Gün 13 Flashcards
sacrifice
fedakârlık yapmak, kurban etmek
Many women sacrifice careers for their family.
Birçok kadın ailesi için kariyerlerini feda ediyor.
relinguish, abandon
sacrifice (n)
annulled
iptal etmek, kabul edilmemek, geçersiz sayılmak (evlilik, yasa vs.)
His second marriage was annulled since he never divorced his first wife.
İlk karısından boşanmadığı için ikinci evliliği hükümsüz sayıldı.
cancel, repeal, revoke, call off
confirm, approve, affirm, endorse
annulment (n)
abide
uymak, kabul etmek, bagli kalmak
You had better abide by the rules.
Kurallara uysan iyi edersin.
obey, comply with, accept, conform to, stick to
reject, refuse, disobey, break, vioiate
abiding (adj), abidingly (adv)
eternal
sonsuz, bitmeyen
: Will you two never stop your eternal arguing?
Siz ikiniz bitmeyen tartismanizi hig mi kesmeyeceksiniz?
infinite, endiess
: temporary
: eternally (adv)
ease
kolayiastirmak, azal(t)mak
These pills should ease the pain.
Bu ilaçlar ağrıyı azaltmalı.
: make easier, facilitate, lessen, alleviate
: aggravate, deteriorate
ease (n)
cruel
zalim, acımasız, merhametsiz
: Children can be very cruel to each other at times.
: Cocuklar zaman zaman birbirlerine karsi gok acimasiz olabilir.
: brutal, merciless, pitiless
: merciful, gentle
: cruelty (n)
creep
: sirunmek
: The spider crept up the wall.
: Örümcek, duvara tırmandı.
: crawl, sneak, wriggle
ırun, walk
: creeping (adi)
deplate
: tüketmek
: if we continue to deplete the Earth’s natural resources, we will cause serious
damage to the environment.
: Yeryüzündeki doğal kaynakları tüketmeye devam edersek, çevreye ciddi ölçüde
zarar vereceğiz.
: use up, consume, exhaust
: produce, manufaciure
: depletion (n)
delicate
: dayaniksiz, kirilgan, ince, zarif
: Delicate plants need to be kept in a greenhouse during the winter.
: Hassas bitkilerin kış boyunca bir serada muhafaza edilmesi gerekir.
: fragile, subtle, sensitive
: coarse, thick, strong
: delicacy (n)
commence
başla(tjmak
We will commence building work in August of next year…
: İnşaata önümüzdeki yıl Agus
: start, begin, embark on ..
: finish, end
: commencement (n}
consistent
sürekli, istikrarlı, tutarlı
: Her work is sometimes good, but the problem is she’s not consistent.
Çalışması bazen iyi ama sorun onun istikrarlı olmaması.
: steady, constant
‘inconsistent, incompatible
: consistency (n), consistently (adv)
retrieve
: geri almak, geri getirmek
: Computers are İdeal to store and retrieve information efficiently.
: Bilgisayarlar bilgiyi etkili şekilde muhafaza etmek ve tekrar kullanmak için
: recover, bring back
: retrieval (n)
overcome
tesaditifi
: He was able to overcome the problem in a haphazard manner.
: Problemi tesadüfen çözebildi.
ırandom
: intended, deliberate
: haphazardly (adv)
glance
:hizlı bakış, göz atma
: She took a glance at her watch and slept again.
: Saatine bakit ve tekrar uyudu.
: brief look, quick view
: glance (v}
impoverished
fakirlestirmek
: Excessive farming has impoverished the soil.
: Asin tarim toprag: fakirlestirdi.
: make poor, deprive
zenrich
: impoverished (adj), impoverishment (n)
immune
bağışıklık kazanmış
: Most people who’ve had chicken pox once are immune to it for the rest of their
lives.
: Bir kez kızamık olan insanlar artık hayatları boyunca kızamığa bağışıktır.
: resistant, protected
: susceptible, vulnerable, sensitive, fragile
: immunization (n)
inherit
miras almak, kalıtım yoluyla elde etmek
: Who will inherit the house when he dies?
: Öldüğünde evi kime miras kalacak?
: receive, derive from a death
: bequeath
: inheritance (n), inheritor (n)
invalidate
geçersiz
: I’m afraid your driving licence is invalid in Eastern Europe.
: Korkarim senin sürücü belgen Doğu Avrupa’da geçerli değil.
: unacceptable, null and void
: valid
: invalidate (v), invalidation (n), invalidity (n)
precaution
Sniem, tedbir
: They failed to take the necessary precautions to avoid infection.
: Enfeksiyonu önlemek için gerekli önlemleri almakta başarısız oldular.
: measure, step, action
: precautionary (adj)
prominent
-.Ünlü, tanınmış, belirgin… - -
: The government.should be playing a more. eprominent role i in n promoting ‘human .
rights.
: Hükümet insan haklarını iyileştirmekte daha belirgin rol oynamalı.
: famous, well-known, eminent
: prominently (adv)
Prelimine
Türkçe Karşılığı z ilk, ön, hazırlayıcı
Örnek Cümle : Preliminary results show that the vaccine is effective.
Çevirisi : lik sonuçlar aşının etkili olduğunu gösteriyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : first, eariy, initial
Erk Anlamlılar : the last, final
Diger Halleri : preliminary (n)
squeeze
Türkçe Karşılığı : sıkıştırmak, baskı yapmak, ezmek
Örnek Cümle : Cut the lemon in half and squeeze the juice into the bowl.
Cevirisi : Limonu ikiye kesin ve suyunu bir kâseye sıkın.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : press
Diğer Halleri : squeezed (adj)
identical
Türkçe Karşılığı : benzer, aynı
Örnek Cümle : The two rooms were virtually identical.
Çevirisi : İki oda neredeyse aynıydı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : same, alike
ZK Anlamlılar : different
Diğer Halleri : identicaliy (adv)
greed
Türkçe Karşılığı : açgözlü, doyumsuz
Örnek Cümle : 1 don’t know why I’m eating more - it’s not hunger, it’s just greed!
Çevirisi : Neden daha fazla yemek yiyorum bilmiyorum, bu açlık değil, sadece açgözlülük.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : insatiable
Zt Anlamitlar : satiable
Diger Halleri : greedy
grim
Karamsar
The future looks-grim,..- -
Çevirisi © : Gelecek karamsar görünüyor. ‘
Eş ya da Yakın Anlamlılar : gloomy, bleak, pessimistic
Zıt Anlamlılar : promising, optimistic
Diğer Halleri : grimiy (adv), grimness (n)
modest
alçakgönüllü
: He is a modest man who never boasts.
: Asla övünmeyen alçakgönüllü birisi.
: decent, humble
arrogant
restrain
: kontrol altında tutmak, sınırlamak
: When he started fighting, four police officers were able to restrain him.
: Kavga etmeye başladığında, dört polis memuru onu kontrol altına alabildi.
: rastrict, check, keep under control
: restraint (n)
occur
meydana gelmek
: If any of these symptoms occur while you are taking the medicine, consult your
doctor immediately.
» İlaç aldığında eğer bu belirlilerden herhangi birisi ortaya çıkarsa hemen
doktoruna danış.
: happen, take place
: occurrence (n)
obstruct
engel olmak
: After the earthquake many roads were obstructed by collapsed buildings.
: Depremden sonra yıkık binalar yolları kapattı.
: block, hinder, impede
: aid, promote
: obstruction (n)
offspring
çocuklar, gelecek nesil
: The ages of offspring varies between two and five.
:ı Çocukların yaşları iki ile beş arasında değişmektedir.
: children
odour
: koku
Örnek Cümle : Inside the room there was the nice odour of a nice lady.
Çevirisi : Odada güzel bir bayan kokusu vardı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : smell
Diger Halleri : odourless (adj)
obstacle
Türkçe Karşılığı : engel
Örnek Cümle : The biggest obstacle in our way was a tree trunk in the road.
Çevirisi : Önümüzdeki en büyük engel, yoldaki ağaç gövdesiydi.
EŞ ya da Yakın Anlamlılar : barrier, obstruction, impediment
Zıt Anlamlılar : support, aid
clarity
Türkçe Karşılığı : açıklık, netlik
Örnek Cümle : She was phoning from Australia, but | was amazed at the clarity of her voice.
Çevirisi : Avustralya’dan arıyordu ancak sesinin netliği beni şaşırttı.
Eş ya da Yakın Anlamhlar : clearness, lucidity, precision
Zıt Anlamlılar : obscurity
Diğer Halleri : clarify (v), clarification (n)
convey
Türkçe Karşılığı : taşımak, nakletmek
Örnek Cümle : Could you convey a message to Mr Merrick for me, please?
Çevirisi : Mr. Merrick’e benim için bir mesaj iletir misiniz?
Eş ya da Yakın Anlamlılar : carry, transfer, move
Diğer Halleri : conveyance (n)
differentiate
We do not differentiate between our workers on the basis of their background
Çevirisi : İşgilerimiz arasında geçmişlerine göre gore ayrım yapmıyoruz
EŞ ya da Yakın Anlamlılar : discriminate, distinguish
Zıt Anlamlıtar : unite, generalize
Diğer Halleri : differentiation (n)
execute
: uygulamak, yerine getirmek
: To execute a plan is a hard job.
: Bir planı uygulamak zor bir iştir.
: carry out, implement
: neglect
: executive (adj), executive (n)
accurate
dogru, tam, net
: She gave an accurate description of the thieves.
: O, hirsizlarin doğru bir tarifini yaptı.
: correct, careful, precise, lacking errors, exact
: incorrect, wrong, vague, ambiguous, imprecise
+ accuracy (n), accurately (adv)
accountant
oluşturmak, hesap vermek, açıklamak, sorumlu olmak
+ The accountant has been able to account for every penny of expense.
: Muhasebeci masrafin her kuruşunun hesabını verebildi.
: Women account for the vast majority of our customers.
: Müşterilerimizin çoğunluğunu kadınlar oluşturmaktadır.
: be responsible for, explain, form, make up
: be irresponsible for
: accountable (adj)
ample
bol, bereketli
: There’s ample evidence that proves his guilt.
: Onun sugunu kanitlayan birgok delil var.
+ abundant, plentiful, extensive, generous, spacious
: scarce, insufficient, inadequate
: amplify (v)
alert
dikkatli, tetikte
: Parents should be alert to sudden changes in children’s behaviour.
: Anne babalar çocukların davranışlarındaki ani değişikliklere karşı tetikte olmalı
: wary, watchful, cautious, attentive, ready
: alert (v)