1000 Word Flashcards
Basic
calender
takvim
carpenter
marangoz
coat
kaban
engaged
fiancee
nişanlı
eraser
silgi
fork
çatal
interested
ilgili
Tom Amerikan tarihi ile çok ilgili.-Tom is very interested in American history.
{s}meraklı
Magdalena coğrafyaya meraklıdır.-Magdalena is interested in geography.
(Ticaret)hissedar
çıkargözeten
{f}ilgilendir
Seni ilgilendiren bir şey var mı?-Is there something that interested you?
{s}çıkarcı
{s}paysahibiolan
{s}taraflı
{s}ortağı
ilgilenmek
Her birimiz az çok sanatla ilgilenmektedir.-Every one of us is more or less interested in art.
ilgilendirmek
ilgiduymak
pepper
biber
pet
evcil
rise
doğmak
yükselmek
Avrupa Birliği Fransız-Alman düşmanlığı üzerinde yükselmek için bir arzunun bir sonucu olarak oluşturuldu.-The European Union was created as a result of a desire to rise above French-German enmity.
yükseliş
Fiyatlar hâlâ yükseliştedir.-Prices are still on the rise.
zam
Kalkma zamanı, Johnny.-Rise and shine, Johnny.
artış
roof
çatı
Yeşil çatılı ev benimki.-The house with the green roof is mine.
{i}dam
{f}üstünükapamak
{f}çatıyap
çatısınıyapmak
ruf
(Otomotiv)saçtavan
çatısınıörtmek
{f}çatıileörtmek
ship
gemi
spoon
kaşık
thick
kalın
Aşkın ince olduğu yerde hatalar kalındır.-Faults are thick where love is thin.
Kafasıkalın,aptal
(Bilgisayar)geniş
çokmiktarda
sıkolan
(ses)kısık
kalınbirhalde
{s}yoğun
Yoğun sis nedeniyle uçuş iptal edildi.-The flight was cancelled because of the thick fog.
toothbrush
dişfırçası
trainers
spor ayakkabı
ant
karınca
arm
kol
backgammon
tavla
bell
zil
bite
ısırmak
Gülmemek için dudağımı ısırmak zorunda kaldım.-I had to bite my lip to prevent myself from laughing.
{i}lokma
Tom sadece üç ya da dört lokma yedi sonra yemeği tükürdü.-Tom ate only three or four bites then spit out the food.
{i}ısırık
Mayuko benim elmamdan bir ısırık aldı.-Mayuko took a bite of my apple.
{i}ısırma
Havlayan köpek ısırmaz.-His bark is worse than his bite.
{i}dişleme
chance
fırsat
Yurt dışında seyahat etme fırsatım oldu.-I had a chance to travel abroad.
{i}ihtimal
Bir ihtimal meşgul olursa, ona yardım et.-If by any chance he’s busy, help him.
olanak
şans
Bu bir ömür boyu şanstır.-This is the chance of a lifetime.
{i}tâlih
{i}olasılık
Tom’un Mary’nin ne yaptığını bilmediğine dair iyi bir olasılık var.-There’s a good chance that Tom doesn’t know what Mary has done.
{i}imkân
Bu senin yegâne imkâniyetin.-This is your only chance.