e yds Flashcards
1
Q
unassailable
A
karşı konulmaz
2
Q
cultivate
A
yetiştirmek
3
Q
intervention
A
müdahale
medical intervention
4
Q
affirmation
A
doğrulama
5
Q
dependency
A
bağımlılık
6
Q
manifestation
A
Hastalığa has belirtilerin kendini göstermesi, hastalık belirtilerinin aşikar hale gelmesi
7
Q
supposed to
A
gerekmek
8
Q
nudge
A
dürtmek
9
Q
facilitator
A
kolaylaştırıcı
10
Q
consistent
A
tutarlı
11
Q
binging and purging
A
pisikoloji doldur-boşalt
12
Q
alleged
A
idda edilen, sözüm ona
13
Q
alleviate
A
hafifletmek (alleviate pain)
14
Q
spectacularly
A
olağanüstü bir şekilde
15
Q
nonetheless
A
yine de
16
Q
inconsistent
A
tutarsız
17
Q
explanatory
A
açıklayıcı
18
Q
inventor
A
mucit
19
Q
abysmal
A
berbat
20
Q
per capita
A
adam başına
21
Q
acknowledge
A
kabullenmek
22
Q
compulsively
A
dürtü etkisiyle
23
Q
prevalence
A
yayılma
24
Q
nuisance
A
sıkıntı
25
prevalent
yaygın
26
vague
belirsiz
27
successive
ardışık, birbiri ardına gelen
28
controversially
tartışmalı olarak
29
intuitively
iç güdüsel olarak
30
detain
alıkoymak
31
hand down
aktarmak
32
turn away
reddetmek
33
give in
boyun eğmek, teslim olmak
34
stand out
göze çarpmak, diğerlerinden farklı olmak
35
catch up in
bir şeyin içinde kalmak
36
catch up with
ayak uydurmak, yetişmek
37
migrate TO
bir yere göç etmek TO önemli
38
as though
miş gibi
39
by means of
yoluyla, vasıtasıyla
40
owing to
yüzünden, den dolayı
41
in terms of
bakımından
| açısından
42
with a view to
açısından bakımından
43
as opposed to
aksine (X, Y karşılaştırması)
44
malicious
kötü huylu (malicious Tumor)
45
in case of
olması halinde (sonrasında olumsuz birşey gelir "in case of FIRE" gibi
46
on account of
yüzünden, dolayısıyla (due to)
47
eradication
yok etme
48
instalment
taksit, bölüm
49
praise
övgü
50
revitalize
canlılık kazanmak
51
segregation
ayrımcılık (gender-segregation)
52
through
aracılığıyla
53
presumably
muhtemelen, büyük ihtimalle
54
refute
çürütmek
55
extinct
soyu tükenmek
56
thereby
dolayısıyla
57
hyena
sırtlan
58
intend to
niyet etmek
59
interaction
etkileşim
60
adorn
süslemek
61
ponder
iyice düşünmek
62
component
bileşen
63
unprecedented glimpse
benzeri görülmemiş bakış açısı
64
thanks to
sayesinde
65
compounds
bileşenler
66
thankfully
minnettar bir şekilde
67
merely
yalnızca
68
straightforward
anlaşılır, apaçık, kolay
69
yet to V1
henüz yapılmadı (not to muamelesi yapılabilir)
70
anticipate
beklemek, ummak
71
novel
yeni
72
perseverance
azim, kararlılık
73
concurrently
eş zamanlı
74
retain
akılda tutmak
75
attain
elde etmek
76
elaborate
detaylandırmak, ayrıntıyla donatmak
77
matter
önemli olmak
78
advent of
varış
| Euronun gelişi yeni binyılın işaretidir. - The advent of the euro is the beacon for the new millennium.
79
to have an edge
avantaj sağlamak için
80
appeal
baş vurmak
81
induce
neden olmak
82
fed up with
bezmek, bıkmak
83
vigilantly
dikkatli bir şekilde,
84
opt for
tercih etmek
85
pose a threat
tehdit oluşturmak
86
owing to
-den dolayı
87
demise of
ölüm
88
fierce
şiddetlli
89
dispute
tartışmak
90
coherence
tutarlılık
91
rhyme
kafiye
92
turn out
ortaya çıkmak
93
boast
övünmek, böbürlenmek
94
ripe
olgun (ripe apple)
95
decay
çürümek, bozulmak, çürük (decay apple)
96
peel
meyve kabuğu, soymak (apple peel)
97
inflammation
iltihap, yanma
98
in turn
sırasıyla, nihayetinde
99
carve
kazımak, oymak
100
artifact
insan yapımı, tarihi eser
101
keep track of
takip etmek, izlemek
102
simultaneously
eş zamanlı
103
flourish
geliş(tir)mek, büyümek
104
leap
sıçrama, atılım
105
lay the foundation
temelini atmak
106
along with
-ile birlikte, -nın yanı sıra
107
scorch
yakmak, kavurmak
108
blot out
gizlemek, önünü kapatmak
109
debris
enkaz, kalıntı, moloz
110
plunge into
-e saplamak, maruz bırakmak
111
lead to
sebep olmak, yol açmak
112
shed light on
-i açıklamak, aydınlatmak
113
pay off
başarılı olmak, işe yaramak
114
tempt
teşvik etmek, cezbetmek
115
vaping
elektronik sigara içme
116
proponent
savunucu, destekçi, öneren
117
fault lines (n)
fay hattı
118
induce (v)
sebep olmak
119
magnitude (n)
büyüklük
120
accompany (v)
eşlik etmek
121
retrieve (v)
geri almak, tekrar kazanmak
122
relive (v)
bir şeyi tekrar yaşamak
Sami didn't want to relive all that stuff
Sami bütün o şeyleri yeniden yaşamak istemedi.
123
burdensome (adj)
ağır, sıkıcı
124
perceive (v)
algılamak
125
unboundedness
sonsuzluk
126
lemniscate
sonsuzluk işareti
127
base upon
dayandırmak
128
state
belirtmek ifade etmek
129
suggest
belirtmek, ileri sürmek
130
unlikely
muhtemel olmayan
131
likelihood
olasılık, ihtimal
132
overlook (v)
göz ardı etmek
133
expedition
sefer (military expeditions)
134
expel (v)
atmak, çıkarmak
135
literally
tam, abartmasız
136
set the stage for
zemin hazırlamak, tetiklemek
137
devoid of (adj)
-den yoksun kalmak
138
contribution (n)
katkı, etki
139
revere (v)
saygı göstermek, hayranlık duymak
140
grant (v)
vermek, devretmek
141
give rise to (phr v.)
sebep olmak
142
peasant
köylü
143
significant
önemli
144
inadequate
yetersiz
145
persistant
istikrarlı, kararlı, tutarlı, ısrarlı
146
susceptible (to)
bir şeye yatkın olmak, duyarlı olmak
147
trustworthy
güvenilir
148
undeniable
inkar edilemez
149
incentive
teşvik, birine verdiğimiz ödül
150
insight
anlama, algılama, sezgi
151
intimately
çok yakından (intimately connected)
152
impartially
tarafsız bir şekilde
153
drastically
zorlayıcı olarak, sert bir şekilde (Tom's life changed drastically.)
154
intricately
karmaşık bir şekilde, detaylı, süslü, inceden inceye
155
stun
-i şoke etmek, (birinde) şok etkisi yaratmak, -i çok şaşırtmak
156
throw a glance
bakış atmak
157
herald
müjdelemek
158
curtail
kısmak, azaltmak
159
envisage
imgelemek, gözünün önüne getirmek,
160
subsidize
mali destek sağlamak, para yardımı yapmak
161
pay off
birşeyin bedelini, borcunu ödemek
162
build in
eklemek, yerleştirmek
163
catch on
popüler olmak,
164
call for
gerekli olmak, çağırmak ( Call for help)
165
draw on
His novels draw heavily on his childhood.
She had a wealth of experience to draw on.
faydalanmak, yararlanmak
166
deter
{f} from -den vazgeçirmek, -den caydırmak
167
burden
yük
168
provided to
if
169
only after
ancak bundan sonra (iki cümlenin başına gelirse ana cümle devrik olacak)
170
in case of
durumunda ( sonrasında olumsuz birşey gelecek, )
171
in spite of
rağmen (I cannot help liking him in spite of his many faults.)
172
obtain
elde etmek
173
assert
idda etmek
174
corrode
aşındırmak
175
in response to
e karşılık olarak, cevap olarak
176
by means of
yoluyla
177
at + price
| at + cost
price ve cost önüne AT alır
178
at the expense of
pahasına, bir şeyin bedeline, bedel ödemek
179
in excess of
den fazla, birşeyi geçen
180
opt for
tercih etmek
181
procrastinate
ertelemek (I tend to procrastinate)
182
disseminate
yaymak, saçmak
183
underestimate
f} küçümsemek, azımsamak
184
diversity (n)
çeşitlilik
185
breed
cins, tür,
186
take into account (phr)
hesaba katmak
187
interference (n)
müdahale etmek
Rusya, Avrupa Birliği ve ABD; birbirlerini Ukrayna'nın iç işlerine müdahale etmekle suçluyorlar. -
Russia, the European Union and the U.S. are accusing each other of interference in Ukraine's domestic affairs.
188
incredibly
inanılmaz şekilde (incredibles = inanılmaz aile)
189
robust (adj)
| He looks robust and healthy enough.
güçlü, dayanıklı
190
vibrant (adj)
canlı, coşkun (vibrant colors)
191
extinction (n)
nesli tükenme
192
invasive (adj)
saldıran, akın eden ( invasive species )
193
stem from
-den kaynaklanmak
194
drift
sürüklenmek
195
decisive
kararlı, kesini, kati
196
supremacy
üstünlük, hakimiyet
197
predetermined
önceden belirlenmiş
198
governing body
yönetim kurulu
199
oversee
izlemek, yönetmek
200
strain
tür, çeşit
201
contagious
bulaşıcı
202
sewage
atık su, kanalizasyon
203
precautionary
ihtiyati, tedbiren
204
endemic
yaygın görülen
205
irreversible
geri döndürülemez, kalıcı
206
vigilant
tedbirli, uyanık
We have to be vigilant.
Uyanık olmak zorundayız
207
grain of sand
kum tanesi
208
contentious
tartışmalı, çekişmeli
209
shrink
küçülmek
210
contention
çekişme
211
warrant
garanti vermek
212
rule out
hariç bırakmak, göz ardı etmek
213
onset
başlangıç
214
breakdown
bozulma
215
impenetrable
ulaşılmaz, girilmez
216
precursor
öncü, ön madde
217
impairment
bozulma (Cognitive impairment)
218
rely upon
dayanmak
219
cerebral
beyinle ilgili (cerebral cortex = beyin zarı)
220
dysfunction
fonksiyon bozukluğu
221
leakage
kaçak, sızıntı
222
upon + Ving
after
223
confine
sınırlamak
224
exponentially
git gide artan,
225
refrain
kendini tutmak,
| from -den çekinmek, -den sakınmak; kendini tutmak
226
swiftly
hızla, hızlı bir şekilde
Parmakları klavyenin üzerinde hızla hareket etti.
His fingers ran swiftly over the keys.
227
indifferent
umursamaz, kayıtsız
228
sarcastic
iğneliyici, alaycı,
Tom oldukça iğneleyici. -
Tom is quite sarcastic.
229
apprehensive
endişeli
Endişeli görünüyorsun. -
You look apprehensive.
230
unbiased
tarafsız, ön yargısız
231
drawback
engel
sakınca, mahzur, dezavantaj
232
culprit
{i} suçlu
Tüm polis soruşturmaları mutlaka bir suçlu tutuklanmasına yol açmaz.
Not all police investigations necessarily lead to the arrest of a culprit.
233
cope with
üstesinden gelmek
Bu zor sorunların üstesinden gelmek zorundasın.
You have to cope with those difficult problems.
baş etmek
234
bias
önyargı
235
let down
indirmek,
hayal kırıklığına uğratmak,
yüzünü kara çıkartmak
236
dwell in
-de oturmak
mesken tutmak
-de ikamet etmek,
237
fascinating
etkileyici
238
count on
güvenmek,
| bel bağlamak
239
assess
değer biçmek, değerlendirmek
240
on its edge
tehlike altında
241
disguise
kendini gizlemek
242
culprit
suçlu
243
resentful
alınmak,
| gücenmek
244
turmoil
kagaşa
245
attribute
dayandırmak
246
substantially
büyük ölçüde
Çin ekonomisinin istikrarı büyük ölçüde abartılmıştır.
The stability of Chinese economy is substantially overestimated.
247
infestation
istila
248
coincide with
denk gelmek
249
bring about
beraberinde getirmek
Neden olmak
ileri sürmek
250
abide by
bağlı kalmak
uymak
Demokraside ilk ders halkın iradesine uymaktır. -
The first lesson in democracy is to abide by the will of the people.
251
Digestive
sindirici
252
Thrive of
gelişmek
253
Break up
ayrılmak
| dağılmak
254
Retardation
geç gelişim (tıp)
geciktirme
255
Thaw
buzu çözülmek,
| erimek
256
Scourge
kırbaçlamak,
kamçılamak
257
Let up
rahatlamak, azalmak
258
Fraction
kesir,
bölüm
259
Bolster
{f} desteklemek, güçlendirmek
cesaretlendirmek
260
Fray
kavga
yıpranmak
261
Evolve into
gelişmek
262
Outbreak
salgın
263
Backdrop
zemin
uygun ortam
264
skeptical
şüpheci
265
be concerned with
ile ilgili
266
be concerned about/over
endişeli
267
concern
ilgi,
| kaygı
268
of all
arasında
269
credential
kimlik bilgisi
270
premise
dayanak noktası
271
subsidy
para yardımı
272
amendment
değiştirme, düzeltme
273
complacently
rehavet içinde
274
take after
çekmek,
| benzemek
275
turn up
yükselmek,
| sesini açmak
276
break through
yarıp geçmek
277
look down on
hor görmek,
| aşağılamak
278
descend from
-in soyundan gelmek
279
cluster
küme (cluster of peoples)
280
presence
mevcudiyet
281
vigour
yaşama gücü
282
conifer
kozalaklı ağaç
283
pure science
soyut bilim
284
junction
kavşak,
| birleşme yeri
285
inferiority
aşağılık
286
malady
hastalık,
| illet
287
convention
gelenek, adet
288
conveniently
uygun şekilde
289
jeopardize
tehlikeye atmak
290
detrimental
zararlı
291
indispensable
kaçınılmaz
292
abide by
kanuna uymak
293
give away
vermek,
| bağışlamak
294
make out
ortaya çıkarmak
295
put back
geri koymak
296
in the event of
kötü birşey olması durumunda kullanılır
| in the event of a major pandemic disease.
297
redundantly
gereksiz yere
298
unanimously
oy birliğiyle
299
complementary
tamamlayıcı
300
disbelief
inançsızlık
301
pundit
bilirkişi
302
imminent
eli kulağında
303
posture
(Tıp) Vücudun duruş vaziyeti, durumu, pozisyon
304
gesture
{f} el hareketleri ile konuşmak
305
indigenous
{s} yöreye özgü
306
tangible
somut
307
suspend
askıya almak
308
instantly
hemen, aniden
309
impairment
yıkmak
310
yearn for
yanıp tutuşmak,
| hasret olmak
311
bring down
(Fiili Deyim ) 1- aşağı indirmek , düşürmek
2- kibrini kırmak
3- yıkmak
değerini düşürmek
312
reckon
hesaplamak
313
in the aftermath of sth
sth sonrasında
314
as to
- gelince
| isim ister
315
so as to
( in order to)
-mek için:
He did this so as to prevent theft.
Bunu, hırsızlığı önlemek için yaptı
316
mocking
alaycı
317
satirize
{f} taşlamak
| {f} hicvetmek
318
endeavour
çabalamak,
| gayret etmek
319
miserable
acınası,
| sefil
320
undermine
(yavaş yavaş/sinsice) zarar vermek
Years of dissipation had undermined his health.
Yıllarca süren sefahat sağlığına zarar vermişti.
kuyusunu kazmak
321
association
kurum
dernek
kuruluş
322
consent
razı olmak
| izin, onay
323
stimulus
teşvik
teşvik eden
uyaran
324
resentful
alıngan
| dargın
325
sparsely
seyrek
326
obscurely
belirsiz bir şekilde
327
subsequently
sonradan
328
tentatively
geçici bir şekilde
329
regret
pişmanlık
330
deny
inkar etmek
331
put forward
ortaya atmak
332
implication
ima
Tom imadan rahatsız oldu. -
Tom was disturbed by the implication
333
durable
sağlam
| dayanıklı
334
ultimate
nihai
335
recurrence
{i} nüksetme
| {i} yinelenme
336
tentatively
Kesin olmayan bir şekilde
337
entitlement
yetki verme
338
utilization
kullanım
339
ambition
ihtiras
340
break out
War broke out in 1914.
Fighting has broken out all over the city.
(Dilbilim) ansızın patlak vermek
| (deyim) özgürlüğünü kazandırmak
341
comply with
uymak
( Fiili Deyim ) -e razı olmak ,
boyun eğmek , uymak
342
edible
yenilebilir
343
embracing
kapsayan
kucaklayan
saran
içinde barındıran
344
allocating
tahsis edilen
345
deprivation
yoksunluk
| sleep deprivation
346
allusion
kinaye
| dokundurma
347
consistency
tutarlılık
348
nevertheless
yine de
349
evenly
eşit/düzenli bir şekilde
350
regularity
düzenlilik / düzen
351
incentive
teşvik
352
requisite
koşul
353
tendency
eğilim
354
estimate
tahmin
355
insufficient
yetersiz
356
eager
istekli
357
entitle
yetkilendirilmiş / görevlendirilmiş
358
vulnerable
savunmasız / hassas / korunması
359
inconsistent
tutarsız
360
access
erişim
361
dedication
adama / bağlılık
362
insight
anlayış / sezgi / içgörü
363
addiction
bağımlı olma
364
applicable
uygulanabilir
365
penetrable
nüfus edebilir
366
notable
önemli / kayda değer
367
sustainable
sürdürülebilir
368
provable
kanıtlanabilir / ispat edilebilir
369
comparatively
nispeten
370
utterly
tümüyle / tamamen
371
competitively
rekabetçi bir şekilde
372
incidentally
tesadüfen
373
offensively
saldırgan bir şekilde
374
fulfill
yapmak / ifa etmek / yerine getirme
375
ensure
temin etmek / sağlamak / garantiye almak
376
foster
beslemek / teşvik etmek / bakmak/ büyütmek
377
get up
kalkmak
378
do away with
yürürlükten kaldırmak / yok etmek / fesh etmek
379
look down on
küçümsemek / tepeden bakmak/ hor görmek
380
look up to
hayran olmak / gıpta etmek
381
come out of
ortaya çıkmak / -den meydana gelmek
382
put up with
katlanmak
383
take over
devralmak / üstlenmek
384
carry out
yapmak / yürütmek
385
account for
açıklamak / izahat etmek / sorumlu olmak
386
give away
armağan etmek / hibe etmek
387
refer to
atıfta bulunmak / atfetmek / ima etmek
388
leave out
hariç tutmak
389
get through
zor bir zaman geçirmek
390
give in
teslim olmak / boyun eğmek
391
back up
desteklemek / arka çıkmak / yedeklemek (veri)
392
fight down
savaşmak
393
take off
kalkış yapmak (uçak)
394
hand down
aktarmak / iletmek
395
throw up
kusmak / yetiştirmek
396
keep off
uzak durmak / yaklaşmamak
397
root out
kökünü kazımak / kökünden sökmek
398
take out
çıkarmak / dışarı çıkarmak / hariç bırakmak
399
put aside
| Can we put that question aside for now?
askıya almak / ertelemek
400
bring down
indirmek / alt etmek / yenmek
401
figure out
anlamak / çözmek
402
count upon
güvenmek
403
cut down on
azaltmak / kısmak
404
go in for
I've never really gone in for classical music, but I love jazz.
Are you planning to go in for the 100 metres race?
bir işe girişmek / kalkışmak
405
turn back
geri dönmek
406
fall behind with
gerisinde kalmak / gecikmek / sürüncemede kalmak
407
make up for
telafi etmek
408
clarification
açıklama/açıklığa kavuşturma/
409
deterioration
bozulma/ kötüye gitme
410
examination
inceleme, araştırma, sınava sokma
411
realisation
farkına varma,anlaşılma
412
prevention
önleme, engelleme
413
assessment
değerlendirme
414
prescription
reçete/talimat/ emir
415
invention
icat /buluş
416
application
uygulama
417
experiment
deney
418
association
ilişki
419
adoption
benimseme/evlat edinme
420
treatment
tedavi etme/ muamele etme/ davranma
421
indicator
gösterge
422
achievement
başarı
423
termination
son verme/ sonlandırma
424
estimation
tahmin/ fikir
425
exploitation
sömürme/suistimal
426
unavailable
elde edilemez/ bulunmayan
427
infrequent
az bulunur /seyrek/ nadir
428
intact
el değmemiş / dokunulmamış
429
unbearable
katlanılmaz/ çekilmez
430
inseparable
ayrılmaz/ bağlı
431
suspiciously
kuşkuyla / şüpheyle
432
innovatively
yenilikçi bir şekilde
433
controversially
çekişmeli olarak / ihtilaflı bir şekilde
434
complementary
tamamlayıcı
435
relatively
nispeten
436
declare
beyan etmek/ilan etmek
437
promote
desteklemek/ teşvik etmek /katkıda bulunmak
438
articulate
söylemek/ açıkça söylemek
439
differentiate
farklılaştırmak
440
defeat
mağlup etmek / yenmek
441
regret
pişman olmak
442
host
ev sahipliği yapmak / ağırlamak/ barındırmak
443
conquer
fethetmek /ele geçirmek
444
renew
yenilemek /onarmak
445
maintain
sürdürmek
446
claim
iddia etmek
447
pertain to
ile ilgili olmak / -e özgü olmak
448
set up
kurmak /ileri sürmek
449
cut off
kesmek / yok etmek / imha etmek
450
put down
eleştirmek
451
leave out
hariç tutmak
452
depend on
bağlı olmak
453
look into
bir şeyin içine bakmak/araştırmak
454
comply with
| There are serious penalties for failure to comply with the regulations.
kurallara uymak /uygun olmak/ uyum sağlamak
455
bring about
| He brought about his company's collapse by his reckless spending.
sebep olmak/ gerçekleştirmek
456
send out
göndermek/yollamak
457
give off
yaymak (koku vs.)
458
take up
bir hobi,mesleğe başlamak
459
call for
çağrıda bulunmak/ talep etmek
460
pull over
çekmek/kenara çekmek
461
hand in
teslim etmek (ödev,proje vs)
462
expenditure
harcama
463
assurance
garanti/ teminat
464
designation
resmetme / seçilme - atama
465
worthwhile
değerli / faydalı
466
legitimate
meşru
467
obligatory
zorunlu
468
questionable
sorgulanabilir
469
implicit
imalı/ üstü kapalı
470
sensitive
hassas / duyarlı
471
immense
muazzam / engin / kocaman
472
hostile
düşmanca
473
irrelevant
ilgisiz,alakasız, konu dışı
474
misleading
yanıltıcı, aldatıcı
475
observable
gözlemlenebilir
476
favourably
olumlu bir şekilde/ tercih edilebilir bir şekilde
477
impressively
etkileyici bir şekilde
478
unbearably
katlanılmaz bir şekilde
479
exclusively
sadece / yanlızca / özellikle
480
fluctuate
dalgalanmak
481
surpass
aşmak, geçmek
482
incorporate
birleştirmek/ bir araya getirmek
483
rehearse
prova yapmak
484
eliminate
ortadan kaldırmak
485
utilize
kullanmak/faydalanmak
486
call for
istemek, talep etmek
487
turn over
geri çevirmek, reddetmek
488
put off
ertelemek
489
take apart
parçalara ayırmak
490
pull up
kaldırmak / yukarı çekmek
491
put on
kilo almak/ giyinmek
492
lay out
düzenlemek / tasarlamak
493
show off
hava atmak / gösteriş yapmak
494
pass over
aşmak / aldırmamak
495
rely on
güvenmek / bağlı olmak
496
aggre upon
hemfikir olmak
497
hold up
dayanmak / direnmek
498
bring back
geri getirmek
499
run out of
bitmek/ tükenmek
500
end up with
sonlandırmak/ ortadan kaldırmak
501
make up for
telafi etmek
502
get back to
geri dönmek
503
cut down on
kısmak/ azaltmak
504
compulsion
zorunluluk
505
frustration
hüsran, hayal kırıklığı
506
evidence
kanıt
507
significance
önem
508
fulfilment
icra, yerine getirme
509
precaution
önlem
510
substitution
ikame, yerine geçme, yedek
511
prospect
ihtimal, olasılık
512
counterpart
akranı/ benzer/ muadil
513
provision
ön hazırlık
514
consumption
tüketim
515
immense
sınırsız, devasa, büyük
516
obscurely
anlaşılması zor biçimde
517
considerably
önemli ölçüde, oldukça
518
namely
diğer bir deyişle, şöyle ki
519
dramatic
kayda değer, önemli ölçüde
520
empirical
deneysel
521
subtle
hemen göze çarpmayan, sinsi, ince ince işlenmiş
522
hectic
telaşlı, ateşli
523
arguably
Tartışılabilir bir şekilde/ muhtemelen
524
jointly
birleşerek
525
eventually
sonunda,nihayetinde
526
desperately
umutsuzca /aşırı şekilde
527
scarcely
neredeyse hiç / hemen hemen hiç
528
firmly
kesinkes /sıkıca
529
moderately
ılımlı bir şekilde /ortalama bir şekilde
530
severely
şiddetli bir şekilde
531
disapprove
onaylamamak
532
pretend
gibi görünmek / -mış gibi yapmak
533
ensure
garanti etmek, sağlamak , temin etmek
534
realise
fark etmek
535
estimate
tahmin etmek, hesaplamak , değerlendirmek
536
stand for
simgelemek / temsil etmek
537
run into
karşılaşmak / rast gelmek
538
come up with
bulmak (fikir vb.) / ileri sürmek
539
do away with
ortadan kaldırmak/ yürürlükten kaldırmak
540
get along with
iyi geçinmek/ anlaşmak
541
look for
aramak
542
bring in
işe almak/ getirmek / kazanç getirmek
543
paid for
ödemek / parasını ödemek / bedelini ödemek ( hata suç vb)
544
keep on
devam etmek
545
take away
götürmek /uzaklaştırmak / dışarıya çıkarmak
546
depend on
bağlı olmak / dayanmak
547
refrain from
kaçınmak
548
carry out
yürütmek , yapmak
549
break in
bir yere zorla girmek
550
dispose of
imha etmek , atmak
551
rest on
dayanmak/ bağlı olmak
552
tear apart
yırtarak ayrılmak/ eleştirmek
553
aspiration
istek/ arzu
554
defect
kusur
555
complaint
şikayet
556
fluctuation
dalgalanma
557
reduction
azalma
558
assumption
varsayım
559
violation
ihlal (kanun vs)
560
conventionally
geleneksel olarak
561
tremendous
büyük,devasa
562
frustrating
moral bozucu/sinir bozucu
563
debatable
Tartışmalı, sorgulanabilir
564
redundant
gereksiz/ fazlalık
565
exhausted
aşırı yorgun/ tükenmiş
566
impoverished
Fakirleştir
567
immeasurable
ölçülemez /sonsuz/ sınırsız
568
unreasonable
mantıksız
569
indispensable
vazgeçilmez
570
unintentional
kasıtlı yapılmayan /bilerek yapılmayan
571
commit
işlemek ( suç vb.)
572
entitle
yetki vermek / isimlendirmek
573
relieve
rahatlamak /rahatlatmak
574
make out
bulmak /anlamak/ çözmek
575
take over
yönetimi ele geçirmek /devralmak / üstlenmek
576
put back
geri koymak
577
eradicate
yok etmek / kökünü kurutmak
578
draw on
faydalanmak / yararlanmak
579
put forward
ileri sürmek / önermek
580
bring about
sebep olmak
581
scant
yetersiz
| kıt
582
unequivocal
clear
açık
net
583
entail
gerektirmek
584
portray
tasvir etmek
| tanımlamak
585
albeit
rağmen
586
inquiry
araştırma