Yaygın Prepositional Idioms 3 Flashcards
of age
reşit olmuş, 18 yaşından büyük X under age reşit olmamış
of no avail
futile beyhude, boşuna, faydasız (in vain)
off and on
on and off kesintili, zaman zaman
off duty
görev başında olmayan, izinli
offer somebody bribes
birine rüşvet teklif etmek
on (that) date
o tarihte
on a cruise
kısa deniz yolculuğunda
on a diet
perhizde, diyette, rejimde
on a large scale
büyük ölçüde
on a tour/trip
turda, gezide (iş gezisi vb)
on account of
— den dolayı, — nın yüzünden
on air
yayında (radyoda, televizyonda)
on all fours
dört ayak üzerinde
on an empty stomach
aç karınla, boş mideyle
on an expedition
keşif gezisinde
on arrival
varınca, olaşınca
on average
ortalama
on board
binmiş, yüklenmiş (trene, uçağa vb. )
on fire
yanmakta olan (bina vb )
on foot
yürüyerek (by walk)
on good/friendly terms with
birisi ile iyi geçinmek
on guard
nöbette
on his way (to)
— e doğru giderken, — nın yolunda (eve, okula, vb )
on holiday
tatilde
on leave
izinde, izne çıkmış
on loan
ödünç olarak, borç para / ödünç verilen (kitap, kaset )
on my own
kendi başına
on no account
asla (under no circumstances)
on occasions
bazen, zaman zaman
on purpose
kasten, maksatlı
on sale
indirimli (for sale satılık )
on sight
görür görmez
on strike
grevde, greve çıkmış
on television
televizyonda
on the agenda
gündemde
on the alert
tetikte
on the basis of
on the strength of — e dayanarak
on the brink/point of
— nın eşiğinde, — nın ucunda (yok olmanın vb)
on the contrary
tam aksine, tersine
on the decrease
azalan, düşüşe geçmiş X on the increase
on the dot
tam vaktinde
on the hour
saat başı
on the increase
artan, yükselişe geçmiş X on the decrease
on the other hand
diğer taraftan, öte yandan
on the outskirts
şehrin eteklerinde
on the phone
telefonda konuşmak, telefona sahip olmak
on the point of
— mek üzere olmak (be about to do)
on the spot
hemen, derhal (on the spot decision anlık verilen karar)
on the spur of the moment
anlık verilen karar vb
on the strength of
-e dayanarak (delil, teori, kanıt vb )
on the tip of one’s mind/tongue
dilimin ucunda
on the verge of
on the edge of kenarında, eşiğinde
on the whole
genel olarak konuşmak gerekirse (in general)
on vacation
tatilde, tatile çıkmış (on holiday)
on/in behalf of
— nın adına/namına
once again
once more bir daha, yeniden
once in a blue moon
once in a while kırk yılda bir
one by one
teker teker, birer birer
out of breath
nefes nefese
out of control
kontrol dışı
out of curiosity
out of interest sırf meraktan, merak ettiği için
out of danger
emniyette, tehlikeden uzak
out of date
tarih, geçmiş
out of debt
borcu olmayan
out of doors
açık alanda yapılan etkinlik
out of fashion
demode olan
out of interest
out of curiosity sırf meraktan, merak ettiği için
out of job
between jobs işsiz
out of kindness
sırf nezaketten/kibarlıktan dolayı
out of luck
(1) talihsiz, şanssız (2) sırf şans eseri
out of order
bozuk, dağınık
out of place
olmadık yere konmuş eşya, bulunduğu yere ait olamayan
out of practice
elini eteğini çekmek / antrenmansız olmak
out of print
artık basılmayan, tedahülden kalkmak
out of reach
ulaşılamayan X (within reach ulaşılabilir mesafede)
out of season
serada yetişmiş, turfanda (elma, muz vb)
out of sight
gözden kaybolmak, görünmez (invisible)
out of the ordinary
sıra dışı, olağanüstü (extraordinary)
out of the question
imkansız X (in question söz konusu )
out of tune
ahenksiz, detone (şarkı vb)
out of use
artık kullanılmayan (disused)
out of work
işsiz (off work izne çıkmış on leave)
pay a compliment to somebody on something
iltifatta bulunmak
pay attention to
dikkat etmek
peace and quiet
huzur ve sükunet, sessiz ve sakin
play a trick on
kandırmak, aldatmak ( deceive)
pros and cons
bir durumun olumlu ve olumsuz yanları
Pull yourself together!
Toparlan ! Kendine gel ! Kendine mukayyet ol !
put blame on
suçlamak, suçu üzerine atmak
put curse on
lanetlemek
put faith in
inanmak, güvenmek
put into practice
uygulamaya koymak, yürürlüğe koymak (fulfil)
put matters right
işleri yoluna sokmak
put pressure on
baskı uygulamak ( urge/force )
put somebody at ease
birinin içine su serpmek (relieve)
put up with
katlanmak, tahammül etmek (tolerate)
put/lay emphasis on
vurgulamak, dikkat çekmek
receive a blow
darbe almak, darbe yemek
regain one’s consciousness
ayılmak, kendine gelmek (come round)
regardless of
irrespective of — e rağmen, — e bakılmaksızın
release somebody on bail
birini kefaletle serbest bırakmak
run a business
bir işletmeyi/iş yerini idare etmek/yönetmek
run a high fever
ateşler içerisinde yanmak, çok ateşi çıkmak
run for presidency
başkanlığa adaylığını koymak
run out of time/money
zamanın/paranın vb tükenmesi, bitmesi
safe and sound
sağ salim, kazasız belasız (intact)
sentence somebody to life imprisonment
ömürboyu hapse mahkum etmek
set fire to
ateşe vermek, kundaklamak (arson)
set somebody free
birini serbest bırakmak
shed light on
aydınlatmak, açığa kavuşturmak (bring into light)
sleep like a log
kütük gibi uyumak
smoke like a chimney
çok fazla sigara içmek, tiryaki olmak
so as to
in order to in an attempt/effort to — mek için
speak ill of
birisi hakkında atıp tutmak, kötü konuşmak
speak with a stammer
kekeleyerek konuşmak, kekelemek
stay aloof to
birine veya bir şeye soğuk durmak, sıcak bakmamak
step by step
adım adım, yavaş yavaş
stick to the subject
konuya sadık kalmak, konudan sapmamak
strike up a friendship with somebody
birisiyle arkadaşlık kurmak
take a nap
şekerleme yapmak, uyumak
take advantage of
istifade etmek, yararlanmak ( make use of )
take bribes
birine rüşvet yedirmek
take care of
ilgilenmek, bakımını üstlenmek ( look after )
take charge of
devralmak ( take over )
take into account/consideration
hesaba katmak, düşünmek
Take my word for it!
Benim nasihatime kulak ver!
take no notice of
kale almamak, iplememek ( ignore )
take offence
alınmak, gücenmek, gücüne gitmek (resent)
take one’s mind off
kafayı dağıtmak, kafayı dinlemek
take part in
katılmak ( participate in join in )
take pleasure in
den hoşlanmak/zevk almak (derive pleasure from)
take pride in
gurur duymak ( be proud of )
take pulse
bir hastanın nabzını ölçmek
take revenge on
intikam almak
take somebody by surprise
catch somebody by surprise şaşırtmak
take somebody/something as he/it is
birini/birşeyi olduğu gibi kabul etmek
take temperature
bir hastanın ateşini ölçmek
take the day/week off
(bir günlük/haftalık) izne çıkmak
Take your time!
Rahatına bak! Daha bol bol vaktin var!
talk behind somebody’s back
birinin dedikodusunu yapmak
tell the difference between
arasındaki farkı anlamak
the chances are that
it is likely that muhtemeldir ki, galiba –
the cost of living
hayat pahalılığı
the other day
bir kaç gün once, geçenlerde ( a few days ago)
There is no point/sense in + Ving
— nın bir manası yok
To be honest
To be frank doğrusunu söylemek gerekirse, dürüst olmak gerekirse
to the point
konu ile ilgisi olmak
Try as you may/might,…
Ne kadar uğrasırsan uğraş, …
under age
reşit olmayan, 18 yaşını henüz doldurmamış X (of age)
under arrest
in detention göz altında, tutuklu
under discussion
tartışılan
under guarantee
garanti altında
under no circumstances
hiç bir koşulda, asla (on no account)
under pressure
baskı altında
under the disguise of
— maskesi altında
under the heading of
— başlığı altında
under the impression of
— izlenimi edinmiş
under the influence of
— nın etkisi altında
under the pretext of
— bahanesiyle
under the weather
morali bozuk (in a bad mood)
under/in the circumstances
normal şartlar altında
up to date
up to now up to the present time şu ana kadar
upside down
baş aşağı
wander off the subject
konudan sapmak
Watch your steps!
Önüne bak! Adımlarına dikkat et!
What is wrong with you?
Senin neyin var?
with a view to
— mek amacıyla
with ease
kolaylıkla, rahat bir şekilde
with/in respect to
— nın açısından, - e bakımından (in terms of)
without delay
hemen, gecikmeden ( immediately )
without doubt
şüphesiz
without fail
aralıksız, fire vermeden, hatasız
without regard to
regardless of — e bakmaksızın, — olursa olsun
without warning
ansızın, pat diye, birden bire ( all at once)
You are kidding me!
Benimle kafa buluyorsun! Şaka yapıyorsun!
You have got a point!
Haklısın!