Şizofreni-spektrum Bozk Flashcards

1
Q

Şizofreni tanımı

A

Şizofreni tek bir hastalık olarak tartışılmış olsa da, olasılıkla heterojen etiyolojili bir grup bozukluğu içerir ve kapsadığı hastala rın klinik görünümü, tedaviye yanıtları ve gidişleri fark lı dı r. Belirti ve bulgular çeşitlidir ve algı, duygu, biliş, düşünme ve davranış alanlarında farklılaşmaları içerir. Bu belirtilerin ortaya çıkış şekli hastalar arasında değişken lik gösterir. Ancak hastalı ­ ğın etkisi her zaman ciddid ir ve genellikle uzun sürer. Hastalık gene llikl e 25 yaşından önce başlar, yaşam boyunca devam eder ve bütün sosyal sınıflardaki insanlarda görülür. şizofreni grubu şeklinde bir sendrom olarak adlandırılır veya Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistik sel El Kitabı beşinci baskısı (DSM-5)’ncla olduğu gibi şizofreni spektnımu olarak tanımlanır.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
2
Q

Şizofreni tarihçesi

A

Günümüzde şizofreni has talarında yaygın olarak gözlen en belirtiler ile ilgili yazılmış tanımlamalara tarihi süreç içerisinde rastlanmaktadır. İlk Yunan doktorları grancliyöz hezeyanla rı, paranoyayı, bilişsel fonksiyon lar ve kişilikte bozulmayı tanım ­ lamışlardır. Ancak şizofreninin incelenmesi ve tedavi edilmesi gereken tıbbi bir durum olduğu 19.yiizyıla kadar mümkün olmamıştır. Psikiyatri ve nö roloji alanlar ında bu bozukluğu araştırmış iki önemli kişi Em il Kreapelin (18 56-1926) ve Eugen Bleuler’dir (18 57-1939). Daha önceleri, Fransız bir psikiy atrisi olan Benedict Morel (1809-1873) ergenlik dönemind e başlayan yıkıma uğramış bu hastalar için deınence precoce terimini kul­ lanmıştır;

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
3
Q

Kraepelin ve bleuler sch tanımlaması

A

Emil kraepelin sch tanımlaması

Kraepelin (Şekil 7.1-1), Morel’in demence precoce’sini deınentia precox (erken bunama) olarak değiştirmiştir. Dementia precoxlu” hastalar uzun dönemde yıkımlı bir gidişe sahiptir, varsanılar ve sanrılar klinik belirt ileridi r. Kraepelin normal işlevsellik dön emi ve ataklarla giden hastalığı man ik -depresif p sikoz olarak sınıflaya­ rak, bu has taların ayırımını yapmıştır. Paranoya diye adland ırı­ lan diğer bir durum, ısra rlı pcrsekütör sanrı la rla karakterizedir. Bu hastalarda “dementia precoxun” yıkımlı gidişi ve manik depresif psikozdaki gibi belirtilerin aralıklarla ortaya çıkması görülmemektedir.

Eugen bleuler şizofreni tanımlaması

Bleuler (Şekil 7.1-2) literatürde erken bunamanın (deınentia precox ) yerini alan şizofreni terim ini kullanmıştır. Bu terimi, bozukluğu olan hastanın düşünce, duygu ve davranışları arasın­ daki bölünm enin varlığını vurgulamak için seçmiştir. Bleu.ler, Kraepe lin’in erken bunama kavram ından farklı olarak, şizofreni­ nin yıkımlı bir gidişe sahip olmasının gerekli olmadığını vurgu­ lamıştır

Bleuler’ in 4a bulgusu nedir?

Bleuler hastalardaki zihinsel bölünme konu sundaki teorisini geliştirmek için şizofren i için temel (veya prim er ) belirtileri ta nımlamış tır . Dört A olarak özetlenen bu belirt iler düşüncede çağrışımlarda, (associations) bozukluk, duygulanım (affect) bozuklukları, otizm (autism) ve ikilemi (am bivalence) içeri r. Ayrıca, Blueler eşlik eden birçok yardımcı (ikin cil) belirti ­ ler tanımlamıştır. Bunlar Kraepelin’in erken bunama için temel belirteç ler olarak kabul ettiği varsanılar ve sanrılardir.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
4
Q

Şizofreni tarihçesinde başlıca teorisyenler kimlerdir

A
Kretschmer, şizofreninin astenik (yani ince, hafif kaslı fizik yapılı) atletik, ya da disp­ lastik vücut tipine sahip kişilerde;  piknik  (yani,  kısa,  tıknaz fizi k yapılı) vücut tiplerine göre daha sık gözlendiği iddiasını destekleyen verileri derlemiştir. Kretschmer, piknik tipin daha çok bipolar bozukluk hasta larında gözlend iği ni düşünmüştür.
Kurt Schneider (1887-1967). Schneider birinci sıra belirtileri tanımladı. Her ne kadar şizofreniye özgün olmasa ve tanı koy­ mak için kesin olarak gerelanese de, bu belirtiler tanıyı oluştur­ mada yararlıdır. Schneider, birinci sıra belirtileri olmayan has­ talarda tanının ildncil sıra belirtiler ile o da olmazsa tipik klinik görünüm ile konulabileceğini vurguladı. Klinisyenler genellikle Schneider'in uyarılarını dikkate almayarak, bazı hastalarda tek bir görüşme ile birinci sıra belirtilerinin gözlenememesini, bu ldşinin şizofreni olmadığına delil olarak görmektedir
Kari Jaspers (1883-1969). Hem psildyatrist hem de felsefeci olan Jaspers, varoluşsal psikanalizin gelişmesinde ana görevi üstlenmiştir. Ruhsal hastalıkların fenomenolojisi ve ruhsal hastalığı olan hastaların öznel duyguları ile ilgilenmiştir:
Adolf Meyer (1866-1950). Psikobiyolojisinin kurucusu olan Meyer şizofreniyi yaşam streslerine karşı bir reaksiyon olarak görmüştür. O'na göre şizofreni, hastanın yaşam deneyimleri ile anlaşılabilecek davranışsa! uyum sorunlarıdır. Meyer'in görüşü, 1950'lerin terminolojinde "şizofrenik reaksiyon" şeklinde yer ­ ini almışsa da, DSM'nin diğer baskılarında reaksiyon terimi kullanılmamıştır.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
5
Q

Şizofreni yaş ve cinsiyet ilişkisi

A

Şizofreni kadın ve erkeklerde eşit yayg ınlıktad ır. Bununla birlikte, ild cinsiyette hastalığın başlama yaşı ve gidişi farklılık gösterir. Erkeklerde kadınlara göre daha erken yaşlarda başlar. Şizofren erkeklerin yarısından daha fazlası, ancak şizofren kadınların sadece üçte-biri 25 yaşından önce ilk kez bir psild­ yatrik hastaneye yatırılır. Hastalığın tepe başlama yaşı erkekler için 10- 25, kadınlar için 25-35 yaştır. Erkeklerden farklı olarak, kadınlar orta yaşlarda ildnci bir hastalık başlangıç tepe yaşı ile bimodal bir yaş dağılımı gösterirler. Kadınların yaklaşık yüzd e 3 ile lO’unda hastalık 40 yaşından sonra başlar. Tedavi altın­ daki hastaların yaklaşık yüzd e 90’ı 15-55 yaşları arasındadır.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
6
Q

Geç başlangıçlı şizofreni tanımı nedir

A

Hastalık 45 yaşından sonra başladığında, geç başlangıçlı şizofreni olarak tanımlanır.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
7
Q

Şizofreni diğer tıbbi hastalıklarla beraberlik oranı nedir

A

Şizofrenili kişiler normal nüfusa göre daha yüksek kaza ve doğal ölüm oranlarına sahiptir. Kurum veya tedavi ile ilişkili değişkenler artmış ölüm oranlarını açıklamaz, fakat şizofren hastaların tanısında, tedavisinde ve cerrahi durumlarında klinik zorluklar olabildiğinden, yüksek oran bu gerçeklerle ilgili olabilir. Çeşitli çalışmalar şizofreni hastalarının yüzde
80 kadarına önemli tıbbi hastalıkların eşlik ettiğ ini ve bu durumların yüzde 50 kadarına tanı konmamış olabileceğini göstermiştir.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
8
Q

Sch enfeksiyon ve doğum tarihi ilişkisi nedir

A

Şizofren i geli şme olasılığı kış ve baharın erken dönemlerinde doğanlarda daha fazla ve baharm geç dönemi ve yaz mevsi­ min de doğanlarda ise daha düşüktür. Çalışma lar; gebelik ve doğum komplikasyonlarınm, grip
salgınlarının, gebelik sırasmda annenin beslenmesindeki yeter­ sizliğin, Rh etkeni uyumsuzluğunun ve kış mevsiminde doğ­ manm şizofreni etiyolojisinde yer aldı ğına işaret etmişlerdir. Bu etkenlerin doğası şizofrenide nörogelişimsel patolojik süreci öngörmektedir, ancak bu risk etkenleri ile ilişkili patofızyolojik mekanizma tam olarak bilinmemektedir

Epidem iyolojik veriler, çeşitli salgın hastalıklar esnasmda influenza’ya prenatal maruziyet sonrası şizofreni insidan smda bir artış olduğunu göstermektedir. Bazı çalışmalar, gebeliğin ikinci üç aymda kış mevsiminde görülen influenza’ya maruziyet ile şizofreni frekansının art tığını göstermişt ir. Vira! hipotezi destekleyen diğer veriler, doğumda gözlenen fiziksel anomali­ lerin gittikçe artması, gebelik ve doğum komplikasyonlarındaki artış oranları, vira! enfeksiyon ile uyumlu doğumun mevsim­ selliği, erişkin olguların coğrafik kümelenmeleri ve hastaneye yatışların mevsimselliğidir.
Vira! teoriler, birçok özgün vira! teorinin, belirgin febril ensefalit olmayan, şizofreni belirtilerini açıklamak için gerekli özgün patolojinin lokalizasyonunu anlatma gücüne sahip olma gerçeğinden kaynaklanmaktadır

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
9
Q

Sch nikotin ve madde kullanım oranları nasıldır?

Yüksek nikotin bağımlılığı oranı ne ile ilişkilidir?

A

Madde kötüye kullanı­ mmın (sigara hariç) yaşam boyu prevelansı yüzde 50’den fazladır. Tüm maddelerin kötüye kullanımı (sigara hariç) daha kötü işlev­ sellik ile ilişkilidir.
Alkol kötüye kullanımı, yatış riskini ve bazı hastalarda da psikotik belirtileri artırır. Şizofreni hastalarmda sokakta satılan uyuşturucuları kullanma prevelansı artmıştır. Esrar ve şizofreni arasmdaki ilişki özellikle ilgi çekmektedir. Şizofreni hastaların ­ da yüksek seviyede esrar ktıllanımı (50 kereden fazla) ktıllanıcı olmayanlara göre 6 kat artmıştır. Amfetaminler, kokain ve ben­ zeri ilaçlar, onların belirgin, psikotik belirtileri artırma özellikleri nedeniyle, endişeleri bilhassa artırmalıdır.

Şizofreni hastalarında Yüzde 90’a varan oranlarda nikotin bağımlılığı bulun abilmektedi r. Sigara ile ilişkili mor ­ taliteden ayrı olarak, nikotin, bazı antipsikotiklerin kan kon­ santrasyon larm ı azaltmaktadır. Şizofrenideki sigara içme ilgili yüksek prevelansın -en azından kısmen- nikotinik reseptörler­ deki beyin anormalliklerine bağlı olabileceğine yönelik görüşler vardır. Nikotinik reseptörlerdeki özgün bir polimorfizmin şizofrenideki genetik risk ile bağlantılandırılmıştır. Nik otin kullanmamn şizofrenideki bazı bilişsel bozulmalar ve parkinso ­ nizm üzerinde olumlu iyileştirici etkisi olduğu gözlenmektedi ,r. Muht emelen bu, dopaminerjik nöronların nikotine bağımlı aktivasyonu nedeniyledir. Son dönemdeki çalışmalara göre, nikotin, varsanı lar gib i, şizofrenideki pozitif belirtileri, nik oti­ nin nikotinerjik nöronlar üzerindeki etkisi ile azal tabili r. Bu, beyinde özellikle ses gibi dış uyaranların algılanmas ını azalt ­ masıyla gerçekleşmektedir. Bu anlamda, sigara içimi hastanın kendi kendisini tedavi etmenin bir formudur.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
10
Q

Sch etyolojide rol oynayan genetik etkenler nelerdir?

A

Birçok -belki de tümü - şizofreni formunda genetik etkenlerin katkısı vardır ve şizofreniye yatkmlıkta varyansm yüksek oran­ da olması genetik etkiler nedeniyledir. Örneğin, şizofreni ve şizofreni ile ilgili bozukluklar (Ör: Şizotipal kişilik bozukluğu) şizofreni hastalarının biyolojik akrabalarında daha yüksek oranda görülür. Bir kişinin şizofreni olma olasılığı, hasta olan bir akrabasına yakınlığı ile bağmtılıdır. (örneğin, birinci veya ikinci derece akraba). Aynı genetik birikime sahip tek yumurta ikizlerinde şizofreni için yaklaşık yüzde 50 oranmda konkor­ dans oranı vardır. Bu oran çift yumurta ikizlerindeki kon­ kordans oranından veya diğer birinci derece akrabalarmdaki (yani, kardeşler, ebeveynler ya da çocukları) hastalığm görülme oranmdan 4-5 kat daha fazladır. Ayrıca ikinci ve üçüncü derece akrabalardaki şizofreni görülme oranındaki düşüklük de gene­ tik etkenlerin rolünü yansıtmaktadır ve bu sonuç genetik yüklü­ lükteki azalmanın etkisi şeklinde düşünülebilir. Evlatlık olarak verilmiş ve sonrasında şizofreni gelişen hastalarm biyolojik akrabalarında, hastaya bakım veren kişilere göre daha yüksek oranda şizofreni görülmesi sonucu, şizofreni etiyolojisindeki genetik katılımı daha fazla desteklemektedir. Bununla birlikte tek yumurta ikizlerinden elde edilen veriler, net bir biçimde, genetik olarak şizofreniye eğilimli kişilerde kaçınılmaz surette şizofreni gelişmeyeceği gerçeğini göstermektedir; diğer etkenle­ rin de (ör: Çevresel etkenler) şizofreni oluşumunda etkisi hesa­ ba katılmalıdır. Şizofrenide eğilim-yatkmlık modeli çevresel etkiler içinde doğru kabul edilirse, o zaman diğer biyolojik ya da psikososyal çevresel etkenler genetik olarak yatkın kişilerde şizofreniye neden olabilir veya şizofreni gelişimini önleyebiliri

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
11
Q

Sch gelişiminde belirgin gen ve lokus bölgeleri

A

Şizofrenide genetik geçiş in biçimleri bilinmemektedir, fakat birçok genin ge net ik yatkınlığa katkısı olduğu gözükmektedir. Bağlantı ve iliş ­ ki ile ilgili genetik çalışma lar 9 genetik bölge ile ilgili kuvvetli kanıt elde etmişt ir: lq, Sq, 6p, 6q, 8p, lüp, 13q, lSq ve 22q. Bu kromozoma! alanla ­ rın ileri analizleri ile özgün aday genleri n belirlenmesi gerçekleşmiştir. En iyi güncel adaylar: a-1 nikotinik reseptor, DISC 1, GRM 3, COMT, NRG 1, RGS 4, ve G 72’dir. Son dönemde distrobrevin (DTNBPl) ve neureglin 1 genlerindeki mutasyonların şizofrenideki negatif özellikler ile ilişkili olduğu bulunmuştur.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
12
Q

Şizofreni dopamin hipotezi basitçe anlatınız

A

Dopamin Hipotezi. Şizofreninin dopamin hipotezinin en basit anlatımına göre, şizofreni aşın dopaminerjik aktivitenin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Bu teori iki gözleme dayanmakta­ dır. Birin cisi, birçok antipsikotik ilacın (yani, dopamin reseptör antagonistleri) etkisi ve gücü dopamin D, reseptörlerine anta­ gonist etki edebilme yetenekleriyle bağıntı gösterir. İkincisi, kokain ve amfeta min gibi dopaminerjik aktiviteyi artıran ilaçlar psikomimetiktir. Bu temel teori dopamin er jik hiperaktiviten in dopamin fazla salınımma mı, çok sayıda dopamin reseptörüne mi, dopamine karşı dopamin reseptörlerinin hipersen sitivitesi ­ ne mi veya bu mekanizmaların hepsine birden mi bağlı olduğu­ nu açıklayamamaktadır. Ayrıca, en fazla mezolimbik ve mezo­ kortikal yollar üzerinde durulmasına karşın, teoride beyinde ki hangi dopamin yolaldarmm etkili olduğu belirlenmemiştir. Bu yollardaki dopaminerjik nöronlar orta beyindeki hücre gövde­ lerinden !imbik sistem ve serebral korteksteki dopaminoseptif nöronlara uzanırlar.
Şizofreni hastalarında artmış dopamin salınımı pozitif psikotik belirtilerin ciddiyeti ile ilişkilendirilmiştir. İlaç kul­ lanmayan şizofreni hastalarınd a yapılan dopamin reseptörleri ile ilgili po zitron emisyon tomo grafi çalışmalarında, hastala­ rın kaudat nukleustaki D2, reseptörlerinde artış belirlenmiştir. Ayrıca amigdalada artmış dopamin konsantrasyonu, entorhinal kortekste dopamin taşıyıcı yoğunluğunda azalma ile dopamin tip 4 reseptörler sayısında artma bildir ilmi ştir.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
13
Q

Sch de serotonin ve ach nasıl etkilenmiştir,

A

Güncel teoriler, şizofrenide hem negatif hem de pozitif belirtilerin nedenini, serotonin fazlalığına bağlamaktadır. Klozapinin güçlü se roton i n antagonist aktivitesi ve diğer ikinci kuşak antipsiko­ tiklerin klozapin etkinliği ile birleştiğind e kronik hastalard a pozitif belirtilerin azaldığının gözlenmesi bu önermen in geçerliliğin e katkıda
bulunmaktadır.
Norepinefrin. Anhedoni- duygusa l doyum yönünden azalmış kapa­ site ve zevk alma yeteneğinin azalması - uzun süredir şizofreninin temel özelliklerinden biri olarak belirt ilm ektedir. Norepinefrin ödül nöral sistemi için deki selekti[ nörona! dejenerasyon, şizofren i semptomatolo­ jisinin bu yönünden soru mlu olabilir. Ancak, bu öneriyi destekleyecek biyokimyasal ve farmakolojik veriler yetersizdir.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
14
Q

Sch de asetilkolin nikotin gaba ve diğer noropeptidler nasıl etkilenmiştir.

A

CABA. Bir inh ibitör ami no asit nörotransmitter olan y-am in obütirik asit (GABA), bazı şizofreni hasta la rın hipokampu sta azalmış GABA’erjik nöronlara sahip olduğu bulguları temel alınarak sizofre­ ninin patofizyo lojisi için e sokulmuştu r. GABA’nın dopamin aktivitesi üzerinde düzenleyici etkis i vardır ve inhibitör GABA’erjik nöron kaybı dopaminerjik nöronlarda hiperaktiviteye yol açmaktadır.
Nöropeptidler. Substans P ve nörot ensinin gibi nö ropeptidler, katekolamin ve indolam in nörotransmitterleri ile bir likt e lok alizedir ve bu nörotran sm itterleri n faa liyetlerini etkilerle r. Nöropeptid mekaniz­ malarındaki değişiklikler bu nö rona! sis temle rin ateşle me örü ntü sü nü kolaylaştırabilir, inhib e edebilir veya başka bir şekilde değiştir ebili r.
CLUTAMAT. Glutamat antagonisti olan fenilsiklidiniıı akut alınmasıyla şizofreniye benzer bir sendromun ortaya çıkmasından dolayı şizofreni etiyolojisinde glutamat ın da etkisi olduğu öne sürül­ mektedir. Öne sürülen hipotezl erde glutamatın hipoaktivit esi, hiperak­ tivitesi ve gl utamatın yol açtığı nörotoksisite üzerinde durulmaktadır.
Asetilkolin ve Nikotin. Şizofreni ile ilgili post mort em çalışma lar, kaudat-putamen, hipokampus ve prefrontal korteksin seçilmiş bazı bölgelerinde muskarinik ve nikotinik reseptörlerin azalmış olduğun u göste rm iş tir. Bu reseptörler, bilişte - ki bu, şizofrenide bozulmu şt ur- yer alan nörotransmiter sistemin düzenlenmesinde yer alırlar.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
15
Q

Şizofreni noropatolojisi nasıldır

A
  1. yüzyılda, nöropatologlar şizofreninin nöropatolojik teme­ lini bulamadıklarından, şizofreniyi işlevsel bir bozulduk ola­ rak sınıflan dırd ıla r. Bununla birlikte, 20. yüzyılın sonlarında, araştırmac ılar, primer olarak !imbik sistem ve bazal gang liada olmak üzere, serebral korteks, talam us ve beyin sap ındaki nöro­ patolojik veya nö rokimyasal anormallikleri içeren, şizofrenin in pota nsiyel nöropatolojik temellerini ortaya çıkarmaya yönelik önemli adıml ar attılar. Şizofren beyinlerinde, yaygın bicimde bildirilen beyin hacminde kayıp, beyin işlevlerine aracılık eden akso n, dendrit ve sinapsların yoğunlu ğundaki azalmanın sonu­ cu gibi görünm ektedir. Sinap tik yoğun luk 1 yaşında en yüksek ­ tir ve erken ergenlik döneminde yavaş yavaş erişkin değerlerine doğru düşer. Şizofreni belirtilerinin sıklıkla ergenlik dönemin ­ de geliştiği şeklindeki bazı gözlemlere dayanan bir teoriye göre, bu gelişme dönemi sırasındaki aşırı sinaptik budanma şizofreni ile sonuçlan maktadı r.
    Serebral Ventriküller. Şizofreni hasta larının bilgisayarlı tom ografi (BT)leri tutarlı bir biçimde, lateral ve üçüncü vent­ riküllerde genişleme ve bazı derecelerde kortikal volümde aza lm a olduğunu gösterm iştir. Hastalığın erken döneminde, kortikal gri madde hacmind e aza lm a gösterilmi ştir. Birçok araştırmacı, BT ile tespit edilen anormalliklerin durağan mı ilerleyici mi olduğunu beli rlemeye çalışm ıştır. Bazı çalışma lar BT’de gözlenen lezyonla rın hastalığm başlan gıcında mevcut olduğunu ve sonrasında da ilerlemediğini göstermiş tir. Fakat diğer çalışmalarda, BT kesitlerinde gözlenen patolojik süreçle­ rin hastalık sı ras ında ilerlediği sonucuna varmışl ardı r. Bundan dolayı, şizofreni hasta larında aktif patolojik sürecin devam edip etmed iği hala belirsizdir.
    Aza lmı ş Simetri. Şizofr eni hastalarında temporal, frontal ve oksipital loblan içerecek şekilde birçok beyin bölgesinde simetride azalma olmaktadır. Bazı araştırmacılar ta rafmdan bu azalmış simetrinin fetal yaşamda başladığına ve nörogelişim esnasında beyin latera lizasyon und a bozulmanın belirteci oldu ­ ğun a inanılm ak tadır

Limbik Sist em. Duyguların kontrolünde rolü olduğundan, şizofrenin in fızyopatolo jisinde !imbik sistemin etkisi bulun ­ duğu varsayılmıştır. Postmortem şizofreni beyin örneklerinin iyi kontro llü birçok çalışmasında am igdala, hipokampus ve parahipokampal girusu içeren bu bölgenin hacminde azal­ ma olduğu gösterilmi ştir. Bu nöropatolojik bulgular şizofren i hasta larında yap ılan magnetik rezonans gör üntül eme (MRI) çalışmalarından sağlanan gözlemlerle uyumludur. Şizofrenide hipokampüs boyutu sadece küçülmekle kalmayıp ayrıca işlev­ sel olarak ano rm aldir - ki bu, glut amat tranmisyonundaki bozulman ın bir belirtecidir. Ayrıca şizofreni hastalarınm beyin dokusu kesitlerinde hipokampüs te bulunan nöronlarda dezor­ ganizasyon, (şizofren i olmayan kontrollerle karşılaştırıldığında) gözlenm iştir.
Prefrontal Korteks. Postmortem beyin çalışmalarında, şizof­ reni hastaların ın prefronta l korteksindeki anatomik anormal­ likleri destekleyen önemli deliller vard ır. Aynca, prefrontal bölge beyin görüntülem elerinde işlevsel defısitler gösterilmiştir. Şizofrenide gözlenen birçok belirtinin prefrontal lobotomili veya frontal lob sendromlu kişilerdekine benzediği uzun süredir bildirilmektedir.
Talamus. Talam usla ilgili bazı çalışmalarda, özellikle subnuk ­ leuslarda olmak üzere hacim küçülmesi veya nörona! Kayıp olduğu ile ilgili deliller eld e edilm iştir. Prefrontal korteks ile resiprokal bağlantıları bulun an talam usun medial dor sal çekirdeğ ind e bulunan nöronların sayısında azalma olduğu bil­ dirilmiştir. Toplam nöron, oligodendrositler ve astrosi tlerin sayıs ı şizofreni hastalarında y üzde 30-45 oran ında azalmı şt ır. Mevcut bu bulgular antips ikotik ilaçların etkisin e bağlı gibi gözükmemekt edir, çünkü kronik olarak nö rolept ik ilaç teda ­ visi alan ve almayan şizofreni h astalarınd a talamus boyutları birbirine yakındır.
Bazal Cang lia ve Serebellum. En az iki nedenden dolayı bazal ganglia ve serebellum şizofren ide teorik olarak ilgi odağı olmuştur. Birin cisi, ilaçların neden olduğu hareket bozuklukları (örneğin, tardif diskinezi) yokluğunda bile, birçok şizofrenili hasta garip hareketler gösterir. Bu garip hareke tler sallantılı yürüme, grimas ve stereotipiyi içerebilir. Baza l ganglia ve serebe llum hareket kontrolü ile ilişkili olduğu için, bu bölge­ lerdeki hasta lık, şizofreninin patofızyolojind en sorumlu olabi­ lir. İkincisi, bazal gangliayı kapsayan hareket bozukluklukları (örneğin, I–Iuntington hastalığı, Parkinson) psikozla en fazla ilişkili olanlardır. Baza l gangliayla ilişkili nöropatolojik çalış­ malarda globus pallidu s ve substantia nigra hacminin azalması veya hücre kaybı hakkında değişken ve kesin sonuca varılama ­ yan bulgular elde edilmi ştir. Ayrıca birçok çalışmada kaudat,
putaman ve nukleus akumb ens te D2 reseptör sayısında art ış da gösterilmi ştir. Bununla birlikle, bu arlışın antip sikotik ilaç
alımına sekonder mi olduğu sorusuna yamt bulun amamıştır. Serotonerjik aktiviteli an tipsikotik ilaçların (örneğin, klozapin, risperido n) klinik olarak yararlı olması psikotik bozuklukl arda serotoninin rolünü düşündürdüğünden, bazı araştırmacılar bazal gangliond a serotonerjik sistemi araştırm aya başlamıştır.

İnsanlarda yapılan işlevsel ve yapı­ sal görüntül eme çalışmalarından elde edilen veriler, anter ior singulat ve bazal ganglia talamokortikal devrelerinde ki işlev bozukluğunun pozitif belirtilerin oluşmasına neden olduğu; dorsolaterel prefrontal korteks devrelerindeld işlev bozukluğu­ mm birincil, kalıcı, negatif veya defısit belirtil erinin oluşmasına neden olduğunu belirtmektedir. Şizofreni hastalarında bozulan bilişsel işlevlerin bir nöral temeli vardır. Şizofreni hastalarm­ da, bozulmuş çalışma belleği performansı, kesintiye uğramış prefrontal nörona! bütünlüğü, değişmiş prefrontal, singulat, inferior parietal korteks ve değişmiş hipokampal kan akımı ara­ smdaki ilişkilerin gözlenmesi, şizofreni hastalarındaki normal çalışma belleği nöral devre bozulması ile ilgili kuvvetli deliller sunmaktadır. Varsanısı olan ve olmayan hastalan karşılaştıran birçok işlevsel görüntüleme çalışmalarında, bu devrelerin en azmdan işitsel varsanılann oluşumunda yeri olduğuna yönelik bilgiler elde edilmiştir.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
16
Q

Sch metabolizma değişiklikleri

A

Beyinde özgün molekülerin konsantrasyonunu ölçen bir teknik olan manyetik rezonans spektroskopisini kullanan çalışmalar­ da, şizofreni hastalarında kontrol grubuna göre daha düşük fosfomonoester ve inorganik fosfat seviyeleri ve daha yüksek fosfodiester seviyeleri bulunmuştur. Diğer bulgu, şizofreni has­ talarının hipokampus ve frontal loblannda, ilk atak psikozların temporal loblannda N-asetil aspartat konsantrasyonlarının düşük olmasıdır. N-asetil aspartat nöronları yansıtan bir belir­ teçtir.

17
Q

Sch elektrofizyoloji sonuçları

A

Elektroensefalografik çalışmaları birçok şizofreni hastasmda anormal kayıtlar, aktivasyon uygulamalarına artmış duyarlılık (örneğin, uyku yoksunluğundan sonra sık diken aktivitesi), azalmış alfa aktivitesi, artmış teta ve delta aktivitesi, olağandan daha fazla epileptiform aktivite ve olağan sol-taraf anormallik­ lerinden daha fazla anormal kayıtlar bulunduğunu göstermiştir. Aynca, şizofreni hastalarında önemsiz seslerin filtre edilme ­ sinde yetersizlik ve arka plandaki gürültülere aşın duyarlılık bulunmaktadır. Seslerin serbest kalması (ta smasi-flooding) konsantrasyon güçlüğü ile sonuçlanır ve işitme varsanılarınm gelişmesi için bir etken olabilir. Bu ses duyarlılığı bir genetik bozuklukla ilişkili olabilir.

18
Q

Sch kompleks parsiyel epilepsi ilişkisi nasıldır

A

Özellikle temporal loblarla iliş­ kili kompleks parsiyel epilepsili hastalarda, şizofreni benzeri psikozlar, beklenilenden daha sık görülmektedir. Bu hastalarda psikoz gelişimiyle ilişkili etkenler, sol taraf nöbet odağı, lezyo­ mın mediyal temporal yerleşimi ve nöbetin erken başlamasmı içerir. Schneider tarafmdan tanımlanan birinci sıra belirtiler kompleks parsiyel epilepsili hastaların belirtileri ile benzerdir ve şizofrenili hastada görüldüğünde, bu, temporal lob bozuklu­ ğunun varlığmı yansıtabilir.

19
Q

Sch bireylerde uyarılmış noropotansiyellerin ölçümü

A

Şizofreni hastalan arasmda birçok uyarılmış potansiyel bozukluğu tanımlanmıştır. En fazla, bir duyusal uyaran alındıktan yaklaşık 300 ms sonra pozitif uyarıl­ mış potansiyel dalgasmm meydana gelmesi olarak tanımlanan P300 üzerinde çalışılmıştır.P300 dalgasmm asıl kaynağı, medi­ yal temporal loblann !imbik yapılan içinde yer alıyor olabilir. Şizofreni hastalarında P300’ün karşılaştırma gruplarmdan ista­ tistiksel olarak daha küçük oluştuğu bildirilmiştir. P300 dalga­ lardald anormalliklerin ebeveynleri şizofreni olan yüksek risk altmdald çocuklarda daha sık görüldüğü bildirilmiştir. P300’ün durumsal veya sürekli bir fenomeni temsil edip etmediği halen tartışmalıdır. Şizofrenide anormal olarak bildirilen diğer uya­ rılmış potansiyeller Nl00 ve koşullu negatif varyasyondur. Nl00, uyarandan yaklaşık 100 milisaniye sonrası oluşan negatif dalgadır. Koşullu negatif varyasyon ise yavaş gelişen, yaklaşan bir uyan için ikaz olan bir duyusal uyaran varlığmı takip eden negatif-voltaj değişikliğidir. Uyarılmış potansiyel verileri şizof­ renili hastalarda duyusal uyarana alışılmışın dışmda bir duyarlı­ lık olduğunu göstermesine karşm (daha büyük erken-uyarılmış potansiyel), bu hastalar, daha küçük geç-uyarılmış potansiyel­ lerle gösterilen yüksek kortikal düzeylerde bilgi işleme sürecini keserek artmış duyarlılığı kompanze ederler.

20
Q

Sch- göz hareket bozuklukları açıklayınız

A

Hareketli görsel bir hedefi tam olarak izleyememe, şizofreni hastalarında görülen düz göz izleme hareketi bozuklukları ve sakkadik göz hareketlerinin disinhibisyonundaki temeli oluş­ turur. Göz hareket bozukluğu şizofreni tanısı için bir belirteç olabilir; bu durum ilaç tedavisinden ve klinik durumdan bağım­ sızdır. Aynca, şizofrenlerin birinci derecede akrabalarında da görülmektedir. Çeşitli çalışmalarda, şizofreni hastalarında anormal göz hareketlerinin yüzde 50-85 olduğu, şizofreni olma­ yan diğer psikiyatrik hastalarda yüzde 25 civarında olduğu ve psildyatrik hastalığı olmayan kontrol grubunda yüzde lO’dan az olduğu bildirilmiştir.

21
Q

Sch psikonoroimmunoıloji belirtileri

A

Anormallikler T-hücresi interlökin-2 üretiminde azalma, periferik lenfositlerin yanıtmda ve sayıla­ rında azalma, nöronlara karşı anormal hücresel ve humara! reaktivite ve beyine yönelik (antibeyin) antikorların bulun­ masıdır. Veriler, nörotoksik virüslerin veya bir otoimmün bozukluğun çeşitli etldlerinin görünümü olarak yorumlanabilir. Epidemiyolojik verilere göre, hastalığm epidemileri sırasmda influenzayla prenatal karşılaşmadan sonra şizofreni sıklığm­ da bir yükselme görülmüşse de, şizofrenide nörotoksik vira! enfeksiyonun kanıtı için özenli yapılmış araştırmalar olumsuz sonuçlara sahiptir. Vira! hipotezi destekleyen diğer veriler doğumda fizik anomalilerin artmış olması, hamilelik ve doğum komplikasyonlarının artmış olması, doğum mevsimi ile vira! enfeksiyon arasındaki ilişki, erişkin olguların coğrafi dağılımı ve hastaneye yatma mevsimleridir. Yine de, vira! enfeksiyonun genetik kanıtlarının olmaması durumsal olası verilerin önemini azaltmaktadır. Bununla birlikte, otoimmün beyin antikorları olasılığı vira! hipotezi destekleyici bazı verilere sahiptir; eğer varsa, patofizyolojik oluşum şizofrenili nüfusun bir kısmma olasılık.la bir açık.lama getirmektedir

22
Q

Sch noroendokrin verileri?

A

Örneğin, şizofreni için pratikliği ve tahmin değeri sorgulanabilir olmasma karşın, dek­ sametazon supresyon testi şizofreninin çeşitli alt gruplarında anormal olarak bildirilmiştir. Bununla birlikte, özenli yazılmış bir yayında, uzun dönemde kötü gidişli şizo freni ile deksame­ tazon supresyon testind e ıs rarlı baslulanma olmam ası arasında bağlantı olduğu bildirilmiştir. gonadotropin salgılatı cı hormon veya tirot­ ropin salgıl atıcı hormon uyarılmasına yanıt olarak prolaktin ve büyüme hor mon un salınımında kün tleşme ve apomorfin uyarıl­ masına yanıt olarak büyüme hormonu salınımında küntleşme.

23
Q

Şizofreni psikanalitik teoriler

A

Şizofreni – psikanalitik teoriler
Freud, Mahler, Paul Federn, harry Stack Sullıvan
Freud şizofreni n, yaşa m ın erken döneminde ort aya çıkan önemli gelişim fıksasyonl a rından kaynakl andı ğını ileri s ürmüştür. Bu fık sasyonlar ego gelişiminde defekte ne

24
Q

Şizofreni-aile dinamikleri

A

4 yaşındak i İngiliz çocukla rında yapılan çalışmada, zayıf ann e­ çocuk ilişkisi olan çocukların şizofreni gelişimi açısından 6 kat daha riskli olduğu bulunmuştur. Bununla birlikte özel bir aile örüntüsünün şizofreni gelişiminde etkili olduğunu gösteren iyi-kontrollü kanıtlar yoktur. Psikiyatri-dışı hastalığı olanlar ­ da olduğu gibi bazı şizofrenili hastalar iyi işlev göstermeyen ailelerden gelirler. Buna karşın, patolojik aile davranışlarının yatkın şizofrenili hastanın baş etmesi gereken duygusal stresleri önemli ölçüde artırabileceğini gözden kaçırmamak gerekir.

25
Q

Sch aile dinamikleri- ikili çıkmaz kavramı

A

İkili çıkmaz kavramı Gregory Bateson ve Donald Jackson tarafından tanımlanmıştır. Bu kavrama göre çocukların ebeveynlerinden davranış, tutum ve duygular ile ilgili çelişkili mesajlar almaktadır. Bateson’un hipotezine göre, ikili çılanazın çözülemeyen karışıklığından kaçmak için çocuk psikotik döneme geri çekilir. Maalesef, teorinin geçerliliği için yapılan aile çalışmaları yöntem olarak ciddi eksikliklere sahiptir. Teori, şizofreninin etiyolojisini açıklayıcı olarak değil, sadece tanımlayıcı bir yapı olarak değerlidir. İkili çıkmaza örnek olarak, ebeveyn, çocuğundan kurabiyelerini arkadaşları ile paylaşmasını ister, fakat sonra da arkadaşlarına çok fazla kurabiye verdiği için çocuğunu azarlar .

26
Q

Sch aile dinamikleri bölünme, çarpık aileler kavramı

A

Şizofreni-aile dinamikleri— bölünme, çarpık aileler kavramı

Thedore Lidz, aile davranı­ şında iki anormal örüntüyü tanımlamıştır. Birinci tip ailede, ebeveynler arasında önemli bir bölünme vardır, ebeveynden biri karşı cinsiyetteki çocuğa aşırı derecede yakındır. Diğer aile tipinde, ebeveynler arasında birinin baskınlığı ile sonuçlanan bir güç mücadelesi vardır ve onunla çocuk arasında çarpık bir ilişki bulunmaktadır. Bu dinamikler şizofreni hastasının zayıf uyum kapasitesine vurgu yapar.

27
Q

Sch aile dinamikleri- yalancı beraberlik ve yalancı düşman aileler kavramı
Duygu dışavurumu kavramı

A

Şizofreni- aile dinamikleri : yalancı beraberlik ve yalancı düşman aileler kavramı
Lyman Wynne tarafından tanımlanmıştır. Bazı aileler sürekli olarak yalancı ortak (pseudomutual) ve yalancı saldırgan (pseudo­ hostile) bir sözel iletişim kullanarak duygusal dışavurumu baskılarlar. Bu gibi ailelerde, özel bir sözel iletişim gelişir ve çocuk evden ayrılıp diğer insanlarla iletişim kurmak zorunda kaldığmda ortaya sorunlar çıkabilir. Çocuğun sözlü iletişimi yabancılara anlaşılmaz gelebilir.

Şizofreni-aile dinamikleri Duygu Dışavurumu
Ebeveynler ve diğer bakıcılar şizofrenili kişiye karşı eleştirel, düşmanca ve aşırı kontrolcü davranabi­ lirler. Birçok çalışma yüksek duygu dışavurumu olan ailelerde şizofreninin depreşme oranmın da yüksek olduğunu göstermiş­ tir. Duygu dışavurumunun değerlendirilmesi em ne söylen­ diğini, hem de hangi tavırda söylendiğini analiz etmeyi içerir.

28
Q

Oneroid sizofreni

A

Oneiroid durum, hastaların derin şaşkınlık içind e olduğu, zamana ve yere tam yönelimin bozulduğu rüya-ben ­ zeri bir durumu tammla r. Oneiroid şizofreni terimi gerçek düny anm içerdikl erinin dışındaki varsamsal yaşantılarla derin bir şekilde meşgul olan hastalar için kullanılırdı. Bir oneiroid durum görüldüğünde, klinisyen özellikle belirtil erin olası tıbbi veya nörolojik nedenleri için hastayı dikkatle incelem elidir.

29
Q

Defisit sendromu

A

Defisit Şizofreni. l 980’li yıllarda kalıcı idiopatik negatif belirt ile rle karakterize şizofreni alt tipi için ölçütler belirlendi. Bu hastalar için defısit sendrom sergiledikleri söylend i. Şimdi ise bu grup hastalar için defısit şizofreni tanımı kullanılmaktad ır (Bu varsayılan hastalık tanı ölçütleri için Tablo 7.l -2’ye bakın). Pozitif belirt ili şizofreni hastalarm ise nondefısit şizofrenileri olduğu söylenirdi. Her ne kadar ölçütler arasmda 6 negatif belirtinin çeşitli kombinasyonları bulunabilse de, defısit şizofreniyi tanımlamada kullanılan belirtiler güçlü bir şekild e iç içe görülür.
Defisit hastalar non defisitl ere göre daha ağır gidişli bir hastalık sür ecin e sahiptirl e r. An tipsikotik tedavi başlanmadan önce anormal istemsiz hareketlerin prevelan sı daha fazladır ve psikotik belirtil erin başlangıcm clan önce zayıf sosyal işl evsellik vardır. İlk psikotik döne ­ min başlangıc ı genellikle sinsidir ve bu hastalard a non defısitlere göre uzun dönemde işlevlerin tekrar kazanılması daha azdır. Yine defisit şizofrenler diğer şizofrenlere göre daha az evlenmektedirler. Her biri hastanın stresini ve böylece depresyonunu arttıran- üşük işlevselliğe ve yüksek sosyal yalıtıma rağmen defisit hastalarda daha az major depre­ syon ve muhtem elen daha az intihar riski gözlenmektedir.
Defisit hastalan 11011 defis it hasta lardan ayıran risk etken lerinden biri defı.s it hastaların daha sık yazın, 11011 defisitlerin kışın doğmalarıdır. Defisit şizofreni hastal arının şizofreni için daha fazla ailesel riskleri vardır. Yine 11011 psikotik olan yakınlarında defı.sit benzeri özelliklere sahip olma açısından orta derecede riskleri bulunm aktadı r. Birden fazla etkilenen kardeşlerin bulunduğu bir aile içinde defı.sit - nonde fı.s it kate­ gorizasyonu uniform olma eğilimindedir. Ayrıca, defısit grupta erkek prevelansı daha fazlad ır.
Defısit hastala rın psikopatolojisi tedaviyi etkiler; motivasyonlarının olmaması, sıkıntıların ın olmaması, yüksek oranda bilişsel bozulmanın olması ve asosya l yapıları psikososyal müdahalel eri n etkinliğini zayıflat tığı gibi, tedavi protokollerine uyumlarını da azaltır. Ayrıca nond efisitlere göre defisitlerde daha fazla olan bilişsel bozulma da bu etkisizliği arttırır.

Aşağıdaki  altı  belirtiden en az ikisi  mevcut ol ma lı dı r ve klinik şiddetle  ri beli rgi n ol ma lı dı r:
►  Kısıtlı  d uy gu lanı m
►  Duygusa l çeşitlili  kte  aza l ma
► Konuşmada yoksullaşma
► il gi yoksun l uğu
► Amaç duyusunda azalma
►  Sosyal dürtüde aza l ma
Bu sı ra lanan  beli rt il erd en iki ya da daha fazlası son 12 ay içinde ve  klinik açıdan stab il  döne mlerde (k roni k psikotik dönem le r dahil) her za man görü l mekted i r. Bu belirtiler akut psikotik dezorgan izasyon ya da deko mpansasyonun geçici dönem le ri nde  görü lebili r veya görü l me yebili r.
Bu kal ıc ı ö zelli kle rden iki veya daha fazlası id io pati kti r, yani hasta lı k sü reci dışındaki et men lere i ki ncil  değil di rle r.
Bu etken ler şun ları içe ri r:
► Kaygı (Anksiyete)
► İl aç etk isi
►  Şüphe ci li k
► Forma l düşün ce bozuk l uğu
►  Varsanı v e  ya san rı lar
►  Zeka gerili ği
► Depresyon
   Hasta şizofreni  için DSM ölçüt le  rini  karşılamaktad ır.