간을 주다
Verilen zaman
Zaman ver
장기적
↔
단기적
Long-term
↔
Short-term
용기
용기가 있다/ 없다
용기가 나다/ 생기다
용기를 가지다
용기를 얻다
용기를 내다
Mertlik, cesur, cesaret, yiğitlik, depo, zart = 그릇 (tabak anlamında da kullanılır)
살아가다 = 생활해 나가다
Geçinmek, hayatı rahat sürdürmek, yaşamak
가치 = 의미니 중요싱
가치가 있다 / 없다
가치관
Değer, kıymet, value
Aynı değerler / Farklı değerler
명예
명예가 있다
명예를 얻다
명예를 높다
명예를 지키다
명예훼손
Şeref, saygı, onur, nam, ün
Onur kırıcı, iftira
+ 미모
- 미모의여인
+ 미모가 뛰어나다
- 미모가 빼어나다
+ 미모를 갖추다
+ Güzelyüz
- Güzel kadın
+ İyi görünümlü
- Olağanüstü güzellik
+ Güzel olmak
+ 재력
- 경제적인 능력
+ 재력가
+ Maddî güç, zenginlik
- Ekonomik yetenek
+ Zengin
+ 지혜 = 현명 = 슬기
- 지혜롭다 = 현명하다 = 슬기롭다
+ 지식
- 현명하다
+ Akıl, akıllık
- Akıllı olmak, hikmetli olmak, EQ Akıllı ve iyi bir insan, bilge
+ Vukuf, anlama, bilme
- Akıllı, bilge
출세
출세하다 = 성공하다
Yüksek mevkide (yüksek resmi makamda) oturma, hayatta başarılı olma
학식
Bilgi, çokbilmiş, âlim
망설
망설이다
Yalan
Bir şeyi söylemekle söylememek arasında duraksamak, yutkunmak
쳬력
Kuvvet, güç, fitness
+ 욕심을 부리다 = 욕심을 내다
- 고집을 부리다
+ 변덕을 부리다
- 멋을 부리다
+ Hırs (aşırı tutku, açgözlü ) olmak, açgözlülük yapmak
- İnat etmek, inatlaşmak
+ Kapris yapmak
- Hava atmak, şık giyinmek
충실하다
Sadık güvenilir
마음이 통하다
Kalp bağı olmak, to understand each other
긍정적
↔
부정적
낙찬적 = 긍정적
↔
부정적
Olumlu, yapıcı
↔
Olumsuz, negatıf
İyimser
↔
Kötümsel
찬성 (하다)
↔
반대 (하다)
Onama (Onamak, kabul etmek)
↔
Reddetme (Kabul etmemek, red etmek)
닮다
와/ 과 닮다
이/가 닮다
을/를 닮다
Benzemek, benzeşmek
이겨내다 = 극복하다
을/를 이겨내다
극복하다
Yenmek, katlanmak, dayanmak
Zorluğun üstüne gelmek, engelleri aşmak, yenmek
허락하다
을/를 허락하다
Rıza göstermek, razı olmak, onamak
주재
Başkanlık, riyaset
시집 (가다)
장갑(를 가다)
Kaynananın evi
Kadının ailesinin evi
활달하다 = 활발하다 = 쾌활하다
활발하다
1) Cana yakın , neşeli , hayat dolu
2) Bonkör, cömert, eliaçık
Canlı, hareketli, kıvrak
적극적
↔
소극적
Aktif, pozitif
↔
Pasif, bir şeye karşı tepki göstermeyen
+ 수줍음
- 수줍다(A)
+ 수줍어하다
- 수줍음을 타다
+ 수줍음이 많다
+ Utanç, mahcubiyet
- Sıkılgan, utangaç
+ Utanmak, utanç duymak
- Utangaç olmak
+ Utangaç
+ 낯
- 낯익다
+ 낯설다
낯선 N
낯을 가리다
+ Yüz, face
- Aşına, tanınan, bilinen
+ Tanınmayan, bilinmeyen, yabancı
가리다
낯가림이 심하다
낯을 가리다
Örtmek, gizlemek, peçelemek
Çok utangaç olmak
+ 정
정이 있다/ 없다/ 많다
- 정이 들다
정이 가다
+ Duygu, sempati
- To get attached
내성적
외향적
내성적 ↔ 외향적
İçedönük
Dışa dönük
느긋하다
↔
급하다
Rahat olan, acele etmeyen
↔
Sabırsız olmak, aceleci olmak
명랑하다
Neşeli, cheerful
소심하다
↔
대범하다
Ürkek, çok ürken, çekingen
↔
Gözü pek
솔직하다
Dürüst, honest
변덕스럽다
Dönek, maymun iştahlı, bu gün beğendiğini yarın beğenmeyen
가을 타다 (erkekler)
봄을 타다 (kadınlar)
Duygusallaşmak, Hüzünlenmek
조그맣다
조그만 N
Small, little, tiny
Küçük N
짝돌이 (erkek)
짝순이 (kadın)
구두쇠
짠돌이
인색하다
Cimri
Cimri
Cimri, pinti, hasis
낄끼 빠 빠
Benzer zamanda benzer şeyi yapmak
예민하다 = 민감하다
민감하다
↔
둔감하다
Hassas, duyarlı, alıngan
Hassas, duyarlı, özen gösterilmezse
↔
Kaba, hissiz
재주
Yeteneği olan kişi, yaradılıştan veya sonradan edinilmiş beceri
침착하다
Heyecansız, kolay heyecanlanmayan
모험
모험심
Macera, serüven
Cesurluk, macera ruhu
방향
다방향
Yön
Çok yönlü
남 = 타인
↔
나, 저신
Other, other people, son, South
↔
Ben, kendim
호기심
Curiosity, ilgi, merak
살리다
Yaşamasını sağlamak, yaşamasına imkân vermek, yaşatmak, save (sb/sth from sth), (formal) spare
판사
판사퐁
Yargıç, hakim
건축가
Mimar, inşaatçı
선수
Player, athlete
목수
Marangoz (carpenter), doǧramacı, dülger
승무원
Kabin görevlisi, hostes
공무원
Memur, public official, Devlet memuru
기자
시민기자
Gazeteci, reporter, journalist
Sivil gazeteci
성직자
교황
목사
Keşiş
프로게이머
Pro-gamer
선의의 거짓말 = 하양거짓말
↔
샛빨간 거짓말
Beyaz yalanlar
↔
Kötü yalanlar
인건비
İşçilik maliyetleri
중년 = 정년 = 장렴
중년기
Orta yaş
Orta yaş
지적
지적하다
지적질
Entellektüel
Belirtmek, göstermek, entellektüel
Entelektüel kalite
자리를 잡다 = 안정적인 자리에 있다
Yerinde sabit olmak, çalışmak için bir yere girmek
회계사 = 공인회계사
Hesap uzmanı, muhasebeci
전문직
Kariyer, meslek
사회복지사
Cemiyet, topluluk
공감능력
Empati, duygudaşlık
자라다 N이/ 가 자라다
Büyümek, uzamak, uzun duruma gelmek, boyu büyümek
외동딸
외동아들 = 외아들
Tek kız çocuğu.
Tek erkek çocuğu
싸우다 N 하고 싸우다
Uğraşmak, çekişmek, çatışmak, cenkleşmek
달리 N 와/과/ 하고 달리= N 와/ 과 다르게
Ayrıca, başkaca
+ 장남 = 맏아들
- 차남
+ 장녀 = 맏딸
- 차녀
마지막 아들 /딸 = 막내
+ 장손 = 맏손자
+ En büyük oğul
- Evin ikinci oğlu
+ En büyük kız
- Evin ikinci kızı
+ Ailenin en büyük oğlu
+ 딸
- 사위
+ 며느리
- 마누라
+ 시댁
- 매형: 누나의 남편
+ Kız evlat
- Damat
+ Gelin
- Kadın, eş
+ Kaynana
- Enişte
-남 -녀
Erkek ve kadın
+ 부유하다 = 부자이다
집이 넉넉하다
- 부유층
+ 갑부 = 부자 = 대부 = 거부 = 백만장자
+ Zengin, varlıklı
- Wealthy class, zenginlik, zengin sınıf
+ Para babası, çok zengin
빈곤
빈곤하다 = 가난하다
Yoksulluk, fakirlik
Fakir, aciz, parası olmayan (genellikle ülkeleri anlatırken kullanılır
건조하다
가뭄
Kurak, yağışsız, nemsiz
Kurak
서늘하다
Serin, cool
화창하다
Parlak, güneşli
선선하다
(hava için) Serin
기후
이상 기후
İklim
İklim değişikliği
온화하다
Ilıman, yumuşak
예습
Ders hazırlığı, hazırlık çalışması
너냇
서너
4 ya da 5 saat
3 ya da 4 saat
+ 혼나다
- 야단치다 =혼내다 = 혼나다
N을/를 야단치다
N에게 야단치다
+ 나무라다 = 을/를 꾸짖다 = 혼내다
+ Azar işitmek
- Azarlamak
+ Azarlamak
신기하다
İlginç, gizemli, garip, harika, enteresan, acayip
방지하다
Önlemek
끈기
Dayanıklık; vaz geçmeme, yapışkanlık
흥부하다
Rica etmek
양 ( 피의 양이)
Miktar (kan miktarı)
다소
다소간
Az çok
Az çok
쓰러지다
이/가 쓰러지다
Düşmek, düşüp kalmak, yıkılmak
+ 혈압
- 혈압이 높다/ 낙자
+ 혈압을 높이다/ 낮추다
- 고혈압/ 저혈압
+ 혈압을 재다/ 측정하다
+ Tansiyon
- Tansiyonun yükselmesi /düşmesi
+ Tansiyonu düşürtmek / yükseltmek
- Hipertansiyon, yüksek tansiyon / Düşük tansiyon
+ Tansiyon ölçmek
명상
명상을 하다
Meditasyon
귀 기울이다
İlgi ve merakla dinlemek, kulak vermek
타고나다
을/를 타고나다
Doğuştan olmak
간염
Hepatit
위염
Gastrit, mide iltihabı
장염
İnce bağırsak iltihabı
폐렴
Zatürree, batar
뇌졸중
Beyin Felci, inme
당뇨병
Şeker hastalığı
심장병
Kalp hastalığı
동맥경화
Atardamar (arter) sertleşmesi
심장 – 심장질환
Kalp - kardiyopati
위
Mide
혈관
Damar
간
1) Karaciğer
2) Ara, arası
췌장 (인슐린)
Pankreas (insülin)
폐
Akciǧer
장
Bağırsak
장기
장기 이식
Vücudun iç organı
Organ nakli
신체의 부
Vücudun kısımları
+ 병
- 성인병
+ 불치병
- 난치병
+ Hastalık
- Yetişkin hastalığı
+ İyileşmeyen hastalık (AIDS gibi)
- Tedavisi zor olan hastalık
큰일 나다
Önemli iş ciddi meselenin ortaya çıkması
한귀를 듣고 한 귀를 흘린다
Bir kulağından girip diğer kulağında çıkmak
+ 유전
- 유전적
+ 유전이다
- 유전이 되다
+ 유전 인자
- 인자
N이/가 N에게/함테 유전되다
유전 공학
유전자
+ Gen
- Kalıtımsal
+ Kalıtım
- Kalıtım
+ Irsi, gen, genetic
- Faktor
더위를 타다
추위를 타다
Sıcağı fazla hissetmek
Soğugu fazla hissetmek
사교성 사교성이 있다 사교적이다
↔
낯을 가리다
Sosyallik, sokulganlık
↔
Asosyallik
두려워하다 = 무서워하다
Korkmak, endişe etmek, endişelenmek
일부
↔
전체
Kısım, parti
↔
Bütün, hep
전자
전자+N
Elektron, elektronik
고객센터
Müşteri servisi
벽걸이
Duvara asılı, duvara asılı televizyon, duvara askılı klima
설치하다
Kurmak, donatmak, kondurmak
나흘
Dört gün
+ 인수증
- 인수하다
+ 인수자
+ Satın alma belgesi
- Teslim almak, almak, kabul etmek
+ Satın alan kişi
반품
반품하다
İade ürün
Ürün iade etmek
분명히 = 분명하게 = 확실하게 = 확실히 = 정확히
분명히+ V/A
Katiyen, aleni olarak, açıkça, şüphesi
구입
Alış, alışveriş
규정
Tüzük, nizam, düzen, belirleme
배송
Nakliye onayı
하자 = 흠= 이상 = 문제
하자가 있다
Defo, hasar, kusur
Kusurlu
품질보증서
Ürün garantisi
일상생활
Günlük yaşantı
15 일 = 보름
15 gün
면
1) Koton
2) Sayfa, yüzey
3) Bucak, mahalle
상표
Etiket, marka
떼다 = 뜯다 / 발급 받다, 하다
N을/를 떼다
옷에 상표를 떼네요
Ayırmak, koparmak, çekerek çıkarmak
주민
Vatandaş, ahali
+ 틀다 을/를 들다
- 끄다
+ 잠그다
+ To turn, to turn on, to change, çevirmek, çeşmeyi açmak
- To turn off
+ Çeşmeyi kapatmak
휴식= 쉼
휴식하다
휴직을 취하다
Mola, ara
어쩔 수 없다 = 할 수 없다
Kaçınılmaz, zorunlu, mecburi, çaresiz
+ 피해
피해를 주다/ 입히다
피해를 입다/보다
피해가 나다
에/에게 피해가 가다
있다 / 생기다 kullanılmaz
- 피해를 입다 = 받다
↔ 피해를 주다 / 끼치다/ 입히다
+ Hasar
- Zarar görmek
무시하다 (V) = 모른척하다
İhmal etmek, önem vermemek, sırt çevirmek
해
해를 끼치다/ 입히다
해를 입다
해가 되다 = 해롭다
Harm, damage, zarar
+ 손해
- 손해를 끼치다/입히다
+ 손해를 보다/ 입다
- 손해배상
+ 보상
- 배상
+ Zarar, ziyan
- Para kaybına neden olmak, para zararına uğratmak
+ Para kaybetmek, para zararına uğramak
- Tazminat
+ Hukuka aykırı davranış için maddi tazminat
- Yasal bir eylemden kaynaklanan zarar ve tazminat
매
Dayak, patak
인상하다 = 올리다
↔
내리다 = 인하하다
Yükselmek
↔
Fiyat indirme
댓글
답글
악플
Yorum
Yoruma yorum yasmak
(İnternette) kötü yorum
벌금
Ceza parası
권위적
Otorite, yetkili
일방직
Tek taraflı
설치다
잠은 설치다
↔
숙면을 취하다
Soldan sağdan koşmak
To do not get a good night’s sleep
↔
To get a good night’s sleep
부스럭거리다 = 부스럭 대다
부스럭거리는 소리가 난다
Hışırdatmak
도대체
Acaba, acep
맞추다
Ayarlamak, uydurmak, uymasını sağlamak
본의 아니게
↔
일부러 = 고의로 = 고의적으로
İstemeden, gayri ihtiyarı
↔
Bilerek, kasten, kasıtlı olarak
방해방해를 하다 = 방해가 되다
Engel, mahzur
따지다
는지 따지다
Ölçüp biçmek, itiraz etmek
고발하다
고소하다
Yakınmak, şikayette bulunmak, şikayet etmek (polise ya da yetkili kişiye)
1) Adalete teslim etmek, suçlamak, polise şikayette bulunmak
2) Kavrulmuş susam veya susam yağıya benzemek (tat)
+ 부인하다
- 시인하다
부인하다 ↔ 시인하다
+ 인정하다 = 시인하다 = 긍정하다 = 수긍하다
N 응/응 인정하다
↔
부인하다 = 부정하다
- 부정하다 = 부인하다
N 을/를 부정하다
↔
인정하다 = 시인하다 = 긍정하다 = 수긍하다
+ İnkar etmek, reddetmek
- Onaylamak, kabul etmek
+ Kabul etmek
↔
Reddetmek
- Yalanlamak, çürütmek
합의하다
~ 에 합의하다
~ 기로 합의하다
Aralarındaki düşünce, görüş veya çıkar ayrılığını, karşılıklı ödünlerle kaldırarak uyuşmak, uzlaşmak, anlaşmak
말다툼하다 = 말싸움하다
Tartışmak, atışmak; kavga etmek
층간 흡연
층간 소음
Katlar arasında sigara içmek
Katlar arası gürültü
아침형 인간
저녁형 인간
Güne erken başlayan insan
Akşam insanı
분쟁
분쟁 (하다)
Çekişme, kavga, çatışma, bozuşma
Çatışmak, bozuşmak, çekişmek, kavga etmek, çarpışmak
폭력을 쓰다
폭행죄
Şiddet kullanmak
Saldırı
신고하다 - 신고(를) 하다
(ilgili makama) ihbar etmek, bildirmek
보호 센터
Koruma merkezi
통+ 부정
V 통 = 아주 = 정말
통 모르겠다
통 열릭이 없다
Really, completely, totally
낮이고 밤이고 = 낮에도 잠에도 = 밤낮으로
Gündüz ve gece
소용이 없다
Faydasız
경고
Uyarı
권리
을/ㄹ권리
Hak, tapu, senet, adalet
콩콩거리다
Biraz yüksek sesle vur (aşağıda yaşayanlara ayağını vurarak vurmak)
끙끙거리다
Sızlanmak, inlemek, inildemek
가까이
↔
멀리
다가서다 = 가까이 가다
N이/가 N에/에게 다가서다
Yakında, … yakınında; hemen hemen
↔
Uzak, uzakta
Yaklaşıp durmak, yaklaşmak
남다
N이/가 남다
살아남다
Kalmak, durmak
Survive, hayatta kalmak, kurtulmak
치- N(숫자)치
1) Belirli bir süre için miktar ve maliyet: 3일 치 약, 1년 치 학비 (Yaklaşık 3 günlük, 1 yıllık öğrenim ücreti)
2) Fiyat miktarı: 아줌마, 사과 5천 원 치 주세요. (Ajumma, bana bir elma için 5.000 won ver.)
종류
여러 종류
종류가 같다/ 다르다/ 다양하다
Cins, bicim, çeşit
공간
생활 공간 /학습 공간 / 후식 공간 / 문화 공간
Alan, meydan, saha, açık, açıklık, ara, boşluk, uzay
+ 개발
- 개발하다 = 발전시키다
+ 신약 개발
자기 계발하다
농력 계발하다
- 자기계발을 하다
+ İmar, kalkınma
- Geliştirmek (Ülke, toprak, ürün vb), kalkınmak, iyileştirmek, bayındırmak
+ Yeni ilaç geliştirme
계발하다 Gelişmek (yeterek vb) Kişilik geliştirmek, yetenek geliştirmek
- Kendini geliştirmek
윷놀이
Yutnori (geleneksel Kore masa oyunu)
제기차기
Jegi vuruşu
연날리기
Uçurtma uçurmak
그네뛰기
Salıncak, sallanmak
씨름
Kore güreşi
널뛰기
Kore geleneksel tahterevalli oyunu
줄다리기
Halat çekme
강강술래
Geleneksel Kore dansı
소꿉놀이
Evcilik oyunu
닭싸움
Tek ayaklı kavga
수건돌리기
Mendil bırakma, yağ satarım bal satarım oyunu
고무줄놀이
İp atlama
후후
Püflemek
흘리다
N을/를 흘리다
Terlemek, kanamak, akıtmak, (su, sıvı vb) dökmek, dikkatsizce bir şeyi düşürmek
달콤하다 = 조금 달다 (곰정적인느낌)
Tatlı, şekerli
달콤삼삼하다
Tatlı ve ekşi tat
쌉쌀하다
Acımsı bir tat
짭짤하다
Biraz tuzlu ve iyi
매콤하다
Acımsı, acımtırak
새콤하다
Oldukça ekşi olan
떫다
Buruk (acı) tat, olgunlaşmamış meyve tadı
비리다
Balık kokulu, çiğ balık kokusu
맛
Lezzet, ağız yoluyla alınan tat
쓰디쓰다
Oldukça acı (bitter acılığında)
매큼하다
Baharatlı
익다
익히다
1) Olgunlaşmak, tam pişirmek, mayalanmak
2) Alışmak, (Yüzünü) tanımak
Olgunlaştırmak, bir besin maddesini gerektiği kadar ısıda tutarak yenebilecek bir duruma getirmek, pişirmek
우연히
Kazara, rastgele, tesadüfen
세대
세대 차이
신세대
↔
구세대
Nesil, kuşak
Kuşak farkı
Yeni nesil
↔
Eski nesil
게다가
Bundan başka, ayrıca, bir de, hem de, üstelik
용어
Terim, deyim
마찬가지이다
Aynı, tıpkısı, hem de
번역
Çeviri, tercüme
거절하다
↔
받아들이다
수용도
수용하다 = 받아들이다 Benimsemek, kabul etmek
Reddetmek, kabul etmemek, geri çevirmek
↔
Benimsemek, kabul etmek
Benimseme, kabul etme
Benimsemek, kabul etmek
격려하다 = 힘내
Cesaret vermek, körüklemek
고백하다 = 나 너 좋아
İtiraf etmek
농담하다
Şaka etmek, alay etmek
재촉하다 = 빨리빨리해
Aceleleştirmek
칭찬하다 = 잘 했어
Methetmek, övmek, alkışlamak
+ 비난
- 비난하다
+ 비난이 일다
+ Tenkit, sitem, suçlama
- Tenkit etmek, kötülemek, sitem etmek, suçlamak
+ Suçlamalar havalarda uçuşuyor
정부
Hükümet
쓸데없다
Yararsız, gereksiz, boşa giden
새까맣다
Simsiyah, çok kara, kapkara
답사
Cevaplama
관찰하다
관찰력
Gözlemlemek, gözlemek
Gözlem, kişinin gözlem yeteneği
그만이다 = 가장 좋다
1) O kadar, excellent, great
2) Durdurmak, bırakmak
벅차다
Gücü yetmez, gücü ötesinde
정보
정보를 주다/ 얻다
정보를 공유하다/ 나누다
Bilgi, information
공유하다
Paylaşmak
색다르다 = 이색적이다 = 독특하다 = 특이하다
N 이/가 색다르다
↔
평범하다
독특하다
Değişik, olağan dışı, tuhaf, farklı
↔
Normal, sıradan, olağan
Orijinal, eşsiz, özel
체험하다
Tecrübe etmek, denemek
취미활동을 하다
Hobi yapmak
선크림을 (자외선 차단제) 발라다 (바르다)
선크림 = 자외선 차단제
Güneş kremi sürmek
나날이
Günden güne, gün be gün
목록
Katalog
유통기한
Son kullanma tarihi
산지
1) Dağlık bölge
2) Ürün veya mahsulün çıktığı yer
훗날
İlerde, yarın
과거
Geçmiş, geçmiş zaman, dün
현재
Şimdi, şu anda
미래
미래학
Gelecek, yarın
Gelecek bilimi
중세
근대
현대
Orta çağ
Yakın çağ
Modern çağ, şimdiki zaman
세기
Yüzyıl
시대
Çağ, devir
시절
Zaman, gün
중매
Çöpçatanlık, görücülük
결혼 적령기
Ergen, gelinlik, evlilik için uygun yaş
갖추다
Hazırlanmak, donatılmak, hazırlamak, elinde bulundurmak
기혼
결혼관 Evliliğe bakış
N관: 교육관, 가치관, 세계관, 인생관
Evlilik
Evliliğe bakış
맞벌이
맞벌이를 하다
맞벌이 부부
외벌이
Çift gelir
Tek gelir
선호도
선호하다
Rağbet, ilgi
Tercih etmek, beğenmek, istemek, diğerlerinden daha üstün görüp ona yönelmek, istekle karşılamak
미혼
Bekarlık
이혼
Boşanma
재혼
Yeniden evlenmek
파혼
Nişanı bozmak, ayrılmak
혼기
Evlilik çağı, yetişkin
혼담
Evlilik
감시
Gözetim, nöbet, gözetme
안심
Rahatlama, ferahlama
안전
안전도
Emniyet, güvenlik
Güvenlik, emniyet
제약
Kısıntı, kısma, azaltma
선용
↔
악용
악용되다
Kullanışlı, yararlı, good use, use well
↔
Faydalanmak, kötüye kullanmak
İstismarcılık, kötüye kullanmak
침해
İhlal, tecavüz
인권
İnsan hakları
소유권
Mülkiyet, sahiplik
재산권
Mülkiyet hakkı
저작권
Telif hakkı, yayın hakkı
초상권
Portre hakkı
시고방식
Zihniyet, düşünüş
보수적이다
보수적 ↔ 진보적
Muhafazakar, tutucu, gerici
개방적
개방적 ↔ 폐쇄적
Açık fikirli, açık olma
개성적
개성적 ↔ 획일적
Karakteristik
독립적
독립적 ↔ 의존적
Bağımsızlık, serbest
의존적
독립적 ↔ 의존적
Bağımlı
진보적
보수적 ↔ 진보적
İlerici
폐쇄적
개방적 ↔ 폐쇄적
Dar kafalı, açık fikirli olmayan
획일적
개성적 ↔ 획일적
획일적인 = 모두 똑 같다
↔ 다양하다
N 이/가 획일적이다
Monoton, tekdüze, hep aynı
Hepsi aynı, tek düze
N 적 + 이다
N적 + 인+ N N적 + 으로 V
직장
İş yeri
+ 의식
- 의식 = 생각
+ 의식적
의식적으로
을/를 의식하다
↔ 무의식
- 의식 ↔ 무의식
+ 1) Şuur, bilinç, zihin 2) Merasim, tören 3) Yemek ve giyecek, geçim
- Bilinç, şuur
+ Bilinçli, kasti
- Bilinç, şuur ↔ Bilinçsiz, şuursuzluk
곱다
Hoş, güzel
신용하다
Emin olmak, güvenmek