Gün 3 Flashcards
tempt
: cezbelmek, baştan çıkarmak
: The offer of a free car stereo tempted her into buying a new car.
: Bedava araba teybi fırsatı onu yeni bir araba almaya itti.
> allure, appeal
:repel, dissuade
: tempting (adj)
ultimate
:son, nihai
: Infidelity is the ultimate betrayal.
: Sadakatsizlik en son ihanettir.
: eventual, final
‘first, initial
: ultimately (adv), ultimate (n)
ascend
ı yükselmek, çıkmak
: The divers have begun to ascend to the surface of the water.
: Dalgıçlar suyun yüzeyine çıkmaya başladılar.
: go up, climb, rise, mount
: descend, fall, sink
: asceni (n)
assault
: saldırı
: We were alf saddened by the assault on a police officer.
: Polis memuruna yapılan saldırı hepimizi üzdü.
: attack, invasion, charge, aggression
:resistance, defence
: assault (v)
compulsory
: zorunlu
iin East Germany learning Russian was compulsory.
ı Doğu Almanya’da Rusça öğrenmek zorunluydu.
: obligatory, mandatory, must
: optional, voluntary
: compulsive (adj), compulsorily (adv), compulsoriness (n)
happen to
tesadüfen -…-mek, şans eseri karşılaşmak. .
UL Aappened to him when! was shopping…..
“Alışveriş yaparken onunla karşılaştım. “
:do sih by chance
implicate
:iişkilendirmek, bağlantı kurmak
:Have they any evidence to implicate him in the robbery?
ıSoygunla bağlantısım kurmak için kanıtları var mı?
:connect, associate
:disconnect
implication (n)
evacuate
:boşaltmak, tahliye etmek
: The police evacuated the village shortly before the explosion.
:Polis, patlamadan hemen 6nce kéyii bosalttt.
:empiy
:seize, occupy, fill
:evacuatlon (n)
devoid
yoksun
: Their apartment is devoid of all comforts.
: Onların dairesi her türlü konfordan yoksun.
slacking
:full, supplied, provided
discern
:fark etmek, algılamak, ayırt etmek
:/ could just discern something in the darkness.
:Daha az önce karanlıkta bir şey fark ettim.
:perceive, notice, see
ineglect, miss, overlook
discernible (adj), discernibly (adv)
gauges
: ölçmek, tahmin etmek
: You can use a thermometer to gauge the temperature.
: Sıcaklığı ölçmek için termometre kullanabilirsiniz.
: measure, estimate, evaluate
: gauge (n)
surveillance
: gözetim, yakın takip
: Banks are now installing surveillance cameras.
: Bankalar şimdi yakın takip kameraları taktırıyor.
: close observation, scrutiny
sparse
: seyrek, aZ
: Information coming out of the disaster area is sparse.
ı Felaket bölgesinden gelen bilgi çok az.
thin, bare, meagre
: dense, thick
: sparsely (adv), sparseness (n)
superficial
: yüzeysel, üstünkörü
: | only have a superficial knowledge of French,
: Üstünkörü bir Fransızca bilgim var.
: surface, shallow
: deep, profound, detailed
: superlicialiy (adv)
pledge
: söz, vaat, işaret, teminat, rehin, bağışlanacağına söz verilmiş para
: Thousands of people made pledges to the “Children in Need charity campaign”.
: Binlerce insan “ihtiyacı olan çocuklara hayır kampanyasına” yardım sözü verdi.
: promise .
+ pledge (v)
notorious
adı çıkmış, dile düşmüş, kötülüğüyle ünlenmiş
The company is notorious for paying its bills late.
Şirket faturalarını geç ödemesiyle biliniyor.
infamous, disreputable
famous, well-known, renown, eminent
notoriously (adv)