vahid - 1 Flashcards
surpass
exceed, be greather than.
aşmak, ötesine geçmek
the book’s success surpassed everyone’s expectations
~kitabın başarısı herkesin beklentilerini aştı.
affect
1/ etkilemek
:: It’s a disease which affects many older people
(bu bir hastalıktır birçok yaşlı insanı etkileyen)
I was deeply affected by the film.
(filmden derinden etkilendim)
abandon
terk etmek, bırakmak
syn: leave
She could not abandon her babies to him, even if he was their father.
( Bebeklerini ona bırakamadı, o babaları olsa bile. )
absorb
emmek, özümsemek, absorbe etmek
syn: suck
The fabric absorbs all the moisture, keeping your skin dry.
(Kumaş bütün nemi emer, cildinizi kuru tutar. )
abuse
istismar etmek, taciz etmek, kötüye kullanmak
syn: misuse
the judge abused his power by imposing the fines
~hakim para cezaları dağıtarak gücünü kötüye kullandı
accept
kabul etmek, onaylamak
the company has now accepted responsibility for the accident
şirket artık kazanın sorumluluğunu kabul etti.
accompany
eşlik etmek
the illness is often accomponied by nausea.
~ hastalığa genelde bulantı eşlik eder
accuse (of)
suçlamak, itham etmek
syn: blame (for), charge (with)
he was accused of murdering his wife
~ karısını öldürmekle suçlandı
achieve
başarmak, ulaşmak, amacına erişmek
How do you hope to achieve that ?
Bunu nasıl başarmayı umuyorsun ?
acquire
elde etmek, edinmek, kazanmak
syn: obtain
After playing tennis all summer, I’ve acquired considerable skill.
[Bütün yaz tenis oynadıktan sonra, önemli bir beceri kazandım.]
acquire ability : yetenek kazanmak/edinmek
act
hareket etmek, davranmak, rol oynamak
aksiyon, aktif, aktivite..
governments must act to reduce pollution
[hükümetler çevre kirliliğini azaltmak için harekete geçmeli.
adapt
- uyum sağlamak, adapte olmak
- bir şeyi bir şeye uyarlamak, uydurmak
It takes time to adapt to a new working environment
( Yeni bir çalışma ortamına adapte olmak zaman alır. )
add
eklemek, ilave etmek
additionally: ek olarak, ilaveten
a new wing was added to the building
binaya yeni bir kanat eklendi
adjust
ayarlamak, uydurmak
adjust balance: dengeyi ayarlamak
admire
hayran olmak, çok beğenmek
admire deeply : derinden hayranlık duymak
you have to admire him for being so determined
bu kadar kararlı olduğu için ona hayran olmalısın
admit
kabul etmek, itiraf etmek
syn: confess, accept
he finally admitted that he couldn’t cope with those
sonunda onlarla baş edemediğini itiraf etti/kabul etti.
adopt
- benimsemek
- evlat edinmek
we’ve adopted a new approach
yeni bir yaklaşım benimsedik
advance
ilerlemek, gelişmek
2. avans, ilerleme
syn: progress, improve
army/ troops may advance
ordu/ birlikler ilerleyebilir
advise
tavsiye vermek, öğüt vermek, akıl vermek
syn: recommend
his doctor advised him abstain from sodas
afford
parası yetmek, gücü yetmek, üstesinden gelebilmek
[efor testi]
I can’t afford a new computer.
agree
aynı fikirde olmak, hemfikir olmak
i completely agree with your advice
~tavsiyene tamamen katılıyorum
allow
izin vermek, olanak tanımak, müsade etm
syn: allow, let: permit
smoking is not allowed in here
burada sigara içmeye müsade yoktur
alter
değiştirmek, değişiklik yapmak
syn: change, modify
Man can alter his life by altering his thinking.
[İnsan düşüncesini değiştirerek hayatını değiştirebilir.]
announce
ilan etmek, duyurmak
[anons etmek]
anticipate
öngörmek, öyle olmasını beklemek/ummak
we anticipate that prices will fall next year
~ fiyatların gelecek yıl düşeceğini öngörüyoruz/ bekliyoruz.
appear
görünmek, ortaya çıkmak
disappear: ortadan kaybolmak
he suddenly appeared in the doorway
[birden kapıda belirdi/ ortaya çıktı]
apply
uygulamak, kullanmak, başvurmak
[application= uygulama]
Knowing is not enough; we must apply. Willing is not enough; we must do.
[Bilmek yeterli değil, uygulamalıyız. İstekli olmak yeterli değil, yapmak zorundayız.]
appreciate
beğenmek, takdir etmek
müteşekkir olmak
i would really appreciate your help
[yardımın için gerçekten müteşekkirim/ minnettarım.]
argue
tartışmak, ileri sürmek
syn: discuss, debate
Wise men argue causes; fools decide them.
[Bilge adamlar nedenleri tartışır; aptallar onlara karar verir.]
arise
ortaya çıkmak, meydana gelmek
the whole problem arose from a lack of communication.
~ tüm sorun iletişim eksikliğinden meydana geldi/ ortaya çıktı.
arrive
varmak, ulaşmak
we didn’t arrive at any firm conclusions
herhangi bir kesin sonuca ulaşmadık/ varmadık.
we were the last to arrive at the station
istasyona en son varan bizdik
ask
sormak, istemek
can I ask you a few questions
sana birkaç soru sorabilir miyim ?
he’s asked for a bike for his birthday
doğum günü için bir bisiklet istedi