Turkish Fiil Advanced - 1 Flashcards
Abartmak
to exaggerate
acitmak incitmek
In summary, while both “acıtmak” and “incitmek” can be translated as “to hurt,” “acıtmak” is a broader term that can encompass both physical and emotional pain, whereas “incitmek” is often used more specifically in the context of causing emotional distress or hurting someone’s feelings.
Aldatmak
to cheat, to betray, to deceive
“aldatmak” is about betraying trust, often in the context of a relationship.
Aldırmak
to mind, to care
yürek yandi aldırmadın
Alkışlamak
to applause
Aramak
To look for
Bir ceket arıyorum
Telefonla aramak
Arastirmak
to search, to investigate
Ayrılmak
To leave
Emre daha sonra evden ayrılıyor.
Garson,” peki efendim.” Diyor ve ayrılıyor.
Bağırmak
To scream, to shout
Derya bu sırada söyle bağırıyor: “süpriz! Mutlu yıllaraşkım!”
bıçaklamak
to stab
Bitirmek
To finish
Ödevimi bitirdim
Boğulmak
Drown
her yerde okyanus sen boğuldun derede (dere -stream (
a small, narrow river))
çağırmak
To call (someone):
“Arkadaşını çağırdım.” (I called my friend.)
To invite (someone):
“Partiye seni çağırıyorum.” (I am inviting you to the party.)
To summon:
“Polis şüpheliyi çağırdı.” (The police summoned the suspect.)
“Beni akşam yemeğine çağırabilirsin.” (You can invite me to dinner.)
“Doktor hastayı içeri çağırdı.” (The doctor called the patient inside.)
“Onları sinemaya çağırdık, ama gelmediler.” (We invited them to the cinema, but they didn’t come.)
“Çocukları oyun oynamak için dışarı çağırdık.” (We called the children outside to play.)
“Toplantı için herkesi topladık ve içeri çağırdık.” (We gathered everyone for the meeting and called them inside.)
Çalmak
çıkarmak
To take out:
“Anahtarı cebimden çıkardım.” (I took the key out of my pocket.)
“kitap ve defter çıkarıyor.
To remove:
“Ayakkabılarını çıkarmalısın, ev içinde giymemen daha iyi olur.” (You should take off your shoes; it’s better not to wear them inside the house.)
To extract:
“Diş hekimi dişimi çıkardı.” (The dentist extracted my tooth.)
To publish (a book, a magazine):
“Yeni bir kitap çıkardı.” (He/she published a new book.)
To produce (a movie, a record):
“Yeni bir film çıkardı.” (He/she produced a new movie.)
Davranmak
to behave
Dayanmak
to resist
Denemek
to try
Dolaşmak
To walk around
Emre markette dolaşıyor ve mumları arıyor.
Dönmek
to stop
Durdurmak
Susturmak
Eğlenmek
To have fun
Derya ve Emre o akşam birlikte çok eğleniyorlar.
etkilemek
to influence
Geç Kalmak
To be late
Girmek
To enter
Salona giriyoruz
Görünmek
To seem, to appear, to look
Emre biraz heyecanlı görünüyor
idrak etmek
idrak edemiyorum
understand
ifade etmek
to express
“Duygularını ifade etmek önemlidir.” (Expressing your feelings is important.)
“Fikirlerini daha açık bir şekilde ifade etmelisin.” (You should express your ideas more clearly.)
“Resimlerle duygularımızı ifade edebiliriz.” (We can express our emotions through pictures.)
iltifat etmek
to compliment
Ismarlamak (I)
To order
Şu beyefendi sizin için ısmarlıyor
kaçmak
to escape
Kandirmak
“to deceive” or “to trick”
Sаkın beni kandırma, utandırma
beni aldatma
Kesmek
to cut, interrupt
Dün akşam mutfakta elimi kestim. Hâlâ acıyor. (+poss+acc)
I cut my hand in the kitchen yesterday evening. It still hurts.
‘Pastayı sen keser misin, aşkım?’ ‘Zevkle, aşkım.’ (+buff+acc)
‘Would you cut the cake, love?’ ‘With pleasure, my love.
kovmak (I)(DA)
eller kovmak
to expel, fire, to dismiss
“to applaud” or “to clap hands.”
İyi bir performans sonrasında seyirciler sanatçıya eller kovdu.”
Translation: “After a good performance, the audience applauded the artist.”
koymak (I)(A)
گذاشتن, to put
Peyniri alıyor ve masaya koyuyor.
Çantama anahtarlarımı koydum.
yemek masasına güzel bir çiçek koyduk
kurulamak
to dry, خشک کردن
Yağmurlu bir günde çamaşır kurulamak için evde bir kurutma makinesi kullanabilirsin.
Ellerini ve yüzünü kuruluyor.
saçını kurutuyor.
Mahvetmek
to ruin
öfkelenmek
Get angry
Okşamak
To pet
Kedi okşuyor
Saklamak
to hide
saldırmak
to attack
salincakta sallanmak
swinging on a swing
Sanmak
to think
sarilmak
to hug
“Sevdiklerinize sık sık sarılın, duygularınızı ifade edin.”
Translation: “Hug your loved ones often, express your feelings.”
Satin almak
To buy
Emre üç tane mum satın almak ve alışverişi bitiriyor.
Seslenmek
To call
Emre, “ Derya nerdesin” diye sesleniyor
sönmek
üfledi sanma söndüm
sorgulamak
sorgulamak iyidir bazen
to question
sometimes it’s good to question
Sulamak
To water
Emre bahçede çiçek suluyor
sulamak
to water,
Her sabah bahçedeki çiçekleri suluyorum.
Sunmek
to present
Tanımak
To recognize
Derya adama bakıyor ama onu tanımıyor
toplamak
toparlanmak
To collect, “to clear” or “to tidy up.” :
“Çocuklar bahçede çiçek topluyorlar.” (The children are collecting flowers in the garden.)
masayı topluyor.
ağaçtan elma topluyor
To gather:
“Toplu bir toplantı düzenledik.” (We organized a group meeting.)
üflemek
to blow
blow the candle(mumu üfle, شمع را فوت کن)
ulaşmak
to reach
utanmak
utandırmak
to feel ashamd,
to embarrass
to shame –>
In summary, “utanmak” is about experiencing shame or embarrassment oneself, while “utandırmak” is about causing someone else to feel shame or embarrassment.
uyarmak
to warn
Uzatmak
To hand out
Elinde bir kâğıt var. Bunu Emre’ye uzatıyor.
Emre, “nakıt (cash)” diye cevap veriyor ve parayı uzatıyor.
vazgeçmek (DAN)
تسلیم شدن
to give up
Yaklaşmak
To approach
Biraz sonra sakallı adam masadan kalkıyor be Derya’ya yaklaşıyor.
Yanıtlamak
To Answear
sosyal medyadan gelen soruları yanıtlıyor
Yanmak
To burn
yürek yandi aldırmadın
Yerleşmek
settle
yetistirmek
to raise
fisildamak
whisper
Zannetmek
to think
аyırmek
to separate
Bırаk şu yаlаn dünyаdаn, bizi ölüm(death) аyırsın
kurumak
kurutmak
- to become dry
Gömleğin ipte. Henüz kurumadı. Ama ütüyle kurutabilirim. (+loc)
Your shirt is on the line. It hasn’t dried yet. But I can dry it with an iron.
to make something dry
Sevgi seni duyamaz. Banyoda, saçını kurutuyor. (+poss+buff+acc)
Sevgi cannot hear you. She is in the bathroom, drying her hair.
çözmek
çözüm aramak/bulmak to seek/find a solution
to solve
‘Para her problemi çözmez.’ ‘Ben sana katılmıyorum.’ (+acc)
‘Money doesn’t solve every problem.’ ‘I don’t agree with you.’
Ben bu denklemi çözemedim, arkadaşım. Sen çözebilir misin? (+acc)
I couldn’t solve this equation, mate. Can you?
bağışlamak
- to donate
- forgive
Bütün kitaplarımı mahalledeki bir kütüphaneye bağışladım. (+acc / +dat)
I have donated all my books to a library in the neighbourhood.
+ bağış yapmak make a donation; bağış (n) donation; bağışçı (n) donor
Eda cömert bir insan. Yardım derneklerine çok bağış yapıyor. (+buff+acc)
Eda is a generous person. She makes large donations to charities.
ilgilenmek
- to be interested in sth
- to take care of sb/sth
Kızımız müzikle ilgileniyor. Gitar çalıyor ve şarkı söylüyor. (+post ile)
Our daughter is interested in music. She plays the guitar and sings.
‘Sen evde değilken, kedinle kim ilgileniyor?’ ‘Yan komşum.’ (+poss+post ile)
‘While you are away, who takes care of your cat?’ ‘My next-door neighbour.’
ağrımak
to ache; to hurt
Benim başım fena ağrıyor. Evde hiç ağrı kesici var mı? (+poss)
I have a terrible headache. Are there any painkillers in home?
+ ağrı (n) pain; baş/diş/bel ağrısı head-/tooth-/backache
boğaz ağrısı sore throat; ağrılı painful; ağrısız painless
yaratmak
to create
Kutsal kitaplar ‘Allah Dünya’yı altı günde yarattı,’ der. (+buff+acc)
‘God created the Earth in six days,’ say the holy books.
Yeni fabrika şehirde yaklaşık 500 yeni iş imkânı (= fırsatı) yarattı.
The new factory has created around 500 new job opportunities in the city.
+ Yaradan the Creator; yaratıcı (dizayn/yönetmen) creative (design/director)
savunmak
to defend
Ülkede demokrasimizi hep birlikte savunacağız. (+poss+acc)
In the country, we will defend our democracy altogether.
Toplantıda beni savundun. Çok sağ ol. (+acc)
You stood up for me at the meeting. Thank you so much.
artmak
to increase
Gıda fiyatları sürekli artıyor. Allah fakirlere yardım etsin.
Food prices increase all the time. May God help the poor.
+ artış (n) increase x azalış decrease
+ artırmak to make something increase
Hükûmet bütün vergileri yine artırdı. Herkes çok öfkeli. (+pl+acc)
The government increased all taxes again. Everyone is really pissed off.
azalmak
to decrease
Birçok Avrupa ülkesinin nüfusu azalıyor. (comp+buff+gen / +poss)
The populations of many European countries are decreasing.
+ azaltmak to make something decrease
Bu ilacı iç. Ağrını azaltır. Güçlü bir ağrı kesicidir. (+poss+acc)
Take this medicine. It will reduce your pain. It’s a strong pain killer.
. eklemek
to add
Tamam. Sizin adınızı da listeye ekleyeceğim. (+poss+acc / +buff+dat)
Okay. I will add your name to the list as well.
‘Çorba koyu olmuş. Az sıcak su ekle, olur mu?’ ‘Tamam.’
‘The soup is thick. Add a little hot water, all right?’ ‘Okay.’
+ ek (n) 1. addition (sth that is added to sth else) 2. suffix
vurmak
- to hit (i. touch hard ii. hurt yourself)
- shoot (kill/injure)
Arkadaşına niye vurdun, Hakan? Bir şey söyle. (+poss+dat)
Why have you hit your friend, Hakan? Say something.
Dedem düşmüş ve başını kaldırıma vurmuş. (+poss+buff+acc / +dat)
My grandfather has fallen down and hit his head on the sidewalk.
Banka soyguncusu kaçamamış. Polis vurmuş. (comp)
(They say) The bank robber couldn’t escape. The police shot him.
yakalamak
to catch
‘Uzaktan kumandayı bana atar mısın?’ ‘Yakala!’ (+buff+acc / +dat)
‘Would you throw me the remote control?’ ‘Catch!’
Hırsızı yakalayamadık. Kaçtı. Polisi aradık. (+acc)
We couldn’t catch the thief. He escaped. We called the police.