UNIT3 Flashcards
Addiction
Noun: /əˈdɪkʃən/ - /uh-dik-shuhn/
Addiction to caffeine can cause withdrawal symptoms.
Addict TO BE TO
Noun: /ˈædɪkt/ - /ad-ikt/
She is an addict who struggles to quit smoking.
Addictive
Adjective: /əˈdɪktɪv/ - /uh-dik-tiv/
Social media can be addictive for many users.
Bağımlılık
Kafeine bağımlılık, yoksunluk semptomlarına neden olabilir.
Bağımlı
O, sigarayı bırakmakta zorlanan bir bağımlıdır.
Bağımlılık yapan
Sosyal medya, birçok kullanıcı için bağımlılık yapıcı olabilir.
Ambiguity
Noun: /ˌæmbɪˈɡjuːəti/ - /am-bi-gyoo-i-tee/
The ambiguity in his statement caused confusion.
Ambiguous
Adjective: /æmˈbɪɡjuəs/ - /am-big-yoo-uhs/
Her response was ambiguous and left everyone uncertain.
Ambiguously
Adverb: /æmˈbɪɡjuəsli/ - /am-big-yoo-uhs-lee/
The instructions were written ambiguously, leading to mistakes.
Belirsizlik
Onun ifadesindeki belirsizlik kafa karışıklığına neden oldu.
Belirsiz
Cevabı belirsizdi ve herkesi kararsız bıraktı.
Belirsiz bir şekilde
Talimatlar belirsiz bir şekilde yazılmıştı ve hatalara yol açtı.
Analyze
Verb: /ˈænəlaɪz/ - /an-uh-lahyz/
Scientists analyze data to draw meaningful conclusions.
Analytics
Noun: /ˌænəˈlɪtɪks/ - /an-uh-lit-iks/
The company uses advanced analytics to understand customer behavior.
Analysis
Noun: /əˈnæləsɪs/ - /uh-nal-uh-sis/
His analysis of the problem helped identify a solution.
Analytical
Adjective: /ˌænəˈlɪtɪkl/ - /an-uh-lit-i-kuhl/
She has strong analytical skills, which make her a great researcher.
Analytically
Adverb: /ˌænəˈlɪtɪkli/ - /an-uh-lit-ik-lee/
The report was analytically written to provide clear insights.
Analiz etmek
Bilim insanları anlamlı sonuçlar çıkarmak için verileri analiz ederler.
Analitik
Şirket, müşteri davranışlarını anlamak için gelişmiş analitik yöntemler kullanıyor.
Analiz
Sorunun analizi, bir çözüm bulunmasına yardımcı oldu.
Analitik
Güçlü analitik becerileri, onu harika bir araştırmacı yapıyor.
Analitik olarak
Rapor, net bilgiler sağlamak için analitik olarak yazılmıştı.
Collapse
Verb/Noun: /kəˈlæps/ - /kuh-laps/
The bridge might collapse under the weight.
The sudden collapse of the building shocked everyone.
OF IN THE
Collapsible
Adjective: /kəˈlæpsəbl/ - /kuh-lap-suh-buhl/
The tent is collapsible, making it easy to carry.
Çökmek, Çöküş
Köprü, ağırlık altında çökebilir.
Binanın ani çöküşü herkesi şoke etti.
Katlanabilir
Çadır katlanabilir, bu da taşımayı kolaylaştırıyor.
Consciousness
Noun: /ˈkɒnʃəsnəs/ - /kon-shuhs-nuhs/
After the accident, he regained consciousness in the hospital.
Conscious of
Adjective: /ˈkɒnʃəs/ - /kon-shuhs/
She was conscious of the fact that everyone was watching her.
Unconscious
Adjective: /ʌnˈkɒnʃəs/ - /uhn-kon-shuhs/
He was found unconscious at the scene of the accident.
Consciously
Adverb: /ˈkɒnʃəsli/ - /kon-shuhs-lee/
She consciously chose to avoid the argument.
Unconsciously
Adverb: /ʌnˈkɒnʃəsli/ - /uhn-kon-shuhs-lee/
He unconsciously mimicked her mannerisms.
Bilinç, Şuur
Kazadan sonra hastanede bilincini tekrar kazandı.
Bilinçli
Herkesin onu izlediğinin farkındaydı.
Bilinçsiz
Kazanın olduğu yerde bilinçsiz halde bulundu.
Bilinçli bir şekilde
Tartışmadan kaçınmayı bilinçli olarak tercih etti.
Bilinçsiz bir şekilde
Farkında olmadan onun davranışlarını taklit etti.
Conserve
Verb: /kənˈsɜːv/ - /kuhn-surv/
We need to conserve water during the drought.
Conservation of
Noun: /ˌkɒnsəˈveɪʃən/ - /kon-ser-vey-shuhn/
The conservation of wildlife is crucial for maintaining biodiversity.
Korumak
Kuraklık sırasında suyu korumamız gerekiyor.
Koruma
Yaban hayatının korunması, biyolojik çeşitliliği sürdürmek için hayati önem taşır.
WITH
Contaminate
Verb: /kənˈtæmɪneɪt/ - /kuhn-tam-uh-nayt/
Industrial waste can contaminate water supplies.
Contamination
Noun: /kənˌtæmɪˈneɪʃən/ - /kuhn-tam-uh-nay-shuhn/
The contamination of the river affected local wildlife.
Kirletmek
Endüstriyel atık, su kaynaklarını kirletebilir.
Kirlilik
Nehirdeki kirlilik, yerel vahşi yaşamı etkiledi.
Delicacy
Noun: /ˈdelɪkəsi/ - /del-i-kuh-see/
Truffles are considered a rare delicacy in many countries.
Delicate
Adjective: /ˈdelɪkət/ - /del-i-kuht/
The delicate fabric requires careful handling.
Indelicate
Adjective: /ɪnˈdelɪkət/ - /in-del-i-kuht/
He made an indelicate comment during the formal dinner.
Delicately
Adverb: /ˈdelɪkətli/ - /del-i-kuht-lee/
The artist delicately painted the tiny details of the flower.
Lezzet, Narinlik
Trüf mantarları, birçok ülkede nadir bir lezzet olarak görülür.
Hassas
Hassas kumaş dikkatli bir şekilde ele alınmalıdır.
Kaba
Resmi akşam yemeğinde kaba bir yorum yaptı.
Nazikçe
Sanatçı, çiçeğin küçük detaylarını nazikçe boyadı.
Embed
Verb: /ɪmˈbɛd/ - /im-bed/
The journalist was embedded with the military during the conflict.
IN
Gömülü, Yerleştirmek
Gazeteci, çatışma sırasında orduya yerleştirildi.
FROM INTO
Emerge
Verb: /ɪˈmɜːrdʒ/ - /ih-murj/
New technologies continue to emerge every year.
Emergence
Noun: /ɪˈmɜːrdʒəns/ - /ih-mur-juhns/
The emergence of social media has changed communication.
Emerging
Adjective: /ɪˈmɜːrdʒɪŋ/ - /ih-mur-jing/
The emerging markets are attracting global investors.
Emergent
Adjective: /ɪˈmɜːrdʒənt/ - /ih-mur-juhnt/
Emergent technologies could revolutionize the industry.
Ortaya Çıkmak
Yeni teknolojiler her yıl ortaya çıkmaya devam ediyor.
Ortaya Çıkış
Sosyal medyanın ortaya çıkışı, iletişimi değiştirdi.
Ortaya Çıkan
Ortaya çıkan pazarlar, küresel yatırımcıları cezbediyor.
Ortaya Çıkan
Ortaya çıkan teknolojiler sektörü devrim niteliğinde değiştirebilir.
Exhibit
Verb: /ɪɡˈzɪbɪt/ - /ig-zibit/
The museum will exhibit a collection of rare paintings.
Exhibition
Noun: /ˌɛksɪˈbɪʃən/ - /eks-uh-bish-uhn/
The art exhibition attracted many visitors last week.
Exhibit
Noun: /ɪɡˈzɪbɪt/ - /ig-zibit/
The exhibit displayed ancient artifacts from the civilization.
Sergilemek
Müze, nadir tablolar koleksiyonunu sergileyecek.
Sergi
Sanat sergisi geçen hafta birçok ziyaretçi çekti.
Sergi Eşyası
Sergi, medeniyetten eski eserleri sergiliyordu.
FROM
Extract
Verb: /ɪkˈstrækt/ - /ik-strakt/
They need to extract the data from the database.
Extraction
Noun: /ɪkˈstrækʃən/ - /ik-strak-shuhn/
The extraction of minerals from the earth is a complex process.
Çıkarmak
Verileri veritabanından çıkarmaları gerekiyor.
Çıkarma
Dünyadan minerallerin çıkarılması karmaşık bir süreçtir.
Evoke
Verb: /ɪˈvoʊk/ - /ih-vohk/
The movie is designed to evoke strong emotions from the audience.
Uyandırmak, Hatırlatmak
Film, izleyicilerden güçlü duygular uyandıracak şekilde tasarlanmıştır.
Imply
Verb: /ɪmˈplaɪ/ - /im-plahy/
His words seem to imply that there will be changes in the policy.
Implication
Noun: /ˌɪmplɪˈkeɪʃən/ - /im-pli-kay-shuhn/
The implication of his statement is that new rules may be enforced soon.
İma etmek, Belirtmek
Onun sözleri, politikada değişiklikler olacağını ima ediyor gibi görünüyor.
Çıkarım, Anlam
Onun açıklamasının çıkarımı, yeni kuralların yakında uygulanabileceğidir.
Initialize
Verb: /ɪˈnɪʃəˌlaɪz/ - /ih-nish-uh-lahyz/
You need to initialize the system before use.
AN
Initial
Adjective: /ɪˈnɪʃəl/ - /ih-nish-uhl/
The initial response to the proposal was positive.
Initial
Noun: /ɪˈnɪʃəl/ - /ih-nish-uhl/
He signed the contract with his initials.
Initially
Adverb: /ɪˈnɪʃəli/ - /ih-nish-uh-lee/
The company was initially hesitant to invest in the project.
to be inspired by sth/sb
to be an inspiration for/behind sth
to be an inspiration to sb
to get/take/draw/derive inspiration from sth
Başlatmak
Sistemi kullanmadan önce başlatmanız gerekir.
İlk, İlk Başlangıç
Teklif için ilk yanıt olumlu oldu.
İlk Harf
Sözleşmeyi ilk harfleriyle imzaladı.
Başlangıçta
Şirket, projeye yatırım yapmaya başlangıçta isteksizdi.
Inspire to be
Verb: /ɪnˈspaɪər/ - /in-spahy-uhr/
Her speech inbyspired many to pursue their dreams.
AN
Inspiration for behind from to be
Noun: /ˌɪnspəˈreɪʃən/ - /in-spuh-rey-shuhn/
The landscape provided the artist with great inspiration.
Inspirational
Adjective: /ˌɪnspəˈreɪʃənl/ - /in-spuh-rey-shuh-nuhl/
His journey is truly inspirational for anyone facing challenges.
İlham Vermek
Onun konuşması, birçok kişiyi hayallerinin peşinden gitmeye teşvik etti.
İlham
Manzara, sanatçıya büyük bir ilham verdi.
İlham Verici
Onun yolculuğu, zorluklarla karşılaşan herkes için gerçekten ilham verici.
Ongoing
Adjective: /ˈɒnˌɡəʊɪŋ/ - /on-goh-ing/
The ongoing project is making significant progress.
AN
Devam Ediyor
Devam eden proje önemli ilerlemeler kaydediyor.
Precision
Noun: /prɪˈsɪʒən/ - /pri-sizh-uhn/
The precision of the measurements is crucial for the experiment.
Precise about to be
Adjective: /prɪˈsaɪs/ - /pri-sahys/
The engineer provided a precise explanation of the process.
Precisely
Adverb: /prɪˈsaɪsli/ - /pri-sahys-lee/
The results were precisely what we expected.
Hassasiyet
Ölçümlerin hassasiyeti, deney için çok önemlidir.
Kesin
Mühendis, sürecin kesin bir açıklamasını yaptı.
Tam olarak
Sonuçlar, beklediğimiz gibi tam olarak çıktı.
Recover
Verb: /rɪˈkʌvər/ - /ri-kuhv-er/
She was able to recover from the illness after a few weeks.
Recovery from
Noun: /rɪˈkʌvəri/ - /ri-kuhv-ree/
The patient showed significant improvement during her recovery.
İyileşmek
Hastalık sonrasında birkaç hafta içinde iyileşmeyi başardı.
İyileşme
Hasta, iyileşme sürecinde önemli bir ilerleme kaydetti.
Refuse
Verb: /rɪˈfjuːz/ - /ri-fyooz/
She decided to refuse the job offer because it didn’t align with her career goals.
TO DO
Refusal
Noun: /rɪˈfjuːzəl/ - /ri-fyoo-zuhl/
His refusal to participate in the meeting surprised everyone.
Reddetmek
Kariyer hedefleriyle uyumlu olmadığı için iş teklifini reddetmeye karar verdi.
Reddedilme
Toplantıya katılmama kararı herkesin şaşırmasına neden oldu.
Trigger
Noun: /ˈtrɪɡər/ - /trig-er/
The trigger of the gun was pulled too soon.
Verb: /ˈtrɪɡər/ - /trig-er/
The loud noise triggered a panic response in the crowd.
Tetikleyici (İsim)
Silahın tetikleyicisi çok erken çekildi.
Tetiklemek (Fiil)
Yüksek sesli gürültü, kalabalıkta panik tepkisi tetikledi.
Commerce
Noun: /ˈkɒmɜːs/ - /kom-ers/
The rise of global commerce has changed the way people do business.
Commercial
Adjective: /kəˈmɜːʃəl/ - /kuh-mur-shuhl/
The company aired a new commercial advertisement during the game.
Ticaret (İsim)
Küresel ticaretin yükselmesi, insanların iş yapma şeklini değiştirdi.
Ticari (Sıfat)
Şirket, maç sırasında yeni bir ticari reklam yayınladı.
Constitute
Verb: /ˈkɒn.stɪ.tʃuːt/ - /kon-sti-tyoot/
The committee will constitute a group of experts to handle the issue.
OF
Constitution
Noun: /ˌkɒn.stɪˈtjuː.ʃən/ - /kon-sti-too-shun/
The Constitution guarantees basic rights and freedoms to all citizens.
Oluşturmak (Fiil)
Komite, bu meseleyi ele almak için bir grup uzman oluşturacak.
Anayasa (İsim)
Anayasa, tüm vatandaşlara temel haklar ve özgürlükler garanti eder.
Inconvenience
Noun: /ˌɪn.kənˈviː.ni.əns/ - /in-kuhn-vee-nee-uhns/
The road construction caused a lot of inconvenience to local residents.
Convenience of
Noun: /kənˈviː.ni.əns/ - /kuhn-vee-nee-uhns/
Online shopping offers great convenience for busy people.
Inconvenient
Adjective: /ˌɪn.kənˈviː.ni.ənt/ - /in-kuhn-vee-nee-uhnt/
The meeting time was inconvenient for most of the participants.
Convenient
Adjective: /kənˈviː.ni.ənt/ - /kuhn-vee-nee-uhnt/
The store is conveniently located near the bus station.
Inconveniently
Adverb: /ˌɪn.kənˈviː.ni.ənt.li/ - /in-kuhn-vee-nee-uhnt-lee/
The event was scheduled inconveniently during the holiday season.
Zorluk, Rahatsızlık (İsim)
Yol yapımı, yerel sakinler için büyük bir rahatsızlık yarattı.
Kolaylık (İsim)
Çevrimiçi alışveriş, yoğun insanlar için büyük kolaylık sunar.
Zahmetli, Uygunsuz (Sıfat)
Toplantı saati, katılımcıların çoğu için uygun değildi.
Kolay, Uygun (Sıfat)
Mağaza, otobüs istasyonunun yakınında rahatça bulunabilir.
Rahatsız edici bir şekilde (Zarf)
Etkinlik, tatil sezonu sırasında rahatsız edici bir şekilde planlandı.