Turkish Class With Yasemin Flashcards
Eğlenceli
Fun; entertaining; enjoyable
Benzer
Similar
I hear he’s very clever.
I know he’s very clever
You are so clever
çok zeki olduğunu duydum.
Biliyorum çok zeki biri
Çok akıllısın
Akıllı, zeki
I don’t understand why he comes at such inconvenient times.
Inappropriate, inconvenient
Neden böyle uygunsuz zamanlarda geldiğini anlamıyorum.
Uygunsunuz
Sinirli
Angry; upset
Utangaç
Shy
x Girişken (Socialable; go-getter; assertive)
Cesur
nervous; tense; anxious
Gergin
Çirkin
Ugly
Kafa karıştırıcı
Confused; complicated; adjective
Yaramaz
İşe yaramaz
Neşeli
Cheerful, joyful, happy
Socialable; go-getter; assertive
Girişken
Korkak
coward; wuss; sissy
X Cesur
I need to get ______
_____ almam lazım
Translate
Translation
Çevirmek
Çevirisi; tercüme
Intention
My intention
To intend
I intend
What is your intention?
I have no intention
Niyet
Niyettim
Niyet etmek
Niyet ederim
Niyetin nedir?
Niyetli değilim / niyettim yol
What’s your intention?
I do not intend to go
Niyetin ne?
Gitmeye niyetim yok
It may not be suitable
It’s not proper/fit/suitable for me
I don’t think it’s appropriate
Uygun olmayabilir
Benim için uygun değil
Uygun olmadığını düşünüyorum
I can’t do it alone.
You can’t do it alone.
He can’t do it alone.
They can’t do it alone.
Tek başıma yapamam
Tek başına yapamazsın
Tek başına yapamaz
Tek başlarına yapamazlar
I don’t do it alone
You don’t do it alone
He doesn’t do it alone
They don’t do it alone
Tek başıma yapmam
Tek başına yapmazsın
Tek başına yapmaz
Tek başlarına yapmazlar
Around; environment; surroundings
Çevresinde
Let’s save the world
You saved my day
Kurtarmak
Dünyayı kurtaralım
Günümü kurtardın
To add
Eklemek
Korkunç
Bu korkunç bir durum
Guest; visitor
Misafir
For some reason…
For some reason I’m not hungry
But for some reason..
Nedense
Nedense aç değilim
Ancak nedense
A little while ago…
I left a little before 10am.
He will be here a little before 3pm
She just told me she’s moving to Korea
As you were saying just a moment ago…
Biraz önce
On’dan biraz önce ayrılmıştım.
O 3’tan biraz önce burada olacak.
O biraz önce bana Kore’ye taşınacağını söyledi.
Biraz önce dediğin gibi…
As soon as possible
Bir an önce
En kısa zamanda
Mümkün olduğunca çabuk
Olabildiğince çabuk
As soon as possible
En kısa zamanda
Mümkün olduğunca çabuk
Olabildiğince çabuk
Bir an önce
Customer, client
Müşteri
Danışan
We solve the customers problems as soon as possible.
As soon as possible we solve the problems of the customers.
Müşterilerin sorunlarını en kısa zamanda çözüyoruz
Solve
Çözmek
Word, Words
Kelime; sözler
I just didn’t remember it was this weekend
Bu hafta sonu olduğu aklımdan çıkmış sadece.
Noise, loud, sound
Noisy (adj)
Gürültü
Gürültülü
Exactly; fully; complete
Tam
Tam olarak
I’m too tired to deal with this problem right now.
Şu anda bu sorunla uğraşmak için çok yorgunum.
To deal with
Uğraşmak
State of; condition
The Turkish word for “state of” or “condition” is “durum”. It can be used in various contexts to describe the current state, situation, or condition of something or someone.
Here are some common uses of “durum”:
1. Sağlık durumu – “Health condition” • Onun sağlık durumu iyi. • “His health condition is good.” 2. Ekonomik durum – “Economic condition” • Ülkenin ekonomik durumu kötüleşiyor. • “The country’s economic condition is worsening.” 3. Mevcut durum – “Current state” or “current situation” • Mevcut durumu göz önünde bulundurmalıyız. • “We should consider the current situation.” 4. Psikolojik durum – “Psychological state” • Onun psikolojik durumu biraz hassas. • “Her psychological state is a bit fragile.” 5. Acil durum – “Emergency condition” • Acil durumlar için hazırlıklı olmalıyız. • “We must be prepared for emergencies.”
Scribble; smear; discredit; slander
Karalamak
Kitabımı karaladı.
“Karalamak” in Turkish means “to scribble,” “to scrawl,” or “to slander” depending on the context. Here are five common uses of the word:
1. To Scribble/Write Quickly (Hastily writing or drawing) • Çocuğum deftere bir şeyler karaladı. • “My child scribbled something in the notebook.” 2. To Doodle (Drawing randomly, usually without focus) • Ders sırasında kağıda birkaç şekil karaladım. • “I doodled a few shapes on the paper during the class.” 3. To Slander (Talking badly about someone) • Bir arkadaşını başkalarına karalamak doğru değil. • “It’s not right to slander your friend to others.” 4. To Make a Rough Draft (Writing something informally or as a first version) • Yeni kitabım için birkaç cümle karaladım. • “I jotted down a few sentences for my new book.” 5. To Deface (Marking or damaging something with scribbles) • Duvara kötü şeyler karalamışlar. • “They scribbled bad things on the wall.”
These different meanings vary depending on the context. Let me know if you’d like more examples!
Destroy; break down; demolish; tear down
Yıkmak
Smile
Laugh
Gülümsemek
Gülmek
After all; ultimately; eventually;
Sonuçta
Manage; handle; run
İdare etmek
Çok geçmeden önce
Before long
He is coming soon
Çok geçmeden geliyor
Yakında geliyor