UNIT 1 Flashcards

1
Q

Accelerate
Verb: /əkˈsɛləreɪt/ - /ak-se-lı-reyt/
The car began to accelerate as it entered the highway.

Acceleration
Noun: /əkˌsɛləˈreɪʃən/ - /ak-se-lı-rey-şın/
The sudden acceleration surprised the passengers.

A

Hızlanmak
Araç otoyola girerken hızlanmaya başladı.

Hızlanma
Ani hızlanma yolcuları şaşırttı.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
2
Q

Acknowledge
Verb: /əkˈnɒlɪdʒ/ - /ak-nol-ıç/
She acknowledged her mistake and apologized.
TO
Acknowledgement
Noun: /əkˈnɒlɪdʒmənt/ - /ak-nol-ıç-mınt/
The letter was an acknowledgement of their support.

A

Kabul etmek
Hatasını kabul etti ve özür diledi.

Kabul
Mektup, desteklerine bir kabul niteliğindeydi.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
3
Q

Assemble
Verb: /əˈsɛmbəl/ - /a-sem-bıl/
They assembled the furniture in just an hour.

Assembly
Noun: /əˈsɛmbli/ - /a-sem-bli/
The school held an assembly to discuss the new rules.

A

Birleştirmek
Mobilyayı sadece bir saatte birleştirdiler.

Toplantı
Okul, yeni kuralları tartışmak için bir toplantı düzenledi.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
4
Q

Automate
Verb: /ˈɔːtəmeɪt/ - /o-to-meyt/
They decided to automate the production process to save time.

Automation
Noun: /ˌɔːtəˈmeɪʃən/ - /o-to-mey-şın/
Automation has significantly improved efficiency in factories.

Automatic
Adjective: /ˌɔːtəˈmætɪk/ - /o-to-ma-tik/
The doors are fully automatic and open when you approach.

Automated
Adjective: /ˈɔːtəˌmeɪtɪd/ - /o-to-mey-tıd/
The company now uses an automated system to manage orders.

Automatically
Adverb: /ˌɔːtəˈmætɪkli/ - /o-to-ma-tik-li/
The machine shuts down automatically after an hour of inactivity.

A

Otomatize etmek
Üretim sürecini zaman kazanmak için otomatize etmeye karar verdiler.

Otomasyon
Otomasyon, fabrikalarda verimliliği önemli ölçüde artırdı.

Otomatik
Kapılar tamamen otomatiktir ve yaklaştığınızda açılır.

Otomatize edilmiş
Şirket artık siparişleri yönetmek için otomatize edilmiş bir sistem kullanıyor.

Otomatik olarak
Makine, bir saatlik hareketsizlikten sonra otomatik olarak kapanır.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
5
Q

Breakthrough
Noun: /ˈbreɪkˌθruː/ - /breyk-thru/
The scientist made a major breakthrough in cancer research.
İN

A

Büyük buluş
Bilim insanı, kanser araştırmalarında büyük bir buluş yaptı.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
6
Q

Diversify
Verb: /daɪˈvɜːsɪfaɪ/ - /day-vır-sı-fay/
The company aims to diversify its product range to attract more customers.

Diversity
Noun: /daɪˈvɜːsɪti/ - /day-vır-sı-ti/
The city is known for its cultural diversity.

Diverse
Adjective: /daɪˈvɜːs/ - /day-vırs/
The university offers a diverse range of courses.

Diversely
Adverb: /daɪˈvɜːsli/ - /day-vırs-li/
The team members come from diversely different backgrounds.

A

Çeşitlendirmek
Şirket, daha fazla müşteri çekmek için ürün yelpazesini çeşitlendirmeyi hedefliyor.

Çeşitlilik
Şehir, kültürel çeşitliliği ile tanınır.

Çeşitli
Üniversite, çeşitli kurs seçenekleri sunar.

Çeşitli bir şekilde
Takım üyeleri, çeşitli farklı geçmişlerden gelmektedir.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
7
Q

Dramatic
Adjective: /drəˈmætɪk/ - /dra-ma-tik/
There was a dramatic change in the weather overnight.
ON
Dramatically
Adverb: /drəˈmætɪkli/ - /dra-ma-tik-li/
The prices of houses have increased dramatically in recent years.

A

Çarpıcı
Hava durumunda gece boyunca çarpıcı bir değişiklik oldu.

Çarpıcı bir şekilde
Son yıllarda ev fiyatları çarpıcı bir şekilde arttı.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
8
Q

Found
Verb: /faʊnd/ - /faund/
She plans to found a company that focuses on sustainable energy.
OF
Foundation
Noun: /faʊnˈdeɪʃən/ - /faun-dey-şın/
The foundation of the building was made of solid concrete.

Founder
Noun: /ˈfaʊndə(r)/ - /faun-dır/
He is the founder of a successful tech startup.

A

Kurmak
Sürdürülebilir enerjiye odaklanan bir şirket kurmayı planlıyor.

Temel
Binanın temeli sağlam betonla yapılmıştı.

Kurucu
Başarılı bir teknoloji girişiminin kurucusudur.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
9
Q

Incentive
Noun: /ɪnˈsɛntɪv/ - /in-sen-tiv/
The company offers financial incentives to encourage productivity.
FOR

A

Teşvik
Şirket, verimliliği artırmak için finansal teşvikler sunuyor.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
10
Q

Inevitability
Noun: /ɪˌnɛvɪtəˈbɪləti/ - /in-e-vi-tı-bi-li-ti/
The inevitability of change is a part of life.

Inevitable
Adjective: /ɪnˈɛvɪtəbl/ - /in-e-vi-tı-bıl/
Some mistakes are inevitable when learning a new skill.

Inevitably
Adverb: /ɪnˈɛvɪtəbli/ - /in-e-vi-tı-bli/
Technological advancements will inevitably change our daily lives.

A

Kaçınılmazlık
Değişimin kaçınılmazlığı hayatın bir parçasıdır.

Kaçınılmaz
Yeni bir beceri öğrenirken bazı hatalar kaçınılmazdır.

Kaçınılmaz bir şekilde
Teknolojik ilerlemeler günlük hayatımızı kaçınılmaz bir şekilde değiştirecek.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
11
Q

Influence OF
Noun: /ˈɪnfluəns/ - /in-flu-ens/
Her influence on the team’s success was undeniable.

Influence ON
Verb: /ˈɪnfluəns/ - /in-flu-ens/
His speech influenced many people to support the cause.

Influential
Adjective: /ˌɪnfluˈɛnʃəl/ - /in-flu-en-şıl/
She is an influential leader in the community.

A

Etkileyim
Onun takımın başarısı üzerindeki etkisi inkâr edilemezdi.

Etkilemek
Konuşması, birçok insanı davayı desteklemeye etkiledi.

Etkili
O, toplulukta etkili bir liderdir.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
12
Q

Manufacture
Verb: /ˌmænəˈfækʧər/ - /ma-nı-fek-çır/
The company manufactures high-quality electronics.

Manufacture FROM OF
Noun: /ˌmænəˈfækʧər/ - /ma-nı-fek-çır/
The manufacture of the new model will begin next month.

Manufacturer
Noun: /ˌmænəˈfækʧərər/ - /ma-nı-fek-çır-ır/
He is the manufacturer of the most popular smartphone in the market.

A

Üretmek
Şirket, yüksek kaliteli elektronik ürünler üretiyor.

Üretim
Yeni modelin üretimi gelecek ay başlayacak.

Üretici
O, piyasadaki en popüler akıllı telefonun üreticisidir.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
13
Q

Maximize
Verb: /ˈmӕksɪmaɪz/ - /maksı-mayz/
The goal is to maximize efficiency in every aspect of the project.

Maximization
Noun: /ˌmæksɪmaɪˈzeɪʃən/ - /maksı-may-zi-şın/
The maximization of resources is key to reducing costs.

Maximum
Noun: /ˈmæksɪməm/ - /maksı-mım/
The maximum number of participants allowed is 50.

Maximum
Adjective: /ˈmæksɪməm/ - /maksı-mım/
The maximum speed of the car is 200 km/h.

A

Maksimize etmek
Amaç, projenin her yönünde verimliliği maksimize etmektir.

Maksimizasyon
Kaynakların maksimize edilmesi, maliyetleri düşürmek için anahtar rol oynar.

Maksimum
Katılımcı sayısının maksimumu 50’dir.

Maksimum
Arabanın maksimum hızı 200 km/saat’tir.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
14
Q

Operate
Verb: /ˈɒpəreɪt/ - /o-pı-reyt/
The machine operates efficiently even under tough conditions.

Operation AN OUT AN
Noun: /ˌɒpəˈreɪʃən/ - /o-pı-rey-şın/
The operation of the new system started last week.

Operator
Noun: /ˈɒpəreɪtər/ - /o-pı-rey-tır/
The operator ensures that the equipment runs smoothly.

Operating
Adjective: /ˈɒpəreɪtɪŋ/ - /o-pı-rey-ting/
The operating costs of the factory are steadily increasing.

Operational
Adjective: /ˌɒpəˈreɪʃənəl/ - /o-pı-rey-şın-ıl/
The system is now fully operational and ready for use.

Operationally
Adverb: /ˌɒpəˈreɪʃənəli/ - /o-pı-rey-şın-ı-li/
The new policy is operationally more efficient than the old one.

A

Çalışmak
Makine, zorlu koşullarda bile verimli çalışır.

İşlem
Yeni sistemin çalışması geçen hafta başladı.

Operatör
Operatör, ekipmanın sorunsuz çalışmasını sağlar.

Operasyonel
Fabrikanın işletme maliyetleri sürekli artıyor.

Faaliyette
Sistem artık tamamen faaliyette ve kullanıma hazır.

Operasyonel olarak
Yeni politika, eskisinden operasyonel olarak daha verimlidir.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
15
Q

Process
Noun: /ˈprəʊsɛs/ - /pro-ses/
Learning a new language is a gradual process.
OR OTHER DOCUMENTS
Process
Verb: /ˈprəʊsɛs/ - /pro-ses/
The software processes data quickly and efficiently.

Processor
Noun: /ˈprəʊsɛsər/ - /pro-ses-ır/
The computer has a high-speed processor.

Processed
Adjective: /ˈprəʊsɛst/ - /pro-sest/
Processed foods often contain high levels of sugar and salt.

A

Süreç
Yeni bir dil öğrenmek kademeli bir süreçtir.

İşlemek
Yazılım, verileri hızlı ve verimli bir şekilde işler.

İşlemci
Bilgisayar, yüksek hızlı bir işlemciye sahiptir.

İşlenmiş
İşlenmiş gıdalar genellikle yüksek miktarda şeker ve tuz içerir.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
16
Q

Relate
Verb: /rɪˈleɪt/ - /ri-leyt/
She can easily relate the concepts to real-life examples.
TO TO BE
IN Relation
Noun: /rɪˈleɪʃən/ - /ri-ley-şın/
The relation between the two countries has improved over time.

A

Bağlamak
Kavramları gerçek hayat örnekleriyle kolayca bağdaştırabilir.

İlişki
İki ülke arasındaki ilişki zamanla iyileşti.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
17
Q

Sophistication
Noun: /səˌfɪstɪˈkeɪʃən/ - /sı-fis-ti-key-şın/
The sophistication of the technology makes it highly efficient.

Sophisticated
Adjective: /səˈfɪstɪˌkeɪtɪd/ - /sı-fis-ti-key-tıd/
She has a sophisticated taste in art and fashion.

A

Gelişmişlik
Teknolojinin gelişmişliği onu son derece verimli kılıyor.

Gelişmiş
Sanat ve modada gelişmiş bir zevke sahiptir.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
18
Q

Steadiness
Noun: /ˈstɛdinəs/ - /ste-di-nıs/
His emotional steadiness helped him overcome the challenges.
TO
Steady
Adjective: /ˈstɛdi/ - /ste-di/
The company has shown steady growth over the past year.

Steadily
Adverb: /ˈstɛdɪli/ - /ste-di-li/
The situation is steadily improving as measures are taken.

A

Sabitlik
Duygusal sabitliği, zorlukların üstesinden gelmesine yardımcı oldu.

Sabit
Şirket, geçen yıl boyunca sabit bir büyüme gösterdi.

Düzenli bir şekilde
Alınan önlemlerle durum düzenli bir şekilde iyileşiyor.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
19
Q

Troublesome
Adjective: /ˈtrʌbəlsəm/ - /tra-bıl-sım/
The new software update caused a troublesome issue for users.
TO

A

Sorunlu
Yeni yazılım güncellemesi kullanıcılar için sorunlu bir durum yarattı.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
20
Q

Automate
Verb: /ˈɔːtəmeɪt/ - /o-to-meyt/
The company plans to automate many of its production processes.

Automation
Noun: /ˌɔːtəˈmeɪʃən/ - /o-to-mey-şın/
Automation has reduced the need for manual labor in factories.

Automated
Adjective: /ˈɔːtəmeɪtɪd/ - /o-to-mey-tıd/
The factory is equipped with fully automated machines.

Automatic
Adjective: /ˌɔːtəˈmætɪk/ - /o-to-ma-tik/
The car has an automatic transmission system.

Automatically
Adverb: /ˌɔːtəˈmætɪkli/ - /o-to-ma-ti-kı-li/
The doors close automatically when the button is pressed.

A

Otomatize etmek
Şirket, birçok üretim sürecini otomatize etmeyi planlıyor.

Otomasyon
Otomasyon, fabrikalarda manuel çalışmaya olan ihtiyacı azalttı.

Otomatize edilmiş
Fabrika, tamamen otomatize edilmiş makinelerle donatılmıştır.

Otomatik
Araba, otomatik bir vites sistemiyle donatılmıştır.

Otomatik olarak
Düğmeye basıldığında kapılar otomatik olarak kapanır.

21
Q

TO BE TO
Challenge
Noun: /ˈtʃælɪndʒ/ - /ça-lınc/
The main challenge is to complete the project on time.

Challenge
Verb: /ˈtʃælɪndʒ/ - /ça-lınc/
He challenged the decision made by the management.

Challenging
Adjective: /ˈtʃælɪndʒɪŋ/ - /ça-lın-cing/
Learning a new language can be challenging but rewarding.

A

Zorluk
Ana zorluk, projeyi zamanında tamamlamaktır.

Meydan okumak
Yönetim tarafından alınan karara meydan okudu.

Zorlayıcı
Yeni bir dil öğrenmek zorlayıcı ama tatmin edici olabilir.

22
Q

Community
Noun: /kəˈmjuːnɪti/ - /ko-myu-ni-ti/
The local community organized a clean-up event in the park.

A

Topluluk
Yerel topluluk, parkta bir temizlik etkinliği düzenledi.

23
Q

Eliminate
Verb: /ɪˈlɪmɪneɪt/ - /i-li-mı-neyt/
The team worked hard to eliminate all errors from the report.

Elimination
Noun: /ɪˌlɪmɪˈneɪʃən/ - /i-li-mı-ney-şın/
The elimination of waste in the process is crucial for efficiency.

A

Ortadan kaldırmak
Ekip, rapordan tüm hataları ortadan kaldırmak için çok çalıştı.

İmha
Süreçte atıkların imhası verimlilik için çok önemlidir.

24
Q

Identify WİTH
Verb: /aɪˈdɛntɪfaɪ/ - /ay-den-ti-fay/
It’s important to identify the problem before finding a solution.

Identification
Noun: /aɪˌdɛntɪfɪˈkeɪʃən/ - /ay-den-ti-fi-key-şın/
He provided proper identification to enter the building.

Identity
Noun: /aɪˈdɛntɪti/ - /ay-den-ti-ti/
Everyone should feel secure in their personal identity.

Identifiable
Adjective: /aɪˈdɛntɪfaɪəbl/ - /ay-den-ti-fi-ı-bıl/
The suspect was identifiable by his distinctive tattoos.

A

Tanımlamak
Sorunun çözümünü bulmadan önce tanımlamak önemlidir.

Kimlik tespiti
Binaya girebilmek için uygun kimlik tespiti sağladı.

Kimlik
Herkes, kişisel kimliğinde güvende hissetmelidir.

Tanımlanabilir
Şüpheli, ayırt edici dövmeleriyle tanımlanabilirdi.

25
Implement Verb: /ˈɪmplɪˌmɛnt/ - /im-pli-ment/ The company will implement a new strategy next month. Implementation Noun: /ˌɪmplɪmɛnˈteɪʃən/ - /im-pli-men-tey-şın/ The implementation of the new policy was smooth and effective.
Uygulamak Şirket, önümüzdeki ay yeni bir strateji uygulayacak. Uygulama Yeni politikanın uygulanması sorunsuz ve etkili oldu.
26
Install ON Verb: /ɪnˈstɔːl/ - /in-stawl/ Please install the software before using the program. SOFTWARE ON AN Installation Noun: /ˌɪnstɔˈleɪʃən/ - /in-sto-ley-şın/ The installation of the new system took several hours.
Yüklemek Lütfen programı kullanmadan önce yazılımı yükleyin. Kurulum Yeni sistemin kurulumu birkaç saat sürdü.
27
Modify Verb: /ˈmɒdɪfaɪ/ - /mo-di-fay/ The design was modified to meet the client’s needs. Modification Noun: /ˌmɒdɪfɪˈkeɪʃən/ - /mo-di-fi-key-şın/ The modification of the product improved its performance. TO MODIFY Modified Adjective: /ˈmɒdɪfaɪd/ - /mo-di-fay-dıd/ The modified version of the software is faster and more reliable.
Değiştirmek Tasarım, müşterinin ihtiyaçlarını karşılamak için değiştirildi. Değişiklik Ürünün değişikliği, performansını artırdı. Değiştirilmiş Yazılımın değiştirilmiş sürümü daha hızlı ve güvenilirdir.
28
Prestige Noun: /prɛˈstiːʒ/ - /pre-steej/ The university is known for its prestige and excellent academic programs. Prestigious Adjective: /prɛˈstɪdʒəs/ - /pre-sti-cı-us/ She graduated from a prestigious law school.
Prestij Üniversite, prestiji ve mükemmel akademik programlarıyla tanınmaktadır. Saygın Prestijli bir hukuk fakültesinden mezun oldu.
29
Proceed WİTH TO DO Verb: /prəˈsiːd/ - /pro-siid/ After the break, we will proceed with the next topic. Procedure Noun: /prəˈsiːdʒər/ - /pro-si-jer/ The procedure for applying for a visa can be complex. Procedural Adjective: /prəˈsiːdʊrəl/ - /pro-si-dur-ıl/ The company followed strict procedural guidelines during the audit.
Devam etmek Ara vermenin ardından, bir sonraki konuya devam edeceğiz. Prosedür Vize başvuru prosedürü karmaşık olabilir. Prosedürel Şirket, denetim sırasında katı prosedürel yönergeleri izledi.
30
Recognize Verb: /ˈrɛkəɡnaɪz/ - /rek-ıg-nayz/ I didn’t recognize her at first because she had changed so much. Recognition OF Noun: /ˌrɛkəɡˈnɪʃən/ - /rek-ıg-ni-şın/ She received recognition for her outstanding achievements. Recognizable Adjective: /ˈrɛkəɡnaɪzəbl/ - /rek-ıg-na-ızı-bıl/ The logo is easily recognizable worldwide. Unrecognizable Adjective: /ˌʌnrɛkəɡˈnaɪzəbl/ - /an-rek-ıg-na-ızı-bıl/ He looked unrecognizable after the makeover.
Tanımak Onu ilk başta tanımadım çünkü çok değişmişti. Tanıma Olağanüstü başarılarından dolayı tanıma aldı. Tanınabilir Logo, dünya çapında kolayca tanınabilir. Tanınmaz Yüz değiştirmeden sonra onu tanınmaz hale gelmişti.
31
TO DO Recruit Verb: /rɪˈkruːt/ - /ri-kruut/ The company plans to recruit new employees next month. Recruitment Noun: /rɪˈkruːtmənt/ - /ri-kruut-ment/ Recruitment for the new project will begin soon.
İşe almak Şirket, gelecek ay yeni çalışanlar almayı planlıyor. İşe alım Yeni proje için işe alım yakında başlayacak.
32
Remoteness Noun: /rɪˈməʊtnəs/ - /ri-mout-nıs/ The remoteness of the village made it difficult for visitors to reach. Remote Adjective: /rɪˈməʊt/ - /ri-mout/ They live in a remote area far from the city. Remotely Adverb: /rɪˈməʊtli/ - /ri-mout-li/ The project can be managed remotely from any location.
Uzaklık Köyün uzaklığı, ziyaretçilerin oraya ulaşmasını zorlaştırdı. Uzak Şehirden çok uzak bir bölgede yaşıyorlar. Uzak bir şekilde Proje, herhangi bir yerden uzaktan yönetilebilir.
33
Require Verb: /rɪˈkwaɪə(r)/ - /ri-kwayır/ The job requires excellent communication skills.
Gerektirmek Bu iş, mükemmel iletişim becerileri gerektiriyor.
34
Resolve Verb: /rɪˈzɒlv/ - /ri-zolv/ They worked hard to resolve the issue before the deadline. TO DO through/by Resolution Noun: /ˌrɛzəˈluːʃən/ - /re-zı-lu-şın/ The resolution of the conflict required cooperation from both sides.
Çözmek Sorunu son teslim tarihinden önce çözmek için çok çalıştılar. Çözüm Çatışmanın çözümü, her iki taraftan da işbirliği gerektirdi.
35
Reward Noun: /rɪˈwɔːd/ - /ri-word/ He received a reward for his exceptional work on the project. Reward FOR WITH Verb: /rɪˈwɔːd/ - /ri-word/ They decided to reward her with a promotion for her dedication. FOR WİTH Rewarding Adjective: /rɪˈwɔːdɪŋ/ - /ri-word-ing/ Volunteering is a rewarding experience for those who want to give back to the community.
Ödül Projedeki olağanüstü çalışması için bir ödül aldı. Ödüllendirmek Adanmışlığı için onu terfi ile ödüllendirmeye karar verdiler. Ödüllendirici Gönüllü çalışmak, topluma geri vermek isteyenler için ödüllendirici bir deneyimdir.
36
Shortage Noun: /ˈʃɔːtɪdʒ/ - /şor-tıc/ There is a shortage of clean water in some rural areas. OF IN....
Kıtlık Bazı kırsal bölgelerde temiz su kıtlığı var.
37
Sustain Verb: /səˈsteɪn/ - /sı-steyn/ The company must find ways to sustain its growth over the next few years. Sustainability Noun: /səˌsteɪnəˈbɪləti/ - /sı-stey-nı-bıl-ı-ti/ Environmental sustainability is crucial for the future of our planet. Sustainable Adjective: /səˈsteɪnəbl/ - /sı-stey-nı-bıl/ They are looking for sustainable solutions to reduce waste. Sustainably Adverb: /səˈsteɪnəbli/ - /sı-stey-nı-blı/ The project was completed sustainably, with minimal environmental impact.
Sürdürmek Şirket, önümüzdeki birkaç yıl içinde büyümesini sürdürebilmek için yollar bulmalı. Sürdürülebilirlik Çevresel sürdürülebilirlik, gezegenimizin geleceği için çok önemlidir. Sürdürülebilir Atıkları azaltmak için sürdürülebilir çözümler arıyorlar. Sürdürülebilir bir şekilde Proje, çevresel etkisi en az olacak şekilde sürdürülebilir bir şekilde tamamlandı.
38
Undergo Verb: /ˌʌndəˈɡəʊ/ - /an-dı-gou/ She had to undergo surgery to repair the damage. AN
Geçirmek Zararı onarmak için ameliyat geçirmek zorunda kaldı.
39
Welfare Noun: /ˈwɛlfɛə(r)/ - /wel-feır/ The government is focused on improving the welfare of its citizens. OF
Refah Hükümet, vatandaşlarının refahını iyileştirmeye odaklanıyor.
40
Autonomy FROM Noun: /ɔːˈtɒnəmi/ - /o-ton-ı-mi/ The country gained autonomy after years of struggle for independence. Autonomous Adjective: /ɔːˈtɒnəməs/ - /o-to-nı-mıs/ The company operates with an autonomous management system. Autonomously Adverb: /ɔːˈtɒnəməsli/ - /o-to-nı-mıs-li/ The robot was able to navigate autonomously through the maze.
Özerklik Ülke, bağımsızlık mücadelesinin ardından özerklik kazandı. Özerk Şirket, özerk bir yönetim sistemi ile çalışıyor. Özerk bir şekilde Robot, labirentte özerk bir şekilde gezebildi.
41
Capture Verb: /ˈkæptʃər/ - /kap-çır/ The photographer was able to capture the perfect moment during the event. Capture Noun: /ˈkæptʃər/ - /kap-çır/ The capture of the city was a significant victory in the war.
Yakalamak Fotoğrafçı, etkinlik sırasında mükemmel anı yakalamayı başardı. Yakalama Şehrin ele geçirilmesi, savaşta önemli bir zaferdi.
42
Deviate FROM Verb: /ˈdiːvieɪt/ - /di-vi-eyt/ The plan was working, but he decided to deviate from it at the last moment. Deviation Noun: /ˌdiːviˈeɪʃən/ - /di-vi-ey-şın/ The deviation from the original design caused delays in the project. Deviant Noun/Adjective: /ˈdiːviənt/ - /di-vi-ınt/ His behavior was seen as deviant by the community.
Sapmak Plan işe yarıyordu, ama son anda ondan sapmaya karar verdi. Sapma Orijinal tasarımdan sapma, projede gecikmelere neden oldu. Sapkın Davranışı, toplum tarafından sapkın olarak görüldü.
43
Exempt FROM OF Verb: /ɪɡˈzɛmpt/ - /ig-zept/ Students with high grades are exempt from the final exam. Exemption Noun: /ɪɡˈzɛmpʃən/ - /ig-zemp-şın/ The company received an exemption from the new tax law.
Muaf tutmak Yüksek notları olan öğrenciler, final sınavından muaf tutuluyor. Muafiyet Şirket, yeni vergi yasasından muafiyet aldı.
44
Fulfil Verb: /fʊlˈfɪl/ - /ful-fil/ She worked hard to fulfil her dreams of becoming a doctor. Fulfilment Noun: /ˈfʊlfɪlmənt/ - /ful-fil-ment/ Achieving her career goals gave her a sense of fulfilment.
Gerçekleştirmek Bir doktor olma hayalini gerçekleştirmek için çok çalıştı. Tatmin Kariyer hedeflerine ulaşmak ona bir tatmin duygusu verdi.
45
Hierarchy Noun: /ˈhaɪərɑːki/ - /hay-er-arki/ The company has a clear hierarchy of management. Hierarchical Adjective: /ˌhaɪəˈrɑːkɪkl/ - /hay-er-ar-kı-kıl/ The organization follows a hierarchical structure. Hierarchically Adverb: /ˌhaɪəˈrɑːkɪkli/ - /hay-er-ar-kık-lı/ The employees are arranged hierarchically within the department.
Hiyerarşi Şirketin belirgin bir yönetim hiyerarşisi vardır. Hiyerarşik Organizasyon, hiyerarşik bir yapıyı takip eder. Hiyerarşik bir şekilde Çalışanlar, departman içinde hiyerarşik bir şekilde düzenlenmiştir.
46
Optimize Verb: /ˈɒptɪmaɪz/ - /op-tı-maız/ The software was updated to optimize its performance. Optimization OF Noun: /ˌɒptɪmaɪˈzeɪʃən/ - /op-tı-ma-ize-şın/ The team focused on the optimization of the system to improve efficiency. Optimal Adjective: /ˈɒptɪməl/ - /op-tı-mıl/ The optimal solution to the problem was found after extensive research.
Optimize etmek Yazılım, performansını optimize etmek için güncellendi. Optimizasyon Ekip, verimliliği artırmak için sistemin optimizasyonuna odaklandı. En uygun Sorunun en uygun çözümü, kapsamlı araştırmaların ardından bulundu.
47
Preliminary Adjective: /prɪˈlɪmɪnəri/ - /pri-lim-ı-neri/ The preliminary results of the experiment showed promising outcomes. TO
İlk Deneyin ilk sonuçları, umut verici sonuçlar gösterdi.
48
Superficial Adjective: /ˌsuːpəˈfɪʃəl/ - /su-pır-fi-şıl/ His understanding of the topic was superficial and lacked depth. Superficially Adverb: /ˌsuːpəˈfɪʃəli/ - /su-pır-fi-şı-li/ The problem was only superficially addressed in the meeting.
Yüzeysel Konuya olan anlayışı yüzeyseldi ve derinlikten yoksundu. Yüzeysel bir şekilde Sorun, toplantıda sadece yüzeysel bir şekilde ele alındı.
49
Tackle Verb: /ˈtækəl/ - /ta-kıl/ The team worked together to tackle the challenges ahead.
Başa çıkmak Takım, önlerindeki zorluklarla başa çıkmak için birlikte çalıştı.