Edebiyat II Flashcards

1
Q

şeniyet

A

gerçeklik

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
2
Q

mûdil

A

karmaşık, zor, çetin

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
3
Q

istikrah

A

tiksinme, iğrenme

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
4
Q

salahiyet

A

yetki

Ör: Bu bölge bakanlığın görev alanı içinde, belediyenin denetim yapma salahiyeti yok.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
5
Q

nesiç

A

doku; yapı, özellik

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
6
Q

kaziye

A

önerme

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
7
Q

miyar (miya:r)

A

ölçüt

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
8
Q

behemehâl

A

kesinlikle

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
9
Q

nâmütenahi

A

sonsuz; sonsuz bir biçimde

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
10
Q

munis

A

sıcakkanlı, cana yakın, uyumlu, sevimli

Ör: Manik çok munis bir köpekti, ilk kez gördüğü benim bile yanıma gelip kendini sevdirmeye çalışmıştı.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
11
Q

düzgünlü

A

yüzüne düzgün (fondoten) sürmüş olan

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
12
Q

cîfe

A

leş; iğrenç

Ör: İnsan ölebilir, çıldırabilir. Bir enkaz, bir çöp, bir iskelet, bir cîfe olabilir. Fakat yalansız yaşayamaz - Ahmet Hamdi Tanpınar

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
13
Q

muttasıl

A

biteviye, durmadan, sürekli olarak

Ör: … muttasıl muttasıl yalvarıyordu - Ahmet Hamdi Tanpınar

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
14
Q

mahlul

A

hallolmuş, çözülmüş, dağılmış; eriyik

Ör: Bununla beraber o yürüdükçe bu karanlık yavaş yavaş, bir bardaktaki mahlulün bulanması gibi, acayip bir şekilde, kendi içinden aydınlanıyordu - Ahmet Hamdi Tanpınar

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
15
Q

mânia

A

mâni, engel

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
16
Q

galat

A

yanlış kelime veya söz; yanılma

Ör: galatı şuur

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
17
Q

esîr

A

atomlar arasındaki boşluğu ve bütün evreni doldurduğu varsayılan, ağırlığı olmayan, ısı ve ışığı ileten töz. (ingilizce ether’dan olsa gerek)

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
18
Q

dâüssıla

A

yurt özlemi

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
19
Q

müşahhas

A

somut

Ör: Bazen hayalim daha müşahhas olur, tanıdığım İstanbul sebillerini, mahallemizin küçük ve fakir süslü çeşmesini görür gibi olurdum. - Ahmet Hamdi Tanpınar

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
20
Q

tazip etmek (ta:zi:p)

A

üzmek, sıkıntıya sokmak

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
21
Q

münkariz

A

batmış, çökmüş, tükenmiş

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
22
Q

inkıraz

A

Bir soy veya topluluğun bireylerinden hiçbiri kalmayacak şekilde tükenmesi, son bulması.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
23
Q

mütesâviyen

A

eşit olarak, eşitçe; birbirine eş değerde

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
24
Q

âlemşümul

A

evrensel

Ör: Her insan, kainatı dolduran varlığın bir özü, ve âlemşümul düşüncenin bir taşıyıcısıdır - Mehmet Kaplan

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
25
ilga etmek
bir şeyin varlığını ortadan kaldırmak Ör: Çin’de devrim sonrası monarşi ilga edildi ve bir halk cumhuriyeti kuruldu.
26
hasis
cimri; bayağı, adi olan Ör: parasını sayan hasis - Ahmet Hamdi Tanpınar
27
sarahatle
açıkça, açıktan açığa, apaçık Ör: Baskıdan dolayı yazar düşüncelerini sarahetle aktaramıyor, alegori kullanıyor.
28
hezâren
bambu
29
üremi krizi
ürenin idrarla çıkmayıp kanda birikmesi sonucu ortaya çıkan hastalık
30
yetke
otorite Ör: Mançurya üzerindeki yetkelerini fiilen tanıyan bir antlaşma imzaladı.
31
kaide
bir şeyin üzerinde oturduğu nesne
32
pazubend / pazubend
belli bir amaçla kola geçirilen enli kuşak; kolçak
33
dazibao
Çince duvar gazetesi
34
metbu (metbu:)
kendisine bağlanılan
35
sanem
put; çok güzel kadın.
36
yüklük
yatak yorgan konulan büyük dolap (Dayımın odasındaki büyük dolap)
37
âlicenap
bağışlayan, hoşgören
38
serdümen
dümen kullanmakla görevli bilgili tayfa
39
karavela
büyük deniz teknesi (İtalyanca'dan)
40
mahmi
korunan, himaye gören (hami'den mi geliyor?)
41
koşut
paralel Ör: Buna koşut olarak ...
42
ihtida etmek
başka bir dinden çıkıp müslüman olmak
43
nevrasteni
Baş ağrıları, sindirim güçlükleri vb. fiziksel rahatsızlıklar ve ruhsal görevlerde gevşeme ve bitkinlik biçiminde görülen, sinirsel güçlerin zayıflamasından doğan nevroz; sinir argınlığı.
44
müsademe (müsa:deme)
Silahlı iki grup arasındaki kısa çatışma, çarpışma, Quasi-war; uğraşma
45
kaidesinden devrilmek
bulunduğu yüksek yerden aşağıya inmek, düşmek anlamında
46
usare (usa:re)
öz su
47
denarius (latince)
latincede gümüş para (dinar bundan geliyor sanki)
48
münezzeh
eksiklik, kötülük vb.den uzak olan. Ör: Tabiii, sen her türlü hatadan münezzehsin. Ne yapıyorsan doğrudur.
49
dragoman
Osmanlı döneminde mütercim tercüman
50
reze
menteşe
51
cavalacoz
(argo) değersiz, önemsiz, derme çatma olan Ör: O dönemde çok iyi dergiler çıkıyordu, onların yanında birçok cavalacoz olanlar da vardı.
52
merdümgiriz
insan içinde karışmaktan hoşlanmayan, insanlardan kaçan (kimse); mizantrop
53
mutekit (mu:tekit)
bir şeye inanan, itikat eden (kimse)
54
hâl
şimdiki zaman, içinde yaşanılan zaman. Ör: Hâl dediğimiz şey yarından sonra mazi olacaktır - Yahya Kemal Sadece 'hâl'e hicret etmişe benziyordum - Ahmet Hamdi Tanpınar
55
benirlemek
şaşkınlıkla karışık korku duymak, irkilmek, ürkmek, uykudan sıçrayarak korkuyla uyanmak, afallamak, şaşırmak
56
murassa
değerli taşlarla bezenmiş, cevherlerle süslenmiş Ör: Cemal Paşa'nın göğsüne murassa bir nişan takılıyordu - Falih Rıfkı
57
barok
MS 1600-1750 yılları arasındaki klasik sanatı izleyen resim ve mimarlık üslubu. Barok; dağınık, yüklü, şişkin biçimlerin aşırı ölçüde yığılmasıyla kendini gösterir. Batı edebiyatlarında dengeden çok harekete, düşünceden çok duyuma, biçimlerin serbestçe yaratılmasından duyulan coşkuya önem veren, abartmalı, etkileyici, çelişkiden çekinmeyen edebiyat akımı.
58
bezm-i elest veya elest bezmi
Allah’ın ezelde ruhlara “Ben sizin rabbiniz değil miyim?” hitabını yaptığı ve ruhların da “evet” diye cevap verdikleri ezel meclisi. Ör: Bu dünya hayatında insanların birbirleriyle karşılaşması esasında onların elest bezminde tanışmış olmalarındandır - Kudsi Erguner
59
musır (ısrar’dan)
Bir söz veya düşüncede direnen, ayak direyen (kimse)
60
tınnet
tınlama, çınlama; tını Ör: yabancı tınnetli kelimeler - Ahmet Hamdi Tanpınar
61
mufassal (tafsilat)
ayrıntılı
62
murakabe (rakb’tan)
Bakma, gözetme, gözaltında bulundurma, denetleme
63
firkete
saça takılan tel toka
64
sâmia
işitme hissi
65
inhina
eğrilme; alçalıp yükselme. Ör: sesin inhinası (intonasyon)
66
lüle
su akan musluksuz boru
67
revnak
parlaklık
68
riyaset etmek
başkanlık etmek
69
âbid
tapınan; çok ibadet eden (mabut'tan olmalı)
70
inhisar etmek
bir şeyle sınırlanmak Ör: Yetki kanununa karşı gençlerin giriştiği kampanya sade Berlin'e inhisar etmiyor - Haldun Taner
71
istida (du'a dan)
dilekçe, arzuhal
72
vehim
yersiz korku; kuruntu; şüphe; tereddüt; yanlış zan; esassız, yanlış düşünce
73
menfâ
sürgün
74
harikulade
olağanüstü; Ahmet Hamdi Tanpınar olağandışı anlamında kullanıyor
75
yazıklanmak
çok üzülmek, acınmak, teessüf etmek
76
taaccüp
şaşma
77
mustatil
dikdörtgen
78
teşrin
eski takvimde Ekim ve Kasım ayları için kullanılan ortak isim teşrinievvel: ekim teşrinisani: kasım
79
muhaceret
göç; yaşadığı ülkeden ayrılma
80
kavsikuzah
gökkuşağı
81
halayık
cariye
82
savat
Gümüş üstüne çelik kalemle bir desen oyulduktan sonra oyuk yerlere kurşun doldurulmasıyla yapılan süsleme. Ör: savatlı bir Hint kupası
83
tem
tema, bir metnin ana fikri
84
terkip
birleşme, birleştirme, bir araya getirme; bileşim; tamlama
85
tevdi etmek
emanet etmek Ör: Bu kadar mühim bir diplomatik misyon nasıl bir askere tevdi edilir? - Yakup Kadri bir sır tevdi etmek
86
visal (visa:l)
kavuşma. Ör: Aşk derdinin çaresi visaldir - Reşat Nuri
87
fâş etmek
gizli olanı açığa vurmak (ifşa)
88
umur
işler
89
salaş
sebze, meyve vb. satmak için kurulmuş derme çatma dükkan
90
biberli ses
acı, yanık ses anlamında
91
çakır pençe
tuttuğunu koparan, eline aldığı işi başaran, becerikli (kimse) Ör: Bu insanların alabildiğine açıkgöz ve çakır pençe olduklarını bir kere daha anlardık - Ahmet Hamdi Tanpınar
92
tuluat
doğaçlama
93
tensikat (tensi:ka:t)
düzenlemeler, düzen vermeler; bir iş yerindeki kadro düzenlemeleri. Ör: Çalıştığı yerdeki son tensikatta işine son verilmişti.
94
nefyetmek
sürgüne göndermek. Ör: Şimdilik sizi ve ailenizi Anadolu'ya nefyetmekle iktifâ ediyorum - Falih Rıfkı
95
mihnet
sıkıntı Ör: Onca mihnet çektikten sonra seremesini almak istiyor insan.
96
müphem
belirsiz; açık ve belirgin olmaksızın; (vuzuh karşıtı?)
97
bâsübâdelmevt
diriliği tamamen yok olmuş gibi görünün bir şeyin yeniden canlanması.
98
huruç
dışarı çıkma, çıkış; isyan etme
99
talik etmek
ertelemek, bir işin yapılmasını sonraya bırakmak.
100
susak
aptal, salak.
101
sarfınazar etmek
dikkate almamak, vazgeçmek
102
zecrî tedbir
zorlayıcı, yasaklayıcı tedbir
103
vido
kumarda bahis parasını iki katına çıkarmak
104
çâlâk (ça:la:k)
eline ayağına çabuk, atik, çevik olan; hızlı, tempolu Ör: İkbalin merdivenlerini çelik ve çâlâk çıktın - Ahmet Hamdi Tanpınar
105
hendesî
geometrik
106
horanta
aynı çatı altında yaşayan insanların tümü; hane halkı; aile
107
hora geçmek
makbule geçmek, hoşa gitmek, beğenilmek Ör: bu getirdiğin fasulyeler o kadar hora geçti ki, çocukların yüzüne üç gün içinde kan geldi - Samim Kocagöz
108
dikedek
birdenbire;... BTS'e göre uykadan ansızın uyanmak için kullanılıyor. Ör: ...getirdiği uygunsuz haberi dikedik (dikedek) açıkverdi - Kemal Tahir
109
vartayı atlatmak
Maddi ve manevi yıkıma neden olabilecek tehlikeli durumu atlatmak
110
sızıltı
yakınma; ağlama; sızlanma; şikayet; hoşnutsuzluk belirtme
111
yesir
esir
112
verimkâr
verme eğiliminde olan; vermeye yatkın, gönüllü
113
çalakamçı
durmadan kamçılayarak
114
çalakılıç
durmadan kılıç sallayarak
114
çalakırbaç
durmadan kırbaçlayarak
115
çalakürek
durmadan kürek çekerek
116
çalakalem
durmadan çabucak yazarak
117
çalapaça
zorla yürüterek, sürükleye sürükleye
118
göbel
kimsesiz çocuk, yetim, öksüz (Yunanca)
119
ırzı kırık
(argo) cinsel ilişki bakımından kendisinin ve yakınlarının namusunu koruyamamış kimse
120
gübür
gübre; süprüntü, toz, çöp (Yunanca) Ör: Ahîlere dokunan, toza gübüre karışır. Yiter gider ki, izi belirsiz - Kemal Tahir
121
cavlağı çekmek
(argo) ölmek
122
besmelesiz
uğursuz, meymenetsiz, piç anlamında kullanılan bir söve sözü
123
alıcı kuş
avcı kuş
124
karakuş
kartal türünden kuşlara verilen ad
125
nemrut ateşi
Nemrut'un İbrahim peygamberi attığı ateş
126
sesini dikleştirmek
sesini yükseltmek
127
maslahat
iş, mesele; bir işin yararlı olmasını sağlayan sebep, husus Ör: Maslahat sıdk ile yapışmak işidir.
128
sıdk
doğruluk, gerçeklik
129
ılgar
dizginleri koyuverilmiş atın dörtnala koşması
130
navlun
geminin yükü
131
narh
bir malın pazarda en fazla satış fiyatını belirleyen tarife
132
kanına ekmek doğramak
kin ve düşmanlıkta aşırı gitmek; birinin felaketine sevinmek. Ör: ...başımıza sarıp kanımıza ekmek doğrayacaksınız...
133
mütegallibe
Haksız oldukları halde kuvvet kullanarak egemen olmaya çalışanlar; zorba takımı; derebeyleri