Turkish Fiil Basic Flashcards
Ağlamak
ağlatmak
to cry
Kardeşin niye ağlıyor? Sen ağlatmadın, değil mi?
Why is your brother/sister crying? You haven’t made his/her cry, have you?
+ ağlatmak to make somebody cry
Açmak
- To open (a door, a book, etc.):
The direct object of the action (what is being opened) takes the accusative case.
Example: “Kapıyı açmak” (To open the door)
- to turn on
Affetmek
to forgive
Duymak
To hear
Sen de tuhaf bir ses duydun mu? Bahçede biri olabilir.
Have you heard a strange sound too? There might be someone in the garden.
Seni duyamadım. Ne dedin, kanka? (+acc)
I couldn’t hear you. What did you say, buddy?
Gelmek
to come
Bakmak
To look
Başlamak
to start, to begin
Ben İspanyolca öğreniyorum. Beş ay önce başladım.
I’m learning Spanish. I started five months ago.
Film yeni başladı. Gel, birlikte izleyelim, aşkım.
The film has just started. Come, let’s watch it together, love.
+ başlatmak to make something start happening
Kavgayı o başlattı, ben başlatmadım. Yemin ederim! (+buff+acc)
S/he started the fight, I didn’t. I swear!
Uyumak
To sleep
Sessiz olun, çocuklar! Bebek uyuyor. Gidin odanızda oynayın.
Keep quiet, kids! The baby’s asleep. Go play in your room.
+ uyanmak to wake up; uyandırmak to wake sb up; uyku (n) sleep
uykulu sleepy; uyanık 1. awake 2. shrewd
Çocukları uyandırır mısın? Okula geç kalacaklar. (+pl+acc)
Would you wake the kids up? They will be late for school
Beklemek
1.To wait for
2. to expect (demand)
Biz şu anda sıradayız. Sıramızı bekliyoruz. (+poss+acc)
We are in the queue/line at the moment. We are waiting for our turn.
Meltem senden bir özür bekliyor. Biliyorsun, değil mi? (+abl)
Meltem is expecting an apology from you. You know that, don’t you?
+ bir saniye/bir dakika/biraz bekle wait a second/minute/moment
Bilmek
To know
Binmek
to get on
Boşanmak
to divorce
Bulmak
To find
Buluşmak
to meet
“Arkadaşlarımızla yarın akşam bir kafede buluşmak istiyoruz.”
(Translation: “We want to meet up with our friends at a café tomorrow evening.”)
Çalışmak
to study, to work,
Bir kütüphanede ders çalışmak
study at a library
çizmek
to draw
Sanatçı bir yazı fırçası ile Çince karakterler çiziyor.
The artist is drawing Chinese characters with a writing brush.
Demek
To say
Dinlemek
To listen
Sen ne tür müzik dinliyorsun? Ben pop ve caz seviyorum.
What kind of music do you listen to? I like pop and jazz.
‘Gitme,’ dedim, ama dinlemedi. Biliyorsun çok inatçıdır.
‘Don’t go,’ I said, but s/he wouldn’t listen. You know s/he is so obstinate.
+ dinleyici (n) listener; audience
Dinlenmek
To rest
Bir saattir yürüyoruz. Ben çok yoruldum. Biraz dinlenelim.
We have been walking for an hour. I got really tired. Let’s take some rest.
+ dinlendirici (müzik/masaj/ambiyans) relaxing (music/massage/ambience)
dokunmak
to touch physically
Durmak
durdurmak
To stop
Yağmur durdu, millet. Hazırlanalım ve çıkalım. Haydi, acele edin.
The rain has stopped, guys. Let’s get ready and leave. Come on, hurry up.
+ durdurmak to stop (to make sb or sth not continue)
Nesi var bu hakemin? Maçı yine durdurdu. (+buff+poss / +gen / +acc)
What’s wrong with this referee? He has stopped the match again
dus almak
banyo yapmak
to shower
bathe
Erkek kardeşler küvette banyo yaptı.
The brothers bathed in the bathtub.
Düşünmek
To think
Biraz bekle, düşünüyorum. Bu benim için kolay bir tercih değil.
Wait a moment, I’m thinking. This is not an easy choice for me.
Biz arabamızı değiştirmeyi düşünüyoruz.
We are thinking about changing our car.
Bu senin son kararın mı, arkadaşım? İyi düşündün mü?
Is this your final decision, my friend? Did you think hard?
+ düşünce (n) thought; düşünceli thoughtful; düşüncesiz thoughtless
When we think that something is true, or will happen, we say bence:
‘Bence Ahmet Ümit iyi bir yazar.’ ‘Bence değil. Ben kitaplarını beğenmiyorum.’
‘I think Ahmet Ümit is a good writer.’ ‘I think not. I don’t like his books.’
eğlenmek
to have fun
evlenmek
to get married
Anne ve babam 1963’te evlenmişler.
My mum and dad married in 1963.
Fırçalamak
To brush
Dişlerini fırçalıyor
Fotoğraf çekmek
TO TAKE FOTO
Gezmek
to travel
Gitmek
to go
Giymek
To wear
Takım elbise (suit ) giyiyor
Göndermek
to send
Çiçekleri kim göndermiş? Sevgilin mi? Çok güzeller. (+pl+acc)
Who has sent the flowers? Your boyfriend? They are so beautiful.
Sana WhatsApp’tan bir fotoğraf gönderdim. Almadın mı? (+dat)
I have sent you a photograph on WhatsApp. Haven’t you received it?
Berna bankaya gitti. Kız kardeşine para gönderecek. (+poss+buff+dat)
Berna has gone to bank. She will wire money to her sister.
Türkiye kuzey Irak’a yine asker gönderiyor. (+dat)
Turkey is sending troops to northern Iraq again.
Kızımızı özel okula göndereceğiz. Devlet okulları iyi değil. (+poss+acc / +dat)
We will send our daughter to a private school. State schools are no good.
Götürmek
بردن “to take” or “to bring.”
Toplantı için dosyaları ofise götürdüm.
Tatile giderken yanımda birkaç kitap götürdüm.
Gülmek
To laugh
güvenmek
to trust
Artık Yücel’e güvenmiyorum. Bana yalan söyledi. (+dat)
I don’t trust Yücel anymore. He lied to me.
Bizim bütün çalışanlarımız güvenilirdir. Hepsine çok güveniyoruz. (+dat)
All our employees are trustworthy. We trust them all very much.
Ailem bana çok güveniyor. Onları hayal kırıklığına uğratamam. (+dat)
My family has much confidence in me. I cannot disappoint them.
+ güven (n) trust, confidence; güvenli safe; güvenlik safety, security;
güvenilir x güvenilmez trustworthy x untrustworthy
Hatırlamak (I)
Tatırlatmak (I)(A)
To remember¨
Kadın sayıları hatırlar.
The woman remembers the number.
Üniversiteden Melisa’yı hatırlıyor musun? Sabah onu gördüm. (+buff+acc)
Do you remember Melisa from university? I saw her in the morning.
+ hatırlatmak to remind
‘Bebek bezi almamız lâzım. Ben unutabilirim. Bana hatırlat.’ ‘Peki.’
‘We need to buy nappies/diapers. I might forget it. Remind me.’ ‘Okay.’
Hazırlamak
“hazırmak”
To prepare
Derya, doğum günü için Emre’ye ne hazırlıyor!