50 Flashcards
QUOTA
Hisse, pay, kontenjan, kota
The country now have a quota on immigration.
Ülkenin artık göç için bir kotası var.
S. Lİmitation, restriction
GRADUAL
Aşamalı,kademeli, yavaş yavaş olan
There has been a gradual improvement in our sales figures over the last two years.
Son iki yıldır satış rakamlarında kademeli bir artış var.
S. Step by step
A. Sudden, immediate
D. Gradually
FAR-REACHING
Geniş, kapsamlı
These new laws will have far-reaching benefits for all working mothers.
Bu yeni yasalar çalışan bütün anneler için geniş kapsamlı faydalar sağlayacak.
S. Extensive, broad, comprehesive
A. Simple
INEPT
Uygunsuz, yakışıksız, yersiz, beceriksiz, hünersiz
He was criticized for his inept handling of the situation.
Durumu beceriksizce ele almasından dolayı eleştirildi.
S. Inappropriate
A. Appropriate, suitable
D. Ineptitude
INDICT
Suçlamak
Five people were indicted for making and using counterfeit currency.
Beş kişi sahte para yapmaktan ve kullanmaktan suçlandı.
S. Accuse, blame
D. Indictable (adj.), indictment (n)
REASSURE
Güvence vermek, birinin şüphelerini gidermek
He reassured me that my cheque would arrive soon.
Çekimin yakına gelceği konusunda bana güvence verdi.
S. Assure, confide
D. Reassuring (adj), reassuringly (adv), reassurance (n)
PERSEVERE
Sebat etmek, ısrar etmek
The education director is persevering in his attempt to obtain additional funding for the school.
Müdür okul için ek para elde etme girişiminde ısrar ediyor.
S. Persist, continue
D. Perseverance (n), persevering (adj)
PRECIPITATİON
Yağış
The forecast is for cloudy weather with no precipitation expected.
Hava tahminine göre hava bulutlu, ancak yağış beklenmiyor.
S. Rainful, snow
OBSOLETE
Modası geçmiş, eskimiş
Gas lamps became obsolete when electric lighting was invented.
Elektrik icat edilince gaz lambalarının modası geçti.
S. Old-fashioned, outdated
A. Modern, current
D. Obsolescent (adj), obsolescence (n)
NOTABLY
Özellikle
They have begun attracting investors, most notably big Japanese companies.
Onlar, yatırımcıları, özellikle de büyük Japon şirketlerini çekmeye başladılar.
S. Especially, particularly, in particular
D. Notable (adj.)
LIABILITY
Borç, sorumluluk, eğilim
He denies any liability for the damage caused.
Verilen zararın sorumluluğunu inkar ediyor.
S. Resbonsibility, inclination, proneness, debt
A. Irresponsibility
D. Liable (adj)
DECLINE
Azalmak, düşmek, reddetmek
His interest in the project decined after his wife died.
Eşi öldükten sonra projeye olan ilgisi azaldı.
S. Decrease, fall, refuse
A. Increase, rise
D. Decline (n)
CONSENSUS
Fikir birliği,uzlaşma
Could we reach a consensus on this matter?
Bu sorun üzerinde anlaşmaya varabilecek miyiz?
S. Agreement
A. Disagreement
CONFRONT
Karşılaşmak
As she left the court, she was confronted by angry crowds.
Mahkemeyi terk ederken kızgın kalabalıkla karşılaştı.
S. Face up to, encounter, oppose
A. Escape
D. Confrontation (n)
DETERMİNE
Karar vermek
People should be allowed to determine their own future.
İnsanların kendi geleceklerine karar vermelerine izin verilmelidir.
S. Decide, ascertain
D. Determination (n)