GIS Flashcards

1
Q

Su ve elektrolit taşınmasını düzenleyen

A

NO

NO fazlaysa az emilir, azsa çok emilir.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
2
Q

Na’nın epitelden ekstrasellüler sıvıya geçişi

A

Aktif transport ile gerçekleşir.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
3
Q

Demir’in ince barsakta emilimi

A

Aktif transport

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
4
Q

Demir emilimini kolaylaştırsam vitamin

A

C vitamini (indirgenmiş durumda tutar.)

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
5
Q

Kalsiyum nasıl emilir.

A

Duodenum ve jejenumda aktif olarak emilir.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
6
Q

Kalsiyum emilimini etkileyenler.

A

Parathormon ve D vitamini emilimi arttırır.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
7
Q

Ca bağlayan protein

A

Kalbindin

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
8
Q

KC fonksiyonları

A

Karaciğer lobüllerden oluşan bir organdır. Her bir karaciğer lobülü bir santral ven etrafında organize olmuştur. Lobülün perifer kısmında, portal venden ve hepatik arterden çıkan damarlar sinuzoidlere giriş yapar. Sinuzoidlerin kanı hepatositlerin oluşturduğu hepatik hücre tabakaları arasından lobulün merkezine doğru akar. Her bir hepatosit sinuzoidal kan ile direkt temas halindedir (Şekil–35). Bu organizasyon sayesinde kan karaciğerde dağılım gösterirken oldukça efektif bir şekilde içindeki kimyasal ve toksik maddelerden temizlenmektedir.
Komşu hepatositler arasında safra kanalikülleri oluşur. Bu kanaliküller lobülün periferindeki safra kanallarına direne olurlar. Karaciğerdeki lobüllerde toplam kan 0,5-1 litre’yi bulabilir. Bu kan önce hepatik venlere oradan da vena kavaya boşalır. Karaciğerde retiküloendotelyal sistemin (RES) bir parçası olan kupffer hücreleri de vardır. Bu makrofajlar sinuzoid kanındaki bakteri ve yabancı maddeleri fagosite ederler. Barsaklardan portal kan yolu ile karaciğere gelen kan birçok kolon basili içermektedir ve bunların tamamı fagosite edilir. Karaciğer, başlıca metabolik fonksiyonlara sahip bir organ olmakla beraber depolama ve salgılama gibi önemli fonksiyonları da yürütür.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
8
Q

Kupffer Hücreleri

A

KC’de bulunan kandaki bakteri ve makrofajları fagosite eder.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
9
Q

KC’nin karbonhidrat metabolizmasındaki etkisi

A

Karaciğer kan glikozunun normal sınırlarda kalmasında önemli rol oynar. Buna glikoz tamponlama görevi denir. Yani, kanda glikoz fazla iken bunun glikojen şeklinde depolanmasını sağlarken, glikoz konsantrasyonunun düşmesi durumunda depo glikojeni glikoza çevrilir. Karaciğer, kan glikoz konsantrasyonu düşük olduğunda glikoneogenez ile de kan şekerini normale getirmeye çalışır. Lipid ve amino asitlerden glikoz elde edilmesine glikoneogenez denir. Ayrıca galaktoz ve fruktozun glikoza çevrilmesi ve metobolizma ara ürünlerinin glikoza dönüştürülmesi yoluyla da kan glikozu düzenlenir.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
10
Q

Karaciğerin Lipid Metabolizması Üzerine Etkileri

A

Yağlar, gliserol ve yağ asitlerine yıkıldıktan sonra yağ asitleri tüm vücutta olduğu gibi karaciğerde de çok daha hızlı olarak  oksidasyona uğrar. Böylece enerji üretimi için sitrik asit siklüsüne girecek olan Asetil Co A oluşur. Asetil Co A’dan da sitrik asit siklüsünde enerji sağlanır. Karaciğerde oluşan fazla Asetil Co A’lar ikişer melokül halinde birleşerek asetoasetik aside çevrilir (keton). Bu molekül dokularda gerektiğinde tekrar asetil Co A’lara yıkılarak enerjiye çevrilir. (Asetoasetik asit kolay eriyen ve karaciğerden vücut sıvılarına kolayca dağılan bir maddedir)
Bunlardan başka;
• Karbonhidrat ve proteinlerden yağ sentezi
• Kolesterol sentezi ( membranların yapımında, hormonların ve birçok önemli maddenin sentezinde
yapı taşı olarak önemlidir, % 80’i safra tuzlarına çevrilir, % 20 si vücutta kullanılır.)
• Lipoprotein sentezi : LDL (Düşük dansiteli lipoprotein)
HDL (Yüksek dansiteli lipoprotein)
VLDL (Çok düşük dansiteli lipoprotein)
• Fosfolipid sentezi (lesitin, sefalin, sfingomyelin): En önemli fonksiyonları hücre yapı elementleri
(myelin kılıf, membran vs.) oluşumuna katılır.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
11
Q

Karaciğerin Protein Metabolizması Üzerine Etkileri

A

Amino asitler enerji için kullanılmadan veya karbonhindat ve yağlara çevrilmeden önce deaminasyonu (amino grubunun ayrılması) şarttır. Bu karaciğerde gerçekleştirilir.
• Deaminasyon sırasında karaciğerde oluşan NH3 üre’ye dönüştürülerek kandan uzaklaştırılır,
2 NH3 + CO2 → NH2 - C=0- NH2 + H2O
(NH3 ayrıca barsaklarda bakterilerce de oluşturulur ve kana geçerek karaciğerde üreye çevrilir). Karaciğer yetmezliğinde NH3 vücutta birikir ve MSS’nde toksik etkiler oluşturarak hepatik komaya neden olur (Hepatik ensefalopati). Üre vücut sıvılarına geçer ve böbreklerden atılır.
• Plazma proteinleri sentezi karaciğerde yapılır (Albumin, globulin, fibrinojen).
• Non-esansiyel amino asitler karaciğerde sentezlenir. Bu sentez bir transaminasyon reaksiyonudur ve “amino transferazlarla” yürütülür. Bu enzimler Piridoksin (Vit–B6) deriveleridirler. Pridoksin
eksikliğinde amino asit sentezi bozulur.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
12
Q

KC’nin Depo Fonksiyonu

A

Karaciğer enerji üretimi için depoladığı karbonhidrat, yağ ve amino asitlerden başka önemli molekülleri ve elementleri de depolar:
• Vücutta demirin büyük kısmı ferritin şeklinde karaciğerde depolanır. Karaciğer hücrelerinde demirle birleşen apoferritin bulunur. Vücut sıvılarında Fe++ artınca apoferritinle birleşerek ferritin meydana gelir. Fe++ azaldığı zaman ferritinden Fe serbestleşir. Bu olaya apoferritin - ferritin sisteminin kan demirini tamponlama işlevi denir.
• Karaciğerde yağda eriyen A, D, E, K vitaminleri depo edilir;
• Vit-A ve Vit-B12 deposu  1 yıl yeterlidir.
• Vit-D deposu 3–4 ay yeter.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
13
Q

Karaciğerin İtrah (Ekskresyon-atılım) Fonksiyonu

A

Birçok ilacın veya kimyasal maddenin atılımı karaciğerden safra yoluyla olabilmektedir, karaciğerin bu transformasyon ve ekskresyon fonksiyonları ile ilgili kimyasal reaksiyonları hepatositlerde gerçekleşir. Hepatositlerin, düz endoplazmik retikulumlarında kimyasal transformasyonlardan sorumlu enzim sistemleri ve ko-faktörler vardır (özellikle ilaçlar üzerine etkili). Ayrıca E.R’da birçok bileşiğin glukuronik asit, glisin veya glutatyon ile konjugasyonunu katalizleyen enzimler de bulunur. Bazı ilaçların metabolitleri safra ile atılır. Bütün metabolitlerin atılımı safra yolu ile değildir, suda eriyenler böbrek yolu ile itrah edilir.
Karaciğerden itrah edilen maddeleden bazıları:
• Antibiyotikler: Penisilin, sulfonamid, eritromisin, ampisilin,
• Tüm steroid hormonlar (östrojen, aldosteron, kortizol vb.) ve T4 karaciğerde etkisizleştirilir ve atılır. • Kalsiyum vücuttan karaciğer yolu ile atılır. Kalsiyum önce safraya salgılanır ve sonra feçes ile atılır. • Epinefrin ve norepinefrin karaciğerde oksidasyona uğratılarak inaktive edilir.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
14
Q

Kan pıhtılaşması ile karaciğerin ilişkisi

A

Kanda kaogulasyon işleminde görev yapan proteinlerin çoğu karaciğerde yapılır. Fibrinojen (FI), Protrombin (FII), Akseleratör globulin, Faktör VII, IX ve X
Karaciğerde pıhtılaşma faktörlerinden F2, F7, F9 ve F10 oluşumu için K vitamini gereklidir. K vitamini eksikliğinde kan pıhtılaşması bozulur.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
15
Q

Karaciğerin immun sistemdeki rolü

A

Karaciğerin immun sistemdeki rolü: Karaciğer RES sistemin bir parçasıdır. Kanlanması çok olduğundan karaciğer makrofojları olan kupffer hücreleri kandaki mikroorganizmaları sinuzoidler içinde fagosite ederler.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
16
Q

Kan depolama fonksiyonu:

A

Vücut kanının %10 unu karaciğer depolar. Santral venöz basınç (CVP) yükselirse bu % 20’ lere çıkabilir. Normal şartlarda depolanan 500 ml kan, dolaşıma ekstra kan sağlar veya kan miktarı arttığında dolaşımdan kanı alır depolar ( venöz depo fonksiyonu).

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
17
Q

SAFRA SEKRESYONU VE SAFRANIN FONKSİYONLARI

A

Karaciğerden günde yaklaşık 500–1000 ml safra salgısı yapılır. Safra asitleri karaciğerde kolesterolden sentezlenir. Safranın içeriğinde şunlar vardır.
• Su % 96-98
• Safra tuzları % 0,7
• Bilirubin % 0,2
• Kolesterol % 0,1
• Lesitin % 0,5
• İnorganik tuzlar % 0,7
• Yağ asitleri % 0,15
Karaciğerde safra, hepatositlerden salgılanır. Salınan safra, safra kanallarından koledok kanalına ve safra kesesine geçer. Safra duodenuma doğrudan aktığı gibi, ihtiyaç duyuluncaya kadar kesede depolanır (Şekil– 36). Kese hacmi 50 ml kadardır. Safra burada suyu ve elektrolitleri emilmek suretiyle yoğunlaştırılarak depolanır. Besin alınımından sonra kimus içeriği (özellikle yağlar) duodenuma ulaşınca, duodenum mukozasından kolesistokinin salınımı başlar. Kolesistokinin safra kesesinin kasılmasını uyarır, kasılma oddi sfinkterinde gevşemeye neden olur.
Safra kesesi n. vagus yoluyla da uyarılarak salgısı artırılır. Diyette yağ olmadığı zaman kese kasılmaları zayıftır. Ayrıca mideden salınan gastrinin de kolesistokinine oranla daha zayıf olarak uyarıcı etkisi vardır. Safra tuzları, glisin veya taurin ile konjuge safra asitlerinin (kolik asit ve kenodoksikolik asit) Na ve K tuzlarıdır. Kolonda bakteriler kolik asiti deoksikolik asite ve kenodeoksikolik asiti de litokolik asite dönüştürürler. Bakteri etkisi ile oluştuğu için deoksikolik asit ve litokolik asite sekonder safra asitleri denir. Kolesterolden zengin diyet alan şişman bireylerde safra kesesinde kolesterol kaynaklı taşlar oluşabilir (kolelitiyazis). Kolesistitler bazen aşırı su geri emilimine neden olarak inflamasyonla mukozal yüzeyde kolesterolün çökmesine neden olabilir. Bu da taş oluşumu sebebidir.
Tedavi: kenodeoksikolik asit ile taş oluşumu yavaşlatılabilir ve kolesterol sekresyonu azaltılır. radikal tedavi kolesistektomidir.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
18
Q

Safranın Fonksiyonu

A

Safra sisteminin iki önemli görevi vardır.
1- Yağların sindiriminin ve emiliminin
kolaylaştırılmasında etkilidir. Bu işlem safra asit ve
tuzları ile gerçekleştirilir. Safra tuzları yağların ince
barsaklarda emilimi için emülsiyon haline
dönüşümünü sağlarlar. Böylece yağları, lipazın
parçalayabileceği hale getirirler Ayrıca yağ
sindiriminin son ürünlerinin barsak mukozasına
taşınma (miçel oluşumu) ve emilimine de yardım
ederler.
2- Önemli metabolik yıkım ürünlerinin atılması
safra ile gerçekleşir. Özellikle eritrositlerin
yıkılması sonucu oluşan hemoglobinin metaboliti olan bilirubin safra yolu ile atılır. Ayrıca karaciğerde yapılan kolesterolün de bir kısmı bu yolla atılır.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
19
Q

Safra Tuzlarının Enterohepatik Sirkülasyonu

A

Safra tuzları ince barsaklara geçtikten sonra yaklaşık % 90-95 geri emilir (% 5-10’ u ise kolona geçerek atılır). Bu emilim jejunum başlangıcında diffüzyon ile distal ileumdan ise aktif transport ile olur. Safra karaciğerde tekrar sentezlenir. Safra tuzlarının bu dolaşımına enterohepatik sirkülasyon denir (Şekil–37). Herhangi bir nedenle terminal ileum rezeksiyonu yapılırsa diyetteki yağın % 50’si emilemez, feçesle atılır (steatore). Buna bağlı olarak yağda eriyen vitaminlerin emilimi de bozulur ve malabsorbsiyon meydana gelir. Safra tuzlarının emilimi engellendiğinden karaciğer de daha fazla safra tuzu üretmeye başlar. Ama bu üretim yeterli olmayabilir ve sonuçta feces ile fazla yağ kaybedilir: Sekretin pankreastan HCO3 dan zengin bir sekresyonu uyardığı gibi safra kanallarından da HCO3 tan zengin bir salgıyı uyarır, böylece duodenumdaki asit nötralize edilir ve mukoza korunur.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
20
Q

BSF (Brom-sulfoftalein) testi:

A

Hemoglobin—>Globin+ HEM halkası
Hem Halkası—>Serbest Fe(transferrin ile taşınır. |
|

BİLİVERDİN ( 4 pirol çekirdeğinden oluşur)

Serbest bilirubine indirgenir

Makrofajlardan kana serbestleştirilir

Serbest bilirubin + Albümin ( Kanda nonkonjuge = indirekt bilirubin)
Non konjuge biliruribin, karaciğerde hepatositlerde albuminden ayrılır ve % 80 oranında glukuronize olur.
Glukuronil transferaz
Serbest bilirubinin %10 ‘u SO4 ile birleşip bilirubin-SO4 meydana gelir. Hepatositlerden, konjuge (direkt) bilirubinin çoğu safra kanallarına aktif transport ile taşınır. Çok azı ise kana karışır, suda çözündüğünden idrarla atılır. Barsaklara geçen çoğunluk ise bakterilerce ürobilinojene çevrilir. Ürobilinojen enterohepatik dolaşımla % 90-95 geri alınır (Ürobilinojen idrarın sarı rengini verir). Ürobilinojenin % 5’ i böbreklerle atılır. İdrar açık havada oksitlenirse ürobilinojen ürobiline dönüşür. Konjuge bilirubinin bir kısmı ise ürobilinojene çevrilmeyip feçese geçer. Feçeste oksitlenir ve sterkobiline dönüşür, bu da feçesin rengini verir.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
21
Q

Acıkma

A

Enerji gereksinimini karşılamak için organizmayı besin almaya yönelten fizyolojik durumdur ve birçok objektif duygular eşlik eder. Örneğin saatlerce besin almayan bir insanda, midede açlık kasılmaları görülür. Açlık devam ederse kasılmalar ağrılı açlık kramplarına döner. Mide çıkarılsa bile psişik açlık duygusu daima oluşur. Besine duyulan bu istek kişiyi yeterli besin almaya yöneltir.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
22
Q

İştah

A

Çoğu zaman açlık ile aynı anlamda kullanılırsa da, iştah genel besin isteği yerine belirli tipte besine karşı isteği belirtir. Bu şekilde iştah, yiyeceği besinin niteliğini seçme konusunda kişiye yardım eder. İştah kişinin daha önce edinmiş olduğu lezzet duyguları ile şekillenir ve kişiden kişiye değişir.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
23
Q

Doyma

A

Açlığın tersidir. Besin isteğinin karşılanmasından doğan bir duygudur. Doyma duygusu genellikle doyurucu bir yemekten sonra, özellikle kişinin besin depoları olan yağ deposu ve glikojen depoları dolduktan sonra alınır.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
24
Q

Beslenmeyi düzenleyen sinirsel sinyaller

A

Lateral hipotalamus çekirdekleri’nin uyarılması ile hiperfaji meydana geldiği için bu alana açlık merkezi denir. Hipotalamusun ventromediyal çekirdekleri’ne de tokluk merkezi adı verilir ve aşırı uyarılması afaji oluşturur. Bu merkezlerin haraplanması (patolojisinde) tam tersi durumlar meydana gelir. Lateral hipotalamus hasarında zayıflık, ventromedial hipotalamus hasarında ise oburluk oluşur. Bu nedenle lateral hipotalamus çekirdeklerine beslenme merkezi. Hipotalamusun ventromediyal çekirdeklerine de doyma merkezi de diyebiliriz.
Beslenme ile ilgili diğer sinirsel merkezler
• Paraventriküler çekirdekler
• Hipotalamusun dorsomediyal çekirdekleri
• Area postrema
• Vagus siniridir.
Beslenmenin mekanik merkezleri beyin sapında yer alır. Deney hayvanlarında beyin hipotalamusun altından ancak mezensefalonun üstünden kesildiğinde hayvan beslenmenin mekanik özellikleri yerine getirilir. Tükürük salgılayabilir, dudaklarını yalayabilir, çiğneyebilir ve yutabilir. Beslenmede diğer merkezlerin fonksiyonu besin alımının miktarını kontrol etmek ve beslenme mekanik merkezlerini uyarmaktır. Beslenmenin üst kontrol merkezleri Amigdala ve Prefrontal kortex’ tir. Amigdalanın iki taraflı harabiyetine bağlı en önemli etki yiyecek seçiminin psişik körlüğüdür. Bu durumda kişi yediği besinin tipi ve kalitesinin iştahla kontrolünü kaybeder. Beslenmenin düzenlenmesi, uzun ve kısa süreli düzenleme olmak üzere 2’ ye ayrılır.
1-Uzun süreli düzenleme: Enerji regülasyonu ile olmaktadır. Kan glikoz konsantrasyonunda azalma acıkmaya neden olmaktadır. Buna glikostatik teori adı verilir. Aynı şekilde kan amino asit düzeyinde ve yağ asidi konsantrasyonunda azalmada benzer etki gösterir. Bu üç besinden herhangi birinde azalma olduğunda beslenmeyi düzenleyen merkezler uyarılarak metabolik konsantrasyonları normale döndürülür.
Örneğin; Kan glikoz konsantrasyonundaki artma hipotalamusun ventromediyal çekirdeği (Tokluk merkezi) glikoreseptör nöronlarını uyarır ve sonuçta tokluk oluşur. Diğer taraftan kan glikoz konsantrasyonundaki artma lateral hipotalamustaki glikoreseptör nöronların ateşleme hızını azaltır. Acıkmanın inhibisyonu gerçekleşir.
42
Soğuk hava yemek yeme isteğini artırırken, sıcak hava yemek yeme isteğini baskılar. Soğukta yemek yemenin artması metabolizmanın hızlanmasına yöneliktir.
2-Kısa süreli düzenleme
Gastrointestinal dolgunluk: Mide ve duodenum gerildiğinde inhibitör sinyaller vagus yolu ile beslenme merkezini inhibe eder ve besine istek azalır.
Hormonal faktörler: Kolesistokinin, glukagon ve insulin beyinde beslenme merkezlerini inhibe eder.
Oral reseptörler: Ağızdan önemli miktarda besin geçtikten sonra açlık derecesi azalır. Çiğneme, tükürük salgısı, yutma ve tad reseptörleri ile ağızdan geçen besin miktarı ölçülür. Belirli miktar geçtikten sonra hipotalamik beslenme merkezleri inhibe edilir. Bu düzenleyici mekanizmalar ile besinlerin aşırı depolanması ve her öğünde az miktarda besin alınımı sağlanır. Sindirim absorbsiyon ve depolama mekanizmaları optimal hızda çalışır.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
25
Q

Beslenme düzenleme çeşitleri

A

Uzun süreli düzenleme

Kısa süreli düzenleme

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
26
Q

Uzun süreli düzenleme

A

Enerji regülasyonu ile olmaktadır. Kan glikoz konsantrasyonunda azalma acıkmaya neden olmaktadır. Buna glikostatik teori adı verilir. Aynı şekilde kan amino asit düzeyinde ve yağ asidi konsantrasyonunda azalmada benzer etki gösterir. Bu üç besinden herhangi birinde azalma olduğunda beslenmeyi düzenleyen merkezler uyarılarak metabolik konsantrasyonları normale döndürülür.
Örneğin; Kan glikoz konsantrasyonundaki artma hipotalamusun ventromediyal çekirdeği (Tokluk merkezi) glikoreseptör nöronlarını uyarır ve sonuçta tokluk oluşur. Diğer taraftan kan glikoz konsantrasyonundaki artma lateral hipotalamustaki glikoreseptör nöronların ateşleme hızını azaltır. Acıkmanın inhibisyonu gerçekleşir.
Soğuk hava yemek yeme isteğini artırırken, sıcak hava yemek yeme isteğini baskılar. Soğukta yemek yemenin artması metabolizmanın hızlanmasına yöneliktir.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
27
Q

Kısa süreli düzenleme

A

Gastrointestinal dolgunluk: Mide ve duodenum gerildiğinde inhibitör sinyaller vagus yolu ile beslenme merkezini inhibe eder ve besine istek azalır.
Hormonal faktörler: Kolesistokinin, glukagon ve insulin beyinde beslenme merkezlerini inhibe eder.
Oral reseptörler: Ağızdan önemli miktarda besin geçtikten sonra açlık derecesi azalır. Çiğneme, tükürük salgısı, yutma ve tad reseptörleri ile ağızdan geçen besin miktarı ölçülür. Belirli miktar geçtikten sonra hipotalamik beslenme merkezleri inhibe edilir. Bu düzenleyici mekanizmalar ile besinlerin aşırı depolanması ve her öğünde az miktarda besin alınımı sağlanır. Sindirim absorbsiyon ve depolama mekanizmaları optimal hızda çalışır.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
28
Q

Besin alınımının düzenlenmesindeki hormonlar

A

Leptin
Grelin
Adiponektin

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
29
Q

Leptin

A
Leptin vucutta yağ dokusundan, şişmanlık geni (ob) nin kontrolünde salgılanan 167 aa li bir hormondur. Dolaşımdaki leptin konsantrasyonu, vucuttaki yağ konsantrasyonu ile doğru orantılıdır. Geceleri leptin salgısı daha fazladır. Çok çeşitli etkisi vardır. En iyi bilineni iştahın düzenlenmesine olan etkisidir. Leptin hipotalamus üzerinden etki ederek iştahı baskılar ve doygunluk duyusunu doğurur. Midenin esas hücrelerinin de leptin salgıladığı bilinmektedir. Sekretin ve gastrin bu salgıyı artırırken, Kolesistokinin azaltır. Kan beyin bariyerindeki bir taşıyıcı mekanizma leptini dolaşımdan alarak merkez sinir sistemine verir. Leptin reseptörü( ObRb) hipotalamusun arkuat nukleusunda oldukça yoğundur. Leptin arkuat nukleusta nöropeptid Y, arguati peptidi ve galanin gibi iştah açıcıların (oreksijenikler) salgısını durdurur.
Leptin ilk önce bir şişman farelerde tespit edildi. Leptin geni kusurlu olan şişman farelere leptin verilince hayvanlar zayıflayarak normal görünüm kazandıkları bulunmuştur. Fonksiyonel leptin oluşturmayan fareler (ob/ob), leptin reseptörü yetersiz olan fareler (db/db) olarak tanımlanır.
Önceleri, leptinin insanlarda şişmanlık tedavisinde kullanılabileceği düşünüldü. Ancak şişman insanların çoğunluğunda iştahı düzenleyen santral merkezlerde leptin reseptörünün eksik olduğu görüldü. Bu kişilerde dolaşımda leptin seviyesi, normal insanlardakinin birkaç katı kadar yüksek olduğu halde, leptin reseptörü eksik olduğundan, dışarıdan verilen leptin etkili olmaz.
Leptin salgısını artıranlar:
• İnsülin,
• Glikokortikoidler
• Östrojen
• Büyüme hormonu
• Sekretin
• Gastrin
Leptin salgısını azaltanlar: 
-Katekolaminler
-sempatik aktivite 
-kolesistokinin
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
30
Q

Grelin

A

Midenin fundus mukozasından bulunan enterokromafin hücreleri tarafından salgılanan 28 aminoasitli bir homondur. Grelin gülcü bir büyüme hormonu endojen salıcısı olmasının yanında, oreksijenik bir hormondur. Genellikle leptinin etkilerine zıt etkileri vardır. Besin alınımını uyarır, karbonhidrat kullanımını artırırken, yağ kullanımını azaltır. Bu etkileri ile enerji kazanılmasını ve muhafaza edilmasini sağlar. İnsanda grelin seviyesi her öğün öncesi zirve yapar ve beslenmeyi takiben hızla en düşük seviyelerine geriler. Grelin düzeyi anoreksiya, kalori kısıtlanması ve kanser kaşeksisi gibi durumlarda yükselmektedir. Anoreksiya nevrozalı kadın hastaları içeren bir çalışmada grelin salınımının beden kitle indeksi ile ters orantılı olarak artmış olduğu görülmüştür. Anoreksiya nevrozada artan grelin seviyesinin, şişmanlıkta görülen leptin direnci gibi reseptör bozukluğuna bağlı olabileceği düşünülmektedir. Grelinin besin alımı ve tokluğun önemli bir düzenleyicisi olduğuna dair birçok kanıt vardır. Şişman kişilerde aşırı beslenmeye cevaben grelin seviyesi azalır. Grelin antagonisti veya salınımını baskılayan bir mekanizma geliştirerek obezite tedavisinin mümkün olabileceğine dair çalışmalar devam etmektedir.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
31
Q

Adiponektin

A

Yağ hücrelerinde yapılan bir diğer hormondur. Salınımı şişmanlıkta ve tip II diyabette azalır. Adiponektinin esas olarak obez farelerde karaciğer ve kaslardaki trigliserit içeriğini azaltarak insülin rezistansını azalttığı gösterilmiştir. Adiponektinin tek enjeksiyonu şişman ve diyabetik farelerde kan glikoz seviyelerini anlamlı şekilde düşürdüğü ve insülin seviyesinde bir değişikğin olmadığı görülmüştür. Bu sonuçlar adiponektinin tip II diyabette insülin direnci için yeni bir tedavi modeli olabileceğini göstermektedir.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
32
Q

Şişmanlık

A

Vücuda tüketilenden çok besin alındığında vücut ağırlığı artar ve şişmanlığa neden olur. Enerji çıkışından çok enerji girişi olur ve sonuçta 9,3 kalorilik enerji fazlalığı 1 gr yağ depolanmasına neden olur.
Kas Aktivitesinin Enerji Tüketiminde Etkisi:
Normal kişilerde enerji tüketiminin 1/3’ü kas aktivitesine gider. İşçilerde bu yolla tüketim 2/3 - 3/4 oranına kadar yükselir. Vücuttaki enerjinin en önemli tüketim yolu kas aktivitesi olduğundan, şişmanlık, besin alınımının günlük eksersize göre fazla olmasından kaynaklandığı söylenir.
Şişmanlığın Patolojik Nedenleri:
1- Psikolojik şişmanlık
- Beslenme alışkanlığı ile her öğünde fazla yemek yeme - Stres
- Depresyon
2- Nörolojik anormallikler
- Hipotalamus lezyonları
- Hipotalamusa uzanan hipofiz tümörleri - Beslenme ayar noktasının yükselmesi
3- Genetik faktörler
- Ailelere özgünlük vardır
- Tek yumurta ikizlerinden birinde şişmanlık varsa diğerlerinde de yatkınlık vardır.
4- Çocuklukta aşırı yemek yeme
Yeni yağ hücrelerinin oluşum hızı özellikle yaşamın ilk birkaç yılında oldukça fazladır. Şişman çocuklarda yağ hücrelerinin sayısı normal çocukların yaklaşık 3 katıdır. Bu nedenle çocuklukta aşırı beslenme ömür boyu şişmanlığa neden olur.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
33
Q

Zayıflık

A

ZAYIFLIK
Zayıflığa beslenme yetersizliğinden başka, psikolojik ve hipotalamik anormalliklerde neden olabilir. Bunlardan en önemlisi anoreksia nevroza’dır. Bu hastalık, kişinin besinlere karşı tüm isteğinin kaybolması, hatta yediği besinleri kusmasına bağlı şiddetli zayıflıkla karakterize bir hastalıktır.
Kaşeksi: Hipotalamus lezyonlarına bağlı şiddetli zayıflık durumudur.
AÇLIK
Dokular, enerji için karbonhidratların kullanımını yağ ve proteinlere tercih ederler. Ancak vücutta karbonhidrat depoları çok az olduğu için (200 - 300 gr.) vücut fonksiyonları için gerekli enerjiyi yarım gün kadar karşılayabilir. Bu nedenle açlığın birkaç saati dışında en büyük etkisi dokularda yağ ve proteinlerin gittikçe azalmasıdır. Uzun süren açlıkta yağlar bütün depolar boşalıncaya kadar kesintisiz olarak vücutta kullanılır. Beyinde enerji olarak glikoz yokluğunda yağ yıkımı sonucu oluşan keton cisimler kullanılır.
Proteinlerin boşalmasında üç ayrı faz görülür: 1)Hızlı boşalma, 2)Yavaş boşalma ve 3) Ölüm öncesi hızlı boşalma şeklindedir. Başlangıçtaki hızlı boşalma kolayca mobilize olan proteinlerin enerji metabolizmasına katılması ile olur. Daha sonra tüm yağların kullanılmasına kadar protein tüketimi çok yavaşlar ve tüm yağ kaynakları bittikten sonra proteinler kullanılır. Proteinler hücre fonksiyonları için vazgeçilmez olduğundan, vücuttaki proteinlerin düzeyi yarıya indiği zaman genellikle ölüm meydana gelir.
Açlıkta vitamin eksiklikleri
Bazı vitaminlerin depoları, özellikle suda eriyen vitaminlerin ( B grubu vitaminleri ve C vitamini) depoları açlıkta hemen tükenir açlıkta bir hafta veya daha uzun bir süre sonra hafif bir vitamin eksikliği baş gösterir birkaç hafta sonrada ağır vitamin eksikliği ortaya çıkar. Böylece ölüme götüren düşkünlüğe bu eksikliklerde ilave olur.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
34
Q

Non-Esansiyel AA. Üretimi için gereken vitamin

A

Piridoksin

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
35
Q

Safra tuzları neyin Na ve K tuzlarıdır

A

Glisin
Taurin
Konjuge safra asitleri(kolik asit ve kenodoksikolik asit)

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
36
Q

Sekonder safra asitleri

A

Deoksikolik asit

Litokolik asit

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
37
Q

Safra tuzu Emilimi nerde olur

A

Jejenum başlangıcında diffüzyon ile

İleum distalinde aktif transport ile

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
38
Q

Yağda eriyen vitaminlerin Emilimi bozulursa be meydana gelir

A

Malabsorbsiyon

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
39
Q

Beslenme ile ilgili sinirsel merkezler

A
Lateral hipotalamus çekirdeği
Ventromedial çekirdek
Dorsomediyal çekirdek
Paraventriküler çekirdek
Area postrema 
Vagus siniri
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
40
Q

Kan glikoz seviyesinde azalmanın acıkmaya neden olması

A

Glikostatik teori

41
Q

Vitamin ve minarelerin genel özellikleri

A

Vitaminler vücudun normal metabolizması için küçük miktarlarda gerekli olan ve vücutta sentezlenemeyen organik bileşiklerdir. Vitaminlerin çoğu vücut tarafından yapılamadığı için besinlerimizle alınması gerekmektedir. Bütün vitaminleri içeren besin maddesi olmadığından dengeli beslenme vitamin açısından çok önemlidir. Vitaminler diyette bulunmadığı zaman, önemli metabolik bozukluklara neden olabilirler. Tablo 1, erişkin bir kişinin günlük ihtiyacı olan önemli vitaminlerin miktarlarını göstermektedir. Organizmada vitamin eksikliği hipovitaminoz ya da tam yokluğu avitaminoz olarak görülebilir. Birkaç vitaminin aynı zamanda yokluğuna ise polivitaminoz denir. Bazı vitaminler büyük ölçüde karaciğerde depolanırlar. Örneğin A vitamini 5-10 ay, D vitamini 2-4 ay ve B12 vitamini ise 1 yıl yetecek kadar karaciğerde depolanır. Genel özellikleri açısından yağda ve suda eriyen vitaminler olarak iki grup altında toplanır.

  1. Yağda eriyen vitaminler: A,D,E,K
  2. Suda eriyen vitaminler: C ve B grubu vitaminleri
42
Q

A vitamini

A

Hayvansal dokularda retinol şeklinde bulunur. Bu vitamin bitkisel besinlerde bulunmaz. Bitkisel besinlerde A vitamini prekürsörü alfa ve beta karotenler bulunur ve karaciğerde A vitaminine dönüştürülürler. A vitamini vücutta gözün retinal pigmentlerinin oluşturulmasında kullanılır. Bu da, rodopsine dönüşerek karanlığa adaptasyonla ilgili fonksiyonu üstlenir. Bunun dışında hücre büyümesi, epitelyal hücre çoğalması ve gelişmesi ile antioksidan olarak fonksiyon görür. A vitamini vücutta depo edilen bir vitamindir. Bu nedenle yetersizlik belirtileri, uzun süre A vitamini alınmadığında görülür. Yetersiz ve dengesiz beslenenlerde ve büyümenin hızlı olduğu çocukluk, gebe ve emzirme dönemlerinde sorun ortaya çıkar.

43
Q

A vitamini eksikliği belirtisi

A

• Gece körlüğü
• Deride pullanma ve akne, epitelyal dokularda keratinizasyon
• Gençlerde büyüme yetersizliği
• Kemik ve diş gelişiminde yavaşlama
• Üreme fonksiyonunda bozulma, erkeklerde, testiste germinal epitel atrofisi, kadınlarda menstrual siklus
bozulması meydana gelir
• Konjuntivanın keratinizasyonu (kseroftalmi)
• Korneada ülserasyonlar (keratomalasi)
• Bağışıklık sisteminin bozulması nedeniyle enfeksiyon hastalıklarına yakalanma sıklığının artması.

44
Q

A vitamini hipervitaminoz belirtileri

A

Deri döküntüsü, kaşıntı, baş ağrısı, bulantı, sarı deri, osteoporozdur. A vitaminini en çok hayvansal kaynaklı karaciğer, balık yağı, süt, tereyağı, yumurta gibi besinlerden alırsınız. Karotenler ise havuç, şalgam, ıspanak ve karnabaharda bulunur.
Tablo 1 Günlük Vitamin Gereksinimleri

45
Q

D Vitamini

A

D vitamini; yağda eriyen bir vitamindir. Emilimi ve safraya ihtiyaç vardır. D vitaminin D2 ve D3 vitamini olmak üzere iki tipi vardır. D2 vitamini, maya ve mantarlarda ergosterolden (provitamin D2) UV ışık etkisiyle türemiş ergokalsiferoldür (Vitamin D2). D3 vitamini, insan vücudunda deri altındaki yağ dokuda kolesterolden sentezlenen 7-dehidrokolesterolden (provitamin D3) UV ışık etkisiyle türemiş kolekalsiferolün (Vitamin D3) 1,25-dihidroksikolekalsiferol (aktif vitamin D3, kalsitriol)’e dönüştürülmüş şeklidir. D vitamini gastrointestinal sistemden kalsiyum emilimini artırır ve kemiklerde kalsiyum depolanmasını sağlar. D vitamini, ileum epitelinde kalsiyumun aktif taşınmasını hızlandırarak artırır. İnce barsak epitel hücrelerinde kalsiyum bağlayıcı protein oluşumunu artırır.

46
Q

D vitamin yetersizliği

A

Güneş ışığını doğrudan alamayan bireylerde, az güneş alan ülkelerde, hızlı büyüyen çocuklarda D vitamini eksikliği görülür. Eksikliğinde çocukluk çağı raşitizmi (rikets) görülür. Bu hastalıktan korunma için güneş ışınlarından yararlanmak gerekir. Açık tenliler güneş ışığından daha zor D vitamini oluştururlar. İskelet gelişimi tamamlandıktan sonra görülen D vitamini eksikliği Osteomalazi ye neden olur. Kemikler yumuşak, kalsiyum ve fosfor oranı düşüktür. Sık doğum yapan, yetersiz ve dengesiz beslenen, güneşten yararlanamayan kadınlarda görülen bir hastalıktır.

47
Q

D vitaminin fazla alınması

A

Fazla ve uzun süre alınması eklemlerde ve yumuşak dokularda (damar, kalp, akciğer ve böbreklerde) kalsifikasyonlara neden olur. Diğer belirtileri baş dönmesi, baş ağrısı, güçsüzlük, bulantı, kusma ve hiperkalsemidir. Yine çocuklarda fazla ve gelişigüzel kullanıldığında büyümede duraksama ve böbreklerde taş oluşumuna neden olur. D Vitaminin En Çok Bulunduğu Besinler; Balık yağı, balık, karaciğer, yumurta sarısı, tereyağı, süt ve peynirdir. Karaciğerde 2-4 aylık depo vardır. Büyüme çağındaki çocuklarda, gebelikte, Laktasyon döneminde ihtiyaç artar. Günlük ihtiyacın bir bölümü güneş ışığı ile vücutta sentezlenir.

48
Q

E vitamini

A

E vitamini etkisi veren bileşikler tokoferoller olarak bilinir. 6 farklı tokoferol bileşiği tanımlanmıştır. En yaygın ve biyolojik etkinliği fazla olan alfa tokoferoldür. Günlük yiyeceklerde yeterli miktarlarda bulunduğundan insanlarda yetersizlik belirtilerine sıklıkla rastlanmamaktadır. Yağların emiliminde bir bozukluk oluştuğunda E vitamini emilimi de azalır.

49
Q

E vitaminin vücuttaki fonksiyonları

A

• E vitamini antioksidandır. Hücreleri ve dokuları serbest radikallerden korur.
• Sitokrom zincirinde elektron aktarılmasında kofaktördür.
• Üreme sistemine olumlu etkileri vardır.
• LDL kolesterolü düşürücü HDL yükseltici etkisi vardır (aterosklerozu önler).
• Trombosit agregasyonunu inhibe eder.
• Fibrinolitik aktiviteyi artırıcı etkisi vardır.
Günlük besinler içinde yeterli miktarda bulunduğundan yetersizlik belirtilerine insanlarda sıklıkla rastlanmamaktadır. E vitamini eksikliği; Çocuklarda kas gelişiminde düzensizliklere, erkeklerde testiste germinal epitelde dejenerasyonla steriliteye, kadınlarda düşüğe neden olabilir, kalp ve diğer kaslarda yorgunluğa, karaciğer hastalıklarına, Ataksiye (kas koordinasyonu bozukluğu) ve kırmızı kan hücrelerinin kolayca parçalanmasıyla anemiye neden olmaktadır. Aşırı alındığında zararlı etkisi görülmemiştir.
E Vitamininin en çok bulunduğu besinler; Bitkisel yağlar, tahıl taneleri, yağlı tohumlar, soya fasulyesi, mısır, yeşil yapraklı sebzeler, baklagillerdir, yumurta ve ette bulunur.

50
Q

K vitamini

A

K vitamini, bitkilerde bulunan (yeşil yapraklı sebzeler) fillokinon (vitamin K1) ve bağırsak bakterileri tarafından sentez edilen farnokinon (vitamin K2, menakinon), olmak üzere iki şekilde bulunur. Vitamin K, pıhtılaşma faktörlerinden 2, 7, 9 ve 10 sentezinde rol oynar. Vitamin K günlük yiyeceklerimizde yeteri kadar bulunduğu ve kalın bağırsakta bakterilerce yapıldığı için yetersizliğinde oluşan bir hastalık tanımlanmamıştır. Yağda eriyen bir vitamin olup emilimi için safra asitlerine ve yağa ihtiyaç vardır. Obstrüktif sarılıkta safra eksikliğine bağlı, ülseratif kolit ve diyare de emilimi azalır.
Vitamin K karaciğerde kanın pıhtılaşmasını sağlayan maddenin sentezi için gerekli olduğu için, eksikliğinde kanama eğiliminde artış meydana gelir. Fazlalığında; Anemi, gastrointestinal bozukluklar görülür. Karaciğer ve sindirim sistemi bozukluklarında özellikle safra akımının engellendiği obstrüktif sarılıkta, ülseratif kolit ve diyare de emilimi azalır. Uzun süren antibiyotik tedavileri de bakterilerce yapılan vitamin K etkinliğini azaltarak yetersizlik yapabilir. K Vitamininin en çok bulunduğu besinler; ıspanak ve benzeri yeşil yapraklı sebzeler, karaciğer, kuru baklagiller ve balıklardır.

51
Q

B1 vitamini(tiyamin)

A

Metabolik sistemlerde aktif şekli tiyamin pirofosfat’tır, Vücuttaki Fonksiyonu: Karbonhidrat ve aminoasit metabolizmalarında aldehit grubunun transferinde görev yapan bir koenzimdir. B1 vitamini (Tiyamin) eksikliğinde, BERİBERİ hastalığı oluşur belirtileri şunlardır:
• Merkezi ve periferik sinir sistemi lezyonları
oMerkezi sinir sistemi nöronlarında kromatoliz ve şişme oSinir lifi miyelin kılıflarında dejenerasyon
opolinörit, paralizi, kas güçsüzlüğü
• Kalp yetmezliği, taşikardi, ödem
• Sindirim sisteminde bozuklukları (İştah kaybı, kusma, konstipasyon, mide barsak atonisi )
B1 Vitamininin En Çok Bulunduğu Besinler: Karaciğer ve diğer organ etleri, et, süt, kuru baklagiller, tahıllar (buğday, mısır, pirinç), ceviz, fındık, yumurtadır.

52
Q

B2 vitamini (Riboflavin)

A

Riboflavin ısıya oldukça dayanıklıdır. Yiyeceklerin pişirilmesi ile etkisini kaybetmez. Suda eriyen bir vitamin olduğu içinde sebzelerin pişirilme suyu ve yoğurdun suyu dökülmemelidir. Ultraviyole tarafından bozulur. Işığa duyarlı olması nedeniyle riboflavin bulunan yiyecekler ışıkta bekletilmemelidir,
Vücuttaki görevleri: Karbonhidrat, protein ve yağların metabolizmasında görev alan riboflavin bir düzenleyicidir; çok sayıda enzimde flavin mononükleotid (FMN) veya flavin adenin dinükleotid (FAD) şeklinde prostetik grup (ko enzim) olarak yer alır.
Besinlerle alınması gerekli bir vitamindir. Vitamin B2 (Riboflavin) yetersizliğinde;
• Seboreik dermatit (deri iltihabı),
• Keratokonjonktivit,
• Atrofik glossit
• Ağız köşesi çatlağı (ragadlar ,çeliozis) görülür.
• Sinir sisteminde bozukluk (baş ağrısı, mental depresyon, unutkanlık)
• Anemi (kansızlık) görülebilir.
Riboflavinin en çok bulunduğu besinler: Karaciğer, et, süt ve ürünleri, yumurta, peynir, balık, yeşil yapraklı sebzeler ve tahıllardır.

53
Q

B3 VİTAMİN (NİASİN, NİKOTİNİK ASİT)

A

Niasin; su ve alkolde çözünen asit, alkali, ışık ve ısıya dayanıklı bir vitamindir. Vücutta karbonhidrat, protein ve yağ metabolizmasında nikotinamid adenin dinükleotid (NAD+) ve nikotinamid adenin dinükleotid fosfat (NADP+) bileşikleri olarak çok sayıda oksidoredüksiyon reaksiyonlarında koenzim olarak görev yaparlar. Dehidrojenazlar aracılığı ile besin maddelerinden ayrılan hidrojen atomlarıyla birleşirler.
Diyette yeterince niasin alınmaması sonucu: sinir sistemi, sindirim sistemi ve güneş gören deride simetrik yaralarla kendini gösteren; 3 D= Dermatit, Diyare, Demans ile karakterize PELLEGRA hastalığı oluşur. Pellegra hastalığı daha çok tek yönlü beslenen; özellikle de sadece mısır tüketen toplumlarda görülür. Hastada iştahsızlık, halsizlik belirtileri yaygın olup, kol ve bacakların güneş gören yerlerinde yaralar oluşur. Depresyon ve benzeri psikozlar bu hastalarda yaygındır.
Niasinin en çok bulunduğu besinler: Et, balık, kümes hayvanları, karaciğer, maya, tahıllar, kuru baklagiller ve yeşil yapraklı sebzelerdir.

54
Q

Leptin salgısını arttıranlar

A
Leptin salgısını artıranlar:
• İnsülin,
• Glikokortikoidler
• Östrojen
• Büyüme hormonu
• Sekretin
• Gastrin

Leptin salgısını azaltanlar:

  • Katekolaminler
  • sempatik aktivite
  • kolesistokinin
55
Q

B5(pantotenik asit)

A

Karbonhidrat ve yağ metabolizması için gerekli B grubu vitaminlerden biridir. Sinir sisteminin, bazı hormonların çalışmasında ve yağların sentezinde etkindir. Enerji üretim reaksiyonlarında kritik rolü olan, koenzim A’nın (CoA-SH) yapısında yer alır. Doğada yaygın olarak bulunduğundan ve bağırsak florası tarafından sentez edildiğinden insanlarda eksikliği nadir görülür.
Pantotenik Asit Eksikliğinde görülen bulgular
• Karbonhidrat ve yağ metabolizmalarında bozulma
• Büyüme gecikmesi
• Üreme faaliyetlerinin engellenmesi
• Tüylerde beyazlaşma, dermatit
• Karaciğer yağlanması
• Adrenal kortekste hemorajik nekroz
Pantotenik asitin en çok bulunduğu besinler: Karaciğer, et, süt, balık gibi hayvansal gıdalarla, kuru bakliyat ve yeşil sebzelerde bulunur.

56
Q

B6 (pridoksin)

A

3 temel formu; pridoksin, pridoksal ve pridoksamindir. Aktif ko-enzim şekli pridoksal fosfat tır
Vücuttaki fonksiyonu: Protein, yağ ve karbonhidrat metabolizmasıyla ilgili birçok kimyasal reaksiyonda ko- enzim olarak görev alır. B6 vitamini aynı zamanda bağışıklık sistemi için de gereklidir. En önemli rolü, amino asit sentezindeki transaminasyonda koenzim olarak görev yapar. Erişkin insanlarda vitamin B6 eksikliğine bağlı olarak oluşan spesifik hastalık sendromu bilinmemektedir. Ancak tüberküloz tedavisinde kullanılan izoniazid verilmesiyle yan etki olarak vitamin B6 eksiklik belirtileri meydana gelebilir ki bunlar, mikrositer hipokrom anemi ve çocuklarda konvülsiyonlardır. Nadiren çocuklarda pridoksin eksiliğine bağlı konvülsiyon, dermatit ve bulantı, kusma gibi gastrointestinal bozuklukların ortaya çıktığı bilinmektedir. B6 vitamininin en çok bulunduğu besinler: Et, karaciğer, böbrek, tahıllar ve kuru baklagiller, maya ve yeşil sebzelerde bulunur.

57
Q

FOLİK ASİT (PTEROİLGLUTAMİK ASİT)

A

Amino asit ve kan hücrelerinin yapımı için gereklidir. Folik asitin vücutta deposu yoktur ve bağırsaktaki mikroorganizmalar tarafından da sentez edilir. Vücutta görev yapabilmesi için C vitaminine ihtiyaç vardır. Vücuttaki fonksiyonları şunlardır.
• Büyümeyi hızlandırma
• Eritrositlerin büyümesi ve olgunlaşması
• DNA sentezinde gerekli pürin ve timinlerin sentezi
• Hidroksimetil ve formil grupları taşıyıcısı
Eksikliğinde; Megaloblastik anemi ve gebelikte fetal gelişim evresinde ise nöral tüp defekti meydana gelir. Folik asitin en çok bulunduğu besinler: Karaciğer, yeşil yapraklı sebzeler, maya, kuru baklagiller ve tahıllardır.

58
Q

B12 VİTAMİNİ (SİYANOKOBALAMİN)

A

Kobalt içeren kobalamin bileşikleridir, Karaciğerde 1-1,5 yıllık depo edilebilir. Bağışıklık sisteminde, protein metabolizmasında, sinir sisteminde ve kemik iliğinde kan hücrelerinin yapımında görev alır. B12 vitamini bir hidrojen alıcısı ko-enzim olarak çeşitli metabolik işlevleri yürütür. Bu amaçla en önemli işlevi Ribonükleotidin deoksiribonükleotide indirgenmesinde yer alır ve bu sayede (1)Büyümeyi hızlandırma ve (2)Eritrositlerin oluşum ve olgunlaşmasında hızlandırma işlevini yapar
B12 vitamini eksikliğinde; Pernisiyöz anemi (Genellikle intrensek faktör eksikliğine bağlı) ve Periferik nöropati medulla spinalis arka ve yan kordonları sinir liflerinde demiyelinizasyon görülür. Anemi ile birlikte kol ve bacaklarda uyuşma, duyu azalması, ruhsal bunalım ve kasılmalar en belirgin eksiklik belirtisidir. B12 vitamininin en çok bulunduğu besinler: Et, karaciğer, süt, peynir, yumurta ve balıktır.

59
Q

Vitamin (biotin h)

A

Biotin, vücudumuzda ince barsak bakterileri tarafından sentezlenir. Karbonhidrat metabolizmasında görev alır ve enerji oluşumuna katkı verir. Günlük tükettiğimiz besinlerde biotin yeterli miktarda bulunduğundan eksiklik belirtileri görülmemektedir. Halk arasında besleyici olur düşüncesi ile yumurta çiğ olarak tüketilmektedir. Çiğ yumurta akında avidin adlı bir protein vardır ve bu protein biotinin vücutta kullanılmasını engeller. Çiğ yumurta yiyenler-de saç dökülmesi, deri yaraları oldukça sık görülen durumlardır. O nedenle yumurtanın pişirilerek tüketilmesi vücut için daha yararlıdır. Karboksilasyon reaksiyonlarında karbon taşıyıcısı olarak görev yapar.
Hücre büyümesi ve çoğalmasında rol oynar, saç, tırnak ve cilt sağlığı için gerekli vitamindir.
Yetersiz tüketiminde seboreik dermatit, enterit, iştahsızlık, kas ağrıları, solukluk gibi belirtiler ortaya çıkar. Biotinin en çok bulunduğu besinler: Tüm yiyeceklerde yeteri kadar bulunur. En çok bulunduğu besinler karaciğer, yumurta sarısı, soya unu, etler ve mayadır.

60
Q

Vitamin C (askorbik asit)

A

Vücuttaki görevleri:
50
• Vitamin C, Tüm vücutta kollajenin normal sentezlenmesi için Hidroksiprolin oluşumunda, hidroksilasyonu hızlandıran prolil hidroksilaz’ın aktivasyonu için gereklidir.
• Enfeksiyon hastalıklarında vücudu koruyan ve bağışıklık sistemini güçlendiren bir vitamindir.
• Vücudumuzda kan yapımı için gerekli olan demir ve folik asidin kana geçmesini kolaylaştırır ve
kullanımını arttırır. Böylelikle anemi oluşumunu önler.
• Damar çeperlerini güçlendirerek kanamaya ve gözde katarakt oluşumuna engel olur.
• Antioksidan bir vitamindir. Meme kanseri ve güneş ışınlarının oluşturduğu deri kanserlerinin gelişimini
yavaşlatır.
C Vitamini (Askorbik Asit) eksikliğinde skorbüt hastalığı görülür. Bu hastalığın en önemli belirtileri şunlardır; Yara iyileşmesinde gecikme, kemik büyümesinde duraklama ve büyüme noktalarından kırılma, kan damarlarında frajilite (peteşi, purpura, hemoraji) ve diş ve dişeti bozukluklarıdır.
C vitamininin en çok bulunduğu besinler; Limon, portakal, mandalina gibi turunçgiller, çilek, böğürtlen, kuşburnu, domates, lahana, patates ile ıspanak, marul, yeşilbiber asma yaprağı gibi yeşil yapraklı sebzeler zengin kaynaklarıdır.

61
Q

Minerallerin özellikleri

A

Mineraller doğada yaygın olarak görülen inorganik maddelerdir. Vücudun büyümesi ve gelişmesi, yaşamın sürdürülmesi ve sağlığın korunması için minerallere ihtiyaç vardır. Mineraller vücudumuzda yapıyı oluşturan ve birçok işlevi düzenleyen önemli besin öğeleridir. Vücudunuzun %4 gibi çok küçük bir kısmını oluşturmalarına rağmen vücut yapısının oluşmasında yardımcıdırlar. Kemik, diş, kas, kan ve diğer dokularda da mineraller bulunur. Mineraller inorganik maddelerdir ve ısı veya besin işlemede kullanılan diğer elle yapılan işlemler sırasında kayba uğramazlar. Vücutta bulunan en önemli minerallerin günlük gereksinimleri Tablo 2 de gösterilmiştir.
Günlük gereksinmemiz 250 mg’ın üzerinde olan mineraller makro minerallerdir ve Sodyum, potasyum ve klor elektrolitleri ile kalsiyum, magnezyum ve fosfor bu gruptadırlar. Krom, bakır, flor, iyot, demir, manganez, molibden, selenyum ve çinko gereksinimi günlük 20 mg’ın altındadır ve bunlara eser elementler denir.

62
Q

Kalsiyum

A

Vücuttaki fonksiyonları
• Kemiklerin ve dişlerin yapımı
• Kasların kasılması.
• Sinirlerin çalışması.
• Normal kan basıncının sağlanması.
• Kanın pıhtılaşması.
• Hücrelerin bir arada tutulması için gereklidir.
Kalsiyumun %99’u kemiklerde ve dişlerde, kalan %1’i ise vücut sıvılarında ve hücrelerde bulunmaktadır. Ekstrasellüler sıvıda kalsiyum 9-11mg/ dl konsantrasyonunda bulunur. Artması; kalbin sistolde durmasına yol açabilir ve mental depresyona neden olur. Azalması: sinir liflerinde spontan deşarjlara ve tetaniye neden olur. Kalsiyum ve D vitamininin yetersizliğinde; çocuklarda raşitizm, yetişkin kadınlarda osteomalasia ve yaşlılarda osteoporoz görülür. Kalsiyum emilimini; D vitamini, sütte bulunan laktoz, C vitamini, organik asitler, bazı amino asitler kolaylaştırır. Mayalandırılmamış undan yapılan ekmeğin tüketimi, antasitli ilaçların uzun süre ve fazla miktarda kullanılması ise emilimi engeller.
Kalsiyumun en çok bulunduğu besinler: Süt ve süt ürünleri ( yoğurt, peynir, dondurma vb.) en iyi kalsiyum kaynağıdır. Süt ve ürünlerinde bulunan kalsiyumun emilimi fazladır. Yumurta sarısı, tahıllar, kuru baklagiller ve yağlı tohumlar da iyi kalsiyum kaynaklarıdır. Yeşil yapraklı sebzeler ve tahıllarda bulunan kalsiyumun emilimi ise düşüktür. Yeşil yapraklı sebzelerde bulunan oksalatlar (okzalik asit) ve tahıllarda bulunan fitatlar (fitik asit) kalsiyumla birleşerek ince barsaklardan emilimi engeller. Diyetin posa miktarının fazla olması da kalsiyum emilimini olumsuz yönde etkiler.

63
Q

Fosfor

A

Fosfor; kalsiyumla birlikte kemiklerin ve dişlerin oluşumunda bulunur. Metabolizmada görev alan enzimlerin yapısında bulunur ve hücre çalışması için gereklidir. Hücre içi sıvıların ana anyonudur. ADP, ATP ve fosfokreatinin yapısında yer alır. Ayrıca fosfor vücut sıvılarının asit ortama dönüşümünü engeller, hücre içi ve dışı sıvıların dengede tutulmasını sağlar. Vücuttaki fosforun %90’ı kemiklerde ve dişlerde, geri kalan %10’u ise vücut sıvılarında ve hücrelerde bulunur.
Fosforun en çok bulunduğu besinler: Protein yönünden zengin besinlerin fosfor içeriği de yüksektir. Süt ve türevleri, et ve türevleri, tavuk, balık, yumurta, fındık, tahıllar, kuru baklagiller ve yağlı tohumlar önemli fosfor kaynağı besinlerdir.

64
Q

Magnezyum

A

İnsan vücudunda bulunan ortalama 20-28 gram magnezyumun %60’ı kemiklerde, %27’si kaslarda, %13’ü ise diğer dokularda ve vücut sıvılarında yer almaktadır. Magnezyumunun vücutta enerji metabolizmasının, kas ve sinir sisteminin düzenli çalışması, kemik ve dişlerin oluşumu, kan basıncının düzenlenmesi gibi görevleri vardır. Karbonhidrat metabolizması ile ilgili hücre içi enzimatik reaksiyonlarda katalizördür.
Ekstrasellüler magnezyum konsantrasyonu 1,8-2,5 mEq/L dir. Artışı; sinir sistemi aktivitesi ve kas kasılmasını deprese eder. Azalması; sinir sisteminde uyarılabilirliği artırır, periferik vazodilatasyon, akut MI ve kardiyak aritmilere yol açar. Magnezyumun en çok bulunduğu besinler: Kuru baklagiller, yağlı tohumlar, rafine edilmemiş tahıl taneleri ve koyu yeşil yapraklı sebzeler önemli magnezyum kaynağıdır.

65
Q

Demir

A

Yetişkin bir insan vücudunda ortalama 3-5 gram demir bulunur. Demirin çoğunluğu (% 66) kanda ve kırmızı kan hücrelerinde hemoglobinde bulunur. Hemoglobinin yapısında bulunan demirin görevi oksijen taşımaktır. Vücudun tüm hücrelerin mitokondrilerinde demir içeren elektron taşıyıcıları (özelllikle sitokromlar) bulunur. Bunlar hücrelerde oksidasyon için gereklidir. Bu nedenle demir, dokulara oksijen taşınması ve doku hücrelerindeki oksidatif sistemlerin çalışması için mutlaka gereklidir. Demirin en çok bulunduğu besinler: Et ve et türevleri, yumurta, mercimek, fındık, badem, pekmez ve kuru meyveler, yeşil yapraklı sebzeler ve tahıllar iyi bir demir kaynağıdır. Diyette C vitamininin ve etin bulunması, bitkisel kaynaklı demirin emilimini arttırır. Bu nedenle her öğünde C vitamininden zengin besinlere yer verilmelidir. Tahıllarda demir emilimi engelleyen fitatların etkisinin ortadan kaldırılması amacıyla ekmek mayalandırılarak yapılmalıdır. Yemek esnasında çay içilmesi de demirin emilimini azalttığından, çay öğün aralarında ve açık olarak içilmelidir. Demir yetersizliğinde anemi görülür. Barsak parazitleri besinlerle alınan demire ortak olur ve anemiye neden olur. Diyetle demiri yetersiz tüketen kişilerin sık hastalandıkları ve öğrenme, algılama ve dikkatlerinin azaldığı görülmüştür.

66
Q

İyot

A

Yetişkin bir bireyin vücudunda 15-20 mg iyot bulunur. Bunun %70’i tiroit bezinde, geri kalanı ise dokularda ve kandadır. Tiroit bezinin çalışması için iyot gerekir. İyot, tiroit bezinde tiroit hormonlarının yapımında görev alır. Ülkemizde bazı bölgelerde (Karadeniz ve Akdeniz’in iç kesimleri ile Doğu ve İç Anadolu bölgesinde) toprakta ve suda iyot yetersizliği olduğu için bu bölgelerde yetişen besinlerle beslenen kişilerde basit guatr hastalığı görülür. İyot yetersizliği olan gebe kadınların doğurdukları çocuklarda kretenizm görülebilir. İyot yetersizliğinin çözümü iyotlu tuzun kullanılmasıdır. İyotlu tuz guatrı tedavi etmez, oluşmasını ve daha fazla büyümesini önler.
İyodun en çok bulunduğu besinler: Deniz ürünleri, özellikle balık iyot kaynağıdır. İyodu yeterli toprakta yetişen besinler ve su yeterli iyodu sağlar. İyot yetersizliği hastalıklarının görüldüğü ülkelerde tuza, suya, ekmeğe iyot eklenmektedir.

67
Q

Çinko

A

Çinko vücutta önemli metabolik görevleri olan karbonik anhidraz, laktik dehidrojenaz, peptidazlar dâhil birçok enzimin yapısında yer alır. Büyüme ve cinsiyet organlarının gelişmesinde, hücresel bağışıklığın oluşumunda etkin görev alır. Çinko yetersizliğinde; fiziksel olarak büyümede gerilik (cücelik), cinsiyet organlarının gelişmesinde gecikme, hastalıklara dirençsizlik, yaraların iyileşmesinde gecikme, tat ve koku algılamada bozukluklar gibi belirtiler görülür. Et, karaciğer, deniz ürünleri, kuru baklagiller, tahıllar, yumurta, fındık, süt ve ürünleri bol miktarda çinko içeren besinlerdir.

68
Q

Flor

A

Flor; vücutta çoğunlukla dişlerin ve kemiklerin yapısında bulunur. Florun en önemli görevi diş çürüklerinin önlenmesidir. Yeterli flor alımı osteoporozu önlerken aşırı flor alımı ise osteoporoza neden olur.
Florun esas kaynağı sudur. İçme sularındaki flor miktarı litrede 0,7 -1,2 mg arasında olduğunda, tolumda diş çürüklerinin görülme sıklığı azalır. Sularda flor miktarı litrede 0,7 mg’ın altına düşerse diş çürükleri sık görülür, bu oran 2 mg üstüne çıktığında dişlerin yüzeyinde sarımsı kahverengi lekeler görülür, bu belirtiye florozis denir. Ülkemizde Isparta, Burdur yöresinde florozis sorununa rastlanmaktadır.

69
Q

İnce B. Hareketleri

A

Segmentler Kontraksiyon
Peristaltik K.
Yayılan Motor Hareket
Villusların Hareketi

70
Q

Pankreas hücreleri

A

Pankreasın büyük kısmını oluşturan asini hücreleri sindirim enzimlerinin yapım ve salgılanmasından sorumludur (Şekil–22). Pankreasın %2 lik diğer kısmı endokrin hücre grubu olan Langerhans adacıklarıdır. Buradan insülin, glukogon, somatostatin ve pankreatid peptid salgılanır.

71
Q

Ekzokrin salgı bileşenleri

A
  1. HCO3 dan zengin olan ve duodenumdaki kimusu nötralize eden sıvı bileşeni.
  2. Karbonhidratlar, yağlar ve proteinleri sindiren enzim bileşeni.
72
Q

Pankreas kanalları

A

Sindirim enzimleri hücre içinde yapılır ve hücrelerin apeksinden pankreatik kanalların lümenine boşaltılır. Küçük kanallar birleşerek tek bir kanala açılır bu ortak kanala wirsung kanalı adı verilir. Bu kanal duodenumun ikinci bölümüne açılmadan önce duktus koledokusla birleşerek ‘ampulla vateri’ yi oluşturduktan sonra oddi sifinkeri ile duodenuma açılır. Bazı kişilerde duodenuma daha proksimalden açılan bir pankreas kanalı daha olabilir (santorini kanalı).

73
Q

Pankreas innervasyonu

A

Pankreas asini hücreleri ve langerhans adacıkları vagus siniri ile innerve edilir.

74
Q

Pankreas enzimleri

A

Pankreatik sıvının proteazları asini hücrelerinde sentezlenip inaktif formda sekrete edilir. En önemli proteazları tripsin, kimotripsin ve karboksipeptidazdır. Bunlar tripsinojen, kimotripsinojen ve prokarboksipeptidaz olarak sekrete edilir. Tripsinojen duodenum mukozasından salgılanan enteropeptidaz (enterokinaz) tarafından aktif hale (tripsin’e) dönüştürülür.
Oluşan tripsin tiripsinojen, kimotripsinojen ve prokarboksipeptidazı aktif hale dönüştürür. Pankreatik sıvıda bulunan ve tripsin inhibitörü olarak bilinen bir protein pankreas kanallarında proteolitik enzimlerin aktivasyonunu engeller.
• Tiripsinojen—-enterokinaz——–> tripsin
• Kimotripsinojen —-tripsin——–> kimotripsin
• Prokarboksipeptidaz—tripsin—> karboksipeptidaz
Pankreas sıvısı aktif formda a-amilaz ve lipaz da içerir. Pankreatik amilaz nişastayı oligosakkaritlere ayırır. Lipazlarda yağları parçalar. En önemli lipazlar; triaçil gliserol hidrolaz, kolesterol ester hidrolaz ve fosfolipaz A2 dir. Pankreatik sıvı nükleik asitleri parçalayan nükleazlar da içerir.

75
Q

Pankreas sıvısı sekresyonunun kontrolu

A

Sefalik faz: Yiyeceğin tadılması, görülmesi, koklanması ve hatta düşünülmesi, pankreas sekresyonlarını başlatır. Sekresyonları başlatan nöronal sinyaller serebral kortexten başlayarak vagus siniri yoluyla antrumda
22

gastrin serbestlenmesine neden olur. Buda pankreası ekzokrin sekresyon için uyarır. Ayrıca vagusun efferent dallarından salgılanan asetilkolin, fosfolipaz C aracılığı ile pankreastan kolesistokinin gibi enzim yoğun sıvı salgılanmasına yol açar
Gastrik faz: Besinlerin antrum üzerine kimyasal etkisi ve midenin gerilimi lokal enterik reflexlerler ile gastrin salınımını uyarır. Gastrin kan yoluyla pankreasa ulaşıp enzim sekresyonuna neden olur. Mide gerimi aynı zamanda vazovagal reflekslerle pankreastan HCO3- ve enzim sekresyonunu uyarır.
İntestinal faz: Duodenuma geçen asit kimus duodenal mukozayı uyarır H+ iyonlarındaki artış sekretin salınımına neden olur. Karbonhidrat, yağ ve protein ürünleri duodenumdan kolesistokinin salınımına neden olur (Şekil–23). Bunlarda kan yoluyla pankreasa ulaşarak; sekretin, pankreas kanallarından bikarbonattan zengin sıvı salınımına yol açar. Sekretin kanal hücrelerindeki bu etkisini, hücre içi cAMP düzeyindeki atışa neden olarak gerçekleştirir. Kolesistokinin ise enzimden zengin pankreas sıvısı salınımına neden olur ve etkisini fosfolipaz C aracılığı ile gerçekleştirir. Pankreas sekresyonunun büyük kısmı intestinal fazda gerçekleşir.

76
Q

İnce B. Hareketleri

A

Segmenter kontraksiyonlar: İnce barsağın bir bölümüne kimus gelince o bölümün gerilmesiyle lokal bir daralma olur. Kimus barsak boyunca ilerledikçe yaklaşık 1cm aralıklarla bu daralmalar görülür. Sonra daralan bölgeler genişler ve geniş olan bölgeler de daralma görülür. Hareket dakikada 8-12 kez tekrarlanır. Böylece kimus barsak sekresyonları ile karışır. Segmentasyon hareketi duodenum ve jejunum da hızlı ileumda dakikada 8-9 dur. Segmentasyon hareketleri asıl olarak karıştırıcı olmakla birlikte az da olsa ileoçekal yönde ilerleyici özelliği de vardır (Şekil 24).
Peristaltik kontraksiyonlar: İlerleyen barsak hareketleridir. Bu kasılmaları miyenterik pleksustaki lokal refleksler başlatır. Barsaktaki distansiyon hem inici hemde çıkıcı yolları uyarır. Lokal distansiyon inici non adrenerjik ve non kolinerjik bir nöronu uyararak VİP veya NO salgılayarak distansiyonun önündeki segmentin gevşemesine neden olur. Barsağın distansiyon yapan kısmının üstündeki kasılmayı metenkefalin veya Supstans P salgılayan nöronlar yapmaktadır. Sonuçta distansiyon bölgesindeki kimus ileri doğru hareket ettirilir (Şekil–25). İlerleyen kimus yeni bir segmentte distansiyona sebep olur. İnce barsakta proksimalde daha hızlı terminalde ise daha yavaş hareket olur. Hareket anal yönde 0,5-2 cm/sn olur ve 5-10 cm sonra sönerler. Barsaktaki kimusun net hareketi ise 1 cm/dk dır. Kimus pilordan ileoçekal sfinktere 3-5 saatte ulaşır. Kimus duodenuma girdiği zaman myenterik pleksusta oluşan gastroenterik reflex nedeniyle peristaltik dalgalar başlar. Bundan başka gastrin, kolesistokinin, insulin ve serotonin de barsak hareketlerini uyarıcı hormonlardır. Sekretin ve glukogon barsak hareketlerini inhibe ederler. Kimus ileoçekal valve geldiğinde orada bir süre kalır. Kişi yeniden yemek yediğinde oluşan gastroenterik reflex, ileumdaki peristaltik hareketleri şiddetlendirir ve kimusun ileoçekal sfinkterden geçmesini sağlar.

Yayılan motor hareket: Açlıkta oluşan bu dalgalar 1,5-2 saatte bir oluşur. Bu yayılan peristaltik dalgalar temel elektriksel ritm üzerinde oluşan ve mideden başlayarak ince barsaktan kolona kadar yayılan aksiyon potansiyellerinden meydana gelir. Böylece mide ve ince barsağın tamamıyla boşalmasını sağlar. Bu hareketin oluşmasında duodenumdan salgılanan motilinin
önemli bir rolü vardır. Çünkü bu dönemde motilin hormonunun plazmadaki seviyesi yükselmektedir. Mide asiti motilin salgılatan en önemli uyaranlardan biridir. Yayılan motor hareket sadece açlıkta görülür ve besin alınması ile ortada kaybolur.
Villusların hareketi: Mukozanın altındaki muskularis mukoza, mukozadaki kıvrımları arttırabilir, ya da yeni bölgelerde kıvrım oluşturabilir. Aynı zamanda villusları yukarı aşağı hareket ettirir. Villusların bu hareketi emilimi kolaylaştırır. Villus hareketleri, kimus incebarsağa girdiğinde meissner pleksuslarının reflex hareketi ile düzenlenir. Son zamanlardaki çalışmalar ile hormonlarında villus hareketlerini etkilediğini göstermiştir. Mukoza ekstrelerinden villus hareketini uyaran villikinin denen bir hormon izole edilmiştir

77
Q

İnce B. Salgıları

A

Salgı yapan iki bez bulunur: (1) Brunner bezleri (2) Liberkühn kriptaları
Brunner bezleri: Bu bezler, duodenumda pilor sfinkteri ile water ampullası arasında bulunur. Müköz salgı yaparlar. Uyarıcı etkenler; a) Vagus mide salgıları ile birlikte brunner bezlerini de uyarır.
b) Sekretin
c) Mukozanın irritan madde ile uyarılması
Sempatik sinir sisteminin müköz salgıyı inhibe edici etkisi vardır. Sempatik aktivite durumunda müköz salgının azalmasına bağlı duodenum asit kimusa karşı korumasız kalır ve peptik ülser oluşur.
Liberkühn kriptaları: Tüm ince barsak boyuna görülen çukurlarda bulunur. PH’ sı 7,5 - 8 arasında bir sıvı salgılar. Sıvı salgısı 1800 ml’ yi bulur. Ancak bu sıvılar mikrovilluslar tarafından geri emilir. Sıvı, sindirim ve emilim için sulu bir ortam oluşturur.

78
Q

İnce B. Enzimleri

A

a) Peptidleri aminoasitlere parçalayan peptidazlar
b) Disakkaridazlar: Sukraz, Maltaz, İsomaltaz ve Laktaz
c) İntestinal lipaz nötral yağları gliserol ve yağ asitlerine parçalar.

79
Q

Kalın B. Hareketleri

A

1- Karıştırıcı hareketler: Bu hareketler ince barsaklarda ki segmenter hareketler gibidir. Ancak kolon yapısındaki üç uzun şerit şeklinde kas vardır. Tenia koli adı verilen bu kaslar segmenter harekette kasılarak uzunlamasına kısaltma oluşturur. Bu durumda kalın barsakta haustrasyon adı verilen balon gibi şişmeler oluşur. Bu şekilde kalınbarsak içeriği toprağın kürekle kasılması gibi karıştırılır ve bir miktarda anüse doğru hareket ettirilir. Bu hareket feçes suyunun emilmesinde önemli rol oynar.
2- İlerletici hareketler: Bu hareketlerde ince barsaktaki peristaltik hareketler gibidir. Ancak ince barsaklardaki kadar sık görülmez, kolonda ilk kitle hareketi sabah kahvaltı ettikten 10-15 dakika sonra görülür. Peristaltik hareket genelde transvers kolonun ortasından başlayarak inen kolonda ilerler ve sigmoid kolona gelir. Aynı hareket 15-24 saat sonra tekrarlanır. Peristaltik hareketler gastrokolik ve duodenokolik reflexlerle başlar. Reflexler myenterik plexus yoluyla kolona yayılır. Ancak kolonda, ülseratif kolit gibi irritan durumlarda daimi peristaltik hareket görülür. Parasempatik sistemin aşırı uyarılması da peristaltik dalgaları artırır.

80
Q

Kalın Barsak Salgıları ve Emilim

A

Kalın barsakta da liberkühn kriptaları bulunur. Ancak villus yoktur. Kolonda yalnız mükoz salgı vardır. Sindirim enzimi bulunmaz. Salgı uyarımı enterik reflex yoluyla olmaktadır. Kolonun herhangi bir bölgesinin irritasyonu o bölgede bol su ve elektrolit salgısına neden olur.
Kalın barsakta meydana gelen emilim, daha az ve önemsizdir. İleoçekal sfinkteri geçerek kalın barsağa giren kimusun içindeki vücut için gerekli maddelerin büyük bölümü ince barsaklarda emilmiş durumdadır. Kimusun geri kalan kısmı su ve elektrolitlerde kalın barsaktan geri emilir. Elektrolitler kalın barsakta aktif olarak emilir. Su ise elektrolitleri pasif olarak izler. Bir miktar folik asit de kalın barsaktan emilir.
Günde 1500 ml kimus ileoçekal sfinkterden geçerek çekuma gelir. Su ve elektrolitlerin çoğu yükselen kolondan emilir. Feceste sadece 100 ml su ve 1-5 mEq Na, Cl atılımı olur.

81
Q

Kolondaki Bakterilerin Etkisi

A

Kolondaki bakteriler sindirilemeyen selülozu parçalarla ve bu sayede K vitamini ve B vitaminlerini sağlarlar. Ayrıca karbondioksit, hidrojen ve metan gazları da bakteri faaliyeti oluşur.

82
Q

Feçesin Yapısı

A

Feçesin 3⁄4 su 1⁄4 katı artıklardan meydana gelir.
% 30 Bakteri
% 10 – 20 Yağ
% 10 – 20 İnorganik maddeler
% 2 – 3 Protein
% 30 Sindirilmemiş küspe halinde besin artıkları içerir.

83
Q

Karbonhidrat Sindirimi

A

Besinlerle alınan karbonhidratlar genel de bir molekül glikoz ve bir molekül fruktozdan oluşan sukroz, bir molekül galaktoz ve bir molekül glikozdan oluşan laktoz ve birçok glikozun birleşmesiyle oluşan nişastadır (Şekil–29).
Nişasta ağıza alındığı zaman parotis bezinden salgılanan pytalin (alfa-amilaz) enzimi karbonhidratların sindirimini 1-4 glikozid bağlarını parçalayarak gerçekleştirir. Fakat 1-6 bağlarını veya birbirine komşu 1-4 bağlarını etkilemez. Nişastanın sindirimi sonucunda, ortalama 8 glikoz molekülü içeren alfa limit dekstrinler, trisakkarit yapısında maltotrioz ve disakkarit yapısında maltoz meydana gelir. Besinler ağızda çok kısa süre kaldığından nişastanın ancak % 40’ ı sindirilebilir. Geri kalan karbonhidrat sindirimi ise pankreas amilazı tarafında yapılır ve karbonhidratlar disakkaritlere (Maltoz, laktoz ve sukroz) kadar parçalanır. Disakkaritlerin sindirimi ise barsak epitelinde yer alan disakkaridazlarca gerçekleşir ve monosakkaritler (glikoz, galaktoz ve fruktoz) elde edilir.

84
Q

Karbonhidrat Emilimi

A

İnce barsaklardan emilim çoğunlukla monosakkarit şeklinde olmaktadır. Çok az miktarda disakkarit şeklinde de emilim olur. Glikoz ve Galaktoz emilimi Na ile aktif taşınım (Sodyum Ko-transport mekanizması: SGLT 1) şeklinde olmaktadır. Villus epitel hücresinin fırçamsı kenarlarındaki taşıyıcı proteinin bir ucuna glikoz ya da galaktoz bağlanırken diğer ucuna sodyum bağlanmaktadır. Sodyum konsantrasyon farkı ile hücre içine geçerken glikozu da beraberinde sürükler. Taşıyıcının bağlanma yüzeyleri her ikisi tarafından doldurulmadıkça taşınma işlemi gerçekleşmez. Glikoz konsantrasyonu hücre içinde arttığı zaman bazolateral membrandan kolaylaştırılmış difüzyon (GLUT 2) ile ekstrasellüler sıvıya ve oradanda kana geçiş meydana gelir (Şekil–30). Monosakkaritlerin kolaylaştırılmış difüzyonunda rol alan moleküller glikoz transport proteinleridir (GLUT). Bu moleküller vucuttaki tüm hücreler de bulunurlar. Eritrositlerden izole edilen ilk taşıyıcıya GLUT 1 adı verilmiştir. Karaciğer hepatositlerinde, böbrek ve barsak epitetel hücrelerinin bazolateral membranında ve pankreas beta hücrelerinde GLUT 2 taşıyıcı proteini bulunmaktadır. Nöronlarda bulunan glikoz taşıyıcısına GLUT 3 adı verilir. Yağ dokusu ve kaslarda GLUT 4 denen bir taşıyıcı bulunur ve bunun aktivitesi insülin ile artırılabilir. Barsak epitel hücrelerinin apikal membranında bulunan GLUT 5 bir
fruktoz taşıyıcısıdır. Endoplazmik retikulum membranlarında hücre içi taşıyıcısı olarak GLUT 7 bulunmaktadır.
Fruktoz, barsaklardan kolaylaştırılmış difüzyon (GLUT 5 ) yoluyla emilir. Kana verilmeden önce barsak epitel hücrelerinde glikoza çevrilir.

85
Q

Protein Sindirimi

A

Proteinlerin normal bir metabolizma için alınması gerekli miktar erişkinlerde 0.5-0.7gr/gün/kg, çocuklarda 4gr/gün/kg olarak hesap edilmiştir. Alınan besinler içinde en çok protein içerenler et, balık ve süt ürünleridir. Diyetle alınan proteinler peptid bağları ile bağlı uzun aminoasit zincirlerinden oluşmuştur. Proteinler mide de sindirilmeye başlar, pepsin tarafından proteindeki peptid bağları hidrolize edilerek açılır. Ancak proteinlerin % 20 si mide de sindirilir. Pepsin en etkin sindirimini etlerde bulunan kollojen üzerinde gösterir. Midede sindirim önemlidir, çünkü midedeki protein sindirim ürünleri pankreastan proteaz salgısını uyaran faktörlerden biridir. Proteinlerin kalan kısmı, pankreastan salınan inaktif yapıdaki tripsinojen, kimotripsinojen ve prokarboksipeptidazların duodenumda enterokinazların etkisi ile aktif forma dönüştürülmesi ile oluşan tripsin, kimotripsin ve karboksipeptidaz tarafından aminoasitlere kadar sindirilir. Pankreasın asini hücrelerinden salgılanan tripsin inhibitörü bir peptid, tripsinojenin erken dönemde aktifleşmesini önler. Eğer bu olmasaydı, pankreas kendi kendini sindirebilirdi. Parçalanmış proteinlerin bir kısmı dipeptid ya da tripeptid şeklindedir. Bunlarda jejunum ve ileum da bulunan peptidazlarca amino asitlere parçalanır. Alınan proteinlerin sindirimi jejunum ortalarında tamamlanır. İnce barsaktaki proteinlerin %2-5 sindirim ve emilime uğramadan kolona geçer. Kolonda bakterilerin etkisiyle sindirime uğrar. Dışkıdaki protein besin kaynaklı değil bakteri ve hücresel atıklardan oluşur.

86
Q

Protein Emilimi

A

Proteinlerin çoğu aminoasit olarak absorbe edilir. Bununla beraber az miktarda dipeptid ve tripeptid olarak ta emilim olur. Son dercede az olarak proteinlerde pinositozla absorbe edilebilir. Bu şekilde alınan protein beslenme açısında önemsizdir. Ancak immünolojik açıdan önemlidir. Bu sindirilmemiş proteinler antijen etkisi meydana getirebilir. Birçok kereler aynı tip protein sindirilmeden hücre içine girince, vucutta reaksiyon gösterebilecek miktarda antikor oluşması sonucu antijen - antikor tepkimesi ile alerjik reaksiyonlara yol açabilir (besin alerjisi). Söz konusu proteine duyarlı kişilerde astım veya alerjik deri reaksiyonlarıda meydana gelebilir.
30

Amino asitlerin barsak epitel hücrelerine emiliminin bir kısmı monosakkaritlerin taşınmasında olduğu gibi sodyum ko-transport mekanizması ile gerçekleşir. Aminoasitler taşıyıcıya sodyum ile beraber bağlanır ve sodyumun sürüklenmesiyle hücre içine girer. Ancak bir kısmı sodyumdan bağımsız olarak kolaylaştırılmış difüzyonla taşınır. Aminoasitlere indirgenmemiş az miktardaki di ve tripeptidler barsak fırça membranlarından Na yerine hidrojen bağımlı sekonder aktif transportla ya da pinositozla emilirler. Hücre içine alınan di ve tripeptidler hücre içi peptidazlar tarafından aminoasitlere ayrılır ve bu şekilde tüm aminoasitler kolaylaştırılmış difüzyonla portal dolaşıma verilir. İnsanda, ince barsak ve böbrek tübüllerinde nötral amino asitlerin taşınma mekanizmasındaki genetik bozukluğa Hartnup hastalığı adı verilir. Bazik amino asitlerin taşınmasındaki genetik bozukluk ise sistinüri’ye yol açar

87
Q

Yağların Sindirimi

A

Diyetteki yağların büyük bölümü trigiseritlerdir. Bunlar hem hayvan hemde bitki kaynaklı besinlerde bulunur. Günlük diyette az miktarda fosfolipit, kolesterol ve kolesterolesterleride bulunmaktadır.
Besinlerde bulunan lipitlerin sindiriminde görev yapan 4 önemli enzim vardır. Besinlerin içinde bulunan lipazlar, dilde bulunan ebner bezlerinden salgılanan lingual lipaz, midedeki esas hücrelerden salgılanan gastrik lipaz ve pankreatik lipazdır. Lipitler ve karbonhidratların sindiriminden sorumlu olan enzimler aktif yapıda salınırlar. Bir istisna olarak fosfolipaz A2 duodenumda tripsin tarafından aktiflenir. Ayrıca bu enzim uzun zincirli fosfolipitleri parçalayabilmek için kofaktör olarak kalsiyum ile safra tuzlarına da gereksinim duyar.
Kısa ve orta zincirli trigliseritlerin sindirimi ağızda başlar. Sindirimi lingual lipaz başlatır. Lingual lipazın etkisi mide asit ortamında maksimuma çıkar. Bu lipaz uzun zincirli trigliseritleri, fosfolipitleri alkol esterlerini sindiremez. Ayrıca lingual lipazın diğer bir görevi lipitleri barsaktaki sindirime hazırlar.
Tereyağının mide deki gastrik lipaz tarafından hidrolize edilmesi dışında, yağların sindirimi duodenumda tamamlanır. Safra tuzları, yağların etrafını sararak suda erir duruma getirir. Bu şekilde yağlar barsak sıvısında emülsiyon haline gelirler. Pankreastan salgılanan lipazın (gliserolester hidrolaz) tam hidrolitik etki göstermesi de asini hücrelerinden salgılanan kolipazın bulunmasına bağlıdır. Kolipaz pankreas sıvısında inaktif formda bulunur ve barsak lümeninde tripsin tarafından aktiflenir. Pankreatik lipaz trigliseritleri yağ asidleri ve 2-monogliseritlere parçalar. Fosfolipaz A2 membran fosfolipitlerini parçalayarak yağ asidi ile lizofosfolipidi meydana getirir. Fosfolipaz A2 Ayrıca Lesitini de yıkarak yağ asidi ve lizolesitin oluşturur. Kolesterol esterleride kolesterol esteraz enzimi ile yıkılarak kolesterol ve yağ asidlerine dönüştürülür. Bu parçalanan yağ asitleri, monogliseritler ve diğer yağlar safra tuzları ile sarılarak miçeller oluşturur. Bu miçeller sardıkları yağ moleküllerini villusların epitel kenarlarına taşırlar.

88
Q

Yağların Emilimi

A

Miçeller ile epitel membrana taşınan yağlar lipitlerin büyük bir çoğunluğu (yağ asitleri, 2-monogliseritler, kolesterol ve lizolesitin) membrandan pasif diffüzyon ile kolaylıkla emilirler. Bununla birlikte uzun zincirli yağ asitleri ve lizofosfolipitlerin sodyuma bağlı sekonder aktif taşınma ile taşındıkları tespit edilmiştir. Yağ asitleri ve monogliseritler epitel hücresine geçtikten sonra endoplazmik retikulunda yeniden esterleşerek trigliseritlere dönüşürler. Yeniden sentezlenen trigliseritler ile kolesterol, fosfolipit ve yağda eriyen vitaminler şilomikronları meydana getirirler. Şilomikronlar bazolateral membrandan egzositoz ile geçer ve lenf
damarlarına taşınırlar. Barsaktan gelen lenf damarları sisterna şili ve oradan da duktus toracikus yoluyla sol subklavian vene dökülür ve bu şekilde kana karışırlar (Şekil-31).
Suda eriyebilirliği daha çok olan kısa zincirli yağ asitleri trigiseritlere dönüşmeden doğrudan doğruya portal kana ve lenfatiklere geçebilir. Yağ emilmesinde duodenum ile jejunum en aktif bölgelerdir. Alınan yağların büyük çoğunluğu jejunum orta kısmında emilime uğrar. Normalde feçeste görülen yağ besin yoluyla alınan yağ değil, kolondaki bakterilerden ve dökülen epitel hücrelerinden kaynaklanır.

89
Q

A vitamini

A

Hayvanlarda retinol
Bitkilerde alga-beta karoten ( KC’de A vit. dönüştürülür.)
Gözün retinal pigmentinin oluşumundan sorumlu.
Gece körlüğü

90
Q

D Vitamini

A

Maya ve mantarlarda; Ergosterol Uv ışığı altında ergokalsiferol’e (D2) dönüştürülür.
İnsanlarda; Deri altı yağ doku kolesterol, 7-dehidrokolesterol’e (provitamin D3) dönüştürülür. Bu da UV ışığı altında kolekalferol’e (D3) dönüştürülür. 1.25 dihidroksikolekalsiferol (aktif D3)
Çocukta raşitizm
Erişkinde osteomalazi
Ca emilimini arttırır.

91
Q

E vitamini

A

Antioksidanlar
Üreme sistemini etkiler
Tokoferol

92
Q

K Vitamin

A

Bitkilerde fillokinon
Hayvanda farnokinon
Pıhtılaşma faktörü 2-7-9-10

93
Q

B1 Vitamin

A

Tiyamin
Aktif hali tiyamin pirofosfat
KH ve aa metabolizmasında aldehit grup transferi
Beriberi

94
Q

B2 Vitamin

A

Isıya dayanıklı
Işığa duyarlı
Metabolizma düzenleyici

95
Q

B3 Vitamin

A

Niasin
Nikotinik Asit
Pellegra

96
Q

B5 Vitamin

A

Pantotenik Asit

Eksiklik KH ve yap metabolizması bozukluğu

97
Q

B6 Vitamin

A

Pridoksin
Aktif piridoksin fosfat
Transaminasyonda koenzim

98
Q

Folik Asit

A

Aa ve kan hücreleri yapımında görevli

Fonksiyon görebilmesi için C vit. gerekli

99
Q

B12 Vitamin

A

Kobalt içeren kobalamin içeriği

Eksikliği pernisyöz anemi ve periferik nöropati

100
Q

Biotin

A

Avidin biotinin vücutta kullanılmasını engeller.

101
Q

C Vitamini

A

Skorbüt