e yds Flashcards
unassailable
karşı konulmaz
cultivate
yetiştirmek
intervention
müdahale
medical intervention
affirmation
doğrulama
dependency
bağımlılık
manifestation
Hastalığa has belirtilerin kendini göstermesi, hastalık belirtilerinin aşikar hale gelmesi
supposed to
gerekmek
nudge
dürtmek
facilitator
kolaylaştırıcı
consistent
tutarlı
binging and purging
pisikoloji doldur-boşalt
alleged
idda edilen, sözüm ona
alleviate
hafifletmek (alleviate pain)
spectacularly
olağanüstü bir şekilde
nonetheless
yine de
inconsistent
tutarsız
explanatory
açıklayıcı
inventor
mucit
abysmal
berbat
per capita
adam başına
acknowledge
kabullenmek
compulsively
dürtü etkisiyle
prevalence
yayılma
nuisance
sıkıntı
prevalent
yaygın
vague
belirsiz
successive
ardışık, birbiri ardına gelen
controversially
tartışmalı olarak
intuitively
iç güdüsel olarak
detain
alıkoymak
hand down
aktarmak
turn away
reddetmek
give in
boyun eğmek, teslim olmak
stand out
göze çarpmak, diğerlerinden farklı olmak
catch up in
bir şeyin içinde kalmak
catch up with
ayak uydurmak, yetişmek
migrate TO
bir yere göç etmek TO önemli
as though
miş gibi
by means of
yoluyla, vasıtasıyla
owing to
yüzünden, den dolayı
in terms of
bakımından
açısından
with a view to
açısından bakımından
as opposed to
aksine (X, Y karşılaştırması)
malicious
kötü huylu (malicious Tumor)
in case of
olması halinde (sonrasında olumsuz birşey gelir “in case of FIRE” gibi
on account of
yüzünden, dolayısıyla (due to)
eradication
yok etme
instalment
taksit, bölüm
praise
övgü
revitalize
canlılık kazanmak
segregation
ayrımcılık (gender-segregation)
through
aracılığıyla
presumably
muhtemelen, büyük ihtimalle
refute
çürütmek
extinct
soyu tükenmek
thereby
dolayısıyla
hyena
sırtlan
intend to
niyet etmek
interaction
etkileşim
adorn
süslemek
ponder
iyice düşünmek
component
bileşen
unprecedented glimpse
benzeri görülmemiş bakış açısı
thanks to
sayesinde
compounds
bileşenler
thankfully
minnettar bir şekilde
merely
yalnızca
straightforward
anlaşılır, apaçık, kolay
yet to V1
henüz yapılmadı (not to muamelesi yapılabilir)
anticipate
beklemek, ummak
novel
yeni
perseverance
azim, kararlılık
concurrently
eş zamanlı
retain
akılda tutmak
attain
elde etmek
elaborate
detaylandırmak, ayrıntıyla donatmak
matter
önemli olmak
advent of
varış
Euronun gelişi yeni binyılın işaretidir. - The advent of the euro is the beacon for the new millennium.
to have an edge
avantaj sağlamak için
appeal
baş vurmak
induce
neden olmak
fed up with
bezmek, bıkmak
vigilantly
dikkatli bir şekilde,
opt for
tercih etmek
pose a threat
tehdit oluşturmak
owing to
-den dolayı
demise of
ölüm
fierce
şiddetlli
dispute
tartışmak
coherence
tutarlılık
rhyme
kafiye
turn out
ortaya çıkmak
boast
övünmek, böbürlenmek
ripe
olgun (ripe apple)
decay
çürümek, bozulmak, çürük (decay apple)
peel
meyve kabuğu, soymak (apple peel)
inflammation
iltihap, yanma
in turn
sırasıyla, nihayetinde
carve
kazımak, oymak
artifact
insan yapımı, tarihi eser
keep track of
takip etmek, izlemek
simultaneously
eş zamanlı
flourish
geliş(tir)mek, büyümek
leap
sıçrama, atılım
lay the foundation
temelini atmak
along with
-ile birlikte, -nın yanı sıra
scorch
yakmak, kavurmak
blot out
gizlemek, önünü kapatmak
debris
enkaz, kalıntı, moloz
plunge into
-e saplamak, maruz bırakmak
lead to
sebep olmak, yol açmak
shed light on
-i açıklamak, aydınlatmak
pay off
başarılı olmak, işe yaramak
tempt
teşvik etmek, cezbetmek
vaping
elektronik sigara içme
proponent
savunucu, destekçi, öneren
fault lines (n)
fay hattı
induce (v)
sebep olmak
magnitude (n)
büyüklük
accompany (v)
eşlik etmek
retrieve (v)
geri almak, tekrar kazanmak
relive (v)
bir şeyi tekrar yaşamak
Sami didn’t want to relive all that stuff
Sami bütün o şeyleri yeniden yaşamak istemedi.
burdensome (adj)
ağır, sıkıcı
perceive (v)
algılamak
unboundedness
sonsuzluk
lemniscate
sonsuzluk işareti
base upon
dayandırmak
state
belirtmek ifade etmek
suggest
belirtmek, ileri sürmek
unlikely
muhtemel olmayan
likelihood
olasılık, ihtimal
overlook (v)
göz ardı etmek
expedition
sefer (military expeditions)
expel (v)
atmak, çıkarmak
literally
tam, abartmasız
set the stage for
zemin hazırlamak, tetiklemek
devoid of (adj)
-den yoksun kalmak
contribution (n)
katkı, etki
revere (v)
saygı göstermek, hayranlık duymak
grant (v)
vermek, devretmek
give rise to (phr v.)
sebep olmak
peasant
köylü
significant
önemli
inadequate
yetersiz
persistant
istikrarlı, kararlı, tutarlı, ısrarlı
susceptible (to)
bir şeye yatkın olmak, duyarlı olmak
trustworthy
güvenilir
undeniable
inkar edilemez
incentive
teşvik, birine verdiğimiz ödül
insight
anlama, algılama, sezgi
intimately
çok yakından (intimately connected)
impartially
tarafsız bir şekilde
drastically
zorlayıcı olarak, sert bir şekilde (Tom’s life changed drastically.)
intricately
karmaşık bir şekilde, detaylı, süslü, inceden inceye
stun
-i şoke etmek, (birinde) şok etkisi yaratmak, -i çok şaşırtmak
throw a glance
bakış atmak
herald
müjdelemek
curtail
kısmak, azaltmak
envisage
imgelemek, gözünün önüne getirmek,
subsidize
mali destek sağlamak, para yardımı yapmak
pay off
birşeyin bedelini, borcunu ödemek
build in
eklemek, yerleştirmek
catch on
popüler olmak,
call for
gerekli olmak, çağırmak ( Call for help)
draw on
His novels draw heavily on his childhood.
She had a wealth of experience to draw on.
faydalanmak, yararlanmak
deter
{f} from -den vazgeçirmek, -den caydırmak
burden
yük
provided to
if
only after
ancak bundan sonra (iki cümlenin başına gelirse ana cümle devrik olacak)
in case of
durumunda ( sonrasında olumsuz birşey gelecek, )
in spite of
rağmen (I cannot help liking him in spite of his many faults.)
obtain
elde etmek
assert
idda etmek
corrode
aşındırmak
in response to
e karşılık olarak, cevap olarak
by means of
yoluyla
at + price
at + cost
price ve cost önüne AT alır
at the expense of
pahasına, bir şeyin bedeline, bedel ödemek
in excess of
den fazla, birşeyi geçen
opt for
tercih etmek
procrastinate
ertelemek (I tend to procrastinate)
disseminate
yaymak, saçmak
underestimate
f} küçümsemek, azımsamak
diversity (n)
çeşitlilik
breed
cins, tür,
take into account (phr)
hesaba katmak
interference (n)
müdahale etmek
Rusya, Avrupa Birliği ve ABD; birbirlerini Ukrayna’nın iç işlerine müdahale etmekle suçluyorlar. -
Russia, the European Union and the U.S. are accusing each other of interference in Ukraine’s domestic affairs.
incredibly
inanılmaz şekilde (incredibles = inanılmaz aile)
robust (adj)
He looks robust and healthy enough.
güçlü, dayanıklı
vibrant (adj)
canlı, coşkun (vibrant colors)
extinction (n)
nesli tükenme
invasive (adj)
saldıran, akın eden ( invasive species )
stem from
-den kaynaklanmak
drift
sürüklenmek
decisive
kararlı, kesini, kati
supremacy
üstünlük, hakimiyet
predetermined
önceden belirlenmiş
governing body
yönetim kurulu
oversee
izlemek, yönetmek
strain
tür, çeşit
contagious
bulaşıcı
sewage
atık su, kanalizasyon
precautionary
ihtiyati, tedbiren
endemic
yaygın görülen
irreversible
geri döndürülemez, kalıcı
vigilant
tedbirli, uyanık
We have to be vigilant.
Uyanık olmak zorundayız
grain of sand
kum tanesi
contentious
tartışmalı, çekişmeli
shrink
küçülmek
contention
çekişme
warrant
garanti vermek
rule out
hariç bırakmak, göz ardı etmek
onset
başlangıç
breakdown
bozulma
impenetrable
ulaşılmaz, girilmez
precursor
öncü, ön madde
impairment
bozulma (Cognitive impairment)
rely upon
dayanmak
cerebral
beyinle ilgili (cerebral cortex = beyin zarı)
dysfunction
fonksiyon bozukluğu
leakage
kaçak, sızıntı
upon + Ving
after
confine
sınırlamak
exponentially
git gide artan,
refrain
kendini tutmak,
from -den çekinmek, -den sakınmak; kendini tutmak
swiftly
hızla, hızlı bir şekilde
Parmakları klavyenin üzerinde hızla hareket etti.
His fingers ran swiftly over the keys.
indifferent
umursamaz, kayıtsız
sarcastic
iğneliyici, alaycı,
Tom oldukça iğneleyici. -
Tom is quite sarcastic.
apprehensive
endişeli
Endişeli görünüyorsun. -
You look apprehensive.
unbiased
tarafsız, ön yargısız
drawback
engel
sakınca, mahzur, dezavantaj
culprit
{i} suçlu
Tüm polis soruşturmaları mutlaka bir suçlu tutuklanmasına yol açmaz.
Not all police investigations necessarily lead to the arrest of a culprit.
cope with
üstesinden gelmek
Bu zor sorunların üstesinden gelmek zorundasın.
You have to cope with those difficult problems.
baş etmek
bias
önyargı